Kişilik: Oluşumu, Gelişimi ve Anne Baba Tutumları
Kuramcıların kişilikle ilgili olarak hem fikir olduğu husus nedir?
Gerek Gelişim Psikolojisi gerekse Kişilik Psikolojisi alanındaki kuramcıların üzerinde hemfikir oldukları konu, kalıtımla gelen özelliklerin dışında, kişiliğin temellerinin, doğumdan itibaren ilk altı yıl içinde atıldığı ve son çocukluk yılları olan 6-11/12 yaşlarında da şekillendiğidir. Bebeklik ve ilk çocukluk yıllarının ağırlıklı olarak aile içinde geçtiği göz önüne alındığında anne-baba tutumlarının bireylerin kişiliklerinin gelişiminde çok büyük bir öneme sahip olduğu açıktır.
Hipokrat kişilik tiplerini nasıl ayırmıştır?
Hipokrat, kişilik tiplerini;
• Kanlı (uyumlu, sıcak kanlı, iyimser),
• Sarı Safralı (Kızgın, öfkeli),
• Kara Safralı (Hüzünlü, karasevdalı),
• Balgamlı (Soğukkanlı) şeklinde ayırmıştır.
Kişilikle ilgili olarak araştırmacıların uzlaşabildikleri ortak unsurlar nelerdir?
Kişilik;
- Bireysel farklılıkları ifade eder
- Davranış olarak gözlemlenebilir
- Evrimsel bir sürece sahiptir
- Sürekliliği ve tutarlılığı vardır
Üzerinde uzlaşılan kişilik tanımı nedir?
“Bireyin kendine özgü olan ve başkalarından ayırt ettiren uyum ve yaşam biçimini oluşturan (bilinçli ya da bilinç dışı) biliş, duygulanım ve davranış örüntülerinin tümüdür”.
Daha da biçimlendirecek olursak, kişilik;
Bireyin, olaylar, durumlar ve kişiler karşısında sergilediği inanç, tutum, tavır, davranış ve düşünce sistemleri ile bunlara temel oluşturan kalıtımsal özelliklerinin (fiziksel, fizyolojik, zihinsel ve kişilik) ve yaşadığı sosyal çevre edinimlerinin (aile, eğitim sistemi, sosyal normlar vb.) bütünüdür.
Karakter ne anlama gelmektedir?
Karakter; bireyin, evrensel, toplumsal ve bireysel düzeyde ahlak değerleri ile ortaya koyduğu inanç, tutum, tavır, davranış ve düşünce sistemidir. Yani karakter, kişiliğin ahlaki boyutudur diyebiliriz.
Mizaç ne anlama gelmektedir?
Mizaç bireyin doğuştan getirdiği ve değiştirilemeyen, kişilik özelliklerinin sadece bir bölümüdür (soğukkanlılık, sıcakkanlılık, yavaşlık, tez canlılık gibi).
Sigmund Freud'un kişilikle ilgili görüşleri nelerdir?
Sigmund Freud (1856-1939) hastalarında gözlemlediği rahatsızlıkların ve davranışların çoğunun fizyolojik olmaktan çok psikolojik nedenlere bağlı olduğunu düşünerek kuramını oluşturmaya başlamıştır. Bilinci, ruhsal yaşamın merkezi olarak görmemiş, ruhsal yapıyı bir buzdağına benzetmiş ve bilincin, bu buz dağının sadece suyun üzerindeki görünen kısmı olduğunu, asıl büyük alanın ise suyun altına olan ancak görünmeyen buz kütlesine benzeyen “bilinç dışı”nın olduğunu ileri sürmüştür. İnsanı da anıldığının aksine farkında olmadığı güçlü bilinç dışı unsurların yönlendirdiği bir varlık olarak kabul açıklamıştır. Freud’un açıkladığı bu görüşleri kişilik kuramına ilişkin hem ilk olma özelliği taşımaktadır hem oldukça kapsamlıdır hem bu yaklaşımları nedeniyle kendisini kişilik kuramının sahibi yapmıştır hem de hâlen çok yaygın biçimde kabul görmektedir.
Freud'un kuramına göre libido ne anlama gelmektedir?
İnsan davranışlarının kararlaştırılmasında önemli yeri olan cinsel dürtü enerjisine Freud “libido” adını vermiştir ve bunu canlının yaşam enerjisi anlamında kullanmıştır. Freud, libido’yu kendine özgü organlarda doyum bulan cinsel bir işlev olarak değil, çocukta varolan gelişen ve değişen haz ilkesine bağlı ruhsal bir güç olarak değerlendirmiştir.
Freud'un yapısal kuramına göre kişilik yapısının öğeleri nelerdir?
Yapısal Kurama göre kişilik yapısında id (altben) ego (ben) ve süperego (üstben) olmak üzere üç temel öge vardır.
İd (altben): Kişilik yapısının en ilkel sistemidir. Doğuştan var olan cinsellik, saldırganlık, açlık ve kendini koruma gibi iç dürtülerden oluşan psişik enerjinin kaynağıdır. İd, yalnızca ister ve hareket eder. Mantıksız, bencil, bilinç dışı zevk arayıcısıdır. Bu süreçte toplum kuralları ve standartlarına uyulması söz konusu değildir. Ego ve süperego, id üzerine yerleşmiştir.
Ego (ben): Kişiliğin mantıksal görünümüdür. id’in neden olduğu psişik enerjiyi kısıtlar ve engeller. Kişisel hazların ertelenmesine, itilmesine yardım eder. İd ve süperego arasında rol oynayarak kişiyi dengede tutma işlevi görür. Ego, kişinin kendisi ve çevresi arasında aracıdır.
Süperego: Ruhsal düzeyde ve bilinçte toplumsal kurallardan, ideallerden, standartlardan ve değer yargılarından oluşur. İstenmeyen dürtüleri bloke eden,
bireye ailesi ve toplum tarafından “yap” ya da “yapma” larla ilgili bilinçli bir güçtür.
Kişiliğin normal gelişmesi durumunda id, ego ve süperego ahenkli bir uyum içinde çalışır.
Freud topografik kuramda kişiliği nasıl ele almıştır?
Bu kurumda Freud, varsayımsal olarak aklın bölümlerini, bilinç, (conscious), bilinç öncesi (preconscious) ve bilinç dışı (unconscious) olarak üçe ayırmış ve bu süreçlerin niteliğini açıklamaya çalışmıştır.
