Etik Nedir?
Felsefe ve etik tarihi ilişkisi nasıldır?
Felsefede etiğin tarihi çok eskidir. Ama eski olmakla birlikte bugün etik, sanki yeni bir alan gibi görünmektedir. Çünkü hem felsefenin iki yeni alanı olan ve günümüz için önem kazanan insan felsefesi ve değer felsefesi ile çok yakından ilişkilidir, hem de diğer bilgi alanları - insan ve toplum bilimleri, doğa bilimleri ve uygulamalı bilimler - için etiğin vazgeçilemez bir önemi vardır.
Sokrates’in “kendini bil!” sözünün etiğin temelindeki önemi nedir?
Sokrates’in de önemle vurguladığı “kendini bil!” sözünü hemen herkes duymuştur. İki sözcükten oluşan bu buyruk, bir bakıma etiğin temelini oluşturan iki şeye işaret etmektedir: İnsan için bilginin önemine ve her türlü bilme uğraşının, kendini bilmekle olan bağlantısına. Burada ister insanın kendini, kendi varlık yapısını bilme olarak, ister kişilerin kendilerini bilmeleri olarak düşünülsün etik soruların bağlı olduğu, ortaya çıktığı noktaya vurgu yapılmaktadır. Bu bilginin olmadığı yerde önemli bir bilgisizlik vardır. Günümüzde etiğe duyulan büyük gereksinim, önemli ölçüde bu bilgisizliğin yarattığı sorunlardan dolayıdır.
20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Viyana Çevresi felsefe dünyasında nasıl bilinmektedir?
20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Viyana Çevresi, Mantıkçı Pozitivizm veya Yeni Pozitivizm adıyla da bilinmektedir.
Mantıkçı pozitivizm akımının başlıca temsilcileri kimlerdir?
Bu akımın başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolf Carnap, Hans Reichenbach ve Otto Neurath’dır.
Etik sözcüğü köken olarak nereden gelmektedir?
Etik sözcüğü köken olarak eski Yunanca bir sözcük olan ἦθος (ethos) sözcüğünden gelir. Bu sözcüğün kökeninde ἠθικά (ethika) sözcüğü vardır. Buradaki ἠθικά (ethika) sözcüğü, ethos ἦθος (ethos) sözcüğünün çoğulu olan “ἤθη (ethe)’ye ilişkin konular” anlamına gelmektedir. Ethos’un çoğulu olan ἤθη (ethe), en eski anlamıyla söylenirse, “canlı bir varlığın ‘mekân’ı, ‘hep gittiği, sığındığı yer’ anlamına” gelmektedir (Kuçuradi, 1997). İlk anlamıyla “bir canlının barındığı, sığındığı yer, ortam” anlamına gelen ἤθη’nin (ethe) tekili olarak ethos sözcüğü de karakter, huy demektir.
Yunanca ‘ethos’ sözcüğü hangi anlamlara gelmektedir?
Yunanca ethosun Latincesi mos, mosun çoğulu da morestir. Latincede bu sözcük, hem töre hem de karakter anlamını içermektedir. Gerçi eski Yunancada da bir topluluğun yaşama tarzını ifade eden bir anlamı taşımaktaydı. Ama Eski Çağ’da filozofların ele alış tarzları, ethos sözcüğünü, töre anlamından ayrı ve bağımsız tutuyordu. Daha sonra eski Yunancadaki ethikos sözcüğünün yerine Latince moralis sözcüğü kullanılmaya başlamıştır.
Bir bilgi alanı olarak etiğin temellerini atan filozof kimdir?
Bir bilgi alanı olarak etiğin temellerini atan filozof Sokrates olmakla birlikte, Sokrates öncesi filozofların da etik sorunlar üzerinde durdukları, “doğru” ve “iyi” yaşamın ne olduğu konusunda önemli düşünceler belirttikleri görülmektedir.
Demokritos’un “doğru yaşamın koşulları” üzerine düşünmesinden anlaşılan şey nedir?
Demokritos (MÖ. 460/70-370), “doğru yaşamın koşulları” üzerine düşünmüştür. Burada “doğru yaşam”dan anlaşılan şey, “dinginlik”, “esenlik” ve “huzur” içinde bir yaşamdır; bunların hepsini içeren anlamda “mutlu” ya da “iyi” bir yaşamdır.
Demokritos’ta mutluluğu ifade eden ana kavramlar nelerdir?
Bu anlamda “mutlu” ve “iyi” yaşamı ya da bir bütün olarak “mutluluğu” ifade eden üç ana kavram şudur: Ruhun, yani iç dünyamızın iyi durumda olması (euthymia), sarsılmaz halde olması (ataraksia) ve bu ikisinin birlikteliğinden gelen mutluluk (eudaimonia).
