aofsorular.com
SOS314U

DİN VE SİYASET

2. Ünite 20 Soru
S

Hristiyanlığın temel kaynağı olan Yeni Ahit nasıl  bir yönetim anlayışı vazetmiştir?

Hristiyanlığın temel kaynağı olan Yeni Ahit (İncil), dinle devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması ilkesine dayalı bir yönetim anlayışı vazetmiştir. Başka bir deyişle yönetime boyun eğme ile Tanrı’ya itaatin birbirine karıştırılmamasını öngörmüştür.

S

Hristiyanlığın temel metni olan İncil’de yönetime ilişkin ortaya konan anlayış nasıl geçmektedir?

İncil’de Hristiyanların dünyevi otoriteye itaati sıkı bir şekilde tembih edilmiştir. Matta İncilinde geçen bir ayette İsa, “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya veriniz” der (Matta 22: 15-21). Yönetime ilişkin diğer bir ayette Aziz Pavlus tüm yönetimlerin Tanrı’dan olduğunu ve yönetime mutlak olarak itaat edilmesi gerektiğini belirtir. Söz konusu ayette şu ifadeler yer alır: Bütün yönetimler Tanrı’dandır. Yöneticiler Tanrı’nın yeryüzünde görevlendirdiği birer papaz gibidir.Bu bakımdan yöneticilere mutlak şekilde itaat etmelisiniz. Yönetime karşı direnen Tanrı’ya karşı direnmiş olur. İnananlar sadece korkudan dolayı yönetime itaat etmez, aynı zamanda vicdanlarından dolayı da itaat ederler. Her kim ki yönetime karşı direnirse o kötülüklerin en büyüğünü işlemiş ve cezaların en büyüğünü hak etmiştir. Bu ayetlerde görüldüğü gibi Hristiyanlığın temel metni olan İncil’de yönetime
ilişkin ortaya konan anlayış dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması şeklindedir. 

S

İncil’e göre itaat nasıl olmalıdır?

Devlet yönetimi nasıl olursa olsun inananların yönetime mutlak olarak itaat etmeleri gerektiği anlayışı vurgulanmıştır. İncil’e göre itaat, yöneticilerin şahsına değil, makamına yöneliktir. Bu bakımdan kötü bir yönetici dahi olsa makamından dolayı itaati hak eder.

S

Seküler Devlet nedir?

Laiklik kavramının İngilizcesi olmakla birlikte esas olarak dinden bağımsız dünyevi otoriteyi ifade eden bir kavramdır.

S

Medine Vesikası nedir?

Müslümanların ilk anayasası olarak kabul edilen Medine Vesikası Hz. Muhammed’in göçünden sonra Medine’yi yönetmek üzere orada yaşayan Yahudi kabilelerle birlikte hazırlanmış bir metindir.

S

Dört Halife dönemindeki hilafet sistemi nasıl özelliklere sahiptir?

Halifelerin seçiminde kabileler arasındaki denge dikkate alınmış, halifeler kabilelerin ileri gelenleri tarafından seçilmiş, halifelerin otoritesi inananların bağlı olduğu prensiplerle sınırlandırılmış, halifelerin seçiminde inananların rızası esas alınmıştır. Rıza kavramı dört Halife döneminde önemli bir değer olarak korunmuştur. Zira son halife Ali’nin seçimiyle ilgili genel bir rıza oluşmadığı için Müslümanlar arasında kimin halife olacağıyla ilgili ihtilaf başlamış, bu ihtilaf kanlı çatışmalara yol açmıştır.

S

Feodalizm nedir?

Orta Çağ Avrupa’sında beşinci yüzyıl ile on altıncı yüzyıl arasında yaşamış olan toplumsal, ekonomik ve siyasi düzen;tarıma dayalı derebeylik sistemi.

S

Niccolo Machiavelli Prens adlı eserinde bahsedilen ana konular nelerdir?

Machiavelli, Prens adlı eserinde kiliseye karşı bağımsız ve toplumuna mutlak anlamda hükmeden bir hükümdar düşüncesini geliştirmiştir. Machiavelli’ye göre çok sayıda küçük devletçiklere bölünmüş olan İtalyan topraklarında İtalyan halkının tek bir otorite etrafında birleşmesinin önündeki en önemli engel Katolik Kilisesi’dir. Katolik Kilisesi İtalyanların bir birlik sağlayarak kendisine karşı güçlenmesini istememektedir. Bu bakımdan Machiavelli, İtalyan devletlerinin Katolik Kilisesi’nin hegemonyasından kurtularak güçlü, kanun ve dinî prensiplerin üzerinde yer alan bir prensin şahsında birleşmeleri gerektiğini tavsiye etmiştir
(Machiavelli, 1985).