Bilinç (conscious): Gerçeklere uyumu önde tutan mantıksal düşüncenin egemen olduğu bölmedir. Kişi kendisinin ve çevresinin farkındadır. Algı ve bilgiler açık ve seçik olarak izlenir. Bilme, algılama ve anlamanın olduğu süreçtir.
Bilinç öncesi (preconscious): Hemen bilinçli olabilecek, bilince yakın anılar ve bilgilerden oluşur ve bilinçle devamlı bağlantısı vardır.
Bilinç dışı (unconscious): Bu bölmede biyolojik ve kalıtsal olan içgüdüler, dürtüler, ilkel cinsellik, saldırganlık, bastırılmış karmaşalar, güçler, duygusal coşkular ve anılar bulunur. Bunları kişi istediği anda bilinç bölümüne çıkaramaz. Bunlar ancak çeşitli anlatım yoluyla kişinin davranışlarına yansıtılır ve rüyalar ya da ruhsal çözümleme ile varlıklarını belli ederler. Çünkü bilinç dışı ögelerin
bilinç düzeyine çıkması egonun savunma ve süper egonun denetim düzeni tarafından bastırılırlar.
Freud'a göre içgüdü nedir?
İçgüdü, bir canlı türünün öğrenme gerekmeden, örgütlü, uyuma yararlı ve sürekli olarak, bir amaca yönelik davranmasını sağlayan içsel güçtür.
Freud kişilik gelişimini nasıl sınıflandırmıştır?
Freud, kişilik gelişimini psikoseksüel gelişme olarak birbirini izleyen 5 dönemde incelemiştir.
Bunlar;
• Oral Dönem (0-1,5 yaş)
• Anal Dönem (1,5-3 yaş)
• Fallik Dönem (3-6 yaş)
• Latent Dönem (6-11 yaş)
• Ergenlik ve Delikanlılık (11 yaş ve sonrası) olarak adlandırılır ve sıralanır.
Oral Dönemin özellikleri nelerdir?
Bu dönemde çocuk anneye bağımlıdır. Doyum kaynağı ağız, doyum aracı annesidir. Oral dönemde ağız bölgesinin temel işlevi “içe alma” dır. Üstelik bu içe alma sadece ağız yoluyla değil, organizmanın bütün duyu organları ile birlikte işlev görür. Bu nedenle, bebeğin içe alma gereksinimine karşı ona bakım verme görevini yüklenen bir anne ve onun temsil ettiği toplum vardır. Yani çocuk, ağız ve duyu organları ile içe alırken bir yandan da kendine verilen şeyleri toplumsal anlamda almayı ve elde etmeyi öğrenir.
Bireyde oral döneme saplantı nasıl gerçekleşir?
Oral dönemde aşırı doyurulma veya aşırı doyumsuzluk yaşantısı olursa bu döneme saplama olur.
Oral döneme saplanan bireyin özellikleri nelerdir?
Oral döneme saplantısı olan bireylerde yetişkinlikte aşırı ağızcıl doyum (oburluk, sigara kullanımı vb.), anne babaya aşırı bağlılık (hatta bağımlılık), edilginlik, başkalarından almaya alışma, aşırı isteyici gibi davranışlar görülebilir. Bununla beraber görülebilen anormal kişilik özellikleri ise, abartılı iyimserlik, özseverlik, arada bir yaşanan yoğun karamsarlık ve diğer insanlardan çok şey bekleme eğilimi şeklinde sıralanabilir. Bu döneme takılmış bireyler (oral döneme saplantılı bireyler) aşırı bağımlıdır ve diğer insanların kendileriyle ilgilenmelerini ve bakımlarını üstlenmelerini isterler. Arada bir diğer insanlara bir şeyler verirlerse de aslında bunlar, karşılığını alabilmek beklentisiyle yapılan davranışlardır. Bu insanların kendilerine olan saygıları diğer insanların yargılarına bağlıdır. Yani kendi benlik ve kimliklerini tanımlama işini dış dünyaya bırakırlar.
Oral dönemi başarılı bir şekilde tamamlayan bireylerin özellikleri nelerdir?
Oral dönemin başarılı bir biçimde tamamlandığı durumlarda, kişilik özellikleri; aşırı bağımlılık ya da kıskanma duyguları olmaksızın, diğer insanlara karşı özverili olabilme ve onlardan doğal olarak özveri bekleyebilme özelliklerini içerir. Böyle kişiler, kendilerine olduğu gibi diğer insanlara da güvenir ve onlardan destek alabilirler.
Anal dönemin özellikleri nelerdir?
Bir yaşından üç yaşın sonuna kadar süren bu dönemde çocuk, anüsü büzen kaslara giden sinirlerin olgunlaşmaları sonucu, dışkının tutulması ya da boşaltılması işlevleri üzerinde denetim kurmayı öğrenir. Bu dönem çocuğun benliğinin gelişmesinin son aşamasıdır. Çocuğun başlıca doyum kaynağı anüs bölgesi, boşaltım organlarıdır. Bu nedenle ürinasyon ve dışkılama faaliyetlerinin şekli çocuğun dış dünya (özellikle anne) ile iletişimin sembol yanıtlarıdır.
Anal Erotizm ne anlama gelmektedir?
Değerli bir nesne olarak algılanan dışkıyı tutmaktan ya da bir armağanmışçasına anneye sunmaktan duyulan cinsel hoşlanmaya Anal Erotizm adı verilir. Çocuk bu dönemde değerli bir nesne olarak algıladığı dışkıyı tutmaktan ya da bir armağanmışçasına anneye sunmaktan haz duyar.
Anal Sadizm ne anlama gelmektedir?
Anal dönemde sadist eğilimler arasındaki ilişkinin temelinde iki öge bulunur. Bunlardan ilki, dışkının püskürtülmesinin saldırgan bir davranış olarak yorumlanmasıdır. Bir başka deyişle dışkı ile öfke eş anlam taşır ve dışkı, çocuğun kızgınlık duygularını dile getirmesinde başlıca araç durumuna gelir. Buna Anal Sadizm adı verilir. Öyle ki yetişkin yaşamda bireylerin dışkı içerikli küfürlerine sık rastlanmasının altında yatan unsurların başında da bu gelir.
Anal döneme saplantı nasıl gerçekleşir?
Bu dönemde annenin verdiği tuvalet eğitiminin ileriye yönelik önemi büyüktür. Cezalandırıcı,katı bir eğitim çocukta saplantı oluşturabilir.
