Öğrenilmiş Çaresizlik
Ruhsal esneklik ve dayanıklılık hangi unsurları içeren öğrenilen bir beceri olarak nitelendirilebilir?
Ruhsal esneklik ve dayanıklılık;
- sorunları kabul etmeyi,
- yeni çözüm yolları aramayı,
- yardım istemeyi, uyum göstermeyi
- sorunların çözülmesiyle olgunlaşmayı
içeren, öğrenilebilen bir beceridir.
Bireylerin içinde bulunduğu zor bir durumdan çıkmasına yardımcı olacak içgüdüleri, yetenekleri ve bilgisi bulunduğu halde bu durumdan kurtulabileceğine ilişkin bir inancı olmaması durumuna ne denir?
Bireylerin içinde bulunduğu zor bir durumdan çıkmasına yardımcı olacak içgüdüleri, yetenekleri ve bilgisi bulunduğu halde bu durumdan kurtulabileceğine ilişkin bir inancı olmaması durumuna öğrenilmiş çaresizlik denilmektedir. Davranışlarımızın başımıza gelenlerle ya da içine düştüğümüz durumlarla bir bağlantısı olmadığını öğrendiğimizde; bu bizim güdüsel, bilişsel ve duygusal alanlarımızda bozulmalara yol açıyor. Güdüsel alandaki bozukluk ya da yetersizlik, istemli davranışların ortaya çıkmasını engelliyor, çünkü güdülerimiz davranışlarımızın arkasındaki itici güçtür; bizi ayağa kaldıran ya da eylemleri başlatan bir nevi enerji kaynağıdır. Güdüsel alanda yaşanan bir bozulma, ihtiyaçlarımız için gerekli davranışları başlatma ya da devam ettirme konusunda zorluklar yaşamamıza sebep olmaktadır.
Martin E. Seligman ve arkadaşları tarafından köpeklere elektrik şoku verilerek onların kaçma ve kaçınma davranışlarının incelendiği deneylerde kaç köpek grubu oluşturulmuş ve hangi isimler verilmiştir?
Martin E. Seligman ve arkadaşlar deneylerde köpeklere elektrik şoku vererek, onların
kaçma-kaçınma davranışlarını incelemişlerdir. Aslında öğrenilmiş korku üzerinde yaptıkları bu deneylerde tesadüfen karşılaştıkları durumu tanımlamak için çaresizlik kavramını kullanmışlardır. İki aşamada gerçekleştirdikleri bu deneylerde köpeklerin elektrik şokundan kaçamadıkları bir duruma maruz kaldıktan sonra, şoktan kaçabilecekleri zamanda köpeklerin kaçma eylemi göstermedikleri ve elektriğe maruz kalmaları üzerine
kuruludur. Bu deneyde üç farklı köpek grubu oluşturmuşlardır. Birinci
gruba kaçma, ikinci gruba çaresizlik, üçüncü gruba kontrol isimleri verilmiştir.
Abramson ve arkadaşlarının orijinal öğrenilmiş çaresizlik modelinin yetersizliklerini ortadan kaldırmak için geliştirdikleri kuramı hangi kurama dayanarak formüle etmişlerdir?
Abramson ve arkadaşları orijinal çaresizlik modelinin yetersizliklerini ortadan kaldırmak için modeli Weiner’in yükleme kuramına dayanacak biçimde yeniden formüle etmişlerdir.
Yükleme kuramı, kişinin başarı ve başarısızlıklarını nasıl açıkladığını içsel-dışsal, sabit-değişken, ve kontrol edilebilir-edilmez olmak üzere üç boyutta ele alan bir kuramdır. Abramson ve arkadaşları (1978), bu üç boyuta genel-özel boyutunu da ilave
ederek çaresizlik modelini nedensel yükleme kuramına dayanarak açıklamışlardır.
Gözden geçirilmiş bu model, olumsuz olayları içsel, sabit, kontrol edilemez ve genel nedenlere yükleyen bireylerin bunun tam tersi bir nedensel yükleme yapan bireylere göre daha fazla ve uzun süreli çaresizlik yaşayacağını öngörmektedir.
Hem orijinal modelde hem de gözden geçirilmiş öğrenilmiş çaresizlik modelinde, öğrenilmiş çaresizliğin temel belirleyicisi nedir?
