aofsorular.com
FEL208U

Türk Eğitim Sisteminin Felsefi Temelleri

5. Ünite 20 Soru
S

İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi temelde neye dayanmaktadır?

İslâmiyet öncesi Türk toplumundaki eğitim felsefesi, büyük ölçüde Türklerin yaşam biçimlerinden ve bu yaşam biçimini etkileyen ekonomik, toplumsal ve politik ortamlara dayanmaktadır.

S

İslamiyet öncesi Türk toplumlarının gelenek ve görenekleri nelerdir?

cihan imparatorluğu kurma • hakan ve hatuna itaat etme • yiğit, cesur, adil, iyi, güzel vb. olma • anaya, babaya, büyüğe saygı gösterme, küçükleri koruma ve sevme • hayvanları ve bitkileri tanıma ve koruma • bağımsız yaşama • yoksulun ve güçsüzün yanında olma ve onlara yardım etme • dayanışma, danışma, paylaşma, bilge olma, sözünü tutma • Türk yurdunu, milletini, töresini her ne pahasına olursa olsun koruma, yüceltme • at binme, kılıç, ok, yay vb. en iyi şekilde kullanmadır.

S

İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitimin dayandığı temel felsefenin özellikleri nelerdir?

Toplum, göçebe olduğundan dolayı, yerleşik okul kurumu yoktur.

Eğitim ortamı, gerçek yaşamdır.

Sınama durumları yaşam içindeki gerçek durumlardır.

İslamiyet öncesi Türk toplumunda eğitim, genellikle doğacılık (natüralizm) felsefesine uygundur.

S

Farabi'nin eğitim anlayışını özetleyiniz. 

Fârâbî, öğretim ve eğitimi birbirinden ayırır. Öğretim, milletler ve şehirlerde nazarî (kuramsal) erdemleri var etmedir. Eğitim ise ahlaki ve sanatsal erdemleri kazandırmadır. Öğretim, konuşmayla, bilgi aktarmayla olur. Eğitim ise, uygulamalı olarak meslekleri ve işleri öğrenme, beceri kazanmayla gerçekleşir. Bu tür işler ve sanatlar alışkanlıklarla kazanılır. Öğretim ve eğitim yapılırken, kolaydan zora, basitten karmaşığa, somuttan soyuta, yakından uzağa ilkesine uyulmalıdır (Ülken, 1957, s.183). Fârâbî, öğretim yöntemi olarak iki yoldan söz eder. Birincisi; inandırıcı ve etkin sözler söyleyerek öğretme; ikincisi ise, zorlama yoludur. Zorlama yolu, kabul edilemez

S

İbni Sina’nın eğitim-öğretim anlayışını ve sunduğu eğitim türlerini özetleyiniz. 

İbni Sina’ya Göre Eğitim ve Öğretim: Eğitim, kadın, erkek herkes içindir. Eğitim işini anne, baba yani aile yüklenmelidir. Çocuklar, oyunla eğitilmelidir; çünkü oyun çocuğun doğal bir etkinliğidir. İbni Sina’ya göre eğitim ve öğretimin altı türü vardır (Akyüz, 1997, ss.21-27): • Düşünsel (Zihnî) öğretim: Bu tür öğretimde, öğretmen genel bir konuyu, yaşamdan örnekler vererek açıklar. Söz gelişi kışın suyun donunca, kabını parçalayacağını belirterek nedenlerini ortaya koyar. • İş içinde (Sınaî) öğretim: Öğretmen testere, rende, burgu gibi araç gereç kullanmayı ve bir iş yapmayı öğretir. • Ezberle (Telkinî) öğretim: Öğretmen, şiirleri, otların adlarını vb. tekrar ettirerek öğretir. • Öğütle (Tedibî) öğretim: Öğretmen öğüt vererek, bazı değerleri öğretir. • Taklitle öğretim: Öğretmenin söylediklerinin, yapıp ettiklerinin öğrencilerce hemen yapılması, gösterilmesidir. • Nasihatle (Tenbihî) öğretim: Öğrenciye, çevresinde karşılaştığı olayların nedenlerinin öğretilmesidir. Söz gelişi, cisimlerin yerçekimi nedeniyle düşmesi, yağmur yağması, yıldızların parlaması gibi olguların öğretilmesinde nasihatle öğretim kullanılmalıdır

S

Gazali’nin eğitim anlayışını özetleyiniz. 