Anal döneme saplanan bireyin özellikleri nelerdir?
Bu döneme saplantı yetişkin yaşamda aşırı titizlik, çok kontrollü olma, kuralcılık, katı görüşlülük, dik kafalılık ve cimrilik gibi kişilik özellikleri gösterirler. Ayın zamanda bu kişilerde hemen her şeye karşı çıkma (özellikle otorite olarak gördüğü kişilere) özelliği baskın biçimde gözlemlenir.
Anal dönemi sağlıklı bir şekilde tamamlayan bireylerin özellikleri nelerdir?
Bu dönemin sağlıklı olarak atlatıldığı durumlarda bireylerde; özerk bir birey olarak özgürce seçimler yapabilme, bağımsızlığını sürdürebilme, suçluluk duymaksızın girişimlerde bulunabilme, olaylar karşısında kararsızlığa kapılmadan eyleme geçme ve bu eylemlerin sonuçlarını olduğu gibi kabullenebilme, dik kafalı olmadan ya da aşırı ödünler vermeden diğer insanlarla iş birliği yapabilme davranışları gözlemlenir.
Fallik dönemin özellikleri nelerdir?
Çocuğun süperego gelişiminin tamamlandığı dönemdir. Cinsel kimlik ve genital alana karşı ilgi gözlenir. Kız ve erkek çocuklar farklı beden yapıları olduklarının farkına varırlar. Doyum kaynağı cinsel organlardır, mastürbasyon deneyimlerler. Bu dönemde çocuğun karşıt cinsteki ebeveyne (erkek çocuğun annesine, kız çocuğun babasına) yakınlık ve ilgi duyma yaşantısı yer alır. Yine karşı cins ebeveyne kendilerini beğendirmek amacıyla kendi cins ebeveynin şahsi eşyalarını kullanarak karşı cins ebeveyne kendilerini fark ettirmeye çalışırlar. Bütün bunlar yaşanırken çocuklar için aynı zamanda kendi cins ebeveynleri hem rakip hem de birer model şahıstır. Yani aynı cins ebeveyn çocuğun cinsel kimlik gelişiminde önemli model şahıslardır. Eğer bu model şahıs ile çocuk yeterince iletişimde bulunamaz, eksikliğini de çaresizce karşı cins ebeveyni ile gidermeye çalışırsa bu durumda özdeşleştiği model şahıs karşı cins ebeveyn olacaktır ki bu durum da ileriki yaşamda cinsel kimlik bozukluklarına (en azından eğilimlerine) neden olabilecektir.
Oedipus kompleksi ve elektra kompleksi ne anlama gelir?
Burada erkek çocuğun anneye olan ilgisine oedipus kompleksi, kız çocuğun babaya olan ilgisine de elektra kompleksi adı verilir.
Fallik dönemi sağlıklı bir şekilde tamamlayan bireyin özellikleri nelerdir?
Sağlıklı koşullarda fallik dönem çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesine, utanç duygusuna kapılmadan meraklarını giderebilmeyi öğrenmesine, çevresindeki durumların ve kişilerin yanı sıra kendi içsel dürtüleri üzerinde de egemen olabilme çabalarını geliştirmesine, bir başka deyişle gerek dış ilişkilerine ve gerekse iç dünyasına bir düzen getirebilmesine yardımcı olur.
Latent (gizil) dönemin özellikleri nelerdir?
Altı yaşlarından 11-13 yaşlarına kadar süren bu dönemde kişiliğin belirli yönleri gelişir ve belirginleşir. Dürtülerin göreceli olarak pasif olduğu bir dönemdir, çocuk birçok dürtülerini kontrol etmeyi öğrenir, bir geçiş dönemidir. Dürtüler sosyal faaliyetlere, eğlenceye yöneliktir. Gerek karşı cinsle gerekse kendi cinsleriyle evcilik ve doktorculuk oyunları yaygınlık gösterir. Bu oyunlarda amaç çocuklar için hem kendi cinsiyetinin özelliklerini hem karşı cinsiyetin özelliklerini öğrenmeye çalışmaktır. Kız ve erkek çocuklar, kendi hem cinslerine yakınlaşırlar. Model şahıs olarak anne-babaların yerini öğretmenler almaya başlamıştır. Çocuklarda kendi cinsiyetleri ile ilgili kimlik gelişimi de pekişmeye başlamıştır.
Latent (gizil) döneme saplantı ne tür sonuçlar doğurur?
Ego’nun gelişmesi ideallerle biçimlenerek davranışlara yansıyan kontrollerle sürer. Kişisel gelişme, değişme ve bir gruba ait olma duygusu başlıca doyum kaynağıdır. Doyuma ulaşamayan kişi, daha sonraki yaşamında yeteneksizlik, motivasyon güçlüğü gibi kişilik özellikleri gösterir. Ayrıca bu döneme saplanma durumlarındaki tür aksaklık görülür. Birincisi, çocuk içsel dürtülerinin denetimini sağlayamazsa, enerjisini öğrenme ve beceri geliştirmeye yöneltemez. İkincisi ise büyük bir olasılıkla yetişkin yaşamda gözlemlenecek obsesif-kompulsif (takıntılı düşünce ve davranış) kişilik yapısının temelleri atılır.
Latent (gizil) dönemin amacı nedir?
Bu dönemin başlıca amacı fallik dönemin sonunda çocuğun kendi cinsinden olan ebeveyniyle yaptığı özdeşimi ve kendi cinsiyetine ilişkin toplumsal rolünü güçlendirmektir.
Genital dönemin özellikleri nelerdir?
Normal cinsel gelişim, cinsel olgunluğa erişilen, karşıt cinsle doyumlu ilişkilerin kurulduğu ve geliştirildiği bir dönemdir. Arkadaşlık, cinsiyet, meslek seçimi, evlenme gibi konularda düşünme, hazırlık yapmaya başlama bu dönemde başlar. Diğer bir deyişle, bu dönemde karşı cinse ilginin yanı sıra toplumsallaşma, grup etkinliklerine katılma, meslek seçimine ilişkin tasarılar ve yuva kurma isteği belirir. Bu dönem aslında birey için fırtınalı bir dönem olarak adlandırılır. Çünkü birey hem fiziksel olarak hızlı değişimler yaşar, bunlara uyum sağlaması gerekir, hem toplumun artık ergenden beklentileri vardır bunları da gerçekleştirmek durumundadır. Yani hem kendi olmak hem toplumun beklediği biri olmak arasında âdeta bir mücadele dönemidir. Hem karşı cinse kendini beğendirme hem topluma kendini beğendirme çabası söz konusudur. Aslında genital dönem tüm bu çatışmalara yeni çözüm yolları aranmasına olanak sağlar ve bu çözümler bulunabildiğinde yetişkin bir insan kimliği kazanılmış olur.