Hem orijinal modelde hem de gözden geçirilmiş öğrenilmiş çaresizlik modelinde, öğrenilmiş çaresizliğin temel belirleyicisi davranışın sonuçtan bağımsız olduğunun öğrenilmesidir. Gözden geçirilmiş model, orijinal modelden farklı olarak, davranışların sonuçtan bağımsız olduğunun öğrenilmesi durumunda bu durumun geleceğe yönelik çaresizliğe neden olmasının altında kişinin yaptığı nedensel yüklemelerin önemli olduğunu
ön görmektedir. Bireylerin çaresizlikleri sonucu kendilik değerlerinde yaşanan düşüş, genel bir yeteneksizlik algısına ve ardından depresyona neden olmaktadır. Sonuç olarak, öğrenilmiş çaresizlik içinde olan bireyler, kendi potansiyellerini gerçekleştiremeyeceklerini, karşılaştıkları engellerin ya da olumsuz olayların kalıcı olduğunu, kendilerinden kaynaklandığını ve hayatın tüm alanına yayılmış olduğu inancına sahiptirler.
Öğrenilmiş güçlülüğün öğrenilmiş çaresizlikten farkı nedir?
Öğrenilmiş güçlülük, genel olarak öğrenilmiş çaresizliğin tersi olan bir durumdur; öğrenilmiş çaresizlikte umutsuzluk ve inançsızlık mevcutken öğrenilmiş güçlülükte umut, dayanıklılık, esneklik mevcuttur. Olayları kontrol edebileceklerine inanmak, öğrenilmiş güçlülüğü yüksek kişilerin depresyon, anksiyete, fiziksel acı gibi olumsuz deneyimleri daha nadir ya da kısa süreli yaşamalarını sağlamaktadır. Bu olumsuz deneyimleri ve duyguları kontrol etmek ve değiştirmeye çalışmak, öğrenilmiş güçlülüğün bilişsel bir mücadele stratejisi olarak görülmesine neden olur.
Öğrenilmiş güçlülüğü yüksek olan kişilerin kişisel ve davranışsal özellikleri nelerdir?
Öğrenilmiş güçlülüğü yüksek kişilerin, öznel iyi oluş düzeyleri de yüksektir; yaşamdan zevk alır ve geleceğe dair bilinçli planlar geliştirebilirler. Öğrenilmiş güçlülük becerileri aracılığıyla kişilerin kendini kontrol sahibi ve yeterli hissetmelerinin öznel iyi oluşla
ilişkili olduğu görülmektedir. Zorlu yaşam olayları karşısında önem kazanan bu beceriler, kişilerin yaşam süresince karşı karşıya kaldıkları stresli olaylarla başa çıkmalarına yardımcı olmaktadır. Bu başa çıkma, kişilerin kendisine ya da çevresine zarar verici davranışlarda bulunmamasıyla da sonuçlanır.
Gerçekçi olmayan iyimserliğin yol açtığı olumsuz sonuçlar nelerdir?
Gerçekçi olmayan iyimserlik, bireylerin olumsuz durumlarla karşılaştığında gerçekleri görmezden gelmelerine neden olmaktadır. Tıpkı öğrenilmiş çaresizliğin akılcı olmayan inançlarla bireyleri başarısızlığa sürüklemesi gibi, gerçekçi olmayan iyimserlik de aynı riski doğurmaktadır. “Bana bir şey olmaz”, “Ben başıma gelen her şeyi kontrol edebilirim” tarzındaki narsisistik eğilimler, karşısındakini kurban, kendini kahraman görme gibi bireysel ve çevresel riskler taşır.
Yaş ve öğrenilmiş çaresizlik arasında nasıl bir ilişki vardır?
Yaşın artmasıyla birlikte başarısızlık veren olaylarla sık sık karşılaşan bireyler kendilerine duydukları güveni kaybetmekte, kendilerinin yetenekleri olmadığını ya da yeterince değerli olmadıklarını düşünmektedirler. Bu nedenle yaş ile öğrenilmiş çaresizlik arasında doğru yönlü bir ilişki olduğunu söylemek mümkündür; yaşları ilerleyen ve olumsuz olayları tekrar tekrar yaşayan bireyler, genç olanlara kıyasla daha fazla çaresizlik algılayabilirler
Öğrenilmiş çaresizliğin erkeklerde kadınlara kıyasla daha çok görülmesinin temel sebepleri nelerdir?
Öğrenilmiş çaresizliğin kadınlara kıyasla erkeklerde daha çok görüldüğü araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Kadınların sosyal iletişimlerinin kuvvetli olması, sosyal destek alabilecekleri ilişkilerinin olması ve psikolojik dayanıklılıklarının daha yüksek olması stres verici olaylar karşısında onları daha güçlü kılmaktadır. Öğrencilerin akademik başarılarını ve öğrenilmiş çaresizlik ilişkilerini inceleyen araştırmalarda da erkek öğrencilerin daha fazla çaresizliği deneyimledikleri ve psikolojik uyumsuzluklarının daha yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır
Öğrenilmiş çaresizlik yaşama olasılığını etkileyen kişilik özellikleri nelerdir?
