aofsorular.com
HUK130U

Kavramsal Çerçeve, Felsefi ve Hukuki Temeller

1. Ünite 25 Soru
S

İnsan hakları nereden kaynaklanmaktadır?

Kökeni nedir?” gibi sorulardır. Sadece ‘insan hakları’ kelime grubuna bakarak bu hakların kaynağının insan olduğunu saptamak yeterli bir açıklama değildir. Bu sorunun cevabını tarihsel bir bakış açısıyla değerlendirmek mümkündür. İnsan haklarını en üstün ahlaki talepler olarak nitelendirerek, herkesin (devlet dâhil) bu haklara saygı göstermesi gerektiği ileri sürüldüğünde, bu görüşün temellendirilmesi gerekir. Burada bazı anahtar kavramlar ortaya çıkmaktadır: doğal hukuk, doğal hak vb. İnsan haklarının kaynağına ilişkin bu kavramların da içinin doldurulması gerekir. 

S

Özgürlük kavramını nasıl açıklarsınız? 

Kavramın sözlük anlamıyla karşılığı; herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme ya da davranma, herhangi bir koşula bağlı olmama durumu, serbestlik, hürriyet gibi anlamalara gelmektedir. Özgürlük kavramını negatif ve pozitif olarak
bir ayrıma tabi tutmak mümkündür. ‘Negatif özgürlük’ bir kişinin özel alanı içerisinde herhangi bir zorlamadan masun olması durumunu ifade eder. Özgürlük denildiğinde oluşan ilk izlenim budur. Ancak zamanla bu yaklaşıma bir eleştiri olarak ortaya çıkan ‘pozitif özgürlük’ kavramı belirmiştir. Bu yaklaşıma göre kişinin özgür olabilmesi için herhangi bir özgürlüğünü kullanmadan yasaklı olmamasının yanında kişinin bu özgürlüğü etkin bir şekilde kullanabilmesi de gereklidir. Özgürlük; En geniş anlamda, bir kimsenin dilediği gibi düşünebilmesini ve hayatını kendi tercihlerine göre kurma çabasının başkaları tarafından keyfi olarak engellenmemesini ifade eder.Özgürlük, hakların ortak kökenidir; haklar ise özgürlükleri sağlamak amacıyla kişiye hukukça tanınan meşru yetkiler olarak ifade
edilebilir. Hukukçular arasında özgürlüğün bir hak olduğu üzerinde fikir birliği bulunmaktadır.

S

Hak kavramı üzerine yapılan tartışmalar nelerdir? 

Hak nereden kaynaklanır? Nasıl kullanılır? Ne zaman ve hangi koşullar halinde sona erer? Gibi pek çok tartışmaları beslemektedir. İnsan, hak sahibi olan bir kişidir. Birey, hak sahibi kılınmalı; bireyin özgürlük durumu hukuksal forma kavuşturulmalıdır. Kant’ın “hukukçular, kendi hukuk mefhumlarına hala tarif aramaktadırlar” yaklaşımı hak kavramı için de geçerlidir. Hak, gizemli bir perde arkasında tartışmaların odağında bulunmaya devam edecektir. Hak kavramı sözlükte “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek, bir şeyi gerçekleştirmek, buyurmak, bir kanunla sabit hale getirmek, Tanrı veya insanlara karşı ödev, hukuk, imtiyaz” gibi anlamlara gelmektedir. Hukuk düzeni tarafından korunan menfaatlerdir. Diğer bir ifadeyle “hukuk tarafından korunan ve korumadan yararlanılması için bireyin iradesine bırakılan menfaat” şeklinde tanımlanmaktadır.

S

Ödev kavramını insan hakları ile nasıl bağdaştırırsınız? 

İnsan hakları aynı zamanda ödevleri da ihtiva etmektedir. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, insan hakları bireyin içinde yaşadığı topluma karşı ödevlerini de belirtmektedir. Nitekim Bildirinin 29/1. Maddesine göre “Herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.” Aynı şekilde Anayasanın
12/2 maddesine göre “ Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı dev sorumlulukları da ihtiva eder.” İnsan hakları açısından hak ve ödevler arasında karşılıklı dengenin yaratılması zorunludur.

S

Eşitlik kavramını nasıl tanımlarsınız? 

