aofsorular.com
TAR308U

Tanzimat Dönemi: Osmanlı Hukukunun Modernleşmesi

7. Ünite 20 Soru
S

Koçi Bey risalesi ile Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın layihasında Osmanlı Devleti'nin çöküşünün nasıl aşılması gerektiği önerilmiştir?

XVII. yüzyılın ilk yarısında ise Koçi Bey, IV. Murat ve Sultan İbrahim’e sunduğu risalesinde, devletin çeşitli kurumlarındaki aksaklıklara değinirken, adalet sistemindeki yozlaşmalardan şikâyet etmekte, problemlerin giderilmesi için kanunların “eskisi gibi” uygulanmasını önermekteydi. Defterdar Sarı Mehmet Paşa ise XVIII. yüzyılın ilk yarısında III. Ahmet’e sunduğu layihada, çöküşün nedenini disiplinsizlik olarak saptamış, çözüm olarak da kurumların “eski hale getirilmesini” tavsiye etmiştir. Osmanlı Devletinin çöküş ve dağılmasından, bu itibarla da modernleşme ihtiyacından bahseden hemen hemen tüm kaynakların, devletteki yenileşme ihtiyacının anlaşıldığının delili olarak gösterdikleri, bu iki eser de çözümü (kurtuluşu) “eskiye dönüşte” aramaktaydı. Ülke içindeki problemlerin yanı sıra, savaş alanlarında “Batı”ya karşı yenilgiler başlamıştı. Bu yenilgilerin ilk kesin işareti, 1699’da Avusturyalılarla yapılan Karlofça Anlaşmasıydı. Böylece “Batı”nın askeri alanda üstünlüğünün nedenleri üzerinde dönüşülmeye başlanılmış ve Lale Devri’nde (1718-1730), Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Paris’e elçi sıfatıyla yollanmıştır.

S

Tanzimat Dönemi'ni tanımlayınız.

Tanzimat Dönemi’nden kasıt, söz konusu dönemin 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayıp, 1918 Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devletinin fiilen ortadan kalktığı tarihe kadar devam eden dönem olmasıdır.

S

Tanzimat Fermanı ile tanınan güvenceler yeni güvenceler miydi?

Tanzimat Fermanı’nın Osmanlı tebaasına tanıdığı güvenceler, Osmanlı hukuk sistemi açısından -pek de- yeni güvenceler değildi. Zira Tanzimat Fermanı da Osmanlı Devletinin adaletname denilen, bezeri hatt-ı hümayunları yayınlama geleneğinin devamıydı ve fermanda tebaaya tanınan güvenceler, padişahın tek yanlı iradesinin sonucuydu. Bu belgeyi diğer adaletnamelerden ayıran şey ise padişahın kendi kendisini de fermanın getirdiği esaslarla sınırlamasıydı.

S

Tanzimat Fermanı'nda belirtilen güvencelerin padişah için anlamı neydi?

Fermanda tanınan güvencelerin teminatı -söz konusu güvencelere aykırı davranışların yaptırımı- padişah için dinî yani uhreviydi. Çünkü padişah, ferman hükümlerine aykırı davranmayacağına dair yemin edecekti; ayrıca belgenin sonunda hükümlerin hilafına hareket edecek olanlara beddua edilmekteydi. Padişah için ettiği yemine sadık kalma yükümlülüğünü getiren dinî sorumluluktan başka, pozitif hukuka dayanan bir sorumluluk söz konusu değildi. Öyleyse hükümdar, tek yanlı iradesiyle tanıdığı güvenceleri, hukuki açıdan, yine tek yanlı iradesiyle geri alabilecekti. Ulema ve vüzera (vezirler, devlet adamları için de aynı dinî müeyideler söz konusuydu; fakat güvencelere aykırı hareket ettikleri takdirde, ferman gereği düzenlenecek olan ceza kanununun da tehdidi altındaydılar.

S

Islahat Fermanı'nın hükümlerinin çoğunun Müslüman olmayan Osmanlı tebaasına yönelik olmasının nedeni neydi?

Hükümlerin çoğu, Müslümanlarla hukukî ve siyasî olarak eşitliği öngörülen Müslüman olmayan Osmanlı tebaasına ilişkindir. Böylece devletin insan unsurunun söz konusu bölümünün, devlete sadakatinin yeniden sağlanacağı düşünülmüştü. Zira Islahat Fermanı da, Tanzimat Fermanı gibi içinde bulunduğu çağa uygun bir Osmanlı toplumu (milleti) meydana getirme aşamalarından biriydi.

S

Islahat Fermanı ile şahıs temelinde Müslüman olmayan tebaanın kazanımları nelerdir?

Şahıs temelinde Müslüman olmayan tebaanın kazanımlarına dönülürse, ruhani reislerinin üzerlerindeki maddi baskılar da dâhil olmak üzere müdahalelerinin kaldırıldığı; devlet memuru olabilme, askerî ve mülkî okullara girebilme, Müslümanlarla aralarında vuku bulacak olan ceza uyuşmazlıklarında, Müslümanlara karşı tanıklıklarının kabul edilmediği şeriat mahkemelerine değil karma mahkemelere gidebilme imkânlarını, eyalet ve sancak meclislerine ve Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’ye üye olabilme hakkını kazanmış oldukları görülür. Ayrıca karma mahkemelerde Müslüman olmayan üyeler de bulunacaktı.

S

Islahat Fermanı ile tüm tebaanın kazanımları nedir?

Tüm tebaanın kazanımı ise, Tanzimat Fermanı’nda da kabul edildiği gibi, davaların aleni görülmesinin yanında hapishanelerin ıslahı, işkence, eziyet ve cismani cezaların bütünüyle ortadan kaldırılmasıydı. Ayrıca yine tüm tebaa için can, mal ve namus güvenliği bir kez daha vurgulanıyordu. Böylece Müslüman olmayan tebaaya tanınan imkânlarla, tebaa arasındaki hukuki ve o dönem Osmanlı Devletinde ne ölçüde siyasi hakların varlığından bahsedilebilirse o ölçüde de siyasi eşitlik, prensipte sağlanmış oluyordu.

S

Osmanlı Devleti'nin ilk anayasası nedir?

1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile başlayan reform hareketlerinin (modernleşmenin) sonucu olan Osmanlı Devletinin ilk anayasası (Kanun-ı Esasi), 23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir. 1831 tarihli Belçika Anayasası ve 1850 tarihli Prusya Anayasası’ndan esinlenilerek düzenlenen Kanun-ı Esasi’nin meşruiyeti, bir yandan İslam Hukukuna dayandırılırken, diğer yandan da ülke ve millet menfaati gibi dünyevî kavramlara dayandırılmıştır.

S

Kanun-ı Esasi'nin amacı nedir?

amaç, Tanzimat Dönemi’nin başlarından beri aynıydı: Osmanlı Devletini sahip olduğu topraklarla (ülkesiyle) ve insan unsuruyla (milletiyle) beraber parçalanmadan bir arada tutabilmek. Bu esas da Kanun-ı Esasi’nin birinci maddesinde öngörülmüştü. Söz konusu maddeye göre “Osmanlı Devleti ülkesiyle bölünmez bir bütündür”.

S

Kanun-ı Esasi'de egemenliğin kime ait olduğuna ilişkin açık bri hüküm var mıdır?

Kanun-ı Esasi’de egemenliğin kime ait olduğuna dair açık bir hüküm yoktur. Ancak sistem genel olarak değerlendirildiğinde, asıl egemen güç olarak padişah gözükmektedir. Bununla beraber, üyeleri padişah tarafında seçilip, ömür boyu görevde kalmak üzere atanan Heyet-i Âyân ile beraber, Meclis-i Umumi’yi oluşturan Heyet-i Mebusan, seçimle göreve gelecekti ki seçim ve temsili vekalet yoluyla, seçmenle mebusları arasında kurulan ilişki, milleti de bir siyasal varlık olarak anayasal sisteme katmıştı.

S

1909 değişikliklerinin “padişahın sorumsuzluğu” ile ilgili nasıl bir yaklaşımı vardır?

1909 değişiklikleriyle birlikte “padişahın sorumsuzluğu” kabul edilip, onun kendisine görevi dâhilinde verilen yetkileri, sorumlu bakanlar aracılığıyla kullanabileceği öngörülmüş, parlamenter rejim gereği olarak, sorumsuz padişaha tek başına kullanabileceği yetkiler verilmemişti.

S

Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi hakkında bilgi veriniz.

Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi (Deniz Ticaret Kanunu) ise, Fransa’nın yanında, Hollanda, Sardunya, Prusya gibi ülkelerin düzenlemelerinden de yararlanılarak, 1863’de kabul edilmiştir. Aynı tarihten itibaren, İstanbul’da Liman idaresine bağlı olarak yargılama yapacak olan deniz ticaret mahkemeleri kurulmuş, eyalet limanlarındaki, deniz ticaretinden doğan uyuşmazlıkları çözümlemek de o eyaletlerdeki ticaret mahkemelerinin görev alanlarına dâhil edilmiş, 1875 de ise deniz ticaret mahkemelerinin Ticaret Nezareti’ne bağlanmaları öngörülmüştür.

S

Avukatlık kurumu Osmanlı hukukuna ne zaman girmiştir?

1875’de Avukatlık kurumu, Osmanlı hukukuna kesin olarak girerken, 1878 yılında da Mukâvelat Muharrirleri Nizamnamesi ile noterlik kurumu Osmanlı hukukuna girmişti.

S

Medeni hukuk alanında Osmanlı hukuku iktibasa gitmiş midir?

Devletin hukuk alanında kısmi resepsiyon hareketini başlattığı bu dönemde, medenî hukuk sahasında iktibasa gidilmeyerek, Osmanlı Devletinin ilk medenî kanunu olarak ifade edilen Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, İslam Hukukunun Hanefi mezhebinin kabullerinden yararlanılarak hazırlanmış ve yürürlüğe sokulmuştur.

S

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye nasıl hazırlanmıştır?

Osmanlı Devletinde bir medenî kanun yapılması gerekliliği ortaya çıktığında, söz konusu kanunun Fransa’dan alınması ya da İslam Hukuku temelinde hazırlanması gerektiği hususu tartışılmıştı. Şöyle ki Girit isyanı ile uğraşan Âli Paşa’nın, Fransa Medenî Kanununun (Code Civil) karma mahkemelerde uygulanması önerisi ile başlayan tartışma, Ahmet Cevdet Paşa’nın da etkisi ile, bu alanın İslam Hukukunun Hanefi ekolü temelinde hazırlanması kararı ile son bulmuştur.

S

Mecelle’nin, tam bir medenî kanun olduğu söylenebilir mi?

Mecelle’nin, tam bir medenî kanun olduğu söylenemez. Çünkü aile ve miras hukuku gibi, bir medenî kanunda bulunması gereken medenî hukuka ait çoğu hükmü barındırmamaktadır. İçinde borçlar, eşya ve usul hukukuna ait hükümler mevcuttur; hükümlerinin çoğu borçlar hukukuna ilişkin, daha az bir kısmı da eşya ve usul hukukuna aittir.

S

Tanzimat Fermanı ile başlayan Osmanlı Devletinin modernleşme döneminde, devletin yargı örgütü hangi değişikliklere uğramıştır?

Tanzimat Fermanı ile başlayan Osmanlı Devletinin modernleşme döneminde, devletin yargı örgütü de önemli değişikler geçirmiştir. Osmanlı Devletinin klasik örgütlenmesinde mevcut olan şer’iye mahkemeleri, cemaat mahkemeleri ve konsolosluk mahkemeleri varlığını devam ettirirken, bu mahkemelere, yeni mahkemeler eklenmişti. Yeni mahkemeler, ticaret mahkemeleri ve nizamiye mahkemeleriydi. Türkiye Cumhuriyeti yargı örgütünün de temeli olan nizamiye mahkemelerinin düzenlenmesinde, dönemin Fransa yargı örgütünden yararlanılmıştı. Böylece, söz konusu dönemde, Osmanlı Devletinde beş çeşit (şer’iye, cemaat, konsolosluk, nizamiye, ticaret) mahkeme ile karşılaşılmaktadır. Bu durum mahkemeler arasında, devlet sona erene kadar, birçok görev uyuşmazlığının yaşanmasına sebep olmuştu.

S

Tanzimat Fermanı'nı takiben Ceza Kanunnamesi’ni uygulamak üzere kurullar nasıl kurulmuştur?

Tanzimat Fermanı’nı takiben önce İstanbul’da (1840), daha sonra eyaletlerde meclis-i tahkikat ismi ile, 1840 tarihli Ceza Kanunnamesi’ni uygulamak üzere kurullar (“cinayet mahkemeleri”) oluşturulmuştu. Bu meclislerin başkanları vali, üyeleri ise kadı ve eyalet meclisi üyelerinden ya da dışarıdan, valice seçilen kişilerdi.

S

1868 tarihli Mehakim Nizamnamesi ile ilgili bilgi veriniz.

1868 tarihli Mehakim Nizamnamesi ile nizamiye mahkemeleri tekrar düzenlenerek, nahiyelerde imam ve papaz başkanlığında, en az üç, en çok on iki üyeden oluşan ihtiyar meclisleri, kazalarda kadının başkanlığında üç Müslüman üç Müslüman olmayan üyeden oluşan meclis-i de’âvîler, sancaklarda da başkanı kadı olup, üç Müslüman ve üç Müslüman olmayan üyeden oluşacak ayrıca bir üyeyi de devletçe atanacak hukuk ve ceza mahkemeleri oluşturuldu. Yine vilayetlerdeki ceza ve hukuk mahkemeleri üyeleri arasından önemli ceza davalarının görülmesi için bir çeşit ağır ceza mahkemesi niteliğinde meclis-i cinayetler oluşturuldu. Söz konusu yargı organlarında, kadı ve devlet temsilcisi konumundaki kişiler haricindeki üyeler, o yörenin halkı tarafından iki sene için seçiliyorlardı.

S

Osmanlı Devletinde ticaret mahkemeleri nasıl gelişmiştir?

Osmanlı Devletinde ticaret mahkemeleri ise genel olarak nizamiye mahkemelerinin örgütlenmesinden bağımsız olarak gelişmişti. Şöyle ki II. Mahmut döneminde, Osmanlı Devletinin yabancı devletlerle artan ticari ilişkileri neticesinde, Osmanlı tebaası ile yabancılar arasında ticari uyuşmazlıklar artmaya başladı. Bu dönemde ticari uyuşmazlıklar, esnaf loncalarında ya da İhtisap Nezaretinde görüldü. 1840’da artan ticari uyuşmazlıkları çözüme kavuşturmak için, Ticaret Nezaretine bağlı ticaret meclisi oluşturuldu. Bu mahkemenin başkanı Ticaret Nazırı (bakanı), üyeler ise loncaların ve tüccarların temsilcileriydi. Bu mahkeme, 1847’de karma ticaret mahkemesi haline getirildi. Karma ticaret mahkemesinin başkanı, Ticaret Nazırı ya da muavini iken, üyelerinin yedisi Osmanlı tebaası tüccar, diğer yedisi ise Osmanlı ülkesine yerleşmiş yabancı devlet tebaası tüccardı. Karma ticaret mahkemeleri daha sonra İzmir, Beyrut, Selanik, Kahire gibi yerlerde de kurulmuştur.