Öğrenilmiş çaresizlik yaşama olasılığını etkileyen bazı kişilik özellikleri şunlardır:
- Benlik Saygısı
- Olumsuz Etkililik
- Kontrol Odağı
- Mükemmeliyetçilik
- Duygusal Dengesizlik
Mükemmeliyetçiliğin öğrenilmiş çaresizlik ile ilişkili boyutu hangisidir?
Mükemmeliyetçilik, bireylerin kendilerini değerlendirdikleri en az bir alanda, o alanla ilgili koydukları yüksek standartların karşılanmaması sonucu deneyimledikleri olumsuz öz-değerlendirme ve özeleştiri olarak tanımlanmaktadır. Mükemmeliyetçiliğin üç boyutundan biri olan diğerlerince belirlenen mükemmeliyetçilikte, birey çevresindeki insanların yüksek standartları olduğunu ve bu kişilerden onay ve kabul alabilmek için bu yüksek standartları
karşılaması gerektiğini düşünür. İşte mükemmeliyetçiliğin bu boyutu ile öğrenilmiş
çaresizlik ilişkilidir. Özellikle ebeveynlerin yüksek başarı beklentisi erken yaşlarda öğrenilmiş çaresizliğin tohumlarının atılmasına sebep olabilir. Kendisiyle uyumsuz bu
yüksek standartların karşılanması gerekliliği, bireylerde aşırı kaygı ve kendine dönük suçlamaların oluşmasına neden olur.
Öğrenilmiş çaresizliğin örgütsel öncülleri nelerdir?
-Öğrenilmiş çaresizliğin örgütsel öncülleri şunlardır:
- İşin özellikleri
- Liderlik tarzı
- Çalışanlar arasındaki ilişkiler
- Örgütsel adalet algısı
Günümüz örgütlerinde öğrenilmiş çaresizliğin ortaya çıkmasına neden olan faktörler nelerdir?
Günümüz örgütlerinin çalışma sistemlerinde hızlı değişim, belirsizlik ve yüksek beklenti çalışanların stres düzeylerini büyük oranda etkilemektedir. Becerilerinin, yeteneklerinin, hatta karakterlerinin bile esnekleşmesi beklenen çalışanlar aşırı işyükü, rol çatışması, rol belirsizliği gibi göreve ilişkin rolleriyle beraber, ilişkilerinde artan yalnızlık ve güvensizlik hisleriyle karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu faktörlerin her biri aslında aynı zamanda öğrenilmiş çaresizliğin ortaya çıkması için yeterlidir.
Örgütsel adaletin hangi boyutları öğrenilmiş çaresizlik üzerinde etkilidir?
Dağıtım, süreç ve etkileşim olmak üzere çoğunlukla üç boyutta incelenen örgütsel adalette dağıtım adaleti, sonuçların ne kadar adil dağıtıldığıyla süreç adaleti, sonuçların dağıtılmasıyla ilgili olan kararların ne kadar adil yönetildiği ile ilgilidir. Etkileşim adaleti ise yönetici ve çalışanlar arasındaki sosyal etkileşimin, hal ve tavırların adillik algısıdır. . Bazı zamanlar bir boyutundan bazı zamanlar boyutların her birinden olumsuz etkilenip örgütlerinin adil olmadığı algısı kazanan çalışanlar, öğrenilmiş çaresizliği daha çok
deneyimleyebilirler. Beklentilerine ulaşamama, gösterilen çaba ile elde edilen sonuç arasında uyumsuzluk olması çaresizliğin öğrenilmesinde başat bir nedendir. Çalışma yaşamında öğrenilmiş çaresizlik, birinci olarak çalışanın gösterdiği çabayla arzu ettiği
sonuçlara ulaşamaması, ikinci olarak da gösterilen performansa rağmen örgütsel ödüllerin elde edilememesi ile ilişkilidir.
Motivasyon kaybı ya da motivasyon eksikliğinin çalışanlar üzerinde yol açtığı sonuçlar nelerdir?