Eşitlik, insan haklarının temel kavramları arasındadır. Hukuksal eşitlik salt anlamda eşitliği ifade etmez. Hukuk, bireylerin tam bir eşitlik içinde işlem görmelerini zorunlu kılar. Eşitlik özgürlüğün gelişimini değerlendirme ve onu ilerletme ilkesidir. Paylaşılmış özgürlük kısmi
bir özgürlüğe denk gelse de eşitlik ilkesinde anlam kazanmaktadır. Eşitlik, tüm demokratik devletlerin köşe taşlarından biri olarak kabul edilmektedir. Kanun önünde eşitlik, fırsat eşitliği, eğitimde eşitlik gibi pek çok boyutu bulunmaktadır. Eşitlik, mutlak eşitlik ve nispi eşitlik olmak üzere iki anlamı barındırmaktadır. Mutlak eşitlik, kişilerin kişisel ya da özel durumlarına bakılmaksızın, yasaların herkese eşit olarak uygulanmasıdır. Nisbi eşitlik ise, aynı durumda bulunan kişilerin aynı işleme tabi tutulmasıdır. 

S

İnsan haklarını en yalın haliyle nasıl tanımlarsınız? 

İnsan hakları, insanın sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu haklardır.

S

İnsan haklarının kaynağını doğal hak ve doğal hukuk bağlamında nasıl açıklarsınız? 

  • Doğal hak: Doğal haklar kuramına göre; insanlar eşitlik ve özgürlüğün hâkim olduğu doğa düzeninden, aralarında yaptıkları bir sözleşme ile çıkıp toplumu ve
    devleti kurmuşlardır. İnsanlar toplum haline geçişte sadece toplumun kurulması ve yaşaması için bazı haklarından vazgeçmişlerdir. Diğer özgürlerini ise saklı tutmuşlardır, bu özgürlükler devletin dokunamayacağı alanı oluşturur. Doğal haklar
    ile insan hakları arasında zorunlu bir bağlantı bulunmamaktadır. Genel olarak doğal haklar şu özellikleri barındırmaktadır. Buna göre; insanlar doğal haklarla beraber doğar, dolayısıyla doğuştan elde edilen bu haklar, devredilmez ve vazgeçilmez haklardır.
  • Doğal hukuk: Doğal hukuk, bir eylemin doğaya uygunluğu veya aykırılığı bakımından gerekli olup olmadığını gösteren doğru aklın bir takım ilkeleridir. Doğanın
    yaratıcısı olan Tanrı da, böyle bir eylemi ya emreder ya da yasaklar. Aklın bize bazı ilkelerini gösterdiği bu davranışlar, nitelikleri gereği ya uyulması zorunlu ya da yasaklanmış eylemlerdir. Doğal hukuk, her yerde geçerli olan ve geçerliliği için herhangi bir makamın onayına ihtiyaç duymayan, pozitif hukuktan farklı bir hukuk anlayışını yansıtmaktadır. 
S

 İnsan haklarının öznesi kimdir?

İnsan haklarının öznesi kimdir? Daha açık olarak ifade edilebilir ki bireylerin(gerçek kişilerin) dışında kolektif varlıkların (tüzel kişilerin) hakları bulunmakta mıdır? Klasik liberal öğretiye göre; insan hakları sadece insan olmanın getirdiği haklar ise, o zaman sadece insanların hakları vardır; insanın dışında herhangi bir kolektif yapının tanımı gereği insan haklarına sahip olması düşünülemez. İnsan hakları belirsiz bir ilke değildir, maddi ve manevi olarak bireye mündemiç bir olgudur. Nitekim Kant’a göre akıl sahibi bir varlık olup tercihlerde bulunma ve seçebilme özgürlüğüne sahip varlık bireydir. Kolektif akıl diye bir şey mevcut değildir. Gruplar, kitleler mecazi anlamda dahi düşünemez, sorgulayamaz, mütalaada bulunamazlar. Dolayısıyla onların bir değer yaratmasının olanağı bulunmamaktadır. Değerler üreten insandır ve hiçbir değer, bir insanının hayatı, inançları, amaçlar ve bilgisinin çerçevesi dışında var olamaz. 

S

İnsan haklarının nitelikleri nelerdir? 

