aofsorular.com
EİD206U

Enerji Üretiminin Neden Olduğu Çevre Kirliliği

1. Ünite 20 Soru
S

Maden ne demektir ve nasıl oluşur?

Madenler jeolojik bir süreç sonunda oluşan ve ekonomik yönden değer taşıyan minerallerdir. Örneğin, çürümüş bitki ve hayvan kalıntılarının yer altında milyonlarca yıl boyunca kimyasal dönüşüme uğramasıyla kömür oluşur. Madenler altın ve bakır gibi metalik madenler, kireç ve lüle taşı gibi endüstriyel hammaddeler ve kömür ve uranyum gibi enerji hammaddeleri olabilir. Enerji üretiminde kullandığımız en önemli yerli maden kömürdür.

S

Kömür madenciliği çevre kirliliğine nasıl sebep olur?

Madencilikte açık ve kapalı (yer altı) olmak üzere iki çeşit işletme metodu vardır. Açık ocak madenciliğinde, yer altına inilmeden üstteki örtü tabakası çeşitli yöntemlerle kaldırılır. Çıkarılıp gelişi güzel yığılan toprak yığını rüzgâr ve yağmur gibi doğal olaylar neticesinde daha uzak alanlara kontrolsüz olarak taşınır ve civar bölgedeki tarım alanlarını etkiler. Madencilik faaliyetleri sırasında yer üstü su kaynakları kirletilir. Ocak kapandıktan sonra bölgenin yeniden kullanılması çok güçtür. Açık ocak madencilik faaliyetleri sonucunda topografya, jeolojik yapı, iklim, bitki örtüsü tahribatı kapalı ocaklara göre daha fazla olur. Buna karşın kapalı maden işletmeciliği diğerine göre oldukça pahalı, zor ve tehlikelidir. Ocak suyu drenajı su kaynaklarına zarar verir. Maden içerisi hava kirliliği madenlerde çalışanlarını sağlığını bozar. Kömür madenlerinin çevresindeki havada toz, kükürt dioksit ve metan gazlarının miktarı normalden fazladır Ayrıca madenden çıkan sıvı atıkların yerleşim yerlerine atılması durumunda, yerleşim yeri sakinlerinin sağlığı daha da tehlikeye atılmış olur.
Kömür ocağının kurulumundan başlayarak kömürün üretilmesi, sevkiyatı, cevher hazırlama ve zenginleştirme, atıkların bertarafı, depolanması, ocağın kapatılması ve çevre ile uyumlu hale getirilmesi safhalarının tümünde çevre doğrudan veya dolaylı olarak etkilenir. Bazı maden ocakları kurulurken ormanlar tahrip edilir. Ormanlar madenlerin aksine yenilenebilirdir. Maden şirketleri kesilen ağaçların yerine yenilerini dikme taahhüdünde bulunabilirler. Fakat bu sözün denetlenmesinde yaşanan sıkıntılar ve yeni dikilen fidanların kesilen ağaçların yaş ve büyüklüğüne erişmesinin uzun zaman alması olumsuz faktörlerdir. Kömür ocakları ve sebep olduğu kirliliklerin çevreye estetik açıdan da olumsuz etkileri vardır. Kömür üretimi sırasında kömürün kırılmasıyla oluşan kömür tozunun solunması beraberinde birçok sağlık sorunlarını getirir. Kömürün nakliyesi sırasında kamyon kasasından savrulan tozlar bitki örtüsünün üzerinde sağlıksız bir ortam oluşturur. Ayrıca rüzgârın da etkisiyle havaya karışan kömür tozları hava kirliliğine yol açar. Solunan tozlu havadaki zerrecikler küçüldükçe akciğerleri daha fazla etkilemeye başlar.

S

Petrolün karada üretilip taşınması durumunda oluşan çevresel problemler nelerdir?