Genital dönemin amacı nedir?
Bu dönemin amacı, ergenin ebeveynine olan bağımlılığından koparak aile dışındaki karşı cinsten kişilerle olgun ilişkiler kurabilmeyi öğrenmesine yöneliktir. Bir başka deyişle bu dönemde özsever duygular gerçek kişilere yönelmeye başlar. Karşı cinse ilginin yanı sıra, toplumsallaşma, grup etkinliklerine katılma, meslek seçimine ilişkin tasarılar ve yuva kurma isteği belirir. Kişi giderek, zevk arayan özsever çocuktan gerçeklere yönelik toplumsal yetişkine dönüşür.
Psikososyal gelişim kuramının kurucusu kimdir, Freud'un kuramıyla benzerlik ve farklılıkları nelerdir?
Kuramın babası Erik Erikson’dur. Psikodinamik ekole mensuptur. Kuramını Freud’un yaklaşımını geliştirme yoluyla ortaya koymuştur. Freud’un yapısal kuramını benimsemekle birlikte ayrıldığı tek nokta bireyin davranışlarında İd’in değil Ego’nun ağırlığını vurgulamasıdır. Bu nedenledir ki kendisi ve kendisinden sonra gelen devamcıları “Ego Psikologları” olarak, yaklaşım da “Ego Psikolojisi” olarak anılmaktadır.
Erikson'un geliştirdiği Psikososyal gelişim kuramının özellikleri nelerdir?
Erikson’a göre, kimlik duygusu her insan için hayati bir ihtiyaçtır. Kimlik kargaşası ise sağlam kimlik duygusunun karşıtıdır. Her kimlik hem olumlu (yani kişinin arzu edilir olarak öğrendikleriyle tutarlı) hem de olumsuz (olmaması konusunda uyarıldığı ya da cezalandırıldığı) yönleri içerir. Her dönemin olumlu ve olumlu yönleri (psikososyal karmaşası) her bir dönemde zıtlık şeklinde adlandırılmıştır. Ayrıca her dönemin psikososyal bir değeri (hedefi) vardır, ego bu psikososyal değeri amaçlar. Erikson’a göre; kişilik gelişimi, doğumla başlayan ve ölümle sonuçlanan bir süreçtir. Yani ergenlik sonunda tamamlanmaz. Ayrıca hem biyolojik hem sosyal faktörlerle ilişkilidir. Bu süreç sekiz dönem içinde gelişimini sürdürür bunlara insanın sekiz çağı da denmektedir.
Erikson'un ileri sürdüğü gelişim dönemleri nelerdir?
- Duyusal Dönem (Bebeklik Dönemi): Temel Güven X Güvensizlik Duygusu Dönemi (0-1,5 Yaş)ü
- Anal-Kas (İlk Çocukluk) Dönemi: Özerklik X Utanma ve Şüphecilik Duygusu Dönemi (1,5-3 Yaş)
- Psikomotor Dönem/ Girişkenlik X Suçluluk Duygusu Dönemi (3-6 Yaş)
- Okul Dönemi: Başarı X Yetersizlik Duygusu Dönemi (6-12 Yaş)
- Adolesan Dönem/ Kimlik Dönemi (12-20 Yaş)
- Genç Yetişkinlik Yakınlaşma X Uzaklaşma (Yalıtılmışlık) Dönemi
(21-30 Yaş) - Yetişkin Dönem / Üretkenlik X Verimsizlik (Durgunluk) Dönemi
(31-60 Yaş) - Olgunluk Dönemi/ Benlik Bütünlüğü (Bilgelik) X Umutsuzluk Dönemi (60 Yaş ve Üstü)
Erikson'un kuramına göre duyusal dönemin psikososyal karmaşası ve temel gücü nedir?
Bu dönemde çocukta güven ya da güvensizlik duygusu oluşur. Psikososyal karmaşa budur. Bu duyguların kaynağı ise kendisinin bakımını üstlenen kişidir. Bireyin ihtiyaçları bu kişi (genellikle anne) tarafından zamanında ve sıcak bir yaklaşımla karşılanıyorsa güven, aksi durumda ise güvensizlik duygusu yerleşir. Temel güven duygusu uyumluluğu, güvensizlik ise uyumsuzluğu beraberinde getirir. Ancak Erikson, bebeğin her iki duygu ile de tanışması gerektiğini ileri sürer. Çok fazla güven duygusu, kişinin kolay aldanmasına ve ileride zarar görmesine neden olabilir. Güvensizlik de öfke, düşmanlık ve üzüntü duygularının yoğun yaşanmasına neden olabilir. Umut, işte bu temel güven ve güvensizlik duygusu arasındaki çelişkinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Eğer kişi bebeklikte yeterince umut geliştiremez ise bunun karşıtı olan geri çekilme ortaya çıkacaktır. Geri çekilme bebeklik döneminin temel patolojisidir. Yeterince umudu olmayan birey dış dünyadan uzaklaşarak ciddi psikolojik rahatsızlıklara doğru yol alabilir.
Erikson'un kuramına göre Anal-kas döneminin temel karmaşası nedir?
Çocukta özerklik ya da kararsızlık ve utanç duygusunun oluştuğu dönemdir. Erikson’a göre çocuklar bu dönemde yalnızca dışkılarını tutmaktan veya bırakmaktan değil, aynı zamanda işemek, yürüme, tutma, fırlatma ve benzeri bedensel işlevleri kullanmaktan da zevk alırlar.Bu yolla hem kendilerini hem de çevrelerini kontrol etme duygusunu geliştirirler. Bu kontrolün temel unsuru da “anal-üretral kas modu” dur. Çocuklar bu dönemdeki faaliyetleri sırasında eğer ebeveynleri tarafından kısıtlanırlar, aşırı kontrol edilirler veya utandırılırlar ise çocukta özerk davranış yerine utanma ve kendinden şüphe duyma duygularını geliştirirler. Temel karmaşa budur. Bu karmaşanın başarılı bir şekilde sonlandırılması ise “irade” nin kazanılmasını sağlar ki psikososyal değer (yani hedef) de budur.
