İletişim ve Algı
Algı kavramı nasıl açıklanabilir?
Algı, duyumlarımız vasıtası ile etrafımızdaki uyarıcıların tarafımızdan yorumlanarak anlamlı hale getirilme sürecidir. Algı, psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir. Algılamayı duyumsal bilgi olarak tanımladığımızda duyma, tatma, görme, koklama, dokunma duyularından oluşan beş duyu organı aracılığıyla ve bunlara ek olarak da hissetme duyusu yardımı ile dış dünyadan bilgi edinme süreci olarak yorumluyoruz. Algı, dış dünyamızdaki soyut/somut nesnelere ilişkin olarak aldığımız duyumsal bilgidir. Algı, bilişsel fonksiyonlarla gerçekleşen bir süreçtir. Bu kısa tanımlamalardan sonra algının bir anlama, anlamlandırma ve yorumlama süreci olduğunu söyleyebiliriz.
İletişim ve algı arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bir insanın belli bir yönde harekete geçebilmesi için ön şart; amaçlanan yöndeki alternatiflerin varlığını bilmesi ve bu alternatif bilgileri algılamasıdır. Bu nedenle bireyin belli bir ürünün tüketicisi, belli bir görüşün taraftarı haline gelebilmesi için, konu ve içeriği hakkında iletilen bilgileri algılayabilmesi gerekir.Kısaca insanın dış dünyadaki soyut/somut nesnelerle ilişki kurması, bunlar hakkında birtakım yargılarda bulunması, bu nesnelere ilişkin belli davranışlar geliştirmesi, onun nesneleri algılaması ile doğrudan ilişkilidir
Dil ile algı arasında nasıl bir ilişki vardır?
Algı sürecini etkileyen temel faktörlerden biri dil ve dilin kullanılma biçimidir. Çünkü dil doğru algılamanın, anlaşma ve uzlaşma olmazsa olmazıdır. Dilin kullanılma biçimi kelime çeşitliliği, en küçük ayrıntıların belirtilmesi, bilgi ve düşüncenin ifade edilmesi dilin değeri ile doğru orantılıdır. Kısacası dil, kişi veya toplumun bilgi ve duygu düzeyinde kendini tanımlayıp, yorumlayabilme seviyesini ortaya koyar.
Dil, bütün iletişim ve etkileşim sürecinin hem başlangıcı hem de ürünüdür. Bütün etkileşim biçimleri, iletişim araçları aracılığı ve dilin kullanımı ile gerçekleştirilir. Genel anlamı ile her türlü etkileşimin, özel anlamıyla her türlü iletişimin kendine özgü özel bir dili vardır. Sinema dili, müzik dili, şiir dili, tıp dili, argo dili vb. Buna göre dil bir simgeler bütünüdür. Dil simgelerin sistematik bir yapı içerisinde fonksiyon kazandığı bir yapıdır.
Aynı dili konuşan insanlar fikir birliği içinde, belli anlamların yüklendiği çeşitli semboller ve sesler kullanırlar. Bu semboller, dünyanın algılanmasında “kişilerarası bir ortaklık” ihtiyacı ile gelişmiştir. Dilbilimciler, dil ile dilin temsil ettiği gerçek arasındaki ilişkiyi “harita” ile “bölge” arasındaki ilişkiye benzetirler. Burada bölge gerçeği temsil ederken, harita da bu gerçeği sembolize eden anlamların yüklendiği bir araçtır.Sözcüklere yüklenen anlamlar kişiden kişiye değişebileceği gibi, aynı kişi için anlamların niteliği ve yoğunluğu da deneyimlere bağlı olarak değişebilir. Örneğin, savaşın içinde yaşamış biri için “savaş” sözcüğüne yüklenen anlamlar ve bu sözcüğün uyandırdığı duygular savaş öncesine göre çok farklı olabilir. Kısacası sözcükler ve ifadeler, onları kullanan kişilerin zihninde, sözlükteki anlamları aşan manâlarla donatılmışlardır.
Duyma ve dinleme arasındaki farkı açıklayınız.
Dinleme, sözlü ve sözsüz mesajları seçmek, onlarla ilgilenmek, onları anlamlandırmak, hatırlamak ve onlara karşılık vermekten oluşan bir süreçtir. Dinleme sırasında kelimeler duyulur ve duyulanlar anlamlandırılmaya çalışılır. Duyma, sesleri algılamanın fizyolojik bir sürecidir. Ses dalgaları kulak zarına ulaştığında kulak kemiklerini (çekiç, örs ve üzengi) titretmekte ve duyma olayı meydana gelmektedir. Sonuçta bu titreşimler beyne iletilen elektrik mesajları halini almaktadır. “Duyma” ve “dinleme” kavramları birbirinden farklı anlamlara sahiptir. Duyma dinleyicinin, ses akımının içinden dil unsurlarını ayırt edebilme, fonolojik ve gramatik bilgiler doğrultusunda bu unsurları birbiri ile birleştirip, cümleyi anlama yeteneğidir. Dinleme ise dinleyicinin, daha önce söylenilenler ile bir sonra söylenilen cümleler arasında bağlantı kurma ve iletişim içindeki işlevini anlama yeteneğidir. Diğer bir ifade ile dinleyicilerin işitme ve görme yeteneklerini içeren dinleme, bir algı ve dikkat etkinliğidir. Dinlemenin temel amacını, karşıdaki kişiyi anlama süreci olarak kabul edebiliriz.
Dinlemeyi etkileyen faktörler nelerdir?
Dinlemeyi etkileyen faktörleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: Dinleme süreci motivasyon ve duygulardan etkilenmektedir. Konuşan bir kişiyi dinlerken, kişinin istek ve ihtiyaçları devreye girer. Diğerlerini dinlemek için sarf ettiğimiz seçicilik, uyaran ile uyaran bilgisinin en yakın ve en uzak deneyimlerle benzerliği ya da ilişkisi ölçüsünde etkilenir. Kişiler birisini dinlerken geçmişle bağlantılar kurarak, geçmiş deneyimleri ile ilgili hoş, denemeye değer, güzel bir bilgi aktarılıyorsa istekli olarak bu uyarımlarla ilgilenir. Diğer taraftan geçmiş deneyimlerin, incinme, hoş olmayan veya yıkıcı bir etkisi var ise, bu deneyimi tekrar yaşamamak için bu bilgileri dinlemek istemez. Bilgi ve ses tonu da dinlemede etkilidir. Kişinin neyi duymayı beklediği, gerçekte neyi duyduğunu etkileyebilir. Yani beklenti ve kabuller etkilidir. Son olarak türlü alışkanlıklar, tutumlar ve önyargılar da dinlemeyi etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Kişilerin sahip olduğu alışkanlıklar, tutumlar ve önyargıları belli uyarı tiplerini bloke etmekte ve bu uyarıların sağladığı bilginin alımını engellemektedir.
İyi bir dinleyici olmak için, dikkat edilmesi gereken kurallar nelerdir?
İyi bir dinleyici olmak için, dikkat edilmesi gereken kuralları da şu şekilde sıralayabiliriz; konuşmacı ile göz teması kurmak, fizikî olarak konuşan kişi ile ilgili olmak, konuşmanın amacını belirlemek, konuşmacının sözünü kesmemek, not almak, özetleme yapmak, soru sormak.
Algı düzeylerinin insan davranışları üzerindeki etkisi nasıl açıklanabilir?
Algı düzeylerinin insan davranışlarına yönelik etkisini, sahip olduğumuz duyum organlarının performansı ile değerlendirebiliriz. Çünkü her bir duyum organının farklı hissediş biçimleri vardır ve neyi hissediyorsak algı organizasyonumuzu da ona göre düzenleriz. Hissedişlerimiz önce bilişsel yönümüzü, sonra duygularımızı ve ikisinin bileşkesinde davranışlarımızı etkiler. O halde insan davranışlarını düzenleyen algı biçimleri, davranışların yönünü ve nasıl gerçekleştiğini tayin eden bir ilişkiler bütünüdür diyebiliriz.
Görme algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Kişi, içinde bulunduğu dış çevreye ilişkin izlenimlerinin önemli bir kısmını görme yoluyla elde eder. O halde görme duyusu, insanın çevresini algılama ve anlamlandırmasında, dolayısıyla çevreyle ilişki kurmasında önemli bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır.Ancak görsel algılamanın gerçekleşmesi için, biyolojik olarak görmek ön şart olmakla birlikte bu yeterli değildir. İşte bu noktada, görsel anlamda algılamanın gerçekleşmesi için bireyin psikolojik, hatta duygusal yönden de görmeye hazır olması gerekir. Burada bireyin ihtiyaçları ve güdüleri önemli ölçüde etkili olmaktadır. Başka bir deyişle bireyin neyi görmek istediği, kendisini kuşatan görüntü karmaşası içinden neyi görmeye gerek duyduğu, görsel algılamanın gerçekleşmesi açısından önem arzetmektedir. Diğer yandan görsel algılamanın gerçekleşmesinde, bilişsel süreçler de önemli ölçüde etkilidir. Bireyin neyi nasıl göreceği ve algılayacağı, hangi görüntüleri algılayıp hangilerini algılayamayacağı, duyusal olarak algıladığı görüntülere ne tür anlam ve değerler yükleyeceği, büyük ölçüde kişinin bilgi birikimi ve hayat tecrübesiyle yakından ilgilidir. Diğer yandan görsel algılamanın gerçekleşmesinde bireyin duygu yapısının da etkisi vardır.
İşitme algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
İşitme algısı, toplumsal ilişkiler ve kişilik üzerinde önemli etkilere sahiptir. Kişiliğin gelişim ve uyumunda doğrudan doğruya işitme engelinin, bu kişilere has bir takım gelişim ve uyum sorunları yaratmaktadır. Özellikle işitme algısının eksikliği, konuşma becerisi başta olmak üzere sosyal algı ve bilişsel süreçlerin ediniminde önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu durum sosyal algı eksikliğinin yarattığı iletişim kopukluğu sonucunda toplumdan soyutlanmayı içeren bir yaşama biçimine ve tutumuna neden olabilmektedir.
Dokunma algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Dokunma algısı nesnelerin sıcaklık, soğukluk, olumlu veya olumsuz durumları hakkında bilgi sahibi olmamıza neden olur. Özellikle kişisel ilişkilerde dokunma algısı dostluğun, güvenin ve sevginin ifadesi olarak tezahür eder. Sevmediğimiz nesne veya kimselere dokunmak ve yakın olmak istemeyiz. Bu nedenle dokunma, ilişkilerin davranışa nasıl dönüştüğünün ifadesi olmaktadır.
Tat algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Tat gündelik hayatta, beslenme duygusunun keyifli olarak sürdürülmesini sağlar. Besin veya içecek maddelerinde algısal ayırt edilebilirlik dolayısıyla, sevdiğimiz ve hoşlandığımız nesnelere karşı farklı tutumlar oluştururuz.
Koku algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Değişik kokular insanda çekicilik, hoş karşılanma, dostluk veya tam tersi iticilik veya tiksinti uyandırabilirler. Koku duyumu yiyecek seçiminde, en az tat alma kadar önemli bir rol oynar. Güzel kokulu kimselere karşı hoşnutluk duygusu hissederken, kötü kokan kimselerden ise kaçmaya ve uzaklaşmaya çalışırız.
Simgesel algının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
İletişim sürecinde, başat durumdaki ana kodlamanın yanı sıra, ona bağlı başka iletişim kanalları da devreye girer. Jest, mimik, ses tonu, sözcükler üzerinde yapılan vurgulamalar; yakamızdaki rozet, giysimiz vb. herbiri ya da bazen hepsi birden birer simgesel algı modeli oluşturur ve algılamamızın simgesel düzeyde örgütlenmesinde rol oynarlar. Simgesel algılamada önemli bir etken de karakteristik uyarıdır. Mesajın, hedef kitlenin dikkatini çekecek biçimde kurulması, sunulması ve dağıtılması sanıldığından çok daha güç olup kitle iletişiminin can alıcı noktalarından biridir. Ön şart olarak mesaj elde edilebilir, erişilebilir bir ortamda gerçekleşmelidir.
Duygu algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Bir olay ya da nesneyi algılarken onu, yalnızca zihnimizde yer etmiş olan simge, sembol ve fizikî nitelikteki birtakım izlenimlerle algılamakla yetinmez, aynı zamanda algılama konusu edilen bu olay, durum veya nesneye ilişkin algılama davranışını sevme-sevmeme, iyi-kötü vb. gibi duygusal nitelikteki birtakım izlenimlerin etkisiyle de gerçekleştiririz. Başka bir deyişle burada algılama sürecinin işleyişine duygusal tavır ve eğilimler de karışır
Seçimleyici algı nedir?
Her birey olayları, nesneleri, durumları, içinde doğduğu toplumsal ve kültürel ortam, içinde yer aldığı ilişkiler, içine girdiği etkileşim biçimleri, bireysel ihtiyaçlar, beklentiler, değer yargıları ve benzerlerine göre farklı biçimde algılar.Kişilerin, durumları olayları, nesneleri, kısacası çevrelerini bu kendilerine özgü algılama eğilimleri “seçimleyici algılama” olarak adlandırılır
Uzay algısı kavramını açıklayınız.
Çevremizdeki eşya ve uyarıcıları kendimize göre örgütler, onları bir “yön” içinde algılarız. Duyu organlarımız, uyarıcıların kendimize göre hangi yönden geldiğini anlamamıza yardımcı olur. Eşyaların belli bir boşluk içindeki yerini belirtmeye “yerleştirme” denir ve bu faaliyet çeşitli duyu organlarının ortaklaşa çalışmasıyla meydana gelir. Uzay duygusu önce görmede, sonra dokunmada, en son da işitme duyumlarında vardır. Demek ki uzay algısının meydana gelmesinde bütün duyu organlarımızın rolü büyüktür
Renk algısının tutum ve davranışla olan ilişkisini açıklayınız.
Renk bir iletişim dilidir ve hepsinin bir anlamı vardır. Mesaj verir, insanları psikolojik olarak etkiler ve yaşama biçimlerini şekillendirir. Öyle ki rengin koku ve tat alma duyuları üzerinde dahi etkili olduğu tespit edilmiştir. Ancak rengin anlamı insandan insana, kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir.
İletişim sürecinde önemli bir etkiye sahip olan izlenimlerin oluşumunu etkileyen faktörler nelerdir?
- Fizikî özelliklerden etkilenir.
- Ayırıcı özelliklerden etkilenir.
- Sosyal kategorilerden etkilenir.
- Bağlamdan etkilenir.
- Bilişsel yükten etkilenir.
- Sözel olmayan davranışlardan etkilenir.
- Yüz ifadelerinden etkilenir.
- Vücut hareketlerinden etkilenir.
Sosyal algılama nedir?
Sosyal algılama bir bireyin diğer bireyleri algılama biçimi olup; yanlış ya da saptırılmış algıların neden olduğu basmakalıp yargı ve halo etkisinden arındırılması anlamındadır.
Stereotip kavramını açıklayınız.
Zihnimizin, algıladığı bilgiyi sınıflama ve adlandırma ihtiyacı, doğal olarak bu bilginin genellenmesine ve basitleştirilmesine neden olur. İnsanların bu biçimde sınıflandırılarak genel kategorilere oturtulması sonucunda ortaya çıkan kalıplara “stereotip” diyoruz. Kadın-erkek, zenci-beyaz, yaşlı-genç, Türk-yabancı, asker-sivil gibi kalıplar bunun örnekleridir.