Suudi Arabistan, İran, Rusya, Kanada, Nijer ve Meksika gibi ülkeler dünyada en fazla petrol üreten ülkelerdir. Ekonomik olarak şanslı olan bu ülkelerin birçoğu çevre konusunda hassasiyetleri gelişmemiş ve petrol üretiminde yabancı şirketlerin etkin rol aldığı ülkelerdir. Dolayısıyla bu tip ülkelerde petrol aranırken ve çıkarılırken çevre ihmal edilmektedir. Örnek olarak petrolden önemli bir gelir elde eden güney Amerika ülkesi Ekvator’u verilebiliriz. Dünyadaki en çok çeşit biyolojik ekosisteme ev sahipliği yapan yerlerden birisi olan Ekvator yağmur ormanlarındaki binlerce dönümlük bir alandaki ağaçlar petrol şirketleri tarafından kesilmiştir. Toprak dinamitlenerek bölge canlıları korkutulmuş, akarsulara petrol dökülerek yaşam döngüsüne acımasızca müdahale edilmiştir. “Yağmur ormanları hareketi” gurubu, bir petrol şirketinin ürettiği petrolün taşınmasında kullanılacak olan yolun yapımında çok sayıda ağacı kestiğini ve 17 milyon galon ham petrolü çevreye döktüğünü iddia etmektedir. Ayrıca 18 milyar galonluk toksik atığın doğrudan yağmur ormanlarına döküldüğünü ve 440 bin hektarlık bir alanın son derece tehlikeli kimyasallarla kirletildiği iddia edilmektedir. İkinci örnek olarak yoksul bir Afrika ülkesi olan Nijerya’daki durum verilebilir. Toprağın üzerinde bulunan boru hatlarındaki sızıntılar tarım arazilerinin işlevini bitirmiştir. Petrol şirketleri atık ürünleri için dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Nijerya’da kolay ve ucuz bir yol olan “gelişi güzel dökme” yöntemini uygulamışlardır. 20 bin km2 lik bir alana yayılan ve yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı Nijerya deltasına 1976-1996 yılları arasında 2.4 milyon varil petrol dökülmüştür. Petrol üretim sırasında çıkan gazın yakılması diğer petrol üreten ülkelere göre Nijerya’da daha fazladır. Köylerin çevresinde kurulu olan istasyonlarda gaz yakılmasıyla evlerin çatılarında kurum oluşur ve yağmur yağdığında siyah mürekkep gibi çatıdan toprağa akar. Gaz yakılması çevredeki tarlalarda ekinlerin azalmasına ve bitkilerin daha az gelişmesine de sebep olur. Sonuç olarak petrol bu bölgedeki vahşi yaşamın ve biyolojik çeşitliliğin bozulmasına, hava ve içme suyu kirliliğine, verimli toprakların kaybolmasına ve petrol kuyularının çevresinde oturanların ciddi sağlık problemleri yaşamasına sebep olmuştur.
Petrolün kuyulardan çıkarılması ve işlenmesi kadar bir diğer ciddi çevresel problem petrolün taşınmasında ortaya çıkar. Bu problemlerden bir tanesi güvenlik ile ilgilidir. Örneğin, Kolombiya’da gerillalar koka ağaçlarını yok ettiği gerekçesiyle petrol boru hatlarına dinamitlerle saldırmışlar ve çevre kirliliğine sebep olmuşlardır. Boru hatlarında sızıntı olamasa bile olası terörist ataklar büyük oranda bir petrolün çevreye kontrolsüz olarak dökülmesine neden olur. Güvenlik riskleri dışında, petrol boru hatlarındaki çürüme (korozyon), depremler, kazılar gibi birçok nedenle her yıl tonlarca petrol çevreye salınmaktadır.

S

Petrolün denizlerden çıkarılması sürecinin yarattığı çevresel problemler nelerdir?