Gazali’nin Eğitim Anlayışı: Gazali insanın, hem bu, hem de öteki dünya için yetiştirilmesini istediğinden öğrencilere tıp, matematik, dinî bilgilerle; mesleki beceriler kazandırılmasının fakat din ve şeriata aykırı felsefe gibi derslerin okutulmamasının gerektiği görüşündedir. Öğretmen sınıfta, ezber, tekrar, tartışma, dikkatli ve ayrıntılı tartışmayı kullanmalıdır; fakat bunların içinde tartışma ve düşünme önemlidir. “İki harfi anlamak, iki satır ezberlemekten iyidir. Bir saatlik tartışma, bir aylık tekrar değerindedir.” önermeleriyle tartışma ve düşünmenin daha tutarlı olduğunu savunur.

S

Selçuklu ve Osmanlı döneminde medreselerde okutulan dersler nelerdir?

Medreselerde dersler; İslâm hukuku (fıkıh), Tanrının varlığı ve birliği bilgisi (kelâm), konuşma (belâgat), sözcükler ve dilbilgisi (mani), geometri (hesap, hendese), astronomi (heyet), felsefe (ilm-i hikmet), tarih, coğrafya, morfoloji, dilbilgisi (sarf), cümle yapısı (nahiv), hadis ve mantıktı (Akyüz, 1985, ss.59-61). Bu dersler 16. yüzyılın sonuna dek okutulmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda ise, ağırlık İslâmî bilimlere yani fıkıh, kelâm, belagat, hadis derslerine verilmiştir. Hesap, geometri, astronomi, felsefe, tarih ve coğrafya gibi dersler ya programlardan çıkarılmış, ya da gereği gibi işlenmemiştir.

S

İkinci Meşrutiyet döneminde öne çıkan köylünün eğitilmesi fikrinin özellikleri nelerdir?

İkinci Meşrutiyet döneminde Ahmet Tevfik, İsmail Mahir, Ethem Nejat ve Şemsettin Sami “köylünün eğitilmesini” gereğini ortaya koymuşlardır. “Bunun için uygun yerlere köyün sorunlarını giderecek, köylülerin modern tarım ve hayvancılık yapmalarını sağlayacak okullar kurulması gereğine işaret etmiştir. Bu okullardan yetişenler; geldikleri köylere öğretmen olarak tekrar yollanmalı ve bu yolla köylü yetiştirilmelidir.” görüşlerini savunurlar

S

İslamiyet sonrası Türk toplumlarının eğitim anlayışında öğrenciye yaklaşım nasıldır?

Doğru yanıtlayanların ödüllendirilmesi, çocuklara şefkatle yaklaşılması, öğretmenin adil, bilge, sevecen, fakat otoriter, İslâmî bilgi ve becerilerle donanık, iyi ve güzel huylu, hoşgörülü olma gibi özelliklere sahip olması ön plana çıkarılmıştır. Öğrenciye kademeli yaklaşılmalı, okul bir cennete çevrilmeli görüşü temel idealler arasında yer almıştır. Ancak Selim Sabit hariç; diğer tüm Türk-İslâm düşünürleri “Öğrenciye dayak atılmalıdır.” görüşündedirler. Gerektiği zaman, öğrenci tüm nasihat ve uyarılara karşın, yanlış ve tutarsız davranışı göstermede ısrar ediyorsa, öğretmen tarafından dövülmelidir. Bu görüş tüm eğitim sisteminde genellikle kabul görmüştür.

S

16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreselerin bozulması ve özellikle de 17, 18, 19. yüzyıllarda “Skolastik Düşünce” eğitim sistemine egemen olmasının sonuçları nelerdir?

Cahil, alanını dahi bilmeyen, bilim ve teknikten habersiz kişiler müderris ve öğretmen olmuş; kitapların yazdıkları, İslâm bilginlerinin söyledikleri yüzde yüz doğru kabul edilmiştir. Bu yüzyıllarda medreselerden yetişenler genellikle her türlü bilimsel ve teknik gelişmeyi kâfirlik, bunları benimseyip savunan ve uygulayanları da din düşmanı kabul etmişlerdir. Tüm bunların yanı sıra ekonomik, politik ve toplumsal nedenlerin bir sonucu olarak Kur’ân ezberleyen, bağnaz, bilim ve teknikten habersiz, her türlü gelişme ve yenileşmeye karşı, çekingen, yaratıcı olmayan, körü körüne otoriteye bağlı, tutarlı değerlerden yoksun, aşağılık duygusu içinde bocalayan, her şeyi Allah’tan bekleyen vb. özelliklerle donanmış kişiler yetişmiştir

S

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında yeniden yapılanma içine giren Türk eğitim sistemini etkileyen kişiler kimlerdir? 

