İNFAZ HUKUKUNUN TEMEL ESASLARI
İnfazın sözlük anlamı nedir?
İnfazın sözlük anlamı “bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm”dür. Bu yönüyle infaz hukuki bir perspektifle mahkemelerce verilip kesinleşen ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi olarak tanımlanabilir.
İnfaz hukuku nedir?
İnfaz hukuku ceza ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kesinleşmiş kararların yerine getirilmesine yönelik esasları gösteren bağımsız bir hukuk dalıdır.Gerçekten infaz hukuku ceza hukuku yaptırımlarının infazı, yani yerine getirilmesi konusu ile ilgilenir ve buna ilişkin esasları, ilkeleri ve usulleri gösterir
Tarihin ilk devirlerinde, suç kavramı ile ilgili bilgi veriniz?
Tarihin ilk devirlerinde, suç kavramı, toplumsal olmaktan çok bireysel bir içeriğe sahipti
ve bu nedenle suç teşkil eden eylemlerin toplumu değil, doğrudan bireyi ilgilendirdiği
kabul edilmekteydi. Bu nedenle bir suç karşısında belirleyici olan, suç mağdurunun öç
almasıydı. İlerleyen dönemlerde suç kavramına toplumsal bir içerik yüklenmeye başlanmasıyla suç işleyen bir kişi, toplumun düşmanı olarak kabul edilmeye başlandı. Bunun sonucu olarak da belli bazı cezaların ön plana çıktığı görülmektedir. Bu cezalara; ölüm cezası, sakat bırakma cezası, sürgün cezası, köle yapma cezası ve para cezası gibi cezalar örnek gösterilebilir.
Cezaevlerinin gelişim dönemleri ile ilgili bilgi veriniz?
Genel olarak cezaevlerinin gelişiminde üç dönemden söz edilir:
- Ödetme yanında, hükümlünün, iyileştirme ve yeniden topluma kavuşturulmasının benimsendiği Hollanda, Amsterdam hapishanelerinin ortaya çıktığı 16. yy.ın sonlarından Fransız ihtilali’ ne kadar süren dönem.
- Fransız ihtilalin’ den Birinci Dünya Savaşı kadar devam eden dönem.
- Ceza infaz kurumlarının açılması ve 20. yy.ın ikinci yarısında hükümlülere muamelede asgari esasların hukuken gerçekleştirildiği dönem.
Amsterdam cezaevlerinin doğuşu ile ilgili bilgi veriniz?
Amsterdam cezaevlerinin doğuşu 1588 yılında Amsterdam Ceza Mahkemesinin genç bir
hırsızı her zaman olduğu gibi idam cezasına değil, devlet tarafından eğitilip iyileştirilmesine karar vermesine dayanmaktadır. Amsterdam cezaevlerinde kalanlar gündüzleri tahta ve iplik işleri ile din dersleri almaktaydı. Disiplin aracı olarak ağır çalışma ve din eğitimi ile bu kişiler iyileştirilmeye ve sosyal yaşama alıştırılmaya çalışılmakta; böylece yeniden topluma yararlı bireyler hâline getirilmek istenmekteydi.Cezalandırmanın, hükümlünün
toplumsal yaşama yeniden dönmesini zorlaştıran damgalayıcı sonuçları nedeniyle diğer
cezaların aksine bu yerlerde tutulma lekeleyici bir etki yaratmıyordu. Hatta buralarda tutulan kişiler, çalışmalarının karşılığında aldıkları primlerle kısmen de olsa bırakıldıktan sonra bazı giderlerini karşılayabilme olanağına sahip olabilmekteydi. Amsterdam cezaevleri diğer ülkelere de örnek olmuştur. Bu cezaevlerinin model olarak kabul edildiği cezaevleri veya çalışma evlerinde infaz edilen özgürlüğü bağlayıcı cezalar 18.yy. sonuna kadar orta Çağ’ dan gelen alışkanlığın bir sonucu olarak zincire vurma, kürek cezası gibi bedene yönelik cezalar ile birlikte uygulanmaktaydı
Yirminci yüzyılda infaz hukukundaki gelişmeler nelerdir?