Petrolün denizlerden çıkarılması ve/veya deniz yoluyla taşınması süreci büyük çevresel problemlere yol açar. Hatta petrolün enerji kaynaklı su kirliliğinin en büyük aktörü olduğu söylenebilir. Suların kirletilmesi petrolün deniz ve okyanus diplerinde aranma işlemleriyle başlar. Petrol rezervi bulunması muhtemel bölgenin delinmesi sırasında kullanılan büyük matkabın yağlanması ve soğutulması için kullanılan sondaj çamuru işlem sonunda denize karışır. Baryum sülfat ve kil içeren zehirli sondaj çamuru canlılar için oldukça zararlıdır. Petrolün bulunması ve platformun kurulması kirlenmenin biteceği anlamına gelmez. Bu tip yerlerde güvenlik de önemli bir konudur. Örneğin, 1969 yılında Santa Barbara’daki Federal platformundaki kuyulardan birisinde olan patlamayla yaklaşık 11000 ton petrol okyanusa dökülmüştür. Yıllar içinde teknolojinin gelişmesi bu tip kazaların olma olasılığını düşürse de sıfıra indiremez. Örneğin, 2007 yılında Norveç’eait kuzey denizi petrol platformunda, deniz dibinden çıkarılan petrolün tankere boşaltımı sırasında çıkan kazada 3220 ton petrol denize dökülmüştür. Kazaların çıkış nedenleri farklı farklıdır. Endişe verici olan bazı kazaların dev bütçeli petrol şirketlerinin küçük maliyet hesabı yapmasından kaynaklanmasıdır. Örneğin, 2010 yılında BP tarafından işletilen sondaj platformunda yaşanan patlamayla 3 ay boyunca milyonlarca varil ham petrol okyanus dibindeki kuyudan Meksika Körfezi’ne dökülmüştür. ABD tarihindeki en büyük petrol sızıntısı olan kaza için beyaz saray komisyonunun hazırladığı raporda, maliyet düşürücü kararların ve kuyu güvenliğini sağlayan sistemlerin kurulmamasının kazaya sebep olduğu sonucuna varılmıştır. Yukarıda bazı örnekleri verilen büyük kazalar haricinde, platformlardaki sızıntılar ve çeşitli ufak kazalar sonucunda da denize petrol bulaşmaktadır. Genel olarak ufak kazalardan kamuoyunun bilgisi olmamaktadır. Kazalar sonucu kirlilikten daha korkunç olanı ise kasti olarak petrol dökülerek çevrenin kirletilmesidir. Tarihin tanık olduğu en büyük kasti petrol dökülmelerinden biri körfez savaşı sırasında yaşanmış ve Basra körfezine kasti olarak petrol dökülmüş ve Kuveyt’teki petrol kuyuları kasti olarak ateşe verilmiştir. Kazalar sonucu oluşan veya kasti petrol dökülmeleri dışında doğal sızıntılar, denizlerde petrol aranma işlemleri, rutin işletim ve bakım işlemleri ve boşa akıp giden petrol gibi sebeplerle her yıl dökülen milyonlarca ton galonluk petrol, su kirliliğine ve buharlaşma yoluyla da hava kirliliğine sebep olmaktadır.

S

Petrolün deniz yoluyla taşınması ne tür çevresel riskler barındırır?

Petrolün tankerlerle deniz yoluyla taşınması çevresel riskleri de beraberinde taşımaktadır. Büyük tankerlerle taşınan petrolün kaza sonucu dökülmesinin etkisi de büyük olur. Tankerden denize dökülen ham petrol rüzgârın ve akıntının sonucunda denizde yayılır. Yayılırken aynı zamanda buharlaşır ve bir kısmı da çöker. Güneş ışığı altında petrolü oluşturan hidrokarbonlar parçalanarak daha tehlikeli kimyasal bileşikleri oluştururlar. Dökülen petrol deniz canlılarına ve kuşlara doğrudan, balık tüketimiyle insanlara dolaylı yönden zarar verir. Romen bandıralı Independenta tankeri ve Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı Nassia tankeri kazaları boğazlarımızdaki çevre kirliliğine iki örnektir. 1979 yılındaki Independenta kazasında 95000 ton, 1994 yılındaki Nassia kazasında ise 13500 ton ham petrol boğazlarımıza dökülmüştür.
Günlerce yanan ham petrolden çıkan duman havayı kirletmiştir. Suda çözünmeyen ham petrol, kuşların kanat tüylerine yapışarak onların kaçıp kurtulmalarını engellemiştir. Bazı balıklar petrol dökülen bölgeden kaçabilmiş, fakat deniz dibinde yaşayan midye, istiridye, karides gibi hareketsiz veya sınırlı hareket edebilen türler, aşağı doğru çöken petrolden etkilenerek kitleler halinde ölmüşlerdir. Boğazlara dökülen petrol su üzerinde ince bir tabaka oluşturarak güneş ışığının denize girmesine engel olmuştur. Güneş ışığının denizin diplerine doğru ulaşamaması fotosentez ile beslenen canlıları etkilemiştir.

