aofsorular.com
FEL207U

BİLİM FELSEFESİ

4. Ünite 20 Soru
S

Bilim felsefesi nedir?

Bilim felsefesi, felsefenin bilimi konu edinen alt dalı ya da disiplinidir. Bu disiplin, bilimin doğasına ve özellikle de yöntemlerine, kavramlarına, ön kabullerine ve bu arada, bilimin entelektüel disiplinlerin genel şeması içindeki yerine ilişkin araştırmalardan oluşur. Bilim felsefesi, söz konusu araştırmaları, elbette felsefi yöntemleri, esas itibarıyla da rasyonel ve eleştirel bir sorgulama yöntemini kullanarak gerçekleştirir.

S

Bilim felsefesinin epistemolojik boyutu ile anlatılmak istenen nedir?

Onun konu alanlarından birincisi, bilimin yöntemine ya da yöntemlerine, bilimsel sembollerin doğasına ve bilimsel sistemlerin mantıksal yapısına ilişkin araştırmalardan oluşur. Bilimin kendisine, yöntemine ilişkin bir araştırma olarak bilim felsefesi, geleneksel mantık ve bilgi teorisinin önemli bir bölümünü içerir. Burada “tümevarım”, “tümdengelim”, “hipotez”, “veri”, “keşif” ve “doğrulama” gibi terimler tanımlanıp açıklığa kavuşturulur. Bilim felsefesinde, buna ek olarak gözlem, deney, sınıflama benzeri bilimin daha ayrıntılı, özel ve teknik yöntemleri incelenir. Yine bilim sembolik bir sistem olduğu için, bilim felsefesinin bu alanında, genel bir göstergeler teorisi de önemli bir rol oynar. Bu konu alanı, bilim felsefesinin epistemolojik boyutuna karşılık gelir.

S

Bilim felsefesinin metafizik boyutuyla ne ifade edilmektedir?

Bilim felsefesinde, ikinci olarak bilimlerin temel kavramları, ön kabul veya varsayımları incelenir ve bilimlerin deneysel, rasyonel ve pragmatik temelleri açığa çıkarılır. Bilim felsefesinin bu boyutu, bilim adamının kullandığı fakat eleştirel bir incelemeye tabi tutmadığı “neden”, “nicelik”, “nitelik”, “zaman”, “mekân” ve “yasa” gibi kavram ve kategorilere ilişkin bir araştırmayı içerdiğinden, metafizikle belli bir ilişki içinde bulunmak durumundadır. Bilim felsefesinin bu boyutu, ayrıca bir dış dünyanın varlığına ve doğanın düzenliliğine duyulan inançları da eleştirel bir incelemeye tabi tutar. Burası da doğallıkla, bilim felsefesinin metafiziksel boyutunu meydana getirir.

S

Mantıkçı Pozitivist Bilim anlayışıyla ifade edilmek istenen nedir?

Bilim felsefesinin yaklaşık yüzyıllık tarihinde, bilimin kendisini ve varsayımlarını, bilimsel kavram ve yöntemleri açıklayıp anlaşılır kılmak amacıyla dört ana bilim görüşü öne sürülmüştür. Bilimi çok çeşitli yön ve özellikleriyle ele alan bu bilim felsefesi anlayışları, birbirlerini çoğu zaman eleştirip geliştirerek birlikte bilim kavrayışımızı, hiç kuşku yok ki alabildiğine güçlendirmişlerdir. Bu görüşlerden birincisi mantıkçı pozitivizmdir. Mantıkçı pozitivizm, on dokuzuncu yüzyılda Comte tarafından kurulmuş olan pozitivizmin yirminci yüzyıldaki devamıdır. Bu yüzden o, neopozitivizm olarak da geçer. Mantıkçı pozitivizm dünyada yirminci yüzyılın neredeyse bütün bir ilk yarısı boyunca oldukça büyük bir etki yapmış olan bilim tasavvuru ve bu bilim anlayışı üzerinden geliştirdiği bilimsel dünya görüşü yle seçkinleşir.

S

Mantıkçı Pozitivist bilim görüşünü benimseyen felsefeciler kimlerdir?