Erikson'un kuramına göre Psikomotor dönemin temel karmaşası nedir?
Bu dönemde çocukta girişimlerde bulunma ya da suçluluk duygusu oluşur. Bunun en temel nedeni ebeveyn tutumlarıdır. Çünkü, çocuğun merak duyduğu hemen her konunun (özellikle cinsellikle ilgili konuların) anne baba tarafından engellenmesi ve engellenirken de utandırılması ya da katı cezalandırıcı davranışlar sergilenmesi, çocuklarda girişkenlikleriyle ilgili suçluluk duygusunun oluşmasına neden olur. Bu da gelecek yaşamda çekingenlik davranışının temellerinin atılması demek olacaktır. Bunun tersine hiçbir şekilde engellenmeyen çocuklarda da süperego gelişmeyecek yani ahlak gelişimi açısından olumsuz durumlar ortaya çıkabilecektir. Böyle bir durumda da yetişkin yaşamda antisosyal davranışların temeli atılmış olabilecektir. İşte çocuklar bu dönemde yaşanan bu karmaşa içinde yavaş yavaş bir amaç edinme davranışı kazanırlar. Psikososyal değer budur.
Erikson'un kuramına göre Okul döneminin temel karmaşası nedir?
Okul çağı olarak da adlandırdığı bu dönemde çocukların hayatında artık okul ile birlikte akademik başarı söz konusudur. Dolayısıyla burada elde ettiği ya da edemediği başarılar nedeniyle başarı ya da başarısızlık duyguları gelişir. Erikson’a göre ister çağdaş toplumlardaki okul ortamı olsun ister ilkel toplumlardaki eğitim süreci olsun çocuk aslında bu dönemde yaşamın gerçekleriyle yüzleşmektedir. Bu dönemin psikososyal karmaşası çalışmaya (başarıya) karşı yetersizlik duygusunun yaşanmasıdır. Bu karmaşa içindeki hedef ise yeterlilik duygusudur.
Erikson'un kuramında adolesan dönemin temel karmaşası ve psikosoyal değeri nedir?
Burada kimlik duygusunun üç temel bileşeni vardır; cinsiyet rolü, mesleki tercih ve toplumsal roller. Bu alanlardaki yaşantılar aslında ergende bir kimlik karmaşası, kimlik bunalımı oluşturur ancak yaşanması gerekmektedir. Çünkü bu süreçteki deneme-yanılmalar aslında bir kimliğin oluşması için gereklidir. Bu karmaşanın yaşanmasının kolaylaştırılması, geçiştirilmesi (ebeveynlerce aşırı hoşgörü gibi) ya da sağlıksız tutumlarla katı bir şekilde daha da zorlaştırılması sağlıklı bir kimliğin oluşumunu engelleyecektir. Çünkü ergen başarılı bir biçimde cinsel, toplumsal ve mesleki rollerini edinemeyebilecek bunun sonucu olarak da özgüven eksikliği, utangaçlık yaşayabilecek ya da tam tersine antisosyal davranışlar sergileyebileceklerdir. Bu dönemin psikososyal değeri bu bağlamda “bağlılık” tır.
Erikson'un kuramına göre genç yetişkinlik döneminin temel karmaşası ve psikososyal değeri nedir?
Bu dönemin psikososyal değeri “sevgi” dir. Erikson’a göre gerçek cinsellik, bu dönemde ortaya çıkar. Ergenlikteki cinsellik ise kimlik arayışının bir ifadesidir. “Sevgi” kavramı da bu dönemde anlam kazanmaya başlar. Yakınlık hem cinsellik ve sevgi ögesinin olduğu karşı cins ile ilgilidir hem de (aynı zamanda) empati, açıklık ve bağlılık unsurlarını içeren arkadaşlarla ilgilidir. Bu bağlamda; kişide insanlarla ya yakın ilişkiler geliştirme ya da yalnızlık (yalıtılmışlık) oluşur.
Erikson'un kuramına göre yetişkin dönemin temel karmaşası ve psikososyal değeri nedir?
Bu dönemde birey, toplumdaki yerini ve sorumluluklarını almaktadır. Bu dönemin psikososyal karmaşası üretkenliğe karşı durgunluktur. Psikososyal değeri ise, verimliliğe odaklanma, gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmaya odaklanma düşüncelerini içeren “ilgi” dir. Erikson’a göre üretkenlik kavramı, cinsel üremenin yanı sıra öğrenmeyi ve öğretmeyi de içermektedir. Kişide, yaşantılara bağlı olarak üretkenlik ya da durgunluk duygusu oluşur.
Erikson'un kuramına göre olgunluk döneminin temel karmaşası ve psikososyal değeri nedir?
Bu dönemin psikoseksüel adaptasyon modu “duyumsal hazzın genelleşmesi” dir. Yani bedensel olarak yaşanan haz, cinsel organların ötesinde tüm bedene ve görüntüler, sesler, tatlar gibi farklı duyumlara yayılmıştır. Psikososyal değeri ise“bilgelik” tir. Benlik bütünlüğü, benliğin kendi içinde bir düzen ve anlam bulunması durumudur. Bu bütünlüğün bulunmaması durumunda kişide gözlemlenecek olan; ölüm korkusudur. Psikososyal karmaşa da budur.
Adleri'in bireysel psikoloji kuramında yer verdiği kavramlar ve içerikleri nelerdir?
Sosyal Duygu (Toplumsal İlgi): Başkasının gözleriyle görebilmek, başkasının kulaklarıyla duyabilmek, başkasının kalbiyle hissedebilmek. Akıl: İçinde toplumsal ilginin de bulunduğu bir zekâdır ve bu da genellikle yararlı olan tarafa mahsustur. Sağduyu: Akılla uyum sağlayan, genel olarak kabul edilmiş bulunan, kültürün devamına dönük olan tüm psikolojik hareketlerin bir toplamıdır. Aptallık: Yalnızca zekâ düzeyinin azlığı değil, aynı zamanda değişik bir düşünme biçimidir. Aşağılık Kompleksi: Karşısındaki sorunu çözemeyecek durumda olduğuna inan bir insanın, bu inancını ifade eden davranış ve tutumunu anlatmaktadır. Aşağılık kompleksi kendini üstünlük çabası olarak gösterebilir. Kanıtlama Kompleksi: Kendilerinin de var olmaya hakları olduğunu ya da hiçbir kusurları olmadığını kanıtlamak isteyen pek çok kişide bulunur. Lider Kompleksi: Bu eğitimin bir sonucudur. Bu tür insanlar kendilerine başka hiçbir rolü yakıştıramazlar ve gece gündüz hep başta olmak isterler. Bunların dışında Oedipus, Kurtarma, Polonius, Tasfiye, Yazgı, Seyirci ve Hayır Kompleksleri de bulunmaktadır. Başarısızlar: Tüm başarısızlar (nörotikler, psikotikler,suçlular, intiharcılar, sapıklar…vb.) toplumsal ilgi bakımından hazırlıkları yetersiz olanlardır. İş birliğine yanaşmayan, tek başına insanlardır hepsi. Dünyanın tersine gider hâlleri vardır. Kriminaller(Suçlular): Şımartılmış hayat tarzının izlerini taşırlar. Çok aktif ve toplumsal ilgileri gelişmemiş kişilerdir. Ona çocukluğundan beri süregelen yanlış hayat tarzını gösterebilmek gerekir.