S

Doğal gaz nasıl oluşur

Doğal gaz önemli bir enerji kaynağıdır ve bağımsız devletler topluluğu ile İran en büyük doğal gaz rezervlerine sahip olan ülkelerdir. Çoğunluğunu metan gazının (CH4) oluşturduğu bir çeşit yanıcı gaz olan doğal gazın içeriğinde ayrıca etan, bütan, propan, karbondioksit, oksijen, azot ve eser miktarda diğer maddeler de vardır. Doğal gaz renksiz, şekilsiz ve kokusuzdur. Olası bir kaçak durumunda doğal gazın fark edilebilmesi için çürük yumurta kokusu benzeri bir koku doğal gaza dağıtımından önce eklenir. Doğal gaz adından da anlaşılacağı üzere gaz fazındadır. Doğal gaz, çürümüş organik kalıntıların basınç ve sıcaklık altında değişime uğramasıyla oluşur Bu süreç milyonlarca yıllık bir süreç olduğu için doğal gaz, yenilenebilir enerji kaynaklarından birisi değildir.

S

Doğal gaz diğer fosil yakıtlarla kıyaslandığında çevre kirliliği açısından hangi düzeydedir?

Doğalgaz; petrol, kömür vb. gibi diğer yenilenebilir olmayan fosil yakıtlara göre daha az kirli bir enerji kaynağıdır. Bunun sebebi doğal gaz kullanımı sonucu oluşan karbon monoksit ve karbondioksit, kömür ve petrole göre daha az olmasıdır (üretilen birim enerji başına göre karşılaştırma yapılırsa). Ayrıca doğal gazın yakılmasıyla ortaya çıkan kükürt oksitler ve azot oksitler diğer fosil yakıtlara göre oldukça düşük düzeydedir. Daha az kirli doğal gaza olan ilgi giderek artmaktadır. Uluslararası Enerji Birliğinin 2010 yılında çıkardığı rapora göre konutlarda, ticari yerlerde, endüstride, araçlarda ve elektrik üretiminde kullanılan doğal gazın 2008-2035 yılları arasında tüketiminin dünya genelinde yüzde 52 artacağı öngörülmektedir. 2010 yılında Türkiye’de 39 milyar metre küp doğal gaz tüketilmiştir. ABD ise 683 milyar metre küp ile dünyada en fazla doğal gaz tüketiminin yapıldığı ülke olmuştur. Doğal gazın tüketiminde olduğu gibi üretimi de diğer fosil enerji kaynaklarına göre daha az kirlidir

S

Nükleer santrallerin termik santrallere göre çevresel açıdan avantajlı yönleri nelerdir?

Fosil yakıtları kullanan termik santrallerin bacalarından karbon monoksit ve karbondioksit, kükürt oksitleri ve azot oksitler ve diğer zararlı gazlar doğaya salınır. Ayrıca kullanılan fosil yakıttan geriye kalan atık kül de çevreye zararlıdır. Termik santrallerin aksine, nükleer santrallerin bacalarından zararlı gaz salınımları olmaz. Dolayısıyla sera gazı kaynaklı iklim değişikliğinin sorumlularından biri değildir. Kıyaslamak gerekirse, nükleer santraller kurularak elde edilen elektrik enerjisi termik santrallerden elde edilmiş olsaydı milyonlarca ton daha fazla sera gazı atmosfere salınırdı. Ayrıca termik santrallerin gereksinim duyduğu yakıtın nakliyesi sırasında doğrudan veya dolaylı yolla oluşan çevre kirliği nükleer santrallere oranla oldukça yüksektir.

S

Nükleer santrallerin çevresel açıdan dezavantajlı yönleri nelerdir?


