Güdüler ve Duygular
Güdülenme kavramının bileşenleri nelerdir? Açıklayınız.
Güdülenme kavramının üç bileşeni vardır: Davranışın yönü, davranışın yoğunluğu ve davranışa devam etme ısrarı. Bu üç bileşenin varlığı, güdülerin insanı sadece bir amaca yöneltmekle kalmayıp, o amaç için ne kadar çaba göstereceğini ve bu çabada ne kadar ısrarcı olduğunu da gösterir. Davranışın yönü, izlenen amaç ya da amaçlara işaret eder. Davranışın yoğunluğu, davranış için harcanan çaba ve odaklanma düzeyi anlamına gelir. Davranışa devam etme ısrarı, amaca ulaşmak için kişinin bu amaca ulaşmak için gösterdiği sebat (ısrar etme) derecesini gösterir.
Bağlanma kuramının öncüleri kimlerdir? Bu kuramda ne anlatılmak istenmiştir?
Bağlanma kuramının öncüleri Wortman, Loftus ve Weaver (1999), John Bowlby'dir. Bowlby’nin kuramına göre, bebeklerin kendilerine bakan yetişkine bağlanmaya yönelik içsel bir eğilimleri vardır. Bu eğilimin bebeklerin ebeveyne yakın olması ve böylece ebeveyn tarafından korunabilmesi için ortaya çıktığı düşünülür. Ancak insan içgüdülerinin diğer türlerin içgüdüleri kadar katı ve otomatik olmadığı, farklı öğrenme deneyimlerine bağlı olduğu için daha değişken olduğu ileri sürülmektedir. Örneğin yavru kazların basımlama davranışı çok hızlı ortaya çıkan, ortaya çıktıktan sonra değiştirilemeyen ve türün tüm üyelerinde tamamen aynı biçimde ortaya çıkan bir davranış iken, bir insan yavrusunun ebeveynlerine bağlılığı çok uzun zaman alan bir etkileşimin ürünüdür ve niteliği açısından çok fazla değişkenlik gösterebilir.
Dürtü yaklaşımını temsizl eden en önemli kuram hangisidir? Açıklayınız.
Dürtü yaklaşımını temsil eden en önemli kuram dürtü azalması kuramıdır ve 1930 ve 1940’larda ABD’nin en etkili psikoloğu olarak görülen Hull tarafından geliştirilmiştir. Kuram ilk geliştirildiğinde biyolojik ihtiyaçlara odaklanmıştı. Kurama göre, hayatı devam ettiren gerekliliklerin yoksunluğu biyolojik ihtiyaca yol açar ve bu da organizmada gerilimli ve hoş olmayan bir durum yaratır. Dürtü azalması kuramının güdülenmeyi açıklama biçimi, açıkça tıptaki homeostaz ilkesine dayanır. Biyolojik denge durumuna işaret eden bu ilke gereği, beden, dengeden her saptığında bu sapmayı düzeltecek mekanizmaları harekete geçirir. Üşüyünce titremek, ısınınca terlemek gibi.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşis'nde en üstte yer alan ihtiyaç hangisidir?Bu ihtiyacın gereğini açıklayınız.
Hiyerarşinin en tepesinde kendini gerçekleştirme ihtiyaçları yer alır. Kendini gerçekleştirme çeşitli özellikleri kapsayan bir psikolojik konum olarak düşünülebilir. Kendini gerçekleştiren insan, kendini kabul etmiş, yaratıcı, derin bir espri anlayışına sahip, empati kurabilen, kültürel etkilere karşı çıkabilen, demokratik bir kişilik yapısına sahip insan olarak betimlenir. Maslow örneğin Abraham Lincoln ve Albert Einstein’ı kendini gerçekleştirmiş insanlar olarak görür. Kendini gerçekleştirme eğilimi ölçülemeyen bir olgudur ancak Maslow kendini gerçekleştirmiş insanların daha fazla zirve deneyimi yaşadığını ileri sürer. Zirve deneyimi dünyanın olduğu gibi bir bütün olarak deneyimlendiği, yoğun mutluluk, şaşkınlık gibi duyguların hissedildiği an olarak betimlenebilir.
Duygunun bileşenleri nelerdir? Açıklayınız.
Duygu, psikolojide genel olarak üç bileşenden oluşan bir deneyim olarak görülür: 1- Biyolojik uyarılma 2- Zihinsel değerlendirme ya da bilişsel bileşen 3- Davranışsal dışavurumlar. Bir duygu ne kadar yoğunsa, bu üç bileşen arasındaki koordinasyonun da daha fazla olması beklenir. Örneğin, kişinin memnuniyet hissettiği bir durumda yaşayacağı biyolojik uyarılma, coşkun bir sevinç hissettiği duruma göre daha az olacaktır.
Pluthick'in geliştiridiği "Duygu Çemberi Modeli"nin özelliklerini açıklayınız.
1. Duygular, duygu çemberine rastgele yerleştirilmemiştir. Birbirine benzer duygular birbirine yakın, birbirine zıt duygular birbirinden uzak ve birbirlerine karşı yerleştirilmiştir. Örneğin neşe, beklenti ve güvene yakındır ama korku ve iğrenmeye uzaktır.
2. Plutchik, sekiz temel duygunun iki uçlu bir yapı sergilediğini, bir uçtaki dört olumlu duygunun her birine, diğer uçta dört olumsuz duygunun karşılık geldiğini ileri sürer. Bu, karşı uçlarda yer alan iki zıt duygunun aynı anda yaşanamayacağı anlamına gelir. Sekiz duygu arasındaki ikili uçlar şunlardır: Neşeye karşılık üzüntü, öfkeye karşı korku, güvene karşı iğrenme ve şaşırmaya karşı beklenti.
3. Üç boyutlu modelde, modelin altından yukarıya doğru gidildikçe her duyguya ait renk tonu koyulaşmaktadır ya da tersi. Bu, aynı duygunun en hafif hâlinden en şiddetli hâline doğru geçişi simgeler. Böylelikle bir duygunun yoğunluk düzeyleri kolayca izlenebilir.
4. Renklerde olduğu gibi, iki duygu bir araya gelerek başka bir duyguyu oluşturabilir. Duygu çemberinde en dışta, temel duyguların arasında gösterilen duygular, böyle elde edilen ikincil duygulardır.
"James-Lange Kuramı"na neden bu isim verilmiştir?
1880’lerin ortasında Amerikalı psikolog William James ve Danimarkalı psikolog Carl Lang’in birbirinden habersiz olarak duygusal yaşantının nasıl ortaya çıktığına dair benzer iddialar öne sürmesinden dolayı, bu duygu kuramı James-Lange kuramı olarak bilinir.
James-Lange kuramına pek çok eleştiri yöneltildi. Bunlardan en güçlüsü hangisidir? Açıklayınız.
Bu eleştirilerden en güçlüsü 1920’lerin sonunda Walter Cannon’dan geldi. Cannon, bedende gerçekleşen fizyolojik değişikliklerin tüm duygusal durumlarda aynı olduğunu iddia ediyordu. Oysa eğer James-Lange kuramı doğru ise yani duygular bedensel duyumların yorumundan ibaret ise her bir duygunun farklı fizyolojik değişiklik dizisi ile tanımlanması gerekirdi. Vurgulamak gerekir ki Cannon fizyolojik uyarılmanın duygudaki rolünü inkâr etmiyordu, sadece fizyolojik uyarılmanın duyguları ayırt edemeyecek denli genel ve bedene yayılmış olduğunu ileri sürüyordu. Ayrıca, Cannon duygusal tepkilerin hemen ortaya çıktığını, fizyolojik tepkilerin ise bazen görece yavaş geliştiğini iddia etmiştir.
Temel olarak duygusal hislerin ve otonom sinir sistemine bağlı uyarılmanın aynı zamanda gerçekleştiği iddiasına dayanan kuram hangisidir? Bu kuramı açıklayınız.
James-Lange kuramını eleştiren Cannon, meslektaşı Philip Bard ile farklı bir duygu kuramı geliştirdi. Cannon-Bard kuramı olarak bilinen bu kuram, temel olarak duygusal hislerin ve otonom sinir sistemine bağlı uyarılmanın aynı zamanda gerçekleştiği iddiasına dayanır. Bu kurama göre, beynin talamus adı verilen kısmı duygunun ortaya çıkmasında anahtar rolü oynar. Uyarıcıdan gelen duyumlar, düzenleyici bir durak olarak talamusa geçer. Talamus bilgiyi iki beden kısmına aynı anda gönderir. Bu iki kısım, öznel duygusal yaşantıyı oluşturan serebral korteks ve otonom sinir sistemi yoluyla duyguya ait fizyolojik tepkileri üreten beden iç organlarıdır. Böylece, bu kuramda fizyolojik değişmeler duygulara eşlik eder, James-Lange kuramında olduğu gibi onları üretmezler.
"Uyarılmanın bilişsel yorumu"nu açılayınız.
Schachter ve Singer, insanların ne hissettiklerini açıklamak için çevrelerinde ipucu aradıklarını ileri sürerler. İnsanlara ne hissettikleri sorulunca, ilk önce duygularını betimleyip (örneğin; “Üzgünüm”), hemen sonra bu duyguyu açıklamaya girişirler (örneğin; “Annem riskli bir operasyon geçirmek zorunda”). Kurama göre, mevcut çevresel ipuçlarına bağlı olarak, insanlar, aynı fizyolojik uyarılmanın neşe, aşk, kıskançlık hatta nefret olduğuna karar verebilirler. Genel fizyolojik uyarılma halini özgül bir duygu olarak etiketleyen bu eğilim uyarılmanın bilişsel yorumu olarak bilinir
"Bilişsel değerlendirme kuramı"'nı açıklayaınız.
Lazarus tarafından geliştirilmiştir. Lazarus’a göre insanlar, sadece nasıl davranacaklarını değil nasıl hissedeceklerini bilmek için sürekli çevrelerinde ipuçları ararlar. Bu kurama göre bilişsel değerlendirme, bilgi toplamaktan ibaret bir süreç değildir; bir yargıya varma sürecini de içerir.
Bilişsel değerlendirme süreci içinde yer alan özgül değerlendirme tipleri nelerdir? Açıklayınız.
Bilişsel değerlendirme süreci, kendi içinde üç özgül değerlendirme tiplerine ayrılabilir: Birincil değerlendirme, ikincil değerlendirme ve yeniden değerlendirme. Birincil değerlendirme, o andaki durumda olan bitenin kişinin kendisiyle ne kadar ilişkili olduğunu ve kendisini nasıl etkileyebileceğini değerlendirmektir. İkincil değerlendirme, o andaki durum ya da problemle başa çıkmak için bireyin mevcut kaynaklarını değerlendirmeyi içerir. Yeniden değerlendirme sürecinde ise uyarıcı olan durum ve başa çıkma stratejileri gözden geçirilir ve gerekirse birincil ve ikincil değerlendirmeler değiştirilir.
"Örümceklerin ağ örme davranışları, arıların diğer arılara yiyeceğin yerini göstermek için yaptıkları “dans” gibi örnekler" güdülenme kuramlarından hangisinde yer alan örneklerdir?
İçgüdü Kuramlarından Evrimci görüşün verdiği örneklerdendir.
Davranışçılık akımının üzerinde durduğu konular nelerdir?
Davranışçılık akımı, çevre ve birey etkileşiminin önemi üzerinde durur. Davranışçılar, çevredeki uyaranlara yönelik tepkilerimizin davranışlarımızı biçimlendirdiğine inanır.
Sigmund Freud' un güdülenme ile ilgili görüşünü yazınız.
Freud’un diğerlerinden biraz daha farklı olan içgüdü yaklaşımında, içgüdüler bilinçdışı olarak güdülenmiş dürtülerdir. Yine her davranış için ayrı bir içgüdü tanımlayan diğer kuramcıların aksine Freud, insan davranışının altında yatan iki temel içgüdü olduğunu ve bu temel güdülerin onları oluşturan içgüdülere indirgenemeyeceğini ileri sürmüştür. Bu iki temel içgüdü, yaşam ve ölüm içgüdüsüdür. Yaşam içgüdüsü, yaşamı sürdürmek için gerekli tüm içgüdüleri, ama en önemlisi cinsellik içgüdüsünü içerir. Ölüm içgüdüsü ise ölüm ve insanın kendisini yıkıma götüren içgüdüleri içerir. Freud’a göre, insanı hayatta tutan yaşam içgüdüsü ile kendini yok eden saldırganlığa yönelten ölüm içgüdüsü arasında bir çatışma vardır ve genellikle bu çatışma insanın kendini yok etme içgüdüsünü başkalarına yönelterek çözülür ve insanın rekabet etme, galip gelme ve öldürme eğilimini açıklar.
Özellikle ABD’de yükselen davranışçı akımın etkisiyle içgüdü yaklaşımları 1920’lerde eleştirilmeye başlandı. Bu eleştiriler iki temel noktada toplanabilir. Bu eleştirileri açıklayınız.
Birincisi, bir davranışın “içgüdüsel” olduğunu ileri sürmek, o davranışın kalıtımsal olduğuna işaret etmenin ötesinde pek bir açıklama getirmez. Örneğin bir kişinin saldırgan davranış gösterdiğini farzedin. “Bu saldırgan davranış nereden kaynaklanır?” sorusu sorulduğunda, içgüdüsel yaklaşım, bu davranışın kökeninin içgüdü olduğunu söyleyecektir. Böyle bir cevap ise davranışı açıklamak değil, sadece betimlemek anlamına gelir. İkinci eleştiri, insanın karmaşık ve önceden tahmin edilemeyen davranışları söz konusu olduğunda, içgüdü yaklaşımının bu tür davranışları açıklamakta başarısız olmasıdır. Çünkü içgüdü, tanımı gereği bir türün tüm üyeleri tarafından kalıtımla aktarılan katı bir davranış örüntüsüdür. Dolayısıyla bazı insanların neden beklenenin tersi bir biçimde davrandığını açıklamak için içgüdüden daha esnek bir güdülenme anlayışına ihtiyaç vardı
İhtiyaç ve dürtü arasındaki farkı açıklayınız.
İhtiyaç, fiziksel bir yoksunluk durumudur; dürtü ise bu durumun ortaya çıkardığı psikolojik sonuçtur. Örneğin ihtiyaç olarak açlık, fizyolojik düzeyde vücut dokularındaki besin yoksunluğudur. İhtiyaç olarak açlık, örneğin kan şekerinin düşmesi gibi birtakım fizyolojik belirtilerle kendini gösterir. Diğer yandan açlık dürtüsü, fizyolojik düzeydeki bu besin eksikliği hâlinin psikolojik düzeyde hissedilmesidir. Dolayısıyla ihtiyaç ve dürtü birbirine paralel olsa da aynı değildir.
"Dürtü azalması kuramı" kaç yıllarında ve kim tarafından geliştirilmiştir?
Dürtü yaklaşımını temsil eden en önemli kuram dürtü azalması kuramıdır ve 1930 ve 1940’larda ABD’nin en etkili psikoloğu olarak görülen Hull tarafından geliştirilmiştir. Kuram ilk geliştirildiğinde biyolojik ihtiyaçlara odaklanmıştı.
Dürtü azalması kuramının güdülenmeyi açıklama biçimi hangi ilke bağlıdır? Bu ilkeyi açıklayınız.
Biyolojik denge durumuna işaret eden bu ilke gereği, beden, dengeden her saptığında bu sapmayı düzeltecek mekanizmaları harekete geçirir. Örneğin, insan beden ısısının optimal düzeyi ortalama 37 derecedir. Beden ısısının düşmesi, yani insanın üşümesi durumunda, ısının korunması için bedenin yüzeyindeki kan damarları büzülür ve beden titreme üretir, titreme de ısı üretir. Diğer yandan, kişi sıcağa maruz kaldığında, damarlar ısıyı dışarı vermek için genleşir ve bu da serinleme etkisine yol açan terlemeyi üretir. Benzer biçimde, biyolojik ihtiyaç, organizmanın dengesinden bir sapma olarak görülür ve bu sapma dürtüyü üreterek davranışa yol açar. Dürtü azaltıcı davranış da organizmayı tekrar eski denge durumuna getirir. Psikolojide homeostaz ilkesini psikolojik durumlara da genişletenler de vardır. Kaygı duyan kişinin kaygıyı azaltıcı davranışlara yönelmesi bu tür durumlara bir örnek olabilir.
Optimal Uyarılma Kuram'nı açıklayınız.
Optimal uyarılma kuramı, insanların kendilerini rahat hissettikleri uyarılma düzeyini sürdürmek için güdülendiklerini ileri sürer. Bu uyarılmışlık düzeyi kişiden kişiye ve aynı kişide zamana göre değişebilir. Birinin optimal uyarılmışlık düzeyi, diğerine optimalin altı (örneğin can sıkıntısı) gelebilir ya da tersi. Ne olursa olsun, belirli bir zamanda belirli bir kişi optimal uyarılmışlık düzeyinin altında bir uyarılma hâli içindeyse uyarılmayı arttıracak davranışlar yapacaktır. Aynı kişi başka bir zamanda fazla uyarılmışsa o zaman da uyarılma düzeyini düşürmeye çalışacaktır. Optimal uyarılma kuramı, işteki performansa da uygulanabilir.