Mantıkçı pozitivist bilim görüşünü oluşturan ve benimseyen felsefeciler arasında Moritz Schlick (1882-1936), Hans Hahn (1879-1834), Philipp Frank (1884-1966), Friedrich Waismann (1896-1959), Felix Kaufmann (1895-1949), Herbert Feigl (1902-1988), Viktor Kraft (1880-1975), Kurt Gödel (1906-1978) ve Rudolf Carnap (1891-1970) gibi isimler sayılabilir.

S

Doğrulanabilirlik ilkesi ile ne ifade edilmektedir?

Mantıkçı pozitivizmi benimsemiş düşünürler, öncelikle bilimsel bilginin deneyime dayalı bir bilgi olduğunu göstermek, bilime bir sınır çekmek, daha doğrusu bilimi metafizikten veya bilim olmayandan ayırabilmek için “doğrulanabilirlik ilkesi” olarak bilinen meşhur ilkeyi geliştirdiler. Söz konusu ilkenin onların bilim anlayışlarında büyük bir önem taşıması nedeniyle, bu anlayışa aynı zamanda doğrulamacı bilim anlayışı adı verilir. Doğrulanabilirlik ilkesi her şeyden önce ampirik temelleri oldukça güçlü olan bir anlamlılık sağlar ve bir ifade ya da tümcenin anlamının o tümcenin doğruluk koşullarında olduğunu ortaya koyar. Başka bir deyişle, ilke bir tümcenin anlamını kavramanın, o tümcenin hangi koşullarda doğru, hangi koşullarda yanlış olduğunu kavramayı gerektirdiğini dile getirir. Yani bir ifadenin, bir önerme ya da söylemin bir bilgi içeriği taşıması veya anlamlı olabilmesi için doğrulanabilir olması gerekir. Doğrulanamayan önerme ya da iddialar, metafiziksel iddia ya da önermeler olup anlamdan yoksundurlar.

S

Bilimin birliği tezi ile ne ifade edilmektedir?

Bilimin birliği tezi, ontolojik iddiasının yanında iki ana varsayıma dayanır: 1. Maddi dünyayı oluşturan temel öğeleri açıklayacak tek bir temel bileşik teori vardır (fizikalizm). 2. Olgu bildiren bütün önermeler temel teoriye bağlanabilir (indirgemecilik varsayımı).

S

Bilimin doğrulanabilirlik ilkesi ile ilgili en önemli eleştiriler hangi noktalar etrafında dönmektedir?

Bilim ile bilim-olmayan, önermeleri doğrulanabilir bilim ile önermeleri ne doğrulanabilir ne de yanlışlanabilir olan metafizik arasına bir sınır çekmeye yarayan bir ilke ve bir anlamlılık ölçütü olarak doğrulanabilirlik ilkesiyle ilgili eleştiridir. Eleştiri, esas itibarıyla ilkenin statüsü, anlamı ve makuliyeti gibi üç nokta etrafında döner. Buna göre, doğrulanabilirlik ilkesinin statüsü, hiçbir şekilde açık değildir. Doğrulanabilirlik ilkesinin kendisi, deneyim veya gözlem yoluyla doğrulanabilir bilimsel bir önerme olmadığı gibi mantıksal olarak doğrulanabilen bir totoloji de değildir. İlkenin anlamıyla ilgili güçlük ise ilkenin neye uygulanacağı konusundaki belirsizlikten kaynaklanan bir güçlüktür. Nihayet, doğrulanabilirlik ilkesi sıkı sıkıya uygulandığı zaman, bütün bilimsel yasalar anlamsız oldukları gerekçesiyle bir tarafa atılmak zorunda kalır. Zira bilimsel yasalar, doğaları gereği, hiçbir zaman kesin sonuçlu olarak doğrulanamazlar.

S

Tümevarım problemi ile ifade edilmek istenen nedir?

Bilimsel bilginin gözlem önermelerinden hareketle, tümevarım yoluyla elde edildi.ini savunan mantıkçı pozitivizmin, bununla birlikte esas büyük güçlüğü, tekil gözlem önermelerinden sınırlanmamış genellemeler olarak hipotezlere, bilimsel yasa ve teorilere geçişin mantıksal olarak meşru bir geçiş olmadığını bir şekilde dile getiren tümevarım probleminden meydana gelir. Problemi ortaya koyanlar, “çok sayıda X’in gözleminden ve gözlemlenen tüm X’lerin istisnasız Y özelliğine sahip olmalarından hareketle, tüm X’lerin Y özelliğine sahip olduğu” sonucunun çıkarsanabileceğini dile getiren tümevarım ilkesinin hiçbir şekilde doğrulanamayacağını dile getirirler. Bunun nedeni tümevarımsal bir argümanda öncüllerin geçmiş ve şimdide geçerli olan iddialar öne sürdüğü yerde, sonucun tüm zamanlar için geçerli olacak bir iddiada bulunmasıdır. Bu ise tümevarımsal bir argümanın öncüllerinin doğru fakat sonucunun yanlış olabilmesinin mümkün olduğu ve bunda da bir çelişki bulunmadığı anlamına gelir.