Nükleer santrallerin oluşturduğu kirliliğin temel sebebi santrallerde nükleer yakıtın kullanılmasıdır. Kullanılacak olan nükleer yakıtın madenciliğinden yakıt haline getirilmesine, kullanılmış yakıtın işlenmesinden depolanmasına kadar ve ömrünü tamamlamış reaktörlerin sökülmesine kadar her aşamada nükleer santraller çevreyi kirletir.
Uranyum ve toryum gibi radyoaktif özellik gösteren atomların madenciliği ve işlenmesi, bir fosil yakıt olan kömürün madenciliği ve işlenmesine göre daha tehlikeli ve zararlıdır. Bu süreçte düşük ışımalı radyoaktif atıklar oluşur. Maden yataklarının çevresindeki su kaynakları kirletilir. Bitkiler radyasyona maruz kalırlar. Madenlerin civarında yaşayan hamile kadınlarda doğum kusurları oluşma ihtimali yüksektir.
Fosil yakıt kullanan termik santrallerde kullanılan yakıttan geriye kül kalır. Nükleer santrallerde kullanılan yakıttan geriye ise son derece tehlikeli olan nükleer atıklar kalır. Bu atıklar uranyum, plütonyum, stronsiyum, gümüş, baryum, sezyum gibi canlı sağlığını tehdit eden elementleri içerir. Nükleer atıkların uzun yıllar boyunca saklanması gerekir. Genel olarak nükleer atıklar toprağın altında veya suda depolanarak saklanır. Nükleer atıkların saklandığı yerler saklandığı tarihte güvenli olsalar bile buraların yüzyıllarca kontrol altında tutulması gerekliliği güvenlik riski oluşturmaktadır. Terörist ataklar, doğal felaketler, akarsu ve göllerin kuruması ve bunun gibi olası durumlar çevresel problemleri de beraberinde getirir. Ayrıca nükleer atıkların saklama kaplarının zaman içinde delinme ve aşınma gibi riskleri vardır. Zamanla toprağa akan radyasyon bitkileri, bitkilerle beslenen hayvanları, hayvanların et, süt ve yumurtasıyla beslenen insanları etkiler. Nükleer santrallerde terörist atak ve deprem gibi dış etmenler dışında da kazalar olabilir.
Nükleer santralin periyodik bakımları sırasında da çevresel tehditler oluşur. Örneğin, zamanla radyasyonlu hale gelen soğutma sistemlerinin temizliği ve filtrelerin değiştirilmesi esnasında radyasyon içeren metal, cam ve plastik gibi katı atıkların atılması çevresel problemler oluşturur.
Nükleer santrallerin işletme ömrünü tamamlaması çevresel tehdidi bitirmez. Radyasyona uzun süre maruz kalmış olan santral parçaları söküldükten sonra koruyucu kasalarının içinde genellikle toprağa gömülmektedir. Bu iyi denetlenmesi gereken bir konudur.

S

Güneş enerjisinden yararlanmanın çevresel artıları nelerdir?

Atmosferden geçerek dünyamıza gelen güneş ışınları hayatın kaynağıdır ve insanoğlunun da kullandığı en büyük enerji kaynağıdır. Güneş enerjisi yenilenebilir bir enerjidir çünkü tükenmez. Petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtları kullanan bir ülke dışa bağımlı olabilir ama güneş enerjisi kullanan bir ülke asla dışa bağımlı değildir. Güneş enerjisi bedavadır ve 365 gün boyunca kullanılabilir. Güneş enerjisi hayat verir, fosil yakıtlar gibi çevreyi kirletmez. Fosil yakıtları yer altından çıkarmak için harcanan emek ve para güneş enerjisi için söz konusu değildir. Güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirirken termik santrallerde olduğu gibi sera gazları ve partikül maddeleri atmosfere salınmaz. Güneş enerjisi kullanımı sera etkisine ve asit yağmurlarına neden olmaz. Fosil ve nükleer yakıtlı santrallerin kurulması aşamasındaki çevre tahribatı güneş santrallerine göre daha fazladır. Güneş enerjisinden elektrik üretimi sessizdir, rüzgâr türbinlerinin neden olduğu gürültü kirliliğine sebep olmaz. Güneş enerjisi, elektrik enerjisinin uzak bölgelere naklinin zor veya imkânsız olduğu durumlarda da kullanılır. Örneğin, dünyanın çevresinde dolanan yapay uyduların elektrik ihtiyacı güneş hücreleri ile karşılanabilir.
Güneş ışınları ile suyun ısıtılması çevrenin dolaylı olarak korunduğu bir örnektir. Güneş enerjisinin elektrik enerjisine dönüştürülmesi çevre bilincinin gelişmesiyle önem kazanmış bir konudur.

S

Fosil yakıtlara göre çok daha temiz olmasına rağmen, güneş pillerinin çevresel zararları nelerdir?