Bu dönemin eğitim anlayışına, Osmanlı dönemi düşünürleri, Atatürk, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ve Rüştü Uzel gibi pek çok kişinin katkıları olmuştur. Türk toplumunun ekonomik, politik ve sosyal yapısı, Batı dünyasının etkisi, bilim ve teknikteki gelişmeler, yabancı uzmanların görüşleri Cumhuriyet dönemindeki eğitim anlayışını etkilemiş ve geliştirmiştir

S

Atatürk'in felsefeye verdiği önemi ve sahip olduğu felsefi özellikleri özetleyiniz. 

Mustafa Kemal’in tüm yaşam alanlarında felsefeyi yaşamın merkezine yerleştirdiği görülmektedir. Ona göre “Felsefe, evren karşısında insanın akılcı davranışlarıdır. Bu yüzden felsefe bilmeyen insan edebiyatçı da politikacı da olamaz. Felsefe bilmeyen asker belki bir savaş kazanır ama savaşı anlayamaz.” Atatürk felsefi açıdan olgucu (pozitivist), işlevselci (foksiyonalist), yararcı (pragmatist), insancıl (hümanist) gerçekçi (realist) ve akılcı (rasyonalist) olarak nitelenmektedir.

S

Türkiye'nin sosyoekonomik kalkınmada köy enstitüleri fikrine neden şiddetle ihtiyaç duyduğunu açıklayınız. 

1930’lu yıllarda Türkiye nüfusunun %80’i köylerde yaşamaktadır. Köylerin büyük bir çoğunluğunda su, yol, elektrik, sağlık ocağı, okul yoktur. İlkel bir yaşam vardır, yokluk, hastalık kol gezmektedir. Toplumsal bir kalkınma için bu durumun değiştirilmesi gerekmektedir. Çağdaş bir tarım, hayvancılık, sağlıklı bir yaşam ancak eğitimle gerçekleşebilir düşüncesi baskındır. Bu nedenden dolayı, Türkiye’nin kalkınmasına köyden başlanmalı, köyler her yönüyle ele alınıp geliştirilmeliydi: “Eğitim toplum hayatından kopuk olursa, yani hayatın kendisi değil de bazı pedagogların ileri sürdüğü gibi, hayata hazırlık olarak programlanırsa, günün birinde kendi yaşamsal durumunu anlamaktan aciz kalabilirdi.” İşte tüm bu gerekçelerden dolayı “iş için iş içinde eğitim” ilkesi temel alınarak, 1940’lardan başlayarak dört eğitim ve kalkınma bölgesine ayrılan Anadolu’nun her kesiminde bir enstitü kurulmasına hemen başlandı.

S

Köy enstitülerinde eğitim ve öğretimin konularının günlük yaşamla bağlantılı olarak iş içinde öğrenilmesi kavramı neyi ifade etmektedir?

Enstitülerde, öncellikle çadır hayatından başlanmış daha sonra yeni binalar kurulmuş; fizik, kimya, aritmetik ve geometri dersleri öğretilirken aynı zamanda toprağı ekip biçmeye, hayvan beslemeye de yer verilmiştir. Öğretmenler, öğrencilere yurdun tarihsel değerlerini tanıtma, onları yurt gezilerine çıkarma, öğrencileri yazılı metin üzerinde çalıştırma, derste harita, resim ve çeşitli araçlardan yararlanma, yazılı inceleme yapmaya hazırlama gibi yöntemleri benimsemiş ve uygulamıştır

S

Köy enstitülerinde felsefe, sanat ve müzik öğretiminin eğitim sürecinin bütünleşik ögeleri olması ne demektir?

Felsefe, sanat, müzik, bilim, teknik; hayattan korkmayanlarla, onları seven, kayıtsız şartsız bir tutkuyla bağlanabilen insanlarla yaratılır. “Onun için bu olanakları içinde saklayan halka dönmek ve halktan güç ve esin almak.” fikri egemendir. Her enstitüde başta radyo olmak üzere, gramofon, mandolin, davul, zurna, kaval gibi müzik aletlerinin bulunması şarttır. Ayrıca enstitülerde, tiyatro oyunları seçilirken dikkat etmeli, çocukların en çok hoşlandıkları şeyleri seçerek programa alma yolu tutulmalıydı. Köylerde yaşamakta olan ulusal oyunları öğrenciler iyice öğrendikten sonra öteki enstitülerle iletişim yoluyla, orada oynanmakta olan oyunların öğretilmesi de sağlanmaktaydı

S

İş içinde işbirlikli öğrenme yaşantısının temel olması ne anlama gelmektedir? 