S

Karl Popper’ın önünü çektiği yanlışlamacı bilim görüşünün temel noktaları nelerdir?

Tümevarım problemini çok ciddiye alan Karl Popper (1902-1994) bu durum karşısında bilimin, yalnızca doğanın düzenliliğine duyduğumuz inançla var olabileceğini, gel gelelim

bu inancı kanıtlamanın mümkün olmadığı gibi, kapı dışarı edilen metafiziği bir şekilde çağırma gibi bir sonuca yol açtığını çok açık olarak görmüştü. Bu yüzden doğrulamadan ve tümevarımdan vazgeçen yeni bir bilim anlayışı geliştirdi. O, sınırlı sayıda örnek ya da durumdan genel bir önerme türetebilmemizi mümkün kılan geçerli bir tümevarımsal argüman biçimi olmasa bile, delillerin bir hipotezi geçersiz kıldığını gösterebileceğimiz geçerli bir argüman formu olduğunu düşünmüştü. İşte bu, Popper’a ihtiyaç duyduğu bilimsellik ölçütü olarak yanlışlanabilirliği sağlamıştır. Gerçekten de mantıkçı pozitivizme yönelik eleştirisi, sadece tümevarım problemi ekseninde gelişmeyip çok daha genel bir eleştiriyi ifade eden Popper, kendi bilim kavrayışını bu eleştiriden sonra oluşturur. Buna göre, o, önce mantıkçı pozitivizmin yaygın bilim kavrayışının sadece

  1. zihnin nesne ile ilişkiden önce boş olduğu,
  2. bilim insanı nesneleri yansız ve nesnel bir biçimde algıladığı kabullerini eleştiri süzgecinden geçirmedi. Fakat
  3. tekil gözlem önermelerinin tümevarım yoluyla genellenerek doğru hipotezlere ulaşabileceği,
  1. tekrar gözlem yoluyla dünyaya dönülerek doğrulanabilen bu hipotezlerin mutlak hakikatler haline geldiği kabullerini de reddetti. Popper, nihayet
  1. bu hakikatlerin birikerek bilimsel bilgi bütününü meydana getirdiği tezini de şiddetle eleştirdi.
S

Popper ‘sözde bilim’ ile ne ifade etmek istemiştir?

Sözde bilim, bilim gibi görünebilmekle birlikte Popper’e göre gerçekte bilim olmayan, yani yanlışlanabilme imkânı bulunmayan teoriyi ifade eder.

S

Bilimin yanlışlanabilirlik ölçütü nedir?

Temelinde tümevarımın bulunduğu doğrulanabilirlik ilkesi, bilimi sözde-bilimden ayırmaya yetmiyorsa eğer, o zaman tümevarım problemine Popper’ın bakış açısından getirilecek yegâne çözüm bilimin tümevarıma hiçbir şekilde bağlı bulunmadığını göstermekten oluşur. Ona göre, bir hipotez ya da teorinin, yani sınırlanmamış bir genellemenin doğrulanması ile yanlışlanması arasında mantıksal yönden tam bir asimetri vardır. Buna göre, binlerce, hatta yüz binlerce örnek bir hipotez ya da teoriyi doğrulamaya yetmezken tek bir aykırı örnek onu yanlışlamaya yeter. Tümevarım probleminin ortaya çıkmasının nedeni de budur. Başka bir deyişle, tümevarım yoluyla oluşturulmuş bir hipotezin lehinde ne kadar çok gözlem yapılmış olursa olsun, bundan sonraki ilk örneğin onu yanlışlaması pekâlâ mümkündür. Popper, işte buradan bilimin teorileri doğrulamaktan ziyade yanlışlamakla ilgili bir şey olduğu sonucunu çıkartır. Bilim bu yüzden, tümevarım olmadan da yapabilir, çünkü yanlışlayıcı bir karşı örnekten teorinin yanlışlığı sonucunu çıkartan argüman özde tümdengelimsel bir yapı sergiler.