Güneş panellerinde silikon, cıva, kurşun, kadmiyum gibi canlılar için zehirli olan elementler vardır. Güneş panellerinin kurulumu sırasında PVC benzeri zehirli etkisi olan malzemeler kullanılır. Dolayısıyla kullanılıp atılan güneş panelleri çevre kirliliğine sebep olur. Güneş enerjisinden gece yararlanılamaması ve havanın bulutlu olması vb. gibi nedenlerden dolayı enerjinin depolanması gerekir. Elektriği depolamak için kullanılan bataryalar kurşun asidi içerirler. Kullanılmış bataryaların gelişi güzel atımı çevresel bir problemdir. Özellikle çevre bilinci az gelişmiş ve denetimin yeterli olmadığı ülkelerde bataryalar çevreye gelişi güzel atılmaktadır.

S

Rüzgâr enerjisinin avantajları nelerdir?

Rüzgâr enerjisi, hava akımının sahip olduğu kinetik enerjidir. Rüzgârın bir pervaneye çarpmasıyla ona bağlı olan jeneratör dönmeye başlar. Dönen jeneratör de elektrik enerjisi üretir. Elektrik üretirken fosil kaynaklı yakıtları kullanmadığı için çevreyi de kirletmez. Benzer şekilde fosil kaynakları kullanmadığı için enerjide dışa bağımlılık söz konusu değildir. Tükenme ihtimali olmaması ve doğal kaynakları da tüketmeyen rüzgâr enerjisi yenilenebilir bir temiz enerji kaynağıdır.

S

Rüzgâr enerjisinin dezavantajları nelerdir?

Kirli dumanı ve atık külü olmayan rüzgâr türbinlerinin oluşturduğu temel kirlilik gürültü kirliliğidir. Pervanelerin dönmesiyle ortaya çıkan sesler bazen o kadar rahatsız edici olabilmektedir ki bölge insanlarını göç etmeye zorlar. Bu tip bölgelerde yaşayan ve göç etmeyen insanlarda sürekli gürültünün sonucunda stres ve strese bağlı diğer hastalıkların, duyma kaybı ve kulak çınlaması gibi bazı rahatsızlıkların oluşma ihtimali vardır.
Pervanelerin çıkardığı gürültü dışında bir diğer sıkıntı ise hızlıca dönmelerinden kaynaklanan kuş ölümleridir. Ölen kuşların nesli tükenmekte olan bir kuş türüne ait olma ihtimali de vardır.
Rüzgâr tarlalarının kurulması sırasında dolaylı yönden bir çevre kirliliği söz konusudur. Rüzgâr tarlalarının en büyük dezavantajı sahip oldukları verimleridir. Oldukça geniş alanları kaplayan rüzgâr tarlalarında üretilen birim enerji başına kaplanan alan fosil ve nükleer yakıtları kullanan santrallere göre epey fazladır. Bu ise daha çok ağaç kesilmesi, tarım, turizm ve avcılık gibi faaliyetlere kapalı alanın daha fazla büyümesi demektir. Ağaçların kesilmesi ve bağlantı yollarının inşası gibi doğal hayata yapılan müdahaleler çevresel problemleri beraberinde getirir.
Rüzgâr türbinlerinin verimlerinin düşük olması olumsuz bir özelliğidir. Dolayısıyla şehirlerin ihtiyacı olan enerjiyi karşılayamazlar. Rüzgâr tarlaları ancak yardımcı enerji kaynağı olabilir.

S

Jeotermal enerjinin olumlu yönleri nelerdir?

Jeotermal enerji yer altında doğal yollarla ısınan suyun sahip olduğu ısı enerjisidir. Güneş ve rüzgâr enerjisinde olduğu gibi yenilenebilir ve çevre dostudur. Meteorolojik koşullardan bağımsız olması ve verimli olması ise jeotermal enerjinin avantajlarıdır. Jeotermal enerji, rüzgâr ve güneş enerjisinin tersine yılın 365 günü 24 saat boyunca kullanılabilir ve kurulumu için büyük alan ihtiyacı gerektirmez. Ayrıca jeotermal enerji yerli ve ucuzdur. İnsanlık tarihi boyunca banyo ve ısınmak amacıyla kullanılmış olan jeotermal enerji, günümüzde ayrıca seraların ve konutların ısıtılmasında ve elektrik enerjisi üretiminde de kullanılmaktadır.
Jeotermal enerji yoluyla evlerin ısıtılması kömür, doğal gaz ve elektrik enerjisi tüketimini azalttığı için dolaylı olarak havanın kirletilmesinin önüne geçer. Kömür ve doğal gazın kullanılmasıyla doğal kaynaklar tüketilir, fakat jeotermal enerjinin kullanılmasıyla jeotermal enerji kaynakları kurutulmaz. Kaynağı yerkabuğunun derinliklerindeki ısı enerjisi olan jeotermal enerji yenilenebilir bir enerji türüdür. Yağmurun veya karın yer altına emilerek inmesi jeotermal kaynakları besler.
Termik santrallerin kullanacağı yakıtın taşınması ve kullanılan yakıttan geriye kalan külün depolanmasından kaynaklanan çevresel problemler jeotermal enerji santrallerinde oluşmaz. Fosil yakıtların yanmasıyla çıkan kirli duman jeotermal santrallerden çıkmaz. Salınan sera gazları miktarı termik santrallerden salınan sera gazlarına oranla ihmal edilebilecek kadar azdır. Benzer şekilde jeotermal santrallerde partikül madde salınımı fosil kaynaklı santrallere göre oldukça düşüktür.

