Hadislerde İlim ve Amel İlişkisi
İslam tarihinin dayandığı unsurlar nelerdir?
İslâm’ın tarihi, ilim, bilgi ve amele dayalı bir medeniyetin tarihidir.
İslam'da varlık tasavvurunun ve âlem yapısının merkezini oluşturan kavramlar hangileridir?
Varlık tasavvurunun ve âlem yapısının merkezine önce “tevhîdi” ve Allah inancını (Bakara 2/29, 165; Âl-i İmrân 3/32, 76), sonra zorunlu olarak “nübüvvet” (peygamberlik) kurumunu (Hâkka 69/38-52; Kıyâme 75/16-19) yerleştiren İslâm vahyi, var olmanın kaçınılmaz sonu olan “âhiret” kavramını da nihâi hedef olarak belirler (Bakara 2/28).
İslam'da ahlak ile bilgi arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bir bilgi geleneği, öncelikle ahlâkî ve daha sonra fikrî düzeyde meydana gelen mücadeleler sonucunda ortaya çıkar. Ahlâkî olgunluk elde edilmeden ilmî üstünlüğe erişmek mümkün değildir. Mensuplarını bilimsel faaliyetlere yönlendirecek olan bir dünyag.rüşünün dayandığı temel de yine ahlâktır. İslâm medeniyetinde öncelikli olarak ahlâklı olma ve ahlâkı yayma işini üzerine alanlar; ilim öğrenmek için yola çıkan, öğrendiğini öğreten, öğretirken yaşayan ve s.zü yaşantısına uyan âlimlerdir.
İslâm medeniyetinin Bilgi ve Düşünce geleneğini “özgün” kılan üç önemli özelliği nedir?
1) İslâm inancı getirmiş olduğu gayet kapsamlı ve tutarlı bir varlık telakkîsi ile müslümanlara yeni bir ben-idrâki sunmuştur.
2) Bu idrâkin oluşturduğu özgün prototip, bilgi üretimini yönlendiren ve şekillendiren bir ilmî geleneğin inşası konusunda bir başka prototipin çıkışına zemin hazırlamıştır. İslâm ilim geleneğinin doğuşu ve düşünce sisteminin bir model ve dünya görüşü (paradigma) haline dönüşmesi, âlim prototipinin ortaya çıkışı ile berraklık kazanmıştır.
3) Özgün ben-idrâki ve ilmî önderlik prototipi, hem o güne kadar ortaya çıkan bilgi birikiminin yeniden örgülendirilmesi sürecini başlatmış hem de yeni bilgi disiplinlerinin ortaya çıkışını sağlamıştır.
İslâm medeniyetine damgasını vuran iki tarihî gerçeklik nedir?
1) İslâm’ın ilim anlayışını modern bilimin günümüzdeki bunalımlı duruşundan ayıran temel fark, bütün İslâmî ilimlerin birbirine son derece bağlı ve kenetlenmiş yapısıdır. Bu medeniyet yelpazesinde hiçbir ilim, diğer ilimlerin oluşturduğu kuşatıcı ve iç tutarlığa sahip sistemden bağımsız olmamış ve ona kayıtsız kalarak gelişmemiştir.
2) İslâm düşünce tarihi içinde “bilgi”nin tanımını, kaynağını ve sınıflandırılmasını, İslâm’ın varlık telakkîsinden soyutlamak imkansızdır. Varlık düzlemindeki yaratan ve yaratılan arasındaki mutlak farklılık, bilgi düzlemindeki mutlak ayrışmayı da belirlemiş, bu bilgi hiyerarşisi Müslüman zihniyetin temel özelliği olmuştur.
"Hikmet" ne anlama gelmektedir?
“Hikmet”; Akıl, ilim, söz ve davranışta doğruya isabet’tir. Daha özel anlamda ise, helâl haram bilgisi, ilim-amel birliği demektir.
İlim, Allah katında neden önemlidir?
İlmin, Allah katında dünyaya değer katan şeylerden biri ya da birincisi olması, insanlığa yol gösteren İlâhî mesajların ancak onu elde eden âlimler sayesinde doğru anlaşılacağı ve düzgün yaşanacağındandır.
İslam alimlerinin birçok ilim dalının kurucusu olması veya bu ilimlere önemli katkı sağlamalarında etkili olan hususlar nelerdir?
İslâm âlimleri, sonraki asırlarda, İslâm-öncesi kültür çevreleriyle ve farklı düşünce gelenekleriyle yaşanan hesaplaşma neticesi, başta İslâmî ilimler olmak üzere çeşitli bilgi alanlarına el attılar ve birçok ilim dalının kurucu ya da geliştiricileri oldular. Onları bu çaba ve çalışmaya teşvik eden, inaçlarının kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet’in kendilerine sunduğu varlık şuuru ve ben-idrâki idi.
"Amel" ne demektir?
Dinî literatürde; “emir, tavsiye ve yasaklara konu olan, sonunda ceza veya mükafat bulunan tutum ve davranış” anlamındaki amel, insanın her türlü iş ve eylemini kapsayan fiil kelimesine göre daha dar kapsamlıdır. Amel için, nitelikli fiil tanımlaması yapmamız da mümkündür. Bu kavrama, yerine göre sesli-sözlü ifadeler ve kalpten geçirilen iyi-kötü niyetler de dahildir.
"Salih amel" ne demektir?
“Sâlih amel”; “Allah’a ve elçisine iman ettikten sonra, O’nun rızası gözetilerek yapılan,her doğru, güzel, faydalı, hayırlı iş ve davranış” anlamı taşır.
Sâlih amellere başlamanın ve güzel işlere girişmenin ilk şartı nedir?
Kur’ân’ın da önemle vurguladığı gibi, sâlih amellere başlamanın ve güzel işlere girişmenin ilk şartı, şirksiz ve şeksiz saf bir imandır:
“Rabbine kavuşmayı uman, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın!/"(Kehf 18/110).
"Allah’ı zikretmek" ne demektir?
Allah’ı zikretmek; “O’nun adını ve nimetlerini anmak” olduğu kadar, O’nun eseri olan her şeyin bilgisiyle meşgul olmak da demektir.
İlimle amel kimlerin sorumluluğudur?
İlimle amel edilip edilmediği veya onun doğru yerde kullanılıp kullanılmadığı, sadece âlimlere mahsus olmayıp, Hesap gününde herkese yöneltilecek bir imtihan sorusudur. Elbetteki ilim yükü ağır olanların, sorguya çağrılmadan önce taşıyacakları endişe de o oranda fazlalaşmalıdır. Ebû Berze el-Eslemî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Kıyâmet gününde hiçbir kul, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmini nerede kullandığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.
İslam'da fayda vermeyen ilim ile ilgili hüküm nedir?
Taşıdığı tehlikenin büyüklüğü bakımından, bu menfî tarafların Resûlullah sallall.hü aleyhi ve sellem’in duâlarına kadar yansıdığına şahit olmaktayız. Ebû Hureyre radiyall.hü anh’in bildirdiğine göre şu duâ ile Allah’a niyazda bulunmuşlardır: “Allahım! Bana öğrettiğin şeylerden faydalanmamı sağla, kendime faydası dokunacak şeyleri bana öğret, ilmimi artır. Her hâl üzere Allah’a hamdeder, Cehennem ehlinin hâlinden de Allah’a sığınırım"
Hz. Peygamber (s.a.v.), “uygulanmayan ilim” için yaptığı gibi, “faydasız ilim” için de şu benzetmeyi yapar: “Fayda vermeyen ilim, Allah yolunda infâk edilmeyen bir hazine gibidir.
İslam'da "İlmi gizlemek" ile ilgili hükümler nasıl açıklanabilir?
Hakkı bâtıla karıştırmayın, bile bile gerçeği gizlemeyin!” (Bakara 2/42)
Ebû Hureyre radiyallahü anh’in bildirdiğine göre, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: Her kim bildiği bir ilimden sorulur da onu gizlerse, kıyâmet günü ağzına ateşten bir gem vurulur”
Her kim bildiği bir ilimden sorulur da onu gizlerse, kıyâmet günü ağzına ateşten bir gem vurulur” hadisinden çıkarılabilecek sonuçlar nelerdir?
• İlim ehli olan kimsenin bilgisini gizlemesi câiz değildir.
• Din âlimlerinin ilmi tebliğ edip başkalarına öğretmeleri şarttır.
• Zarûrî dinî bilgileri başkalarından esirgeyip saklamak büyük günahlardan sayıldığı
için âhiretteki cezası da ağırdır.
• Ehl-i Kitab ulemâsının Kur’ân’da lânetlenmesi, Tevrat ve İncil’deki nice bilgileri insanlardan gizli tutarak dalâlette kalmalarına sebep olmalarındandır.
Alimin vazifesi nasıl özetlenebilir?
İlmi başkalarından esirgeyip saklamak değil, açıklamak ve yaymak, daha çok insana ulaşmasını sağlamak esastır. Çünkü âlimin vazifesi, bilmeyenlere öğretmek, insanları hakka davet etmek, ilminden başkalarını faydalandırmak ve bütün insanların hidâyete kavuşması, dünya ve âhiret mutluluğuna ulaşması için çaba harcamaktır.
“İlim öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevabın aynısının verileceğini” müjdeleyen hadisin şartı nedir?
Yukarıda, “ilim öğreten kimseye, öğrettiği ilimle amel edenlerin kazandıkları sevabın aynısının verileceğini” müjdeleyen bir hadis meali nakletmiştik. Ancak Allah Res.lü (s.a.v.)’nün ilimle ilgili hadislerini bir arada değerlendirdiğimizde, bu sevaba hak kazanmanın, o ilimle amel etme şartına bağlı olduğunu görürüz.
İlimle amel etmemenin cezai hükmü konusunda nakledilen hadis hangisidir?
Bir rivâyette Üsâme b. Zeyd b. Hârise radiyall.hü anhüm., Resûlullah sallall.hü aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini haber vermektedir: “Kıyâmet günü bir adam getirilir ve Cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen d.ndüren merkep gibi döner durur. Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve: ‘Ey filân! Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip k.tülükten nehyetmez miydin?’ derler. O kişi de: ‘Evet, iyiliği (ma’rûfu) emrederdim, fakat kendim yapmazdım, k.tülükten (münkerden) nehyederdim, fakat kendim yapardım’ diye cevap verir (Buhârî, Bed’ül-halk 10, hadis no: 3094; Müslim, Zühd 51, hadis no: 2989).
“Ey ilim sahipleri, ilimle amel ediniz! Âlim; önce bilen, sonra amel eden ve ilmi ameline uygun düşen kimsedir" şeklindeki "ilim adamı" tarifi kime aittir?
“İlim şehrinin kapısı” olan Hz. Ali (r.a.)’nin, tasnif dönemi hadis kaynaklarında geçen “ilim adamı” tarifi son derece önem arzetmektedir: “Ey ilim sahipleri, ilimle amel ediniz! Âlim; önce bilen, sonra amel eden ve ilmi ameline uygun düşen kimsedir.