Her şeyden önce bu iki kavramın birbirinden farklı iki varolana işaret ettiğini belirtmek gerekir. Etik terimi yukarıda da değinildiği gibi, bir bilgi alanını adlandırmaktadır. Bu alan, felsefenin ilk ve temel alanlarından birisidir. Ahlâk terimi ise tarihsel ve toplumsal nitelikli bir olguyu adlandırmaktadır.
İoanna Kuçuradi, ahlak sözcüğünün bağlamlarından hareketle, ahlakı nasıl açıklamıştır?
İoanna Kuçuradi, ahlak sözcüğünün bağlamlarından hareketle, ahlakın “kişilerarası ilişkilerde davranışlara ilişkin geçerli” kılınmış “çeşitli değer yargıları sistemleri” olarak karşımıza çıkan bir olgu olduğunu belirtmektedir.
Kuçuradi’ye göre etik ile ahlakı birbirinden ayırmanın gerekliliği nedir?
İoanna Kuçuradi, genel olarak yaşam sorunlarının çözümü konusunda gördüğü önemli işlevin yanında bugün dünya sorunlarına ve özellikle insan hakları sorunlarına elverişli bir yaklaşım getiren etik bir görüş ortaya koymuştur. Etik ile ahlakı birbirinden ayırmanın gerekliliği, bu görüşü işlevsel kılan önemli bir noktadır.
Etiği, felsefenin temel bir alanı yapan nedir?
Etik, felsefenin temel bir dalı olarak kendine özgü soruları olan bir bilgi alanıdır. Yani bu niteliğiyle etik, normlar ortaya koyma işi değildir. Normlar ortaya koyma çabasında olmadığı gibi, ortaya konmuş normları değerlendirebilecek biricik yoldur. Örneğin, “İnsanlara eşit muamele etmek gerekir” şeklinde insanlar arasındaki ilişkilerde ve hemen her meslekte söz konusu olan böyle bir norm yalnızca norm olma, yani davranışlarımıza ölçü verme özelliği taşır. Benzer normlardan oluşan bir öbek normu göz önüne alırsak, burada yalnızca davranış ölçüleridir söz konusu olan. Kimi koşullara bağlı şekilde oluşmuş veya oluşturulmuş bu normlar bütününe etik denmesi, etik ile ahlakın aynı sayılmasından dolayıdır. Başka türde bir davranış ölçüsünü ele alalım: “Yalan söylemek kötüdür”. Burada ahlakın yaptığı şey, doğru davranmanın yalnızca ölçüsünü vermektir. Oysa etik, “doğru” davranmanın ölçüsünü belirten bu ifadenin ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini; her koşulda, her durumda bu ölçünün doğru eyleme götürüp götürmeyeceğini soru konusu yapar. Dolayısıyla etik, yaşama dünyamızda yer alan çeşitli kurallar bütünü olarak ahlak normlarını bilgi nesnesi yapar, onların yapısal özellikleri, türleri ve en önemlisi de “değeri” hakkında ortaya koyar. Etiği, felsefenin temel bir alanı yapan yanı da budur.
Etik ile ahlak felsefesi arasındaki farklılık nedir?
Kısaca belirtmek gerekirse, ahlak felsefesi de bir araştırma alanıdır. Ancak ahlak felsefesi çalışmalarında görülen şu özellikten dolayı, ahlak felsefesi ile etik arasında bir farkın olduğu düşünülmektedir. Ahlak felsefesi, olgu olarak var olan ahlaklarla ilgili bilgi ortaya koymaya çalışan bir bilgi dalı gibi görünmekle birlikte, bazen, “belirli bir ahlakın temellendirilmesi olarak”, bazen de “tek tek ahlakların üstünde onları aşan bir üst ahlak getirme çabası olarak” da görünmektedir. Ancak, her iki durumda da kişilere doğrudan ya da dolaylı şekilde, “yapılması ve kaçınılması gerekenler” konusunda her koşulda geçerli olabilecek kimi ilkeler, kurallar önermektedir. Sonuç olarak burada da aslında yine “eylemlerin değerlendirilmesine ilişkin bir ölçüt geliştirme” çabasında olunduğu görülmektedir.
Etiğin temel soruları nelerdir?
Genel olarak söylenirse, insan ve yaşamla ilgili her konu ve sorun etiğin kapsamına girmektedir.
Etiğin başlı başına bir alan olmasında hangi filozofların çalışmaları etkili olmuştur?
