Göç, Sosyal Dışlama ve Entegrasyon
Göçmenlerin entegrasyonunu etkileyen temel faktörler nelerdir?
Göçmenlerin entegrasyonunu etkileyen birçok faktör vardır. Göçmenlerin yasal statüsü, belgeli ya da kaçak göçmen olması gibi statü farklılıkları, göç edilen ülkede kalış süresi, coğrafi olarak konsantrasyonu ve yaş-cinsiyet, eğitim seviyesi, aile yapısı, yaşam koşulları gibi sosyodemografik özellikleri sosyal entegrasyon düzeylerini etkilemektedir.
Menşe ve ev sahibi ülke nasıl tanımlanır?
Menşe ülke göç akınlarının kaynağı durumundaki ülkedir. Ev sahibi ülke ise göç akınları için varılacak hedef konumundaki ülke, kabul eden ülkedir.
Sosyoekonomik koşullarını iyileştirmek ve kendileri ve ailelerine ilişkin beklentilerini geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye hareket eden kişilere ne ad verilir?
Sosyoekonomik koşullarını iyileştirmek ve kendileri ve ailelerine ilişkin beklentilerini geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye hareket eden kişilere göçmen denir.
Zulüm veya ciddi zarardan korunmak amacıyla, kendi ülkesi dışında bir ülkede güvenlik arayışında olan ve ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsüne ilişkin yaptığı başvurunun sonucunu bekleyen kişiler nasıl isimlendirilir?
Zulüm veya ciddi zarardan korunmak amacıyla, kendi ülkesi dışında bir ülkede güvenlik arayışında olan ve ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsüne ilişkin yaptığı başvurunun sonucunu bekleyen kişilere sığınmacı denir.
1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin BM Sözleşmesi neyi yasaklar?
1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin BM Sözleşmesi (ve 1967 Protokolü) mültecilerin zulüm görme riski altına girebilecekleri ülkelere geri gönderilmesini yasaklar.
Sosyal dışlanma kavramı ilk ne zaman ve hangi amaçla ortaya çıkmıştır?
Sosyal dışlanma kavramı, Anglo-Sakson liberal yoksulluk vurgusuna bir alternatif olarak 1970’li yıllarda Fransa’da ortaya çıkmış ve sosyal güvenlik sistemi dışında kalan bazı marjinal grupların durumunu tanımlamak, bu grup içinde yaygın hale gelen yoksulluk ve işsizlikle birlikte grubun dışlanmasını ve kırılganlığını analiz etmek için kullanılmıştır
1997 yılında kurulan “Sosyal Dışlanma Biriminin” temel amacı nedir?
1997 yılında Amsterdam Antlaşması ile sosyal dışlanma ile mücadele Avrupa Birliği’nin amaçlarından biri hâline gelmiş ve aynı yıl Britanya’da iktidara gelen Yeni İşçi Partisi hükûmetinin Üçüncü Yol ideolojisi çerçevesinde, özellikle savunmasız düşük gelir gruplarına yardımı hedeflemek için bir Sosyal Dışlanma Birimi kurulmuştur.
2000 tarihli ırk ayrımcılığını yasaklayan kanunun içeriği ve diğer yaptırımları nelerdir?
2000 tarihli Irk veya Etnik Kökene Bakmaksızın Kişiler Arasında Eşit Muamele İlkesini Uygulama kanun ile ırk ayrımcılığı yasaklandı. Söz konusu kanun istihdam (işe erişim, ücret, çalışma koşulları, sosyal haklar), eğitim, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerine erişimi kapsamakta ve bu alanlarda yapılan ayrımcılıklar için sert yaptırımları içeriyordu. Öncelikle engelli, göçmen ve etnik azınlık gibi belirli grupları korumak için ayrımcılıkla mücadele ulusal düzeydeki tedbirleri hedef aldı. Zamanla, sosyal içerme politikası da bölgesel bir boyut kazandı.
Sosyal dışlanma nasıl tanımlanabilir?