S

Jeotermal enerjinin olumsuz yönleri nelerdir?

Jeotermal santrallerde düşük miktarda metan gazı gibi hidrokarbonların salınımı olur. Ayrıca amonyum, borik asit gibi sıcak su ve gazların içerdiği bazı kimyasal maddelerin oluşturduğu kirlilik vardır. Jeotermal santrallerden atmosfere salınan hidrojen sülfür havada kükürt dioksite ve oldukça zehirli olan renksiz, çürük yumurta kokulu sülfürik aside dönüşür.
Kullanılan sıcak jeotermal akışkanın nehirlere ve göllere gönderilmesi termal kirliliğe yol açar. Sıcaklığın birkaç derece artması, sıcaklık değişimlerine karşı hassas olan bazı su canlıları için ölümcüldür. Bunun engellenmesi ve jeotermal rezervuarın beslenmesi için kullanılan akışkan tekrar yerin altına gönderilmelidir. Bu yöntemin bir diğer avantajı bor ve arsenik gibi kimyasal maddeleri içeren kullanılmış akışkanın toprak üstü kirliliğinin önüne geçilmesidir.

S

Hidroelektrik santrallerin dezavantajları nelerdir?

Birçok hidroelektrik santralin kurulumu bölgesel kültürlerinin ve tarihi yerlerin yok edilmesi ile başlar. Santralin inşası sırasında oluşan hafriyat atıkları, endüstriyel nitelikli atıklar, kazı ve taşıma sırasında çıkan tozlarla ve ormanların katledilmesiyle de devam eder. Akarsuya atılan inorganik kirleticilerin zamanla akarsu yatağında birikmesi ve akarsuya bırakılan atık suların yer altı suyuna karışması da sıkıntıları artırır. Santralin inşaatı ve çalıştırılması sırasında akarsuya çeşitli atıkları dökenlerin denetlenmemesi ve hukuki yolların işletilmemesi şirkete ve çalışanlarına caydırıcı etki yapmamaktadır.
Hidroelektrik santrallerin yapılacağı akarsuyun kendine ait bir biyolojik çeşitliliği vardır. Bu doğal sistem, bir insan ömrü ile kıyaslanamayacak kadar uzun bir doğal süreç sonunda oluşmuştur. Akarsuyun civarında yaşayan canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için topraktan suya, sıcaklıktan rüzgâra kadar uygun bir doğal ortam sağlayan ekosistem, bir hidroelektrik santrali ile bozulur.
Doğal akışında akan bir akarsuyun önüne yapılan bir setle akışını denetim altına almak doğal olanı bozmaktır ve zincirleme reaksiyon ile bölge canlıları ve onlar ile beslenen diğer canlıları ya göç etmeye zorlar ya da ölümlerine sebep olur. Akıp giden akarsuyun ritmine müdahale edilmesiyle akarsuların aşındırma gücü ve taşınan besin maddeleri değiştirilmiş olur. Akarsuların akış hızı akarsuda yaşayan canlı türü ve sayısı üzerinde ekilidir. Ayrıca suyun bir bölgede toplanması, su ile taşınan toprak ve besin maddelerini bitirir ve verimli tarım alanlarının beslenmesini engelleyerek kaybedilmesine yol açar. Hidroelektrik santrallerin neden olduğu bir diğer problem ise suyun eskiden doğal olarak aktığı bölgelerdeki yer altı sularının azalmasıdır.
Hidroelektrik santrallerin kurulması ile santralin çevresindeki bölgede yerel iklim değişikliği meydana gelir. Barajda toplanan suyun akarsuya göre daha büyük yüzey alanına sahip olması suyun normalden daha çok buharlaşmasına yol açar. Bu ise havadaki nem oranının artışına sebep olarak bölgenin sıcaklık, yağış miktarı ve rüzgâr durumlarını değiştirir. Ayrıca sudaki buharlaşma nedeniyle suyun tuz yüzdesi de değişir. İklim değişimi bölgedeki ağaçların kesilmesiyle daha da büyür.