Etiğin başlı başına bir alan olması Sokrates, Platon ve özellikle Aristoteles’in çalışmalarıyla olmuştur.
Günümüzde etiğin nesne alanının daha da genişlemesinde ve sorunlarının daha çok çeşitlenmesinde etkili olan nedir?
Günümüzde etiğin nesne alanı daha da genişlemiş ve sorunları da daha çeşitlenmiştir. Bunda, uygulamalı etik çalışmalarının artmasının önemli bir payı vardır. Ama genel olarak bugünkü dünyada yaşamla ilgili sorunların artmasının, hatta kaygı verici boyutlara ulaşmasının etkisi büyüktür. “Ötanazi”, “kürtaj”, “ölme hakkı”, “organ verme”, “organ ticareti”, “yapay zekâ”, “teknoloji”, “gen teknolojisi”, “nanoteknoloji” ve “nöroloji” alanındaki çalışmalar (nöroetik) yine 20. yüzyılın ikinci yarısından bu yana etiğin konuları olmuştur. Bunlara ek olarak, teknoloji sorunlarından dolayı bugün “çevre etiği”, “toprak etiği” gibi etik çeşitlerinden söz edildiği görülmektedir.
Etiğin felsefî niteliğini ve ana konusunu gözden kaçırmadan etik sorunlara yönelmek hangi bakımdan önemlidir?
Etiğin felsefî niteliğini ve ana konusunu gözden kaçırmadan etik sorunlara yönelmek, yani bir bilgi alanı olarak onun içinde kalmak veya bilgisel bir etkinlik içinde olmak, ele alınan sorunların çözümü bakımından önemlidir.
Etiğin felsefe tarihinde önemi nedir?
Felsefenin en temel bir alanı olmakla birlikte etik felsefe tarihinin her döneminde aynı derecede önemli sayılmamıştır. En parlak dönemi olan Eski Çağ’dan sonra uzun bir süre, yaklaşık 18. yüzyıla kadar geri planda kalmış, hatta neredeyse unutulmuş bir alandır.
Aristoteles’ten sonra etik hangi önemde devam etmiştir?
Aristoteles’in ölümünden sonra, felsefenin theoria yönünün zayıflamasıyla ve daha sonra 529 yılında Doğu Roma İmparatoru Justinianus’un, Atina’daki Akademia’yı (Platon’un okulunu) Hristiyanlığa aykırı bulduğu için kapatmasıyla, insanın dünya ile ilişkisi köklü bir değişime uğramıştır. Sonuç olarak insanlık tarihinde uzun bir dönem olan Orta Çağ boyunca etik Eski Çağ’daki önemini yitirmiştir.
Etik ne zaman tümüyle felsefenin dışına atılmıştır?
20. yüzyılın ilk çeyreğinde “Viyana Çevresi” ya da “yeni pozitivizm” veya “mantıkçı pozitivizm” adıyla bilinen bir felsefe akımının benimsediği “yeni felsefe” anlayışının da etkisiyle etik tümüyle felsefenin dışına atılmıştır. İoanna Kuçuradi’nin deyişiyle 20. yüzyılda bu temel felsefe dalı, yine bir “Ortaçağ” yaşamaya başlamıştır.
Etik, felsefe için neden önemlidir?
Etik, felsefenin dört temel alanı arasında insanın kendisiyle doğrudan ilişkili olan tek alandır. Öyle ki diğer üç alan, aslında amaç bakımından etiğe bağlıdır. Bu durum keyfî bir durum değildir. İnsanı diğer canlılardan ayrı kılan ve sırf ona özgü olan bir yanı vardır. Çünkü insan, diğer varlıklar gibi sırf canlılığını sürdürerek ya da varlıkça durumu neyse öyle kalarak, örneğin taş ise taş, kaya ise kaya olarak kalmaz. Varlığını ya da canlılığını sürdürmek insan için de gereklidir ve önemlidir elbet. Ancak, onun canlılığı kendine özgüdür ve bu özel durumu onu diğer canlılardan farklı bir yol izlemeye mecbur kılmaktadır. Aristoteles’in deyişiyle insanın bir işi vardır ve bu iş, sadece “yaşamak” değildir. İnsanın işi, ona özgü bir yaşam, yani akılla bağlantılı bir “eylem yaşamı” sürmektir. Dolayısıyla insan yaşamı, “ruhun akla uygun etkinliği” ve bu etkinlikten doğan eylemlerle belirlenir. Ayrıca, “erdemli insana yakışan” şey, “bunları iyi ve güzel bir biçimde yapması” olduğundan, insan için iyi olan şey, “ruhun erdeme uygun etkinliği”dir.