Enstitülerin bütün işleri nöbetle öğretmen ve öğrenci tarafından görülmektedir. Bu kurumlarda çamaşır yıkama, hasta bakma gibi birkaç iş dışındaki hizmetler için öteki okullarda olduğu gibi hademe kullanılmaz. Herkes kendi işini geniş ölçüde kendi görür, topluluğu ilgilendiren bütün işler, nöbetçi öğretmenler ve öğrenciler tarafından gerçekleştirilip yönetilirdi.

S

Köy enstitülerinde demokratik yurttaş kimliğinin merkezde tanımlanması niçin önem kazanmıştır?

Demokrasinin gelişip tutunabilmesi her şeyden önce eşit haklara sahip ve çağımız uygarlığının gereklerine göre çalışabilen, görevi her şeyin üstünde tutan demokrat yurttaşların varlığına bağlıdır. Bir ülkede demokrasinin yerleşip kökleşmesinin birinci koşulu eğitim düzenini demokratikleştirmek, yeteneklere tüm eğitim yollarını açık tutmak, vatandaşlar arasında farklar yaratan seçkinci eğitim sistemine son vermek, okulları hak ve adalet ilkelerine göre örgütlemektir. Eğitim ortamında doğrudan demokrasi kullanılmalı, herkes her işte görev ve sorumluluk almalıdır. Bu demokrasi için kaçınılmaz bir koşuldur. Öğrenci kesinlikle dövülmemelidir. Çağdaş, bilimsel bir eğitim verilmelidir. Öğrencinin kafası ve eli birlikte işlemelidir. Çok yönlü düşünen bireyler olmalıdır

S

Öğrencilerin değerlendirilmesinin bir bütün olarak ele alınmasının sonuçları nelerdir?

Değerlendirmede öğrenci bir bütün olarak düşünülmeli ve yaptıkları, ortaya koydukları, arkadaşlarıyla geçimi, iletişim kurması, görev ve sorumluluk anlayışı, demokratik tutumu, ilgisi, güdülenmişliği göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Not bir silah olarak kullanılmamalıdır

S

Cumhuriyet dönemi Türk Eğitim Sisteminin temel anlayışını nasıl özetleyebiliriz? 

Pragmatik felsefeye ve onun eğitimde uzantısı olan ilerlemecilik akımına dayanmaktadır. Bu dönemdeki anayasalar, ve tüm hükümet programları ilerlemecilik eğitim akımının özeliklerini taşımaktadır. Anayasalar, yasalar ve hükümet programlarında ilerlemecilik akımını kuramsal olarak savunulurken, uygulamalar (köy enstitüleri hariç) bu doğrultuda gelişmemiştir. Genellikte her dereceli okulda ilerlemecilik değil, esasicilik ve daimicilik temele alınmış ve uygulanmıştır. Başka bir deyişle öğrenci değil öğretmen ve konular merkeze alınmış, bilimsel yöntemi kullanan, özgür ve esnek düşünen, demokratik, laik, sosyal adaletçi, sevgi ve saygı dolu insan yerine; genellikle öğretmenin söylediklerini, kitapların yazdıklarını ezberleyen, bildiklerinin yüzde yüz doğru olduğunu savunan, çekingen, taklitçi, diktacı eğilimleri baskın, yaşamdan kopuk, skolâstik düşünce sistemine sahip, her şeyi başkasından ve devletten bekleyen, hazıra konan, doyumsuz ve sorumsuz, Batı ya da Doğu hayranı özeliklerine sahip ezik ya da şımarık kişiler yetiştirilmiştir. 

S

Ülkemizde son yılların eğitim anlayışı nasıl özetlenebilir? 

Tüm okul programları yararcı felsefenin eğitimde uygulanışı olan yapılandırmacı, (yeniden oluşturmacı) anlayışa göre düzenlenmiş ve uygulamaya konmuştur. Böyle olmasına karşın okullardaki uygulamalarda ve öğretmenlerde esasici ve daimici anlayış baskındır; çünkü öğretmen, veli ve öğrenci eski davranışlarını örtük programla sürdürmektedirler. İlk ve ortaöğretimdeki uygulamalar yükseköğretimi de etkilemekte ve bu süreçte istendik davranışlarla donanık kişiler yetiştirmek zorlaşmaktadır.