S

Orta Çağ'da Protestanlık nasıl gelişmiştir? 

Protestanlığın gelişimini anlamak için Orta Çağ boyunca papalarla imparatorlar arasında süren çatışmayı anlamak gerekir. Orta Çağ’da imparatorların üzerine çıkan Papa, zaman zaman kendisine bağlı olan krallarla çatışma içine girmiş, bu çatışmaların bir kısmı kralların aforozuyla son bulmuştur. On beş ve on altıncı yüzyıllara doğru gelindikçe papalarla krallar arasındaki çatışmaların dozu giderek artmış ve gün yüzüne çıkmıştır. Roma Katolik Kilisesi’nin geniş mülklere ve servete sahip olması ve lüks içinde yaşaması zamanla kendisine bağlı bazı toplumlarda tepkilere yol açmıştır. Başta Almanya olmak üzere İngiltere, Fransa, İsviçre, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerde Roma’ya vergi transferi sorgulanır hâle gelmiştir. Katolik Kilisesine karşı başlatılan tepkide başı çekenler dinde reform düşüncesini başlatan Protestanlar olmuştur. Bunların başında 1517 yılında Almanya’da protest
bir hareket başlatan Martin Luther gelmektedir.

S

Protestanlığın Avrupa’ya en önemli katkısı nedir? Açıklayınız.

Protestanlığın Avrupa’ya en önemli katkısı ulus devletin gelişmesini kolaylaştırması olmuştur. Protestanlar, her ulusun Roma Katolik Kilisesiyle bağını kopararak kendi ulusal kilisesini inşa etmesini savunan görüşleriyle değişik ulusların Vatikan karşısında hükmü şahsiyet kazanmasına katkıda bulundular. Bununla birlikte, yöneticileri yücelterek ulusların nihai otoritesi haline gelmelerini sağladılar. Yine İncil’in değişik dillere çevrilmesini sağlayarak dinin ulusal bir karakter kazanmasına hizmet ettiler. Protestanlık, bu tür açılımlarla ulus devletin gelişiminde çok önemli rol oynamıştır (Çaha, 2008).

S

Osmanlı'daki millet sistemi nedir? Açıklayınız. 

Osmanlı toplumsal yapısını oluşturan Millet Sistemi dinlere ve dinlere bağlı mezheplere göre oluşmuştu. Her millet kendi inancını, hukukunu ve dilini yaşamakta serbestti. Bu model Osmanlı’da boy gösteren milliyetçilik akımlarının etkisi altında on dokuzuncu yüzyılda işlemez hale gelmiştir.Osmanlı, millet sistemine dayalı, din temelinde örgütlenmiş çok milletli bir yapıya sahipti. İmparatorluk bünyesinde farklı dinî topluluklar vardı. Katolikler, Ortodokslar, Protestanlar, Yahudiler ve Müslümanlar Osmanlı’nın ana dinî topluluklarını oluşturmaktaydı. Osmanlı bu topluluklara geniş hürriyetler sağlayarak bunları çok kültürlü, çok dinli, çok hukuklu ve çok dilli bir model içinde bir arada tutmaya çalışmıştır. Osmanlı, dinî ve millî kimlikleri yok ederek değil; aksine
bunları yaşatarak, bunlara yaşama zemini hazırlayarak bunları barış içinde tutan bir model geliştirmiştir. Ne var ki Fransız Devrimi’nden sonra Avrupa’da yayılan milliyetçilik fikri on dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde Osmanlı’da da ortaya çıkmış ve İmparatorluğun parçalanmasıyla sonuçlanmıştır.  

S

Amerika’da nasıl bir laiklik anlayışı benimsenmiştir?

Amerika’da devletin dinler arasında tümüyle tarafsız olduğunu ifade eden “pasif ” bir laiklik anlayışı gelişmiştir. Amerikan laiklik modelinin temeli Amerikan anayasasına dayanmaktadır. Amerikan anayasasına göre devletle din arasında bir ayrılık duvarı bulunmaktadır. Ayrılık duvarına göre devlet kiliselere hiçbir şekilde müdahil olmaz, onlara karışmaz. Öte yandan kiliseler de devlete herhangi bir müdahalede bulunmazlar. Amerikan laiklik modeli devleti kiliseye karşı bağımsız kılarken kiliseleri de devlete karşı bağımsız kılmıştır. Amerikan modernleşmesine göre laiklik büyük ölçüde kiliselerin devlete karşı bağımsızlığını ifade eder. Amerikan modernleşmesi, “Tanrı inancı” ile “özgürlük” düşüncesinin sentezini öngören bir modele dayanmıştır. Başka bir deyişle, Amerika’da modernleşme dini, din de modernleşmeyi dışlamaz. Bu bakımdan Amerika’da devlet laiklik politikasıyla kiliseler üzerinde baskı kurmamış; aksine onları tümüyle serbest bırakmıştır.