Cezanın özel önleme amacı yönündeki düşünce, 20.yy.da ceza infazında eğitim ve toplumsal yaşama yeniden kazandırma çabalarını öne çıkarmıştır. Ancak Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi en azından söz konusu ülke bakımından bu yöndeki gelişimi engellemiştir. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yürürlüğe giren infaz
kanunları hükümlü haklarını, infaz makamlarının müdahale yetkilerini, tehlikeli suçlularının infazını, tedavi ve yeniden topluma kazandırma düşüncelerini etkili bir şekilde düzenlemiştir. Bunda 1955’te Cenevre’de düzenlenen Suçların Önlenmesi ve Hükümlülere Muamele konulu kongrede alınan, “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” tavsiye kararları ile BM’ce 1957’de kabul edilen “Hükümlülere Muamelede
Uyulacak Asgari Esasların kabulü büyük rol oynamıştır. Nihayet 1973’te Avrupa yi tarafından kabul edilen “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 1987’de kabul edilen “Avrupa Ceza İnfaz Esası”ndan da söz edilmelidir.
Türk hukukunda hapishanelerin doğuşu ve gelişimi ile ilgili bilgi veriniz?
Türk hukukuna uzun süre İslam hukukunun egemen olması, infaz hukukunun tarihsel
gelişimi bakımından kısaca İslam hukukunun da incelenmesini zorunlu kılmaktadır. İslam hukukunda bedene yönelik cezaların esas olduğu ve hapis cezalarına hemen hiç yer verilmediği görülmektedir. Bu yönüyle hapis cezasının infaz edildiği yer anlamında hapishanelerden söz edilmesinin de mümkün olmadığı söylenebilir.
Bununla birlikte, İslamiyetin ilk devirlerinde suçluların geçici olarak kapatıldığı yer olarak hapishanelerin bulunduğu da ileri sürülmektedir. Ancak bunları, özgürlüğü bağlayıcı cezanın infaz edildiği yer anlamında hapishane olarak nitelendirmekten çok bir tutukevi, cezanın infaz edilmesine ya da borçlunun borcunu ödemesine dek içinde tutulduğu yerler olarak kabul etmek daha doğrudur. Tanzimat’ın kabulüyle yürürlüğe giren 1840, 1851 ve 1858 tarihli Ceza Kanunları ile birlikte Osmanlı Devleti’nde de özgürlüğü bağlayıcı cezaların kabul edildiği söylenmelidir. Yine bu kanunlarla birlikte hapishanedeki ağır hasta olan hükümlülerin iyileşinceye kadar kefaletle salıverilmesi, yoksul olanların beslenme ve giyim giderlerinin devletçe karşılanması ilkeleri benimsenmiştir. 1858 Ceza Kanunu özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak suçlunun ayaklarında demir olduğu hâlde meşakkatli işlerde çalıştırılmak
suretiyle icra olunan kürek cezası, bazı ağır suçlar için belli kalelerin birinde ömür boyu
ya da süreli olarak tutulma anlamına gelen kalebentlik ve hapis cezasını kabul etti. Islahat Fermanı’ nda, ceza ve tutukevlerindeki olumsuz koşulların düzeltilmesine ilişkin ilk hükümlere rastlanmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi’ nde 1926 tarihinde 765 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesi ile
birlikte cezaevleri ve infaz sistemi yeniden ele alınmıştır. Öncelikle cezaevlerinin yönetimi İçişleri Bakanlığından alınarak Adalet Bakanlığına bağlanmış, bakanlık çabasını hükümlülerin çalıştırılması ve uslandırılması amacına yöneltmiştir. Bunun için iş esasına dayanan cezaevlerinin yapımına başlanmıştır. 1930 tarihli Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanun’da cezaevlerinde iş yurtlarının oluşturulacağı belirtilmiş, Ceza Kanunu’ nun Yürürlük Kanunu’ na eklenen bir madde ile de belli şartlara sahip hükümlülerin geceleri hapishanede geçirmek şartıyla kamu yararına uygun işlerde çalıştırılabileceği esası kabul edilmiştir. 1965 tarih ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile modern infaz esasları getirilmeye çalışılmıştır. Nihayet infaz hukukunun yeni esasları, 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlenmektedir. Söz konusu Kanun “ceza adalet sistemi çerçevesinde gerçekleştirilen yargılamalar sonucunda verilen kararların, her türlü yargı derecelerinden geçerek kesinleşmelerinden sonra, fiilen ve maddeten ceza ve tedbirlerin infazını kapsayan ve büyük kısmı itibarıyla, idarî nitelikte olan görev ve faaliyetleri içeren hükümlerden oluşmaktadır”.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’ da, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen amaçlar nelerdir?
5275 sayılı CGTİHK’ de, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen amaçlar;
• “öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak,
• bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek,
• toplumu suça karşı korumak,
• hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek,
• üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan
bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak”
olarak ifade edilmektedir (CGTİHK m.3).
Görüldüğü üzere kanunun, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenen
amaçlarını iki başlık altında toplamak mümkündür:
• Önleme amacı
• Yeniden topluma kazandırma (topluma kazandırma-resosyalizasyon) amacı.
İnfazın yeniden topluma kazandırma amacı ile ilgili bilgi veriniz?
Sosyalleşme, insanların sosyal dünyalarının davranışlar, normlar, kurallar ve değerler
standartlarıyla şekillenmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içinde sosyalleşme insanın içinde yaşadığı topluma uyum sağlaması, toplumla bütünleşmesi ya da özdeşleşmesi anlamını taşır. Sosyalleşme, esas itibarıyla çocuklukta başlayan insanın çevresine ve kendisine yönelmiş olan sosyal bir davranışın öğrenilmesidir. Bugün infazın amacının, haklı olarak iyileştirme yani hükümlünün eğitimi değil, onun yeniden sosyalleştirilmesi, diğer bir deyişle topluma kazandırılması olduğu ifade edilmektedir. O hâlde hükümlünün gelecekte sosyal sorumluluk anlayışı içinde suçtan
uzak bir hayata yöneltilmesi ve suçtan uzak bir hayat sürdürebilme yeteneğinin kazandırılması amacı, infazın organizasyonu ve infaza katılan kişilerin yapısının oluşturulması bakımından zorunlu bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Gerçekten, cezaevi kurumundaki yaşama uyma ve diğer hükümlülerle ilişkilerin oluşturduğu “alt-kültür”, sosyalleşme sürecini olumsuz olarak etkilemektedir. Yeniden topluma kazandırma insan kişiliğinin değiştirilmesi çabası olmayıp; burada amaç, hükümlünün yeniden özgürlüğüne kavuşması hâlinde üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak olmalıdır.
İnfaz hukuku kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin ilkeler ile ilgili bilgi veriniz?
Zaman bakımından uygulamaya ilişkin üç ilkenin bulunduğu söylenmelidir: Geriye yürüme, ileriye yürüme ve hemen uygulama.
İnfaz hukuku kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin ilkelerden "hemen uygulama" ilkesi ile ilgili bilgi veriniz?
Hemen uygulama, aslında kuralın geriye yürümesini de sonuçlar. Gerçekten yürürlükteki yasanın uygulanması yani hemen uygulama, kendi yürürlüğünden önce işlenmiş ancak henüz yargılanmamış ve bir hükümle sonuçlanmamış fiiller bakımından esasen bir geçmişe yürüme sonucunu doğurur. Bu durumda sorun, olay anında yürürlükte olan kanunla sonradan yürürlüğe giren kanun arasında farklılık olması nedeniyle çıkmaktadır. Bu nedenle ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı ve lehe kanunun geçmişe yürümesi ilkesi kabul edilmiştir. Böylece hemen uygulama ilkesinin kanunilik ilkesine aykırı sonuçları ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İnfaz hukukunun temel ilkelerinden biri olan hukuk devleti ilkesi ile ilgili bilgi veriniz?
Hukuk devleti, amacı hukukun üstünlüğünü sağlamak olan devlet demektir. Hukukun
üstünlüğü ise iki ana fikir üstüne kurulmuştur:
1. Devletin sahip olduğu iktidar, hukuktan gelir ve ona uygun kullanılır.
2. Hukuk, insan kişiliğine saygıya dayanır.
Özgürlük ve insan kişiliği, hukuk devletinin esasıdır. Hukuk devleti, insan haklarına saygılı devlettir. O hâlde hukukun üstünlüğü anlayışında temel değer insan kişiliğinin haysiyetidir. Hukukun üstünlüğü, insan haysiyetinin en üstün değer olduğunun benimsenmesi veya kabulü demektir. Bu bağlamda hukuk devleti, insan haklarını gerçekleştirecek, adaleti sağlayacak ve hukuki güvenliği temin edecek olan devlettir.
İnfaz hukukunun temel ilkelerinden biri olan insan onurunun dokunulmazlığı ilkesi ile ilgili bilgi veriniz?
İnsan bir nesne hâline getirilemez. O, hakları ve yükümlülükleri olan bir hukuk öznesidir.
‘İnsan devlet içindir’ şeklindeki totaliter bir düşünce şekli insanı ruhsuz, içi boş bir şey,
sanki bir yaratık hâline getirir. Ancak belli hak ve özgürlüklere sahip olan kişi çevresini
şekillendirebilir; bir kişilik kazanabilir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam özellikle bir ruh
ve düşünce özgürlüğünü zorunlu kılar. İşte bu nedenle insan onuru, özgürlükçü demokrasilerin, hukuk devletinin işlevini sağlayabilmesi için vazgeçilmez bir koşuldur. Fakat bu bağlamda insan onurundan da ancak bir hukuk devletinde söz edilebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle hukuk devletinin insan onurunun koruyucusu olduğu söylenmektedir. İnsanın hem maddi hem de manevi açıdan kendine özgü bir değer taşıması ve taşıdığı
bu değerden vazgeçmenin mümkün olmaması, her türlü toplumsal, hukuksal ve siyasal
müdahaleye karşı mutlak olarak öne sürülebilmesi insan onurunun temel özelliklerini
oluşturmaktadır. Onur kavramı sadece insanın özgürlüğünü ve eşitliğini değil bağımsız
kişiliğini de ifade eder. Hukuk düzeninde bireye sadece kendisinin egemen olacağı, dışardan müdahalelerde bulunulamayacak özgür bir alan sağlanmadıkça insan onurunun gerçekleştirilemeyeceği söylenebilir.
İnfaz hukukunun temel ilkelerinden biri olan eşitlik ilkesi ile ilgili bilgi veriniz?
Ceza hukuku çerçevesinde özgürlüğü kısıtlanan hiç kimse bundan dolayı ayrımcılığa tabi
tutulamaz. Eşitliğin sağlanması adaletin bir gereğidir. Gerçekten ceza adaleti değişik türdeki adalet kavramlarının bir bileşkesi şeklinde ortaya çıkmalıdır. Herkese eşit olanın verilmesi denkleştirici adaleti ifade etmektedir ki burada hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkes eşit işleme tabi tutulur. Buna göre genç-yaşlı, zengin-fakir, zenci-beyaz, Türk-Alman herkes aynı ceza hukuku kuralına tabidir; bu objektif adalettir.
İnfaz hukukunun temel ilkelerinden biri olan sosyal devlet ilkesi ile ilgili bilgi veriniz?
1982 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal bir devlet” olduğunu ifade etmektedir.
Sosyal devlet olmak, devlete görev ve ödevler verir. Bu da sosyal adalet ve sosyal güvenliğin sağlanması olarak karşımıza çıkar. Sosyal adalet, kişiler arasında sosyal eşitliğin sağlanması iken sosyal güvenlik, herkesi sosyal ve ekonomik baskılardan korumak ve/veya
kurtarmak şeklinde karşımıza çıkar. Nitekim Anayasa Mahkemesine göre; sosyal adalet,
“insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat seviyesi”, “insanca yaşama”dır. Bu bağlamda, sosyal
devlet özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi ve manevi olanakları kendi güvencesine
alan devlettir. Anayasa’ nın deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin “temel amaç ve görevleri... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi
ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” (Anayasa m.5).
Öte yandan, yine Anayasa, sosyal devlet olmanın diğer bir gereğini düzenlemektedir:
“Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak tedbirleri alır...”
(Anayasa m.60).
Toplumsal düzenin sağlanması için devlet otoritesinin (gücünün) kullanımı, sosyal
adalet anlamında mümkün olabilir. Sosyal adalet, toplumun tüm bireyleri için ihtilaf
halindeki menfaatlerin ortadan kaldırılması ve katlanılır yaşam koşullarının sağlanması
vasıtasıyla gerçekleştirilir.
Cezaların insanca infazı ile ilgili olarak ortaya konulan ana ilkeler nelerdir?
• Tutuklu ve hükümlüye, sahip oldukları haklar yazılı olarak derhâl bildirilmelidir.
Bu kişiler okur-yazar olmasa dahi söz konusu haklar sözlü olarak bildirilmelidir.
• Hakların kullanımında işlenen suçun niteliği ve türü dikkate alınmaz. Tutuklu
veya hükümlü olmak yeterlidir.
• Eşitlik ilkesinin bir sonucu olarak hakların kullanımında ırk, dil, din, cinsiyet, siyasal veya diğer görüşler, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer
statüler ayrım nedeni olamaz.
• Hakların çiğnenmesi durumunda yargı yolu açık olmalıdır (Anayasa m.125/1).
İnfaza ilişkin ilkelerden infazın kesintisizliği ilkesi ile bilgi veriniz?
5275 sayılı CGTİHK m.5’e göre “Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı
cezaya ilişkin hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı tarafından izlenir ve denetlenir.” Söz konusu düzenleme esasen infazın derhâl yapılmasını ve kesintisizliği ilkesini de dile getirmiş olmaktadır. Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde yer alan cezanın infazına başlandıktan sonra, kanunlardaki düzenlemeler uyarınca ceza çekilinceye kadar infaza ara verilmemesi zorunludur.
Ancak ilkenin istisnaları da bulunmaktadır. Erteleme, gece ve hafta sonu infaz buna örnek verilebilir. Konuya ilişkin olarak “Cezanın İnfazına Ara Verilmesi” başlığı altındaki açıklamalara bakılmalıdır.
İnfaza ilişkin ilkelerden infazın bireyselleştirilmesi ilkesi ile bilgi veriniz?
Söz konusu ilke hükümlüyle birlikte, hakkında cezasının infazına ilişkin bir iyileştirme planı hazırlanmasını ifade eder. Bu planda meslek eğitimi, infazın hafifletilme yöntemi, salıverilme koşulları gibi konular yer alır. Yine hükümlüye hakları ve yükümlülükleri bildirilmeli, anlamıyorsa yazılı olarak açıklanmalıdır. Öte yandan, söz konusu açıklamaların
hükümlünün anladığı dilden yapılması da gerekmektedir. İnfazın bireyselleştirilmesine ilişkin bir başka düzenleme yine aynı kanunun “gözlem ve sınıflandırma” başlığını taşıyan m.23’te yer almaktadır. Konuya ilişkin olarak aşağıdaki
açıklamalara bakılmalıdır
İnfaz hukukunun hukuk düzeni içindeki yeri nedir?
İnfaz hukuku, kamu hukukunun bir dalıdır. Kamu hukukunun niteliği, hukuki ilişkilerde kuralları ast-üst ayrımı, yani hiyerarşik bir ayrım içinde ortaya koymasıdır. İnfaz hukukunda, devlet ile fail arasında doğan, devlete ait cezalandırma yetkisinin kullanılması söz konusudur. Böyle olunca infaz hukuku eşit iki taraf arasındaki değil, hiyerarşik olarak hukuk düzeninin üst kısmında bulunan devlet ile birey arasındaki sorunların çözümlenmesi ile ilgilenmektedir. Mağdur, kural olarak devletin cezalandırma yetkisinden; devlet
de artık bir görev niteliğinde olan cezalandırma yetkisinden vazgeçemez.
Maddi ceza hukuku ve infaz hukuku ilişkisi hakkında bilgi veriniz?
Suç adı verilen insan davranışının yapısını inceleyen ve buna özgü yaptırımlar öngören hukuk dalına ceza hukuku denir. Ceza İnfaz Hukuku, ceza muhakemesi sonucu hükmedilen yaptırımların infazına ilişkin esasları gösteren hukuk dalıdır. Bu yönüyle kendine özgü koşul ve kuralların varlığı onun bağımsız bir hukuk dalı olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Ancak infaz hukuku ceza hukuku, ile tümüyle ayrı değildir. Çünkü infaz hukuku, ceza hukuku yaptırımlarının infazını düzenler. İnfaz hukuku sayesinde cezalar amaçlarına uygun bir şekilde uygulanır. Bu yönüyle cezanın amacına ulaşabilmesi infaz rejiminin başarısına bağlıdır. İyi bir infaz rejimi yoksa iyi bir ceza ve ceza muhakemesinin de anlamı kalmaz. Türk hukukunda maddi ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler 5237 sayılı TCK’da bulunmaktadır. Daha önce yürürlükte bulunan 647 sayılı CİHK içinde ceza yaptırımlarına ve erteleme gibi ceza hukuku kurumlarına ve yine 765 sayılı TCK’da da infaz hukukuna ilişkin hükümlere yer verilmesi eleştirilmekteydi. Yaptırımların, kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımların ve erteleme kurumunun TCK’da düzenlenmesi ve 5275 sayılı CGTİHK’da sadece infaza ilişkin hükümlere yer verilmesi son derece isabetli olmuştur