Otto Rank'ın kişilikle ilgili görüşleri nelerdir?
Otto Rank “Ayrılma anksiyetesi” adını verdiği kuramında, çocukla anne arasındaki duygusal bağlantı yerine, fiziksel bağlantıyı ön plana almıştır. Annenin uterusundan (rahat ve güvenli bir yerden) doğumla ayrılan çocuğun duyduğu bedensel ayrılma korkusunun ölüm korkusuna dönüşebildiğini ileri sürmüştür. Memeden kesilmede de anneden kopma korkusu yaratabileceğini daha sonraları sağlıklı gelişmemiş kişiliklerde toplumdan kopma korkusu da görülebileceğini belirtmiştir.
Karen horney'in kişilikl ilgili ileris sürdüğü görüşler nelerdir?
Karen Horney - (1885 - 1952): Kişiliğin gelişiminde çevre ve kültürün etkileri üzerinde durmuştur. Horney’e göre, insan, doğduğu andan itibaren yabancı ve düşman bir dünya ile karşı karşıyadır. Bu dünya da yalnız ve yardımsızdır. Bu durum insanda temel anksiyeteyi doğurur. Bu da kişiliğin bütünlüğü üzerinde sürekli ve yaygın etki eder. Bu durumda çocuğun ailesi ile etkileşiminin sağlıklı ve olumlu olması ilerde doğabilecek davranış bozukluklarını önleyebilir.
Harry Stack Sullıvan'ın kişilikle ilgili ileri sürdüğü görüşleri nelerdir?
Harry Stack Sullıvan (1892-1940): Kişilik gelişmesinde toplumsallaşma ve kültür üzerinde durmuş, kişiye özgü davranışların insanlar arası ilişkilerden kaynaklandığını ileri sürmüştür. Sullivan’a göre, doğal ve doğuştan var olan güdüler, insanın içinde yaşadığı topluma, onun kültürüne göre gelişir, biçimlenir ve işlev yapar. Sullıvan, doğumdan gençliğe kadar süren kişilik gelişimi sürecinde, konuşulan dilin, diğer kişilerle olan ilişki ve etkileşimin, karşı cinsle ilişkinin, amaca yönelik davranış biçiminin ve saygınlık kazanmanın önemli olduğunu vurgulamıştır.
Eric Berne Transaksiyonel Analizi nasıl tanımlamaktadır?
Berne, Transaksiyonel Analizi, Karşılıklı Etkileşimin Çözümlemesi olarak tanımlamış bunu da en az iki kişi arasında gerçekleşen iletişim sürecinde davranışların karşılıklı olarak çözümlemesi demek olduğunu ifade etmiştir. Berne, bir uyarıcı ve bir tepkiden oluşan birime transaksiyon adını vermiştir.
Eric Berne'nin kişilikle ilgili ileri sürdüğü görüşler nelerdir?
Berne, kişiliği, “varoluşsal fenomenler” olarak adlandırdığı ego durumları ile tanımlar. Bu ego durumları da kuramda kuramsal yapılar olarak ifade edilmemiş, somut, gözlemlenebilir ve ayrıca herkesin anlayabileceği kavramlarla ifade edilmiştir. Ego durumları, içsel ve dışsal uyarıcıları organize etmeye yarayan üç ruhsal organın (extero-psişe, neo-psişe ve archeo-psişe’nin) fenomenolojik (görüngüsel, gözlemlenen) belirtileridir. Aynı zamanda TA kuramında kişilik birbirine değen üç daire ile gösterilmiştir. Ancak ego durumları bir bütünü oluşturduğundan, bu dairelerin çevresinde bir elips yer almaktadır.
Eric Berne'ye göre ego durumları ne anlama gelmektedir ve nasıl sınıflandırılmaktadır?
Berne’e göre ego durumları, kişiliğin varoluşsal fenomenleridir ve şu anda yaşayan gerçek bir kişiyi ve bu kişinin daha önceki yaşantı kayıtlarının tümünü temsil eden, kişinin başkalarıyla ve genel olarak çevresiyle olan ilişkilerinde ortaya çıkan kişisel yaşantılarından oluşan yapıdır. Bu anlamda da, davranışların bir taksonomisi olmayıp daha çok öznel yaşantıların bir sınıflamasıdır. Bu ego durumları yapısal olarak; Ebeveyn Ego Durumu, Yetişkin Ego Durumu ve Çocuk Ego Durumu olarak sınıflandırılmaktadır. Fonksiyonel olarak ise (yani sosyal etkileşimler esnasında fonksiyonda bulunan ego durumları olarak da), Eleştirel Ebeveyn, Koruyucu Ebeveyn (Doğal Ebeveyn), Yetişkin, Uygulu Çocuk ve Doğal Çocuk Ego Durumları olarak sınıflandırılmaktadır.
Eric Berne'nin kuramında bahsi geçen Ebeveyn Ego durumu ne anlama gelmektedir?
Ebeveyn ego durumu, kişinin yaşamında karşılaştığı başta ebeveyn figürleri ve dış kaynaklardan alınan görüş, tutum, değer ve değer yargılarını algılama şeklindeki davranışları içermektedir. Bir kimsenin çevresine tepkide bulunurken veya uyarıcı gönderirken, ebeveyn kayıtlarını harekete geçirerek enerjisini yönlendirdiğinde veya bu kayıtlardakine benzer yaşantılar içerisinde olduğunu, bu durumun da Ebeveyn ego durumu olduğunu ve aynen bu kayıtlarda olduğu gibi veya bunlara benzer şekilde hissettiğini, düşündüğünü ve davrandığını dile getirmiştir.