S

Amerika laiklik sistemi hangi değerler üzerine bina edilmiştir?

Amerika sisteminin belli başlı üç değeri vardır ve Amerikan laikliği de büyük ölçüde bu değerler üzerine bina edilmiştir. Bu değerler özgürlük, eşitlik ve çeşitliliktir. Amerikan sistemi, insan haklarını ihlal etmedikçe tüm inançların özgürce yaşamasını, kendi kurumlarını ve değerlerini hayata geçirmesini ve kamusal alanda sesini duyurmasını mümkün kılmaktadır. Eşitlik ilkesi gereğince bir inanca karşı sergilenen muamelenin diğer inançlara karşı da sergilenmesi gerekir. Bu bakımdan devlet inançlar arasında eşit muamele ile yükümlüdür. Amerikalılar buraya akan değişik ülkelerden nüfustan dolayı tek-tip bir vatandaş anlayışını öngörmemiştir. Zira Amerikan kıtası keşfedildikten sonra Avrupa’daki hemen hemen tüm ülkelerden buraya önemli bir nüfus akını olmuştur. Amerikan kurucu babaları bu bakımdan Amerika’yı çoğulcu bir temel üzerine inşa ettiler ve çoğulcuğun gelişmesine uygun bir sosyal ve siyasal ortam hazırladılar. Bu çoğulcu yapıdan dolayı bugün Amerika’da sadece Protestanlık içinde iki binin üzerinde farklı inanç sistemi gelişmiştir. Amerika’da bugün dinî cemaatler ekonomiden eğitime, medya alanından siyasete kadar genişçe bir alanda faaliyet göstermektedirler (Corbett and Corbett, 1999). 

S

Avrupa’da hangi ülkeler ayrılık modeli laikliği benimsemişlerdir?

Avrupa’da Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya, İsveç ve Polonya gibi başka ülkeler de dinle devlet arasındaki ilişkiyi ayrılık modeline göre düzenlemiştir.

S

İngiltere’de nasıl bir laiklik modeli benimsenmiştir? Bu modelin yasa üzerinde uygulaması nasıldır? 

Dinle devlet arasındaki ilişkiyi karma bir modele dayandıran iki tipik örnek İngiltere ile Yunanistan’dır. İngiltere’de yazılı bir anayasa bulunmamasına rağmen resmî bir din (established reiligion) vardır ve dinin tanıdığı kilise resmî ve hukuki bir statüye sahiptir. 1558 yılında Roma Katolik Kilisesi’nden koparak ulusal bir kilise haline gelen İngiliz Anglikan Kilisesi’nin başı kral veya kraliçedir. Kral veya kraliçe kilisenin başı olduğu için Protestan olmak zorundadır. Tüm piskoposları ve üst düzey kilise görevlilerini kendisi atar. Anglikan Kilisesi birtakım imtiyazlara sahiptir. Sahip olduğu imtiyazlardan dolayı Lortlar Kamarası’nda belli sayıda piskopos yaşamları boyunca üye olarak yer alır. Kral veya kraliçe tahta çıktığı zaman tacını başpiskopos giydirir. Kilise kral veya kraliçeden Anglikan Kilisesi’nde ekmek şarap ayinine katılmasını talep edebilir.
Anglikan kilisesi üst düzey görev atamaları bakımdan kraliçeye bağımlı olmakla birlikte ibadet ve doktrinde özerk bir konuma sahiptir. Kilise bununla birlikte yasamanın bir parçasını oluşturur. Meclise bir yasa teklifi verebilir. Meclisin kabul etmesi durumunda verdiği teklifler yasa olarak kabul edilir.

S

Türkiye’de laiklik adına atılan adımlar neler olmuştur?