S

Kuhn’un başını çektiği devrimci bilim görüşünün temel çerçevesi nedir?

Kuhn’un çıkış noktası, büyük ölçüde Kopernik Devrimi ama özellikle de Galileo’nun görüşleriyle Kilise arasındaki karşıtlık konusundaki klasik yorumlar oldu. Bu karşıtlığı bir tarafta akıl ve deney, di.er tarafta ise batıl inanç ve dinî dogma arasındaki bir kavga olarak okuyan pek çok bilim adamı ve tarihçisi Galileo’yla arkadaşlarının Aristotelesçi evren anlayışıyla bağdaşmaz nitelikte deneysel veriler bulduklarını söylemekteydi. Durumun sanıldığından çok daha karmaşık olduğunu gören Kuhn, Kopernik Devrimiyle başkaca devrimlerin gelişiminin ve tarihlerinin, ne mantıkçı pozitivist bilim anlayışının ne de yanlışlamacılığın metodolojisiyle bağdaştığını gözler önüne serdi. Dünya ölçeğinde büyük bir etki yapan Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı eseriyle bilimsel metodoloji ve bilgi üzerinde düşünmenin yeni ve bütünüyle farklı bir yolunu önerdi.

S

Kuhn’a göre kusursuz paradigma nedir?

Kuhn kusursuz paradigma örneği olarak sıkça Newton fiziğine gönderme yaparken bir paradigmanın, Newton fiziği örneğinde, en az şu dört temel öğeden meydana geldiğini açıklıkla ortaya koyar:

  1. Fail nedensel açıklamalara ve söz gelimi genel ve niteliksel teoriler yerine, niceliksel sonuçlar ve sınanabilir öndeyiler veren teorilere yönelik tercihlere yönelten arka plan değerleri ve kabulleri.
  1. Çarpışarak ve çekim/itim güçleri uygulayarak birbirleri üzerinde eylemde bulunan maddi parçacıklardan oluşan metafiziksel bir dünya resmiyle devasa bir makine olarak dünya imgesi.
  1. Paradigmanın özünü ya da nüvesini oluşturan temel olarak hareket yasalarıyla yerçekimi yasası.
  2. Temel yasaların sarkaç hareketine, gezegen hareketlerine, hava direnci ve sürtünme hareketine uygulanmasını mümkün kılan standart matematiksel teknikler.
S

Mutakabatçı doğruluk anlayışı ile ne ifade edilmektedir?

Mutabakatçı doğruluk anlayışıdır. Buna göre doğru önerme ya da teori bilim adamları topluluğu tarafından doğru olduğuna inanılan önerme ya da teoridir.

S

Kuhn’un eş ölçülemezlik tezi nedir?

Kuhn bir bilim adamının paradigmasının onun dünya görüşü haline geldi.ini, bilim adamının dünyadaki her şeyi paradigmasının kendisine temin ettiği gözlüklerle gördüğünü söyler. Bu yüzden, bir paradigma değişimi yaşandığı, yani bir bilimsel devrim sırasında mevcut paradigma yeni bir paradigmayla değiştirildiği zaman, bilim adamları çalışmalarını devam ettirmelerine imkân sağlamakla kalmayıp dünyayı anlamlı kılmalarını da mümkün kılan kavramsal çerçevelerini terk etmek durumunda kalırlar. Bu iki paradigma, aynı bilim dalında aynı konuyla ilgili olsa dahi, birbirinden o kadar farklıdır ki Kuhn’un ifadesiyle bilim adamları paradigma değişiminden önce ve sonra farklı dünyalarda yaşarlar. Bu, paradigmaların eşölçülemez oldukları, yani birbirleriyle kıyaslanmalarını imkânsız hale getirecek kadar farklılık gösterdikleri, ikisini birleştiren ortak bir zemin ya da dilin bulunmadığı anlamına gelir. Kuhn’un eş ölçülemezlik tezi, çok büyük ölçüde onun bilimsel kavramların anlamlarını içinde geçtikleri teoriden aldıkları iddiasından çıkar. Bu açıdan bakıldığında, paradigma değiştiği zaman, bazı anahtar terimlerin anlamlarının da değiştiğini öne süren Kuhn’a göre, örneğin Newton fiziğindeki “kütle” teriminin anlamı, Einstein’ın görelilik teorisinde geçen “kütle” teriminin anlamından tamamen farklıdır. Onun eş ölçülemezlik tezinin kavramsal boyutu kadar ontolojik bir boyutu da vardır. Buna göre, Kuhn idealist bir anlam içinde, paradigmanın dünyayı oluşturduğunu da savunur. Zira farklı paradigmalar altında veya farklı paradigmaları benimseyerek bilim yapmak, gerçekte farklı dünyalarda bilim yapmak anlamına gelir. Kuhn eş ölçülemezlikten, hatta paradigmaların birbirleriyle olan bağdaşmazlığından dolayı, paradigmalar arasında nesnel bir tercihin söz konusu olamayacağını dile getirir. Paradigmaları nesnel bir biçimde karşılaştırmak pek mümkün olmadığı gibi, eş ölçülemezlik, egemen paradigmanın nesnel anlamda doğru ya da daha doğru olduğunu söylemeye imkân tanımaz. İşte bundan dolayıdır ki, bilimde, paradigmadan bağımsız bir dış dünyanın giderek daha tam, daha do.ru bir betimlemesini vermek anlamında bir ilerlemeden söz edilemez.