Eric Berne'nin kuramında bahsi geçençocuk ego durumu ne anlama gelmektedir?
Çocuk ego durumu kişinin çocukluğunda yasadığı tüm yaşantıları içermektedir. Bireyin çocukluğundan da izler taşıyan duygu, düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır. Kişiliğinin bir anlamda en orijinal kısmını oluşturan bu yaşantılar hem yeni yaşantıların eklenmesiyle hem de çocukluğundakilerin aynısının tekrarlanmasıyla yaşam boyu sürer gider. Bir kimse başkalarına ve çevresine tepkide bulunurken veya uyarıcı gönderirken, eğer bu kayıtlarını harekete geçirecek şekilde enerjisini yönlendiriyorsa veya bu kayıtlardakine benzer yeni yaşantılar içindeyse çocuk ego durumundadır demektir.
Eric Berne'nin kuramında bahsi geçen Yetişkin ego durmu ne anlama gelmektedir?
Kişinin, “Şimdi ve Burada” tepkilerini verirken ortaya çıkan duygu, düşünce ve davranışları içermektedir. Şu andaki gerçeğe uygun olan ve diğer iki kategoriden uzak duygu, düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır. Bir kimse başkalarına ve çevresine tepkide bulunurken ve uyarıcı gönderirken, eğer bu kayıtlarını harekete geçirecek şekilde enerjisini yönlendiriyorsa veya bu kayıtlardakine benzer yeni yaşantılar içindeyse yetişkin ego durumundadır.
Eric Berne'nin kuramına göre Fonksiyonel Analizdeki ego durumları nelerdir?
Koruyucu Ebeveyn; ilgili, özen gösterici, bağışlayıcı, destekleyici, izin verici, şefkatli, koruyucu ve endişelidir. Davranışları da bu bağlamda gözlemlenir. Doğal ebeveyn olarak da adlandırılır. Eleştirel Ebeveyn ise inatçı, güçlü, aşırı koruyucu, ilkeli, cezalandırıcı ve görev yükleyicidir. Davranışları da bu yöndedir. Buna kontrol edici ebeveyn de denmektedir Yetişkin Ego Durumu, temelde kişinin diğer ego durumlarının ihtiyaçlarını karşılamaya yarar, “şimdi ve burada” ya göre, gerçeklik ve olasılıkları da dikkate alarak, kişinin kendisinin diğer ego durumlarına veya başkalarının ego durumlarına karşı işlev görür. Uygulu Çocuk, sanki ebeveynleri onu dinliyormuş ya da gözlüyormuş gibi tepkide bulunur. Çalışkandır, uslu ve asidir ya da ebeveyn figürlerinin herhangi birini esas alarak davranışlar gösterir. Doğal Çocuk ise, dünyadaki ebeveyn figürlerine tepkide bulunmaktan uzak durarak, kendini spontan olarak ifade eder. Sosyal normları, içinde bulunulan koşulları hesap etmeden içinden geldiği gibi hazlarına hizmet edecek şekilde davranır.
Davranışçı kuramların kişilikle ilgili ileri sürdüğü açıklamalar nelerdir?
Davranışçı yaklaşıma göre insan davranışlarının nedeni geçmişindeki öğrenmelerdir. Saldırganlık, çekingenlik, uyumluluk gibi kişilik özelliği olarak değerlendirilen davranışlar gözlemlenerek öğrenilmişlerdir. Davranışlar ya ödüllendirme veya cezalandırma yoluyla pekiştirilmiştir ve sonuçta öğrenilmiştir. Bu yaklaşımlara göre kişilik konusunun diğer davranış konularından herhangi bir farkı yoktur. Bütün insan davranışlarında olduğu gibi kişilik de bir davranış örüntüsüdür. Ayrıca Davranışçı Kuram, kişiliğin oluşmasında kalıtsal faktörleri de reddeder. Davranışlar ya şartlanma ya da gözlem (model alma, taklit etme) yoluyla öğrenilmişlerdir.
Albert Bandura'nın kişilikle ilgili ileri sürdüğü açıklamalar nelerdir?
Albert Bandura bir anlamda daha da eklektik bir yaklaşımla (klasik ve operant/edimsel şartlanmaların dışında) insan öğrenmesinin sosyal bir ortamda oluştuğunu ve çocukların en önemli öğrenme yaşantıların başkalarının davranışlarını gözlemleyerek oluştuğunu savunmuştur. Bandura bu öğrenme türüne Gözlemleme Yoluyla Öğrenme adını vermiştir. Kişiliğin göstergeleri olan davranışların da bu sosyal ortam içerisinde öğrenildiğini ve geliştiğini savunmuştur.
George Kelly'in kişilikle ilgili olarak ileri sürdüğü açıklamalar nelerdir?
Kelly’e göre insanlar, doğumdan itibaren (tıpkı bir bilim insanı tavrıyla) hipotezler geliştirirler, bunları sınarlar, doğrulanıp doğrulanmadıklarına ilişkin bir zihinsel yapı oluştururlar ve sonraki karşılaştıkları olaylarda bu şemaları (yapıları) âdeta bir şablon gibi kullanırlar. Kişinin olaylarla ilgili kendi yaşantısından hareketle olaylara bakışı, açıklamaları ve yorumlama biçimleri yani olayları anlamlandırma biçimleri kişiliklerini oluşturur. Olaylara kişilerin verdiği anlam, olayların kendisinden (gerçeklikten) daha önemlidir. Dolayısıyla Kişisel Yapılar Kuramı, kişiliğin, insanların sürekli değişmekte olan dünyalarına ilişkin algılarının bütünü olduğunu ileri sürmektedir.
Kişilikle ilgili açıklamaları nedeniyle davranışçı kuramlara yöneltilen eleştiriler nelerdir?
Davranışçı kurama ve kuramcılara en büyük iki eleştiri, kişiliğin sürekliliğini ve değişmezliğini açıklayamamasına ve genetik faktörleri reddetmesinedir ki bu eleştirilere karşılık vermede davranışçı kuram oldukça yetersiz kalmıştır.
Ayırıcı özellik Yaklaşımları içerisinde yer alan kuramcılar kimlerdir ve bu kuramcılar kişilikle ilgili olarak hangi açıklamaları ileri sürmüştür?