Türkiye’de laiklik adına atılan en önemli adım Şer’iye ve Evkaf Vekaleti ile Hilafetin 1924 yılında kaldırılması olmuştur. Bununla birlikte laiklik adına çok önemli başka adımlar da atılmıştır. Bunların bazıları şunlardır: 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesi, Diyanet İşleri Reisliği, İlahiyat Fakültesi ve İmamHatip Okullarının kurulması. 1925 Şapka Kanunu ve miladi takvimin kabul edilmesi ve tekke ve zaviyelerin kapatılması. 1926 İsviçre Medeni Kanunu ve Borçlar
Kanunu ile İtalya Ceza Kanunu’nun kabul edilmesi. 1928 Latin alfabesinin kabul edilmesi ve Anayasa’dan “İslam dini” ibaresinin kaldırılarak yeminin laikleştirilmesi (vallahi yerine namusum üzerine söz veririm ibaresinin esas alınması). 1929 Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve İsviçre İcra İflas Kanunu’nun kabulü. 1930 İmam Hatip Okullarının kapatılması. 1932 ezanın ve kametin Türkçeleştirilmesi. 1934 hacı, hafız, ağa, şeyh, molla gibi lakap ve unvanlarla birlikte bazı kisvelerin yasaklanması. 1935 hafta tatilinin Cuma’dan Pazar’a çevrilmesi. 1937 Laikliğin Anayasa maddesi haline getirilmesi. 1949 İlahiyat Fakültesi’nin kurulması ve okullara program dışı din dersi konması. 1950 din derslerinin programa alınması.1951 imam hatip okullarının yeniden açılması. 1956 ortaokullara din dersi konması. 1982 orta öğretime mecburi din dersi konması (Ergil, 1990).

S

Lateran Paktı nedir?

1929 yılında İtalyan hükûmeti ile Vatikan arasında yapılan bir anlaşma
olup Vatikan’ın bugünkü statüsünü belirlemiştir.

S

Yeniden Doğuşçular nasıl bir akımdır? Felsefesi nelerdir?

Evanjelik hareket içinde gelişmiş olan Yeniden Doğuşçular kıyametin tüm işaretlerinin doğduğuna inanmakta, bunun için de Tanrıyı
kıyamete zorlamaya çalışmaktadırlar. Onlara göre Yahudilerin yeniden İsrail’de toplanması, Filistin topraklarında bir İsrail devletini kurması, burada Süleyman mabedini inşa etmesi, Müslümanlarla Armageddon savaşına girişmesi ve Müslümanları yenmesinin sonucunda İsa yeryüzüne inecek ve Tanrısal bir krallık kuracaktır. Tanrısal krallığın bir an önce kurulması için Yeniden Doğuşçular radikal Yahudilerle iş birliği yaparak olası bir savaşın temelini atmaya çalışmaktadırlar.

S

El Kaide nasıl bir terör örgütüdür?Açıklayınız.

El Kaide bugün küresel bir şiddet hareketi haline gelmiş bulunmaktadır. Adını 11 Eylül 2001 yılında Amerika’daki Dünya Ticaret Merkezi’ne karşı giriştiği uçak saldırılarıyla duyuran El Kaide örgütü en büyük düşman olarak Amerika’yı tanımlamış ve Amerika’ya karşı dünyanın her yerinde savaş ilan etmiştir. El Kaide sadece Amerika’yı değil, aynı zamanda Amerika’nın müttefiklerini de düşman kategorisi içinde görmekte ve fırsat bulduğunda onlara karşı da eylemlerde bulunmaktadır. El Kaide terör örgütü bu bağlamda Türkiye’de, İspanya’da, İngiltere’de, Mısır’da, Pakistan’da, Irak’ta ve Hindistan’da çeşitli intihar eylemlerinde bulunmuş ve bu eylemlerde binlerce sivil insanın ölümüne yol açmıştır. El kaide genel olarak ses getirici intihar eylemlerini bir araç olarak seçmiştir. 11 Eylül olaylarında kaçırdığı uçakları, içindeki yolcularla birlikte Dünya Ticaret Merkezinin bulunduğu ikiz kulelere çarparak kulelerin yıkılmasını ve içindeki binlerce sivil insanın ölümünü sağlamıştı. Diğer ülkelerde gerçekleştirdiği intihar olaylarında ise bomba yüklü arabaları canlı bombacılarla birlikte infilak etme yöntemini kullanmıştır. El Kaide’nin Amerika’yı baş düşman olarak ilan etmesinin en önemli nedeni İsrail’e vermiş olduğu desteğin yanı sıra, Batılı değerleri temsil eden en büyük küresel güç olmasıdır.

S

Seyyit Kutup kimdir?

1906 yılında Mısır’da doğan Seyyit Kutup yirminci yüzyılda İslam dünyasındaki İslami hareketleri en fazla etkileyen düşünürdür. Çalışmalarında sosyal adaletçi bir İslam anlayışı geliştirmiştir. Seyyit
Kutup 1967 yılında Müslüman Kardeşler hareketi içinde yer aldığı gerekçesiyle Cemal Abdunnasır yönetimi tarafından idam edilmişti.