Kökleri klasik sosyolojiye dayanan sosyal dışlanma, sosyolojinin disipliner perspektifinden kişiler arası etkileşimi engelleyen bir süreç, erişim ve üyeliğin önündeki kurumsal engeller veya yetersiz sosyal entegrasyon, uyum ve dayanışma şeklinde tanımlanabilir. Sosyal dışlanma kavramını dar ve geniş kapsamlı olmak üzere iki şekilde tanımlamak mümkündür. Dar anlamda gelirden yoksunluğun eş anlamlısı olarak kullanılmakta ve özellikle ücretli iş gücü piyasasına dahil olmayan ya da düşük ücretli çalışan kişilere karşılık gelmektedir. Geniş anlamda sosyal dışlanma ise yoksulluk, gelir eşitsizliği, yoksunluk veya işsizlikten daha fazlasını ifade etmektedir.
Nobel ödüllü iktisatçı Amartya Sen (2000), sosyal dışlanma kavramını nasıl değerlendirmektedir?
Nobel ödüllü iktisatçı Amartya Sen (2000), sosyal dışlanma kavramını yoksullukla ilgili yapabilirlik perspektifi açısından değerlendirmektedir. Sen’e göre yoksulluğu yapabilirlik üzerinden değerlendirmek kaçınılmaz olarak çok boyutlu bir perspektiftir. Öncelikle, sosyal dışlanma yapabilirlik yoksulluğunu gösterdiğinden, sosyal ilişkilerden dışlanmaya önem verilmelidir. Ayrıca, sosyal ilişkilerden dışlanmak onunla birlikte ortaya çıkan istihdam olanaklarına erişememe ya da kredi kartının olmaması, evsizlik ya da açlık gibi çeşitli yoksunluklara yol açabilmektedir. Dolayısıyla, sosyal dışlanma, temel olarak yapabilirliklerden yoksun bırakmanın bir parçası olabileceği gibi, araçsal olarak da çeşitli yetenek başarısızlıklarının bir nedenidir. Bu nedenle, sosyal dışlanmayı yoksulluğa bir yaklaşım olarak görmek genel perspektif içinde yoksulluğu bir yapabilirlik yoksunluğu/başarısızlığı olarak görmek demektir
Sosyal içerme ne demektir ve neye dayanmaktadır?
Sosyal içerme, bireyleri veya toplulukları etkileyen ve içinde yaşadıkları toplumun ekonomik, sosyal ve politik yaşamına tam katılımını engelleyen sosyal dışlanmanın giderilmesini ifade etmektedir. Bu anlamda sosyal içerme kapsayıcı toplum fikrine, insan hakları ve temel özgürlüklere, kültürel ve dinî çeşitliliğe, sosyal adalete, dezavantajlı grupların özel ihtiyaçlarına, demokratik katılıma ve hukukun üstünlüğüne saygıya dayanmaktadır
Yoksulluk ve sosyal dışlanma arasındaki farklılıklar nelerdir?
Sosyal dışlanma kavramının odağında toplumsal katılım olgusu yer alırken, yoksulluk kavramının merkezinde gelir gibi maddi kaynak yetersizliği yer almaktadır. Bu nedenle sosyal dışlanma kavramı vatandaşlık hakları boyutunda, yoksulluk ise daha dar kapsamlı olarak ekonomik haklar boyutunda tartışılmaktadır. Sosyal dışlanma kavramı, yoksunluğa yol açan ve yoksunluğun bir parçası olan süreçlere, sosyal ilişkilere ve bunların birbirini etkilemesini vurgu yapmaktadır. Sosyal dışlanmanın sonuçlarının ölçümü yoksunluklar ve yoksulluk analizlerine oldukça benzemektedir. Ancak dinamik ve çok boyutlu bir süreç olması dolayısıyla genel itibarıyla ekonomik kriterlere göre ölçülen yoksulluğa nazaran ölçümü daha zordur. Söz konusu farklılıklarına rağmen sosyal dışlanma ve yoksulluk kavramları, özellikle Avrupa Birliği politikalarında, birbiriyle ilişkili olmaya devam etmektedir
Sosyal dışlanmanın ekonomik boyutu neleri kapsar?