S

Hidrojen üretiminden kaynaklanan çevresel tehlikeler nelerdir?

Hidrojenin depolanması ve depolanan hidrojenin taşınması çevre açısından bir tehdit oluşturur. Kaza ve sızıntı gibi nedenlerle atmosfere kaçan hidrojen molekülü, güneş ışığı altında hidrojen atomuna dönüşür ve katalizör görevi görerek ozon bozunumu sürecini hızlandırır.
Suyu oluşturan hidrojen ve oksijenin elektrik akımıyla birbirinden ayrıştırılması işlemi elektroliz yöntemi ile yapılır. Elektroliz yönteminde ihtiyaç duyulan elektriğin üretiminde (örneğin termik santraller) çevre kirletilir. Dolayısıyla elektroliz yöntemi dolaylı olarak çevre kirliliğine sebep olur. Elektroliz yönteminde kullanılan elektrik enerjisinin tamamı hidrojenin ayrıştırılmasına gitmez. Kullanılan elektriğin bir kısmı ısı enerjisi olarak kaybolur. Bu ise dolaylı çevre kirliliğinin boyutunu artırır.

S

Biokütlenin çevre için zararları nelerdir?

Biokütlenin kullanımı sırasında oluşan karbondioksitin biokütlenin üretimi sırasında atmosferden alınması bu enerji çeşidinin karbondioksit açısından fosil yakıtlara göre daha çevreci olarak sınıflandırılmasını sağlar. Bu basit döngü dikkate alınarak biokütlenin çevre için zararlı olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Suyu oluşturan hidrojen ve oksijenin elektrik akımıyla birbirinden ayrıştırılması işlemi elektroliz yöntemi ile yapılır. Elektroliz yönteminde ihtiyaç duyulan elektriğin üretiminde (örneğin termik santraller) çevre kirletilir. Dolayısıyla elektroliz yöntemi dolaylı olarak çevre kirliliğine sebep olur. Ayrıca, elektroliz yönteminde kullanılan elektrik enerjisinin tamamı hidrojenin ayrıştırılmasına gitmez. Kullanılan elektriğin bir kısmı ısı enerjisi olarak kaybolur. Bu ise dolaylı çevre kirliliğinin boyutunu artırır.

S

Ülkemizde üretilen elektrik hangi kaynaklardan sağlanır?

Türkiye elektrik iletim anonim şirketinin verilerine göre ülkemizde 2007 yılında üretilen toplam elektriğin ( yaklaşık 191558 GWh) kabaca %81’i termik santrallerden, %19’u ise hidroelektrik santrallerinden üretilmiştir. Jeotermal ve rüzgâr enerjisi kaynaklı üretimin toplam elektrik üretimine oranı yüzde birden daha düşüktür. Bu değerler bize termik santrallerin elektrik üretiminde en büyük rolü oynadığını gösteriyor. Geçen yıllarda bu gerçek değişmemiştir. Bildiğimiz gibi termik santrallerde yakıt olarak fosil yakıtlar kullanılır. Dolayısıyla ürettiğimiz elektriğin büyük çoğunluğu kömür ve doğal gazdan sağlanmaktadır. Bu durum genel olarak dünyadaki diğer ülkelerde de geçerlidir.

S

Pil ve akü gibi elektrik kaynaklar nasıl kirlilik oluşturur?

Pillerin ve akülerin ömrünü tamamlamasından sonra ne şekilde saklanacağı önemlidir. Eğer bunlar çevreye gelişi güzel atılırsa çevresel problemler oluşur. Sülfürik asit, plastik ve kurşundan oluşan aküler, toprağa ve yer altı sularına karışarak zehirli kirliliğe sebep olur. Atık akülerin yakılması ise havadaki kurşun miktarını artırır.