  • Evrensellik 
  • Mutlaklık
  • Vazgeçilmezlik
  • Doğumla birlikte sahip olunma
  • Bireysellik
  • Devlete karşı olma
  • Temel nitelik olma
  • Özgürlükçülük
  • İnsan haklarının bütünlüğü ilkesi 
S

İnsan hakları nasıl ortaya çıkmıştır? 

Tarihsel süreç bakımından oldukça geçmişe dayanan insan hakları başlarda ‘salt insan hakları’ olgusu şeklinde değil de devlet karşısında ‘bireyi’ ortaya çıkarmak şeklinde ortaya çıkmıştır. 

S

İlk çağlarda insan haklarına ilişkin durumu nasıl özetlersiniz? 

İlkçağ; stoacılar köleliği reddetmiştir. Bu bir insan hakları tartışması değil, insan onuru tartışmasıdır.  İlkçağdan başlamak gerekirse; Sümerlerin rolü yadsınamaz. Deyim yerindeyse “tarih Sümer’de başlamaktadır”. İnsan aklının en yüce icadı olarak değerlendirilen yazı, Sümerlerde belirmektedir. Sümerlerin devlet ve hukuk düzenindeki
uygulamaları; kendilerinden sonraki kavimleri insan, özgürlük ve hak kavramları bakımından tartışmalara temel oluşturmaktadır. Sümerlerin etkisi Mısır Uygarlığında da görülmektedir. Mısır, geniş bir alana yayılan tam merkezci bir devlet yapısına sahiptir. Modern bürokrasinin temelleri Mısır’da atılmıştır. Mısır aile hayatında kadın erkek arasında eşitlik söz konusudur. Ancak bu yapı, zamanla bozulmuş, erkeğin mutlak egemenliği ön plana çıkmıştır. Diğer bir örnek Hititler de tarihin gelişme kaydetmiş devletleri arasında sayılmaktadır. Hititler hoşgörülü ve eşitlikçi sayılabilecek bir topluma sahiptir. Hitit toplumu soylular, halk ve köleler
olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. Ancak toplumda her şeyden önce dinsel bir hoşgörünün olduğu söylenebilir. İnsan hakları Eski Yunanda ise embriyo aşamasındadır. Temelde insan hakları, siyasal iktidarı sınırlandırmayı ve iktidarın keyfi davranmasının önüne set olmayı amaçlayan düşüncenin tezahürüdür. İnsanların kendilerini yöneten siyasal iktidar karşısında mutlaka korunması gereken, dokunulmaz, vazgeçilmez ve devredilmez haklarının olduğuna ilişkin düşünce, insan haklarının tohumları olarak ifade edilebilir. Ancak Eski Yunanda bu düşünce pratiğe dökülememiştir. Sofistler devletin insanlar tarafından kurulduğunu, devletin ve yasaların varlık nedeni insan içindir. Devlet, insanın mutluluğunu sağlayan bir araçtır. Dolayısıyla en önemli amaç insandır, bu amaç için devlet sınırlandırılabilir. Tüm insanlar eşit ve özgürdür, insanlar arasında bir ayrım doğru değildir. Bu anlamda Sofistler insan hakları tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak Eski Yunan’da bu düşünceler bir tehdit oluşturduğundan sert biçimde eleştirilmiştir. Eski Yunanda insan hakları düşüncesi bağlamında en önemli düşünce akımı Stoa okuludur. Stoa okuluna göre devletin yüceltilmesi bırakılmalıdır. Çünkü bunun üzerinde akil, yasa ve adalet bulunmaktadır. Doğal hukuk yaklaşımını sistemleştiren Stoizn’e göre devletin kanunları üzerinde evrensel bir
kanun bulunmaktadır.

S

Ortaçağdaki insan haklarına olan bakış açısını nasıl özetlersiniz? 