Çalışanlar, örgüt içinde yaptıkları işlerde ya da örgütsel süreçlerde herhangi bir kontrollerinin olmadığını, verilen görevleri yerine getirecek yeterlilikte olmadıklarını düşündüklerinde ya da örgütte onları mutsuz eden nedenlerin değişmeyeceğine inandıklarında işlerinde motivasyon kaybı yaşarlar. Motivasyon kaybı ya da motivasyon eksikliği, çalışanların işlerine yönelik memnuniyet düzeylerinde ciddi kayıplar yaratır. İş tatminsizliği, bir diğer ifadeyle işine dönük olumsuz tutumlar geliştirmek ise çalışanların bir kayıtsızlık olarak kabul edebileceğimiz ve diğer başlıkta açıklayacağımız bir tepki olan örgütsel sessizliğe bürünmelerine, işten ayrılmalarına, işe odaklanamadıkları için daha çok hata yapmalarına, iş arkadaşlarıyla ya da yöneticileriyle daha çok çatışma yaşamalarına neden olur. Bu ve bunun gibi birçok olumsuz sonuç, hem çalışanların genel iyi oluşlarına hem de örgütlerin performanslarına ve etkililiklerine zarar verir.
Duygusal tükenmenin aşamaları nelerdir?
Duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarının azalması, çalışanların işlerine uyumsuzluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkar. Tükenmişliğin ilk aşaması olarak duyarsızlaşma, insanları temasta oldukları bir nesne veya sayı olarak algılamakla
ilişkilidir. Kişilerarası duyarsızlık, istenmeyen talep veya algılanan tehditten kaçınmayı tercih eder. İşini yaparken kendini yetersiz ve aciz hissetmek, tükenmişliğin ikinci aşaması olan kişisel başarının azalmasıdır. Son aşamada, en sık tükenmişlik ruh hali ile ilişkili olan duygusal tükenme, bireyin duygusal kaynakları tükettiğini ve işten bunaldığını hissettiğinde ortaya çıkar
Örgütsel sesliğin temel göstergeleri nelerdir?
Çalışanın, fikrinin önemsenmeyeceğini ve herhangi bir fark yaratamayacağını düşünmesi, kişisel olarak kendisini yetersiz hissetmesi, davranışlarını ve düşüncelerini iş yerinde alınan kararlara ve oluşturulan normlara göre şekillendirmesi ve bunları kabullenmesi kabullenici sessizliğin göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Kişiler, deneyimledikleri olaylar sonucunda sorunlarını ve düşüncelerini açıkça kurumdakilerle paylaştıklarında mevcut durumda bir farklılık olmadığını görerek bu durumu düzeltmek için çaba göstermekten vazgeçmektedirler. Değişimden yana ümitlerini kaybetmekte ve olaylar karşısında teslimiyet göstermektedir. Daha önce ses çıkaran, aksaklıklara eleştiride bulunan çalışanların uğradıkları haksızlıkları ve gördükleri kötü muamelelerden yola çıkarak diğer çalışanların kabullenici sessizliğe büründükleri gözlemlenmiştir. Bu
sonuçlar bize öğrenilmiş çaresizlik arttıkça, bireylerin çalıştıkları örgütlerde sessizliği bilinçli olarak tercih edebileceklerini göstermektedir.
Sosyal kaytarma nedir?
Sosyal kaytarma davranışı, çalışanların bir grup içerisinde birlikte çalıştıkları diğer bireylerle karşılaştırıldığında işe yönelik süreçlerde motivasyon düzeylerinin ve çaba gösterme eğilimlerinin azalması olarak tanımlanmaktadır. Çalışan, bir grup ya da takım içindeyken tek başına gösterdiği performanstan daha azını sergiler. Sanal kaytarma ise genel olarak iş saatlerinde işyerinin sunmuş olduğu internet ve bilgi teknolojilerinin ve de kendi kişisel mobil teknolojilerini iş amaçları dışında kullanımını ifade etmektedir.
Türkiye'de çalışma ilişkilerinin niteliğinin kolektivist bir yapıda olması çalışanlar arasındaki ilişkileri ne şekilde etkilemektedir?
Örgüt içerisinde çalışanlar arasındaki ilişkinin ne kadar destekleyici olduğu önemlidir. Gerek aynı gerekse farklı hiyerarşik pozisyonda olsun, çalışanlar arasında samimi, güven içeren, sağlıklı bir iletişim, stres ve tükenme yaratan olay ya da durumların içerdiği
olumsuzluklarla baş etme konusunda önemli bir etkendir. Özellikle Türkiye gibi çalışma ilişkilerinin niteliğinin önemli bir güdüleyici kaynak olduğu toplulukçu (kolektivist) ülkelerde çalışanların bir grubun içerisinde olduğunu, grubun destek ve onayını aldığını hissetmesi kendine olan güvenini ve benlik saygısını besleyici bir etki yapabilmektedir. Bu da işin ya da çalışılan ortamın sosyal olarak etkileşimde bulunulan bir alan olarak algılanmasına, sosyal ortamın içindeki ilişkilerin niteliğinin belirleyici olduğu anlamına gelmektedir.