İlk kuramcı Allport’a göre birey, önceden belirlenmiş kalıplara yerleştirilemeyecek kadar kendine özgüdür, benzersizdir. Dolayısıyla bireyler kendi içinde ele alınmalıdırlar. Bir başka ayırıcı özellik kuramı, faktör analizi yaklaşımıdır. Buna göre de kişiliğin temel boyutları her insan için geneldir yani evrenseldir. İnsanların tutarlı bir biçimde davranmak yönünde kalıcı bir yatkınlıkları vardır, bu nedenle kişilik bileşenleri hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Bu kuramcılara göre ise hangi insanlarda hangi farklı özelliklerin bulunduğu niceliksel olarak ölçülebilir. Bu yaklaşımın öncüleri ise Raymond
Cattell ve Hans Eysenck’tir.
İnsancıl kuramın temcilcisi kimdir ve kişilikle ilgili olarak ileri südüğü görüşler nelerdir?
İnsancıl kuramları diğer kuramlardan ayıran en temel farklılık geçmiş yaşantıların önemini, bilinç dışı süreçleri kabul etmekle birlikte kişilerin eylemlerinden kendilerinin sorumlu olduğunu ileri sürmesidir. Temsilcisi Carl Rogers’dır. Rogers, çocuklukta yaşanan olayların yetişkin kişiliğini oluşturmada önemli bir rol oynadığını kabul eder ancak daha çok şu anki ihtiyaçlarımızın ve
ihtiyaçlarımızı gerçekleştirme yönündeki çabalarımızın kişiliğimizi oluşturduğunu ifade eder.
Kişilik bozukluğu ne anlama gelmektedir?
Kişilik bozukluğu: Kişinin, günlük yaşamda ortaya koyduğu kendine özgü bütünlüğünün sapmalar göstermesi, katılık göstermesi, toplumsal uyum ve işlevselliğini gösterememesi durumudur.
Kişilik bozukluklarından görülen ortak özellikler nelerdir?
Kişilik bozukluklarında ortak özellikler söz konusudur. Bu ortak özellikler şöyle sıralanmaktadır.
- Aşağıdakilerden en az birinde uzun süreli zorluklar yaşanır
- İş yaşamında/akademik yaşamda
- Toplumsal ilişkilerde
- Özel ilişkilerde
- Davranışlar, toplum içinde geçerli ölçülerden sapma gösterir (normlara uyumsuzluk).
- Davranışlar benliğe yerleşmiştir ancak uyum sağlamak amacıyla esneklik göstermez.
- Davranışlara ilişkin tutum, Egosintonik (benlikle uyumludur) ve değiştirilmek istenmez.
- Özellikler çocukluktan beri süregelir.
- Tutum ve davranışlarda Alloplastik uyum vardır (kendisini çevreye değil, çevreyi kendisine uydurmaya çalışma).
- Bilişsel yetilerde, duygulanımda ve düşünce yapısında belirgin bozulmalar yoktur.
- Dürtü denetiminde zorluklar yaşanır.
A kümesi kişilik bozuklukları arasında hangi bozukluklar yer almaktadır?
- Kuşkucu Paranoid Kişilik Bozukluğu
- Şizogibi (Şizoid) Kişilik Bozukluğu
- Şizotürü (Şizotipal) Kişilik Bozukluğu
B kümesi kişilik bozuklukları arasında hangi bozukluklar yer almaktadır?
- Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu
- Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu
- Histriyonik Kişilik Bozukluğu
- Özsever (Narsisistik) Kişilik Bozukluğu
c kümesi kişilik bozukluklarında hangi bozukluklar yer almaktadır?
- Çekingen Kişilik Bozukluğu
- Bağımlı Kişilik Bozukluğu
- Takıntılı-Zorlantılı (Obsesif-Kompulsif Bozukluğu
Kauffman anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Kauffman, tüm kültürlerin çocuğun kişiliğinin gelişmesinde ve öğrenim yaşantılarında aileye temel rolü ve sorumluluğu verdiğini ve yetişkin yaşama kadar da bu sorumluluğun ailede olduğunu belirtir.
Freud anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Psikanalitik kuramın kurucusu Freud, nevrozların oluşumunda, çocuklukta yaşanan cinsel içerikli sarsıcı olayların önemli bir rol oynadığını fark etmişti. Klinik deneyimleri arttıkça giderek hastaların çocukluk dönemlerine ilişkin yaşantılarının ve düşlemlerinin ortak yönlerini saptamaya başladı. Daha sonra oral (ağızcıl), anal, fallik, gizil ve genital dönem olarak adlandırdığı gelişim kuramını oluşturdu. Bu dönemlerde, ana-baba tutumlarının bireyin kişilik gelişimi ve davranışları açısından büyük önem taşıdığını belirtti. Hatta ana-babaların hatalı tutumları nedeniyle bu dönemlerden herhangi birine saplanmanın bireyin kişilik özelliklerini belirleyebileceğini ifade etti.
Adler anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Adler de grubun birey üzerindeki etkilerini tartışırken özellikle aile üzerinde durmuştur. O da Freud gibi, yaşamın ilk beş yılının ve bu süredeki aile içi ilişkilerin ve ana-baba tutumlarının, kişilik özelliklerinin ve yaşam stilinin belirlenmesinde büyük önem taşıdığını ileri sürmüştür. Adler’e göre, çocuğun her istediğini yerine getiren, disiplinsiz ana-baba tutumları çocuklarda, her türlü gereksiniminin karşılanacağı düşüncesini oluşturur ki bu düşünce potansiyel suçluluğun temelleridir. Bu tutumun aksine sevgisiz, ilgisiz annebaba tutumu da aynı sonucu doğurabilmektedir. Adler, çocuğun ailede kaçıncı çocuk olduğunun da kişilik gelişimi üzerine etkilerine ilk dikkati çeken kuramcıdır. Ona göre çocuğun dünyaya geliş sırası (büyük, ortanca ve küçük çocuk) da kendine özgü bazı sorunları da birlikte getirmektedir. Bütün bu yaşantılar Adler’e göre, bireyin “yaşam biçimi” ni belirleyici süreçlerdir.
Jung anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Jung yaşamın ilk yıllarında çocuğun ayrı bir kimliği olmadığını, psişesinin de (psişe Jung’a göre, bilinçli ya da bilinç dışı, tüm duygu, düşünce ve davranışlardır) ana-babasının psişelerinin yansımalarından oluştuğunu, bu nedenle ana-babanın ruