aofsorular.com
İKT201U

Klasik Okul

3. Ünite 20 Soru
S

Klasik iktisadi düşünceyi savunan "Klasik Okul"un belli başlı temsilcileri kimlerdir?

Adam Smith’in Ulusların zenginliği (1776) adlı eserini yayınladığı yıl ile John Stuart Mill’in Politik İktisadin İlkeleri (1848) adlı eserinin yayınlandığı yıllar arasındaki dönemde Batı’da geliştirilen düşünceye "Klasik İktisadi Düşünce" ve bu düşünceleri savunan düşünürlerin oluşturdukları okula da "Klasik Okul" adı verilmektedir. Klasik okulun belli başlı temsilcileri arasında başta bu okulu kurucusu olan Adam Smith, Robert Malthus, David Ricardo, John Stuart Mill ve Jean Baptiste Say sayılabilir.

S

18. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen Fransız Devrimi ve ardından gelen modernleşme süreçleri hangi felsefi düşünceye temel oluşturmuştur?

Aydınlanma felsefesi, genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız Devrimi (1789) ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Aydınlanma hareketi içinde yer alan düşünürlerin amacı, insanları dinin temsil ettiği geleneksel düzenden kurtarmak ve onun yerine aklı ikame etmektir. Bu nedenle bu dönem Akıl Çağı olarak da adlandırılır.

S

Skolastik düşünce kavramı neyi ifade eder?

Skolastik düşünce, bilimsel ve akılcı düşünceyi reddeden, herşeyi dine dayandırarak açıklayan, eleştiriyi kabul etmeyen Orta Çağ Avrupasının düşünce yapısıdır.

S

Sanayi Devrimi hangi koşullarda ortaya çıkmıştır?

Aydınlanma çağının Rönesans ve Reform hareketlerinin yol açtığı özgür düşünce, bilim alanında ve teknik alanında gelişmelere ortam hazırlamış ve coğrafi keşiflerin başlattığı sömürgecilik hareketleri ile Avrupa zenginleşmiştir. Teknik gelişmelerin üretim alanına uygulanmasıyla da Sanayi Devrimi doğmuştur. İngiltere’de başlayıp oradan tüm Avrupa’ya yayılan sanayi devrimi; Birinci sanayi devrimi ve ikinci sanayi devrimi olarak iki aşamada gerçekleşmiş bir olgudur. 18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve 19. yüzyılın ortalarına kadar devam eden endüstriyel gelişme birinci sanayi devrimi veya "makine devrimi", 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlayan ise ikinci Sanayi Devrimi veya "teknoloji devrimi" olarak adlandırılır.

S

Piyasa ekonomisi modelinin başlıca özellikleri nelerdir?

Piyasa ekonomisi; rekabete dayalı, kâr amacını temel alan, özel mülkiyet, miras, girişim ve tercih yapma özgürlüğünün güvence altına alınmış olduğu ve devletin, fiyat oluşumuna minimum seviyede müdahale ettiği bir ekonomik sistem modelidir. Piyasa ekonomisinde devletin görevi, bireylerin piyasa ekonomisinin korunmasına ve düzgün işlemesine olan zararlı eylemlerini önlemektir. Bu yönüyle liberalizmin devlet anlayışı, "sınırlı ve sorumlu devlet yaklaşımı" olarak adlandırılır. Devlet; adalet, eğitim, sağlık, iç ve dış güvenlik gibi hizmetleri yüklenmeli, mal ve hizmet üretimini piyasa ekonomisine bırakmalıdır. Piyasa ekonomisinin işleyişinde rekabetin çok fonksiyonel bir yeri vardır. Rekabet olmaksızın piyasa ekonomisi yaşayamaz. Rekabet, daha yararlı üretim metotlarını daha az yararlı olanların yerine yerleştirir, yüksek verimle çalışanı az verimle çalışan rakibine karşı korur. Herkesin en iyi becerdiği işi yapmasını ve her üretim faktörünün en çok verimli olduğu yerde kullanılmasını, yani en etkin kaynak dağılımını sağlar.

S

Liberal iktisadi düşüncenin "doğal düzen" ilkesi neyi ifade eder?

Liberal iktisadi düşüncenin doğal düzen ilkesi şunu ifade eder: Toplumun işleyişi de tıpkı fiziksel olaylarda olduğu gibi doğal düzen içinde gerçekleşmektedir. Bu nedenle de devlet, bu işleyişi bozmamak için toplumsal ve ekonomik alanlara müdahale etmemeli, sadece bu düzeninin işleyişinin devamı için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır. Doğal düzeni, (Tanrısal düzeni) anlamak ve yaşan- tımızı bu düzene göre ayarlamak durumunda olduğumuzu belirten Quesnay’e göre, maddi dünyanın kanunları insanoğluna mümkün olabildiğince yararlı işlemektedir. İnsanlarda manevi bakımdan bu kanunlara uydukları zaman, herkes maksimum tat- min sağlayacak ve düzenli bir toplum doğacaktır. Devletin ekonomik ve sosyal yaşantıya müdahalesi gereksizdir, İşte "Laissez-faire, Laissez-passer" (Bırakınız yapsınlar-Bırakınız geçsinler) sloganı böyle bir düşünceden başlar.

S

Klasik iktisat düşüncesi hangi dönemlerde hakim olmuştur?

Klasik iktisat, 1776 ve 1843 yılları arasında yaşanan iktisadi gelişmeleri etkileyen ve Batı’ya hakim olan iktisadi düşünce akımıdır. Bu dönemler 1776'da klasik iktisadın temel kurucusu olan Adam Smith’in önemli eseri olan "Ulusların Zenginliği" ile başlamış ve 1843'de John Stuart Mill tarafından yayınlanan "Siyasal İktisadın İlkeleri" eseri ile son bulmuştur. Klasik okul, Fizyratlardaki gibi ‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ ideolojisini devam ettirmişlerdir. Ekonomik hayatın düzenlenmesinde devlete ihtiyaç olmadığı, piyasa mekanizmasının fiyat mekanizması yardımıyla kusursuz işleyerek bu düzeni sağlayabileceğini öne sürmüştür. J.B. Say tarafından ileri sürülen ve Say Yasası olarak bilinen "Her arz kendi talebini yaratır" sözüyle toplam arzın önemli olduğunu, paranın ve dolayısıyla finansal faktörlerin iktisadi faaliyetlerde etkili olamayacağını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılar, devletin ekonomiye müdahalesinin sınırlı olması gerektiğini savunmuşlardır. Klasik iktisat teorisi arz ağırlıklı bir teoridir. Devlet müdahalesine karşı olduklarından, girişimci gücü olan piyasaya herhangi bir müdahaleye izin vermemişler; devletin görevlerini çok sınırlamışlar ve devletin sadece adalet, savunma, güvenlik ve diplomasi görevlerini yerine getirmeleri gerektiğini savunmuşlardır.

S

Adam Smith'e göre ulusal geliri belirleyen faktörler nelerdir?

Adam Smith emeği, servetin gerçek kaynağı olarak kabul etmiştir. Ona göre bir ulusun ihtiyaçlarını karşılamak için her yıl tükettiği malları yaratan, emeğin yıllık çalışmasıdır. A. Smith bu düşüncesini ortaya koyarken, doğal kaynakların ve sermayenin rolünü küçümsememiştir. Ancak fizyokratlardan ayrı bir açıdan hareket ettiğini göstermek için, her yıl tüketilen malların doğal kuvvetler değil, insan çalışması tarafından yaratıldığı noktasında ısrar etmiştir. Emek olmaksızın doğal kaynaklar, faydasız kalacaktır. A. Smith’e göre, ulusal geliri belirleyen iki faktör vardır. Bunlar, emeğin verimliliği ve üretken emeğin, üretken olmayan emeğe oranıdır. Üretken olan/olmayan emek tartışmasını başlatan Adam Smith’e göre, üretken olan ve üretken olmayan emek ayrımında temel olan, değer yaratma veya bir değere yeni bir değer katmaktır. Smith’e göre emek, üzerinde harcandığı nesnenin değerine değer katıyorsa, bu üretken emektir. Üretken olmayan emeğin ise üzerinde harcandığı nesneye yeni bir değer katması söz konusu değildir. Smith, bu nedenle hizmet üretimini üretim olarak saymamıştır.

S

Adam Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenleri nelerdir?

Smith zenginliğin temel kriterlerinden birisi olarak gördüğü emeğin verimliliğini iş bölümüne dayandırmıştır. İş bölümünün gerçekleştiği her alanda emekten yararlanabilme olanağı fazladır ve iş bölümü sayesinde zenginlik toplumun en alt kesimlerine kadar ulaşacaktır. Smith’e göre iş bölümünün doğmasının nedenlerinden bir tanesi, insanlardaki mübadele eğilimidir. İş bölümünün hakim olduğu bir toplumda, insanlar farkında olmasalar da, binlerce insanın işbirliği olmadan yaşayamazlar. İşte bu değişim eğilimi her insanı, kendini belli bir işe vermeye ve bu iş için olan yeteneklerini geliştirmeye yöneltir. İnsanların diğer insanlardan farklı yeteneklerine göre üretmesi, üretimde iş bölümünü ortaya çıkarır. İş bölümünün gerçekleşmesinde ikinci etmen, yeterli bir sermaye birikiminin olmasıdır. Smith’e göre, toplumda yeterli sermaye birikimi yoksa tam manasıyla iş bölümü ve mübadele gerçekleşmez. Üçüncü etken ise pazarın genişliğidir. Pazar dar olduğunda insanlar bir alanda daha az uzmanlaşma olanağı bulacaklardır, çünkü ürettikleri malları satacak yeterli insan olmayacaktır. O yüzden iş bölümünün doğması için pazarın genişlemesi, ihtiyaçların artması gerekir.

S

Adam Smith' göre üretim faktörlerinden emek ve toprağı daha verimli hâle getiren sermaye hangi şekillerde tanımlanabilir?

Adam Smith sermayeyi, emeğin daha verimli çalışmasını sağlayan bir etken olarak tanımlar. Alet, makine, toprak, gübre, vb. birer sermayedir. Sermaye; ülkelerin zenginliğini, refahını artırmada en önemli faktördür. Üretim faktörlerinden emek ve toprağı daha verimli hâle getiren sermaye iki türlü tanımlanabilir. Bunlar, değişir sermaye ve sabit sermayedir. Sabit Sermaye, insanlar tarafından üretilmiş üretim faktörü olarak tanımlanır. Bu gruba, binalar, makineler, aletler girer. Sabit sermaye iktisadi faaliyetler içinde dolaşıma katılmaz, sahibine bir kâr sağlar. Değişir sermaye ise, sahibine el değiştirmek suretiyle kâr getiren, hammadde, satılacak mallar gibi maddelerdir. Bu mallar el değiştirmediği sürece herhangi bir kâr sağlamaz.

S

"Mutlak Üstünlük Teorisi" neyi ifade eder?

Adam Smith uluslararası iş bölümü ve serbest ticaret sayesinde ticarete girişen iki ülkenin bundan fayda sağlayacağını ve kaynakların böylece optimal bir şekilde dağılacağını "Mutlak Üstünlük Teorisi" ile açıklamıştır. Ona göre, her ülke diğerlerinden daha düşük maliyetle ürettiği mutlak üretim üstünlüğüne sahip olduğu malları üretmeli bir başka değişle bu malların üretiminde uzmanlaşmalı ve bunları ihraç ederek, daha pahalıya üretebildiklerini dışarıdan ithal etmelidir. Mutlak üstünlükler teorisini bir örnekle açıklayacak olursak;

 

Bir işçinin bir günlük üretimini gösteren yukarıdaki tablodan görüldüğü gibi Türkiye buğday, İngiltere kumaş üretiminde mutlak üstünlüğe sahiptir. Bir işçi Türkiye’de 12 birim buğday üretebilirken, İngiltere’de 4 birim üretebilmektedir. Buna karşılık 1 işçi bir günde İngiltere’de 12 birim kumaş üretebilirken, Türkiye’de 4 birim üretebilmektedir. Bu yüzden Smith’e göre Türkiye buğday, İngiltere kumaş üretiminde uzmanlaşacak ve karşılıklı ticarete girerek kazançlı çıkacaklardır.

S

Robert Malthus'a göre nüfus artışını kısıtlayan faktörler nelerdir?

Malthus’a göre nüfus artışını kısıtlayan faktörler iki türlüdür. Birincisi tabii engellerdir: Açlıklar, büyük salgın hastalıklar, fırtınalar, ölümler, kazalar vb. faktörler fazla nüfusu azaltabilir. İkincisi doğumların kontrolü ve evlenme çağının geciktirilmesi: Aslında nüfus fazlası ister istemez tabii engellerle karşılaşacaktır. Nüfusla dolu bir dünyada yeni doğan bir kimse, eğer ailesi onu beslemiyor ise o dünyada gerçekten bir fazlalıktır. Bu bakımdan, Malthus fakirlerin az çocuk yapmalarını önerir. Böylece, Malthus nüfus ile gıda maddeleri arasında bir ilişki kurduğundan dinamik bir analiz, yani gelecek dönemlerde sürekli değişmelere yol açan bir analiz yapmış sayılabilir.

S

David Ricardo malların mübadele değerlerinin hangi kaynaklara dayanabileceğini söyler?

Ricardo, değer üzerindeki tahlillerine Adam Smith’in izinden yürüyerek başlamıştır. Onun gibi, temel iktisadi kavram olarak, kullanım ve mübadele değerlerini birbirinden ayırır. Mübadele değeri için kullanım değerinin şart olduğunu belirtir. Ancak bunun, mübadele değerini açıklamak için yeterli olmadığını onun meydana gelişinde etken olan bir faktör olmadığını iddia eder. Ricardo malların mübadele değerlerinin (Kullanım değerlerine sahip olmaları şartından başka) iki kaynağa dayanabileceğini söyler. Bunlar ise; kıtlık ve malın üretimi için gerekli emek miktarıdır.

S

İşlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranta ne ad verilir?

Diferansiyel rant, işlenebilir ve kullanılabilir toprakların kimyasal ve tarımsal özellikleri, coğrafi konumları, hammadde temini ve toprak verimliliğindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan ranttır.

S

Ricardo’nun gelir dağılımı teorisi neyi ifade eder?

Ricardo’nun gelir dağılımı teorisine göre, ücret, kâr ve rant geliri elde edenlerin çıkarları birbirleri ile çatışma hâlindedir. Kâr ancak ücret düştüğü zaman yükselebilir. Ücret artınca kâr azalmaya başlar. Bu durumda, kapitalistin ve emekçinin menfaatleri uyuşma içinde değildir. Diğer yandan, doğal ücret anlayışına göre ücretlerin artması ancak işçinin yaşaması için gerekli malların fiyatlarının yükselme- siyle mümkündür. Bu mallar ise, daha çok tarımsal nitelikli olan gıda maddeleridir. Sayıları çoğalmakta olan işçilere, başta gıda maddeleri olmak üzere gerekli malların üretilebilmesi için giderek daha az verimli toprakların üretime açılması gerekir. Bu durumda rant yükselirken ücretler yalnızca parasal olarak artacaktır. Dolayısıyla toprak sahibinin çıkarı hem kâr hem de ücret geliri elde edenlerle çatışmaktadır. Bu durumda toplumda çıkarların uyumundan söz etmek mümkün değildir.

S

David Ricardo'ya göre karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerli olabilmesi, hangi varsayımları gerektirir?

David Ricardoya göre karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin geçerli olabilmesi için şu varsayımlar gereklidir:

  • Ülke içinde tam rekabet koşulları geçerli olmalıdır.
  • Ödemeler bilançosu dengede olmalıdır.
  • Tam istihdam ve tam kapasite mevcut olmalıdır.
  • Üretim maliyeti emek maliyetine eşit olmalıdır.
  • Her malın arz fiyatı üretim maliyetine eşit olmalıdır.
  • Nakliye masrafları hesaba katılmamalıdır.
S

Mahreçler Yasası neyi ifade eder?

"Say Yasası" adı da verilen Mahreçler (piyasalar) Yasası’na göre esas olan, mallarla malların mübadele edilmesidir. Para ise sadece malların mübadelesini sağlayan bir araçtır.

S

John Stuart Mill malları, elde edilme güçlüklerine göre nasıl bir sınıflandırmaya tabi tutar?

Mill, malları elde edilme güçlüklerine göre üç gruba ayırmıştır:

  1. Arzı sınırlı olan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olmayan mallar): Bu malların değeri sadece arz ve talep koşullarına göre belirlenecektir. Bu tip mallara eski tablolar, antika eşyalar örnek olarak verilebilir. Söz konusu malların arzı sınırlı olduğundan bir bakıma bu mallar monopole konu olmaktadır. Ancak yine de arz-talep kanunlarının etkisi altındadır.
  2. Arzı, sabit maliyetlere bağlı olarak sonsuz şekilde artırılan mallar (Yeniden üretilmesi mümkün olan mallar): Bu gruba giren malların değeri üretim maliyetlerine bağlıdır.
  3. Arzı, ancak artan maliyetlerle artan mallar (Yeniden üretilmesi artan maliyetlerle mümkün olan mallar): Bu tip malların değerinin belirlenmesinde temel etken yine maliyetlerdir. Ancak bu tip malların değeri, mala olan ihtiyaç arttıkça yükselecektir. Bu tip mallara örnek olarak tarımsal ürünler verilebilir. 
S

John Stuart Mill'in sosyal reform önerileri nelerdir?

J.St. Mill’in sosyal reform önerileri aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir:

  1. Ücret sistemi üretim kooperatifleri ile ikame edilmelidir. Ona göre, mevcut ücret sistemi insanın emeğinin ürünü ile bağını yok etmekte, çalışanın kişiliğini öldürmektedir. Bu durum işçi üretim kooperatifleri kurularak önlenebilir.
  2. Arazi rantı vergilerle sosyalize edilmelidir. Rant, ücret sistemi gibi, bireyciliğe ters düşmektedir. Çünkü rantta herkesin kendi emeğinin ürünü ilkesi kaybolmaktadır. Gerçek ferdiyetçilik herkesin kendi emeğinin ürününe sahip olması ile mümkündür. Arazi rantı vergi yolu ile topluma transfer edilmelidir. O Fransa’dakine benzer küçük arazi mülkiyetine taraftardır.
  3. Miras hakkı sınırlandırılarak servet bölüşümündeki eşitsizlik kaldırılmalıdır. Miras kurumu insanların kendi üretmedikleri şeyler üzerinde hak sahibi olma olanağını vermekte, servet bölüşümünde eşitsizliğe neden olmaktadır. İnsanlar arasında fırsat eşitliğini sağlamak için miras hakkı kısıtlanmalıdır. 
S

Klasik iktisada bir tepki veya alternatif olarak ortaya çıkan temel iktisadi düşünceler nelerdir?

Klasik iktisada bir tepki veya alternatif düşünce oluşturan iktisadi düşünceleri ana özellikleri bakımından 3 grupta toplamak mümkündür; birincisi, dönemin sosyal-ekonomik sonuçlarına tepki gösteren "Marksist Sosyalist Düşünce"dir. Bu düşünce, bir yandan klasik iktisadın yani kapitalizmin içsel çelişkileri ile çökeceğini savunurken diğer yandan hızla çoğalmakta olan işçi sınıfına sosyalist ihtilal gibi bir hedef gösteriyordu. İkincisi, dönemin iktisadi sonuçlarına karşı çıkan (özellikle İngiltere’ye karşı) "Milli İktisat Doktrini"dir. Bu doktrin ise, klasik iktisadi analizlerin evrensellikten uzak olduğu iddiasındaydı. Üçüncüsü ise klasik İktisadın metoduna eleştiri getiren "Alman Tarihçi Okulu’"dur. Bu okul mensupları Klasik iktisadi düşünceyi ortaya koyduğu ilkeler ve uyguladığı tümdengelimci, soyutlayıcı yöntem açısından eleştiriyorlardı.