Ekonomik açıdan dışlanma insanların iş gücü piyasasından dışlanmasını veya iş gücü piyasasına dahil olsalar bile kötü çalışma koşullarını, çalışma karşılığı elde edilen gelirden yoksun kalmalarını, mal ve hizmetlere erişiminin yetersiz ve kısıtlı olmasını içermektedir. Dolayısıyla ekonomik olarak dışlananlar işsizler, gelir, servet, tasarruf gibi varlıklara erişimden mahrum olanlardır.
Sosyal dışlanma teorisi nasıl açıklanabilir?
Sosyal dışlanma teorisini Hillary Silver ve Ruth Levitas’ın paradigmaları yardımıyla açıklayabiliriz. Silver (1994: 540) sosyal dışlanmayı üç paradigma ile açıklamaktadır. Bunlar; dayanışma, uzmanlaşma ve tekelci paradigmalardır. Bu paradigmalar dışlanmanın neye dayandırıldığı, sosyal içerilmenin nasıl kabul edildiği ve farklı politika felsefeleri gibi kriterlere dayanarak sosyal dezavantajlı olmanın farklı hâllerine odaklanmaktadır.
Asimilasyon nedir?
Asimilasyon: “Bir etnik ya da sosyal grubun –genellikle azınlığın– diğer bir grupla uyumlu hâle gelmesi”, “dil, gelenek, değer ve davranışlarda ya da hatta temel hayati çıkarlarda değişiklik olması” anlamına gelir.
Uluslararası göç örgütü kültürel uyumu ve kültür şokunu nasıl tanımlamaktadır?
Uluslararası göç örgütü kültürel uyumu “bilhassa göç hareketleri veya ekonomik yer değişimleri vasıtasıyla farklı kültürlerden gruplar arasında doğrudan ve sürekli temas olmasından kaynaklanan, kültürel adetlerdeki (fikirler, söylemler, değerler, normlar, davranışlar, gelenekler) bir dizi değişim” olarak tanımlamaktadır. Göçmenlerin- özellikle de uluslararası göçmenlerin- çok farklı yeni bir kültüre geçtikleri zaman deneyimledikleri rahatsız edici duygu ve tepkiler ise kültür şoku olarak adlandırılmaktadır.
Zaragoza Entegrasyon göstergeleri hangi amaçla kullanılır?
Avrupa özelinde, bir göçmenin göç ettiği ülkeye uyum derecesini ölçmek için Avrupa Birliği tarafından 2010’da ilan edilen Zaragoza Entegrasyon göstergeleri kullanılmaktadır. Göçmenlerin istihdama katılım ve eğitim durumu, yüksek nitelik, gelir, yoksulluk, konut kullanım durumu, algılanan sağlık durumu, oylamaya katılım ve ikamet süresi vatandaşlığın kazanılması algılanan ayrımcılık gibi göstergeler kullanılarak Avrupa ülkelerinin göçmen uyumunu sağlamak için ön koşulları yerine getirmek hususunda ne kadar başarılı oldukları araştırılmakta ve politika önerileri geliştirilmektedir.
Klasik örneği Fransa olan, ülkeye yeni gelenler, politik normları ve ulusal kültürü kabul ettikleri başka bir ifadeyle asimile oldukları ölçüde vatandaşlığa kabul edildiği entegrasyon modeli hangisidir?
Ülkeye yeni gelenler, politik normları ve ulusal kültürü kabul ettikleri başka bir ifadeyle asimile oldukları ölçüde vatandaşlığa kabul edildiği model cumhuriyetçi modeldir. Azınlıkların kendi kültürel ve politik haklarının tanınmadığı bu modelin klasik örneği ise Fransa’dır.
Çok kültürlülük esasına dayalı entegrasyon modeli nasıl açıklanabilir?