S

Disipliner çoğulculuk ile ne anlatılmak istenmektedir?

Feyerabend, öncelikle insanı ele alırken onun başta özgürlük, doğruluk, dürüstlük, yiğitlik gibi pek çok değerin yaratıcısı olduğunu söyler. O, bilimin insanın mutluluğu için var olduğunu savunurken, tüm insani değerleri kucaklamaya çalışır; bakış açısının hedonistik boyutu dediği şeye vurgu yapmaya özen gösterirken, bilimin esas itibarıyla insanların özgürlüklerinin ve hayata sahip çıkma kapasitelerinin birincil önemiyle yakından ilişkili olmak zorunda olduğunu belirtir. Ona göre, bilim eski zamanlarda böyle bir özgürleşim amacına hizmet etmiştir. Bilim geçmişte otoriteye, batıl itikatlara karşı verilen savaşın ön saflarında yer almış; insanoğlu, köhnemiş ve katı düşünce biçimlerinden kurtuluşunu bilim yardımıyla elde etmişti. Bilimden beklenen de zaten bu olmak durumundadır. Bununla birlikte, batıl inançlar ve baskıcı yapılar karşısında kazanmış olduğu entelektüel özgürlüğünü bilime borçlu olan insanoğlu günümüzde, Feyerabend’a göre, on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda kendisi için bir kurtuluş aracı olmuş olan bilimi putlaştırarak kendisini onun karşısında köle durumuna düşürmüştür.

S

Teorik çoğulculuk ile anlatılmak istenen nedir?

Feyerabend, öncelikle insanı ele alırken onun başta özgürlük, doğruluk, dürüstlük, yiğitlik gibi pek çok değerin yaratıcısı olduğunu söyler. O, bilimin insanın mutluluğu için var olduğunu savunurken, tüm insani değerleri kucaklamaya çalışır; bakış açısının hedonistik boyutu dediği şeye vurgu yapmaya özen gösterirken, bilimin esas itibarıyla insanların özgürlüklerinin ve hayata sahip çıkma kapasitelerinin birincil önemiyle yakından ilişkili olmak zorunda olduğunu belirtir. Ona göre, bilim eski zamanlarda böyle bir özgürleşim amacına hizmet etmiştir. Bilim geçmişte otoriteye, batıl itikatlara karşı verilen savaşın ön saflarında yer almış; insanoğlu, köhnemiş ve katı düşünce biçimlerinden kurtuluşunu bilim yardımıyla elde etmişti. Bilimden beklenen de zaten bu olmak durumundadır. Bununla birlikte, batıl inançlar ve baskıcı yapılar karşısında kazanmış olduğu entelektüel özgürlüğünü bilime borçlu olan insanoğlu günümüzde, Feyerabend’a göre, on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda kendisi için bir kurtuluş aracı olmuş olan bilimi putlaştırarak kendisini onun karşısında köle durumuna düşürmüştür.

S

Metodolojik çoğulculuk nedir?

Feyerabend’ın irrasyonalizminin veya radikalizminin çok daha belirgin hale geldiği yer, onun metodolojik anarşizmidir. Gerçekten de akılcılık eleştirisi Kuhn’dan çok daha radikal olan Feyerabend, bu noktada bilimi ve bilimin geliştirmiş olduğu ürünleri efsane ya da metafizik benzeri bilim olmayan alan ya da disiplinlerden ayıracak sabit bir yöntem geliştirmenin imkânsız olduğunu öne sürmekle kalmaz. Fakat bilim adamının, bilimde ilerleme kaydetmek durumundaysa eğer, her tür yöntem kuralını ihlal etmesi gerektiğini belirtir. Başka bir deyişle, Feyerabend bilim için bir yöntem belirleyen her çabayı hastalıklı bir muhafazakârlık olarak değerlendirir. Metodolojik kuralların bilimsel başarıya katkıda bulunmadığı tezini savunmak için de iyi bilimin standart bir mantıksal yöntemle iş gördüğü iddiasını geçersiz kılan karşı örnekler bulur. Kuhn gibi, Feyerabend da iyi bir bilim tarihçisi olduğu için, onun Kopernik Devrimi benzeri bilimsel ilerlemenin kesin olarak gerçekleştiği konusunda evrensel mutabakata varılan dönemlerden görüşünü destekleyen karşı örnekler bulması zor olmaz. O, işte bu dönemlerde kabul görmüş bütün metodolojik kuralların bilim adamları tarafından ihlal edildi.ini göstererek bilimsel ilerlemeyi mümkün kılmış olan şeyin bu ihlal olduğunu ileri sürer. Buradan metodolojik yönden çıkartılması gereken sonuç açıktır: Değişmez ve standart bir bilimsel yöntem, bilimin ilerlemesini veya bilimsel bilginin gelişmesini yöneten yararlı metodolojik kurallar yoktur. Yöntem bakımından bilim adamına getirilecek herhangi bir sınırlama, bilimsel ilerlemeyi engeller. Zira en çok ilerleme sağlayan bilim adamları, Galileo gibi, kuralları ihlal edenlerdir. Feyerabend, bu yüzden yöntem olarak önce, tümevarım yoluyla erişilmiş teorilerin metodolojisiyle açık karşıtlığı ima edecek şekilde karşı-tümevarımı önerir. Onun tümevarım karşıtlığı dediği şey, genellikle kabul edilmiş görüşle bağdaşmaz veya mevcut kuramla tutarsızlık içinde olan hipotezlerin ortaya konularak söz konusu hipotezlerin inceden inceye gözden geçirilmesinden oluşur. Söz gelimi Galileo’nun “dünyanın döndüğünü” bildiren önermesi, ilk öne sürüldüğü şekliyle karşı-tümevarıma dayalı bir önermedir.

S

Teorik çoğulculuk ile ne ifade edilmek istenmektedir?

Feyerabend, nasıl ki mantıkç› pozitivizmin disipliner monizmine karşı çıktıysa teorik çoğulculuk bağlamında da aynı yaklaşımın ilgili olgular kümesini tam olarak ve aslına uygun bir biçimde betimleyen tek bir doğru teori bulunduğunu, dolayısıyla, diğer bütün teorilerin yanlış olduklarını ima eden teorik monizmine de karşı çıkar. Gerçekten de bilimsel teoriler söz konusu oldu.unda, Feyerabend önce bilimin betimleme ve açıklama iddiasıyla ortaya çıktığı dünyaya bakar. Feyerabend’ e göre, dünya tek bir şey türünden meydana gelmeyip tam tersine hiçbiri bir diğerine indirgenemeyen sayılamayacak kadar farklı şey türünden meydana gelir. Feyerabend, dahası dünyanın tek ve belirli doğası olduğunu varsaymak için bir neden bulunmadığını belirtir. Ona göre, bilim adamları ve farklı disiplinlerin icracıları mutlak ve değişmez bir özü olduğuna inanılan doğayı bire bir yansıtmak yerine, araştırmalarıyla inşa ederler. Varlığın kendisinde ne olduğunun hiçbir zaman bilinemeyeceğini, farklı disiplin ve araştırmalarda ortaya çıkan kendiliklerin onun araştırmalara cevap verme tarzını gözler önüne serdiğini belirten Feyerabend, dünyadaki farklı olguların ancak alternatif bilimsel teoriler yoluyla ortaya çıkarılabileceğini öne sürer.