Ortaçağda, devletin sınırlandırılmasını, bireyin devlet karşısında güçlü kılınmasını sağlayan gelişmelerden birisi Hristiyanlık diğer ise feodalizmdir. Hristiyanlık siyasal otorite ile dinsel otorite birbirinden ayıran ve insanın iç dünyasını devlet tahakkümünden kurtarmayı amaçlamaktadır. Zira her insan Tanrı’nın bir benzeri olarak yaratılmış olduğundan, bir onur
taşıdığını bu onura bağlı olarak insan kişiliğine bağlı bazı hakları bulunduğu savunulmuştur. Ortaçağ’da önde gelen isimlerden St. Thomas Aquinas ‘Ortaçağ’ın Aristosu’ olarak anılmaktadır. Aquinas’a göre siyasal iktidar, toplumsal huzur ve güveni, iyiliği ve ortak yararı gerçekleştirmeyle yükümlü bir yapıdır. İktidarın kaynağı Tanrı olsa da, iktidarın kullanılışı yeryüzündeki iktidara aittir. Yasaları yapma ve uygulama hakkı halka aittir; fakat halk bu yetkisini kendi içinden birilerine devredebilir. Diğer önemli düşünür Padovalı Marsilius’tur.
Marsilius’a göre devletin amacı insanların iyi yaşayabilmesini temin etmektir. Halkın rızasını yansıtan bir yönetim üç özelliği ihtiva etmelidir: ilki, yasama yetkisi halkta toplanmaktadır. Halk, yasayı doğrudan kendisi yasa koyarak yapabileceği gibi birileri aracılığı ile de yapabilir. İkincisi, yürütme organının yasama organı tarafından tayin edilmesidir. Üçüncüsü ise yasamanın yasamayı yürütmeyi her zaman kontrol ederek görevini iyi yapmadığı zaman onu
cezalandırması ve iktidardan uzaklaştırabilmesidir. Çağa oranla insan onuruna değer verme Orta Çağda nispeten gelişme olduğu söylenebilir. Ancak gerçek anlamda insan hakları düşüncesinin belirmesi John Locke ile kendini göstermektedir. 

S

John Locke ve Jean Jacques Rousseau'nun insan haklarına kaynaklık edecek görüşlerini nasıl açıklarsınız? 

John Locke, doğal haklara sahip bireyin haklarını korumakla yükümlü bir devlet düşüncesini
savunmaktadır. Locke’a göre doğa durumu, insanların başka bir insanın rızası olmadan, doğa
yasasının sınırları içinde mükemmel özgürlük durumudur. Bunların da başında hayat ve hürriyet hakları gelmektedir. Özgür ve eşit olarak yaşadıkları dönemde cezalandırma yetkisini ise yine insanlar kendisi kullanmaktaydı. Dolayısıyla anlaşmazlık durumlarda bir kişi hem mağdur hem de davanın yargıcı olmaktaydı. 

Doğal hukuka dayanan insan hakları doktrinin gelişmesinde Jean Jacques Rousseau da önemli rol oynamıştır. Rousseau’da doğa durumunda insan mutludur. Rousseau’ya göre; “Doğanın elindeki insan, altında uyuduğu ağacın meyvesiyle beslenen, yakındaki pınardan suyunu içen, tüm ihtiyaçlarını doğadan karşılayan mutlu insandır. Başkasına, dolayısıyla topluma da ihtiyacı yoktur. Ancak, toprağı işleyecek aracın çıkmasıyla toprağın etrafına çitle
çevirip ‘burası benim’ diyen ilk insandan sonra diğerleri de ona katılınca sihir bozulmuş, mutluluk sona ermiştir.”

S

İnsan haklarının uluslararası hukukun konusu olmasını sağlayan sözleşme hangisidir? 

İnsan haklarında doğal hukuk yaklaşımı veya her insanın sahip olduğu haklar yaklaşımı yazılı
hukuk tarafından da benimsenmiştir. Böylece insan haklarının felsefi tartışma olanından çıkarak ulusal ve uluslararası belgelerde yer bulmaya başlamıştır. Özellikle Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’yle insan hakları uluslararası hukukun konusu olmuştur.

S

İnsan hakları nasıl hukuki bir çerçeve içine alınmıştır? 

İnsan haklarının hukuki çerçeve alınması siyasi iktidarın baskısından korunma ve hak arayışı sürecinde yapılan mücadelelerin bir ürünüdür. 

S

1215 Magna Carta Libertatium'un insan hakları açısından önemini nasıl açıklarsınız? 

İlk defa Sofistler ve Stoa okulu tarafından ileri sürülen insan haklarının doğuştan sahip olduğu fikrinin ilk yansıması 1215 Magna Carta Libertatium’da bulunmaktadır. Bu belgenin en
önemli özelliği siyasal iktidarın sınırlandırılmasıdır: Kral, halkın onayı olmadan vergi toplamayacak, mahkemeler halka açık yapılacak, haksız yere kimse tutuklanmayacak ve sürgün edilmeyecektir. Soylulardan oluşan bir kurul da, Kralın Magna Carta’ya uygun hareket edip etmediğini kontrol edecektir. 

S

Düşünce ve eylemin hukuksal-siyasal alandaki Magna Carta dışındaki yansımalarını nasıl sıralarsınız? 

1628 tarihli Petition of Rights (Haklar Dilekçesi)

1679 tarihli Habeas Corpus Act

1689 tarihli Bill of Rights (Haklar Bildirisi)

1701 tarihli Act of Settlement.

S

1628 tarihli Petition of Rights (Haklar Dilekçesi), 1679 tarihli Habeas Corpus Act, 1689 tarihli Bill of Rights (Haklar Bildirisi) ve 1701 tarihli Act of Settlement belgelerinin ortak özelliği nedir? 

Bu belgelerin ortak özelliği kapsamlı bir hak ve özgürlükler listesi içermemesi nedeniyle, klasik anlamdaki hak bildirileri niteliğinde sayılamayacaklarıdır. Bu belgelerin hak ve özgürlükler bağlamındaki katkıları daha çok aristokrasi ve onlarla beraber yürüyen burjuvazinin kendi varlıklarını güçlendirmek amacıyla kralın yetkilerini sınırlamalarıdır. Diğer taraftan bu belgeler farklı alanlara ilişkin düzenlemeleri ekseninde dolaylı olarak hak ve özgürlüklerin tanınmasına da katkı sunmuşlardır.

S

1776’da Amerika’da Temsilciler Meclisi, Virginia Haklar Bildirgesinin insan hakları açısından önemi nedir? 

1776’da Amerika’da Temsilciler Meclisi, Virginia Haklar Bildirgesini kabul etmiştir. Bildirge,
insanların yaşam ve mülkiyet hakkı garanti altına alınmakta, kişilik ve mutluluklarını kendi iradeleriyle özgürce geliştirebilecekleri belirtilmiştir. Devletin görevi, kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına almakla ve bunların gerçekleştirilmesi için gerekli ortamı hazırlamakla sınırlı tutulmuştur. Virginia Haklar Bildirisi sonrasında Haziran 1776’da Amerikan Bağımsızlık bildirisi kabul edilmiştir.

S

1789 Fransız Devrimi'nin insan haklarının yaygınlaşmasındaki rolü nedir? 

1789 Fransız Devrimi ile insan hakları anlayışının yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır. Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik üzere temellendirilen Fransız Devrimi, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildiri ile taçlandırılmıştır. Bildiri, ‘insan hakları’ kavramının kullanıldığı ilk resmi belge olarak tarihsel bir öneme sahiptir. Bildiri’nin tanımına göre özgürlük, başkalarının
haklarına zarar vermemek şartıyla istediğini yapabilme serbestisi olarak ifade edilmektedir. Özgürlükler ancak yasayla sınırlanabilir. Fransız Bildirisi başlık itibariyle ‘insan ve yurttaş hakları’ bildirisi olarak kaleme alınmıştır. Zira belge, hem insanın doğuştan sahip olduğu hakları sıralamakta hem de bireyin devletin yönetimine katılmasını sağlayan siyasal haklara yer vermektedir. Bildirinin etkisi sadece Fransa sınırlarında kalmamıştır, uluslararası etkisi olmuş, evrensel insan hakları anlayışının yerleşmesine katkı sunmuştur. Zaman içinde insan haklarından yararlanmak için sadece özgür olmanın yeterli olmadığı anlaşıldı, insanlar özgür olduğu halde yoksulluk ve diğer nedenlerden bu haklardan yararlanamıyordu.

S

21. yüzyılda insan hakları nasıl korunmaktadır? 

21.yüzyıl itibariyle insan hakları üç farklı boyutta korunmaktadır: Uluslararası, bölgesel ve ulusal boyut. 

S

Birleşmiş Milletlerin insan haklarını korumadaki rolünü nasıl özetlersiniz? 

Uluslararası bir örgüt olan Birlemiş Milletler (BM) Örgütü ilk dikkat çeken yapıdır.
BM tarihsel bir süreç sonrasında gerçekleştirilmiştir. Öncelikle ABD Başkanı Roosevelt’in 6 Ocak 1941 tarihinde ABD’de Kongreye hitaben yaptığı ‘Dört Özgürlük Üzerine Konuşması’ndan bahsetmek gereklidir. Bu konuşmada ‘dört özgürlük’ şunlardır: İfade özgürlüğü, inanç özgürlüğü (tapınma özgürlüğü), yoksulluktan kurtulma özgürlüğü ve korkudan kurtulma özgürlüğü.

14 Ağustos 1941 tarihli olan ‘Atlantik Şartı’, savaşta izleyecekleri ortak stratejiye ilişkin bazı önerileri olan ABD Başkanı Roosevelt’in yaklaşımı, İngiltere Başbakanı Winston Churchill
tarafından da kabul edildi. Almanya’ya karşı savaşan bazı devletler de Atlantik Şartı’na sonradan katılmıştır. Bu açından Atlantik Şartı, BM Örgütünün habercisi olarak değerlendirilebilir. Üçüncü olarak 1 Ocak 1942 tarihli ‘BM Bildirisi’ ortaya çıkmaktadır. Almanya, Japonya ve İtalya’ya karşı savaşan 26 devlet Washington’da BM Bildirisini
imzalamıştır. Türkiye ise BM Bildirisine 24 Şubat 1945 tarihinde imza koymuştur. 30 Ekim 1943 tarihli ‘Genel Güvenlik Hakkında Moskova Bildirisi’ ile evrensel düzlemde bir örgüt kurulmasına ilişkin kesin karar deklare edilmiştir.

BM Şartı ile insan hakları ilk defa açıkça uluslararası hukuka konu olmuştur. İnsan haklarının ulusal boyuttan çıkarak uluslararası bir nitelik arz etmesi neticesinde, salt
ulusal egemenlik kapsamı dâhilinde bir konu olmaktan çıkmıştır. BM öncülüğünde kabul edilmiş bazı insan hakları belgelerine örnek vermek gerekirse, bunlardan en önde geleni 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi (İHEB)’dir.

S

İnsan hakları hukuku açısından önemli bir role sahip İHEB’in uluslararası hukuk bakımından bağlayıcılığı nedir?

HEB dünya zerinde hak ve özgürlükler çizelgesi öngören ilk belge niteliğindedir. Bildirge kendisinden sonra hazırlanan belgelere esin kaynağı olmuştur. Günümüzde bazı yazarlar
farklı görüşler ileri sürmüş olsalar da, genel olarak kabul edilen görüşe göre Bildiri, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir niteliğe sahip değildir. Yani
devletler üzerinde her hangi bir zorlayıcı gücü bulunmamaktadır. Bildiride bazı hak ve özgürlükler sayılmış olmasına rağmen bunların nasıl bir uygulama ve denetim mekanizması ile korunacağı belirtilmemiştir.

S

İHEB projeksiyonunda BM tarafından hazırlanan pek çok insan hakları belgesi bulunmaktadır. Bu belgeler nasıl sınıflandırılmaktadır? 

Zaman bakımından sınıflama, kapsam bakımından sınıflama, konu bakımından sınıflama ve hukuksal form bakımından sınıflama.

Zaman bakımından sınıflama; BM belgelerinden çok azı 1948 İHEB öncesinde üretilmiştir. Belgelerin büyük bir oranı Bildiri sonrası hazırlanmış ve Bildiri temel dayanak olma işlevi görmüştür.

Kapsam bakımından sınıflama; BM öncülüğünde hazırlanan belgeler iki
grupta toplanabilir. Birincisi ‘genel nitelikli’ olan, insan hakları listesi bakımından değerlendirildiğinde birden fazla hak ve özgürlüğü içeren belgelerdir. İkincisi de ‘özel nitelikli’ yani belirli bir hakka odaklanarak biçimlendirilmiştir. Birincisine örnek
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ESKHS) verilebilir. Bu belgede ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla çerçeveli olarak bu bağlamda pek çok hakkı içermektedir. İkincisine örnek olarak Engelli Hakları Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi verilebilir.

Konu bakımından sınıflama; 1948 İHEB sonrasında BM öncülüğünde oluşturulan
pek çok insan hakları belgesi, ‘genel’ ve ‘özel’ nitelikli olarak gruplanmasının yanında, konularına göre de sınıflandırılabilir. Uluslararası insan hakları manzumesi; kendi kaderini tayin hakkı, ayrımcılığın önlenmesi; kadın hakları; çocuk hakları; örgütlenme özgürlüğü; vatandaşlık, vatansızlık, sığınma ve mülteci.

Hukuksal form bakımından sınıflama; yukarıda belirtilen ana kategoriler altına yerleştirilecek olan insan hakları belgelerinin hukuksal formlarına bakıldığında ise bunların ‘Sözleşme’,  ‘Bildiri/Deklarasyon’ ve ‘Karar’ formunda üretildikleri görülebilmektedir. 

S

İHEB sonrasında Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ESKHS) (ikiz sözleşmeler) öne çıkan belgeler arasındadır. Bu sözleşmelerin önemini nasıl açıklarsınız? 

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 16 Aralık 1966 tarihli karar ile kabul edilmiş, 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmış 23 Ocak 1976 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir. Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesinin denetim organı ‘İnsan Hakları Komitesi’dir. Türkiye, bu Sözleşmeyi 15 Ağustos 2000 tarihinde imzalamış, 4 Haziran 2003 tarihinde onaylamış, 15 Eylül 2003 tarihinde depo etmiştir. Sözleşme 15 Aralık 2003 tarihinde Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. İkiz Sözleşmelerde diğeri ise; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi 16 Aralık 1966 tarihli karar ile kabul edilmiş, 19 Aralık 1966 tarihinde imzaya açılmış ve 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye 15 Ağustos 2000 tarihinde imza atmış ve Sözleşme, 23 Aralık 2003 tarihi itibariyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin denetim organı; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesidir.

Medeni(Kişisel) ve Siyasal Haklar Sözleşmesi; Haklar üç bölümde toplanmıştır. Birinci bölüm kendi durumunu belirleme hakkını düzenleyen üç paragraflı tek maddeden ibarettir:  1.madde
(Kendi durumunu belirleme hakkı); “1-Bütün halklar kendi durumlarını belirleme hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini (durumlarını) serbestçe belirleyebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler. 2- Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik işbirliği yükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla, doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz. 3- Kendini yönetemeyen ve vesayet altındaki ülkelerden sorumlu olan devletler de dahil bu Sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi durumunu belirleme hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir ve BM Şartının hükümlerine uygun olarak bu hakka saygı gösterir.” 

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ESKHS), 1946’dan itibaren tasarlanmakla beraber 20 yıl süren tartışmaların sonucunda 1966’da imzaya açılabilmiş ve yaklaşık 20 yıl sonra da ana sisteme bağlı danışma nitelikli bir denetim organı olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi kurulabilmiştir. Ancak 2008’de oluşturulan Sözleşme denetim komitesine yargı benzeri yetkiler tanınmıştır. Sözleşmenin dikkat çeken özelliği içerdiği haklardan önce uluslararası ilişkilerin düzenleyici kurallarını içermesidir. Sözleşmenin MSHS ile ortak 1.maddesi ile halkların siyasi ve ekonomik durumlarını belirleme haklarını tanımakta, taraf devletlerin gerek kendi çabaları ile gerekse uluslararası ekonomik ve teknik
yardım yoluyla kaynaklarını kullanmalarını öngörmektedir. Sözleşmenin ikinci bölümü MSHS’de olduğu gibi hakların genel hükümleri niteliğinde kurallardan oluşmaktadır. Sözleşmenin 6-12.maddeleri toplumsal haklar listesi içermektedir. Çalışma, toplumsal güvenlik, sağlık hakları ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir. Sözleşmenin 11.maddesi ‘insanca yaşama hakkı’ konusundadır. Herkesin, kendisi ve ailesi için yaşam düzeyini sürekli olarak artırmaya hakları vardır. Yine aynı maddede ‘dünya gıda kaynaklarının gereksinimlerle
oranlı adil bir dağılımı’ öngörülmektedir. Sözleşme eğitim hakkını özel olarak düzenlemiştir. İlk öğretimin parasız ve zorunlu olmasının yanı sıra, yükseköğretimin de ‘tam bir eşitlikle’, özellikle ‘ücretsizliğin yaygınlaşmasıyla herkese açık duruma getirilmesi’ öngörülmektedir.