Çok kültürlülük esasına dayalı entegrasyon modeli göçmenlerin yaşadıkları ülkenin politik normlarına bağlı kaldıkları sürece, ulus devletin çoğunluk ve azınlıkların kendi kültürlerini koruyacağı görüşüne dayanmaktadır. Çok kültürlülük, kültürel çeşitliliğin kabulü ve farklı etnik gruplarının farklı sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılaması olarak düşünülmüştür. Bu aynı zamanda göçmenler ile toplumun diğer kesimleri arasında eşitliğin sağlanması ve mevcut ayrımcılıkların yok edilmesi için ayrımcılığı önleyici yasaların çıkarılmasıdır. Birçok ülkede ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı yasaklayıcı önlemler alınmıştır. Fakat çok kültürlülük her zaman pozitif bir yaklaşımı içermeyebilir ve zaman zaman göçmenlere ilişkin var olan özgüllüklerin korunması ve yapısallaştırılması anlamına da gelmektedir. Farklılıkların dondurulması ve korunması riskini taşıyan bu yaklaşım feministler tarafından ataerkil pratikleri içerdiği ve güçlendirdiği için eleştirilmiştir.
OECD ve AB ülkelerinde yaşayan göçmen hanelerin yıllık ortalama gelirleri ve yoksulluk oranları nasıl açıklanabilir?
OECD ülkelerinde yaşayan göçmen hanelerin yıllık ortalama geliri yaklaşık 20.000 avro iken AB ülkelerinde ise yıllık ortalama 16.000 avrodur. Söz konusu gelir düzeyleri her iki bölgede yaşayan yerli halkın yıllık gelirinden yaklaşık %10 daha düşüktür. Yerli ve göçmen topluluklar arasındaki gelir farkı, Avusturya ve Güney Avrupa’da en büyükken Orta Avrupa ülkeleri, Portekiz ve Birleşik Krallık’ta en düşüktür. Ayrıca, göçmenler neredeyse tüm OECD ve AB’de genellikle en düşük gelir diliminde bulunan toplulukların başında gelmektedir. En düşük gelir diliminde bulunan göçmenlerin oranı OECD’de %14 iken AB’de %18’dir. Yoksulluk oranlarına baktığımızda, göçmenlerin yaklaşık %30’u hem OECD’de hem de AB’de göreli yoksuldur. Araştırmalar, yoksulluğun göçmenler arasında daha yaygın olduğunu ve daha hızlı arttığını göstermektedir. OECD ve AB genelindeki göçmenlerin yoksulluk oranları son 10 yılda %1 ile %5 puan artarken yerli nüfusun yoksulluk oranı sabit kalmıştır (OECD, 2018: 102).
Aslında bir işe sahip olmak, göçmenler için daha az olsa da tüm ülkelerde yoksulluğa karşı bir koruma sağlamaktadır. Fakat son yıllarda giderek daha çok gündeme gelen çalışan yoksullar, göçmenler arasında daha yaygın ortaya çıkmaktadır. Göçmenler arasında çalışan yoksulların oranı, OECD ve AB’de yaklaşık %19’dur. Söz konusu oran yerlilerin yaklaşık iki katıdır. Özellikle Danimarka, Benelüks, Avusturya ve Güney Avrupa ülkelerinde bu fark daha da fazladır. Amerika Birleşik Devletleri, İsviçre ve İzlanda’da yoksul göçmenlerin %53’ünden fazlası hâlihazırda çalışmaktadır (OECD, 2018: 102).
Sivil ve siyasi katılım konusunda iki önemli gösterge nedir?
Sivil ve siyasi katılım konusunda iki önemli gösterge vatandaşlık haklarına erişim ve seçmen katılımıdır. Uyum sürecinin sonu anlamına gelmese bile ev sahibi ülkenin vatandaşlığına geçmek göçmenler için önemli bir statü değişimidir. Göçmenlere vatandaşlık hakkı vermek göçmenleri vatandaşlar topluluğuna kabul etmek önemli bir eşiktir ki vatandaşlık hakkı seçme ve seçilme hakkı ile beraber gelmektedir. Ülkeyi yönetecek kişilerin seçilmesini belirleyen seçimlere katılım bir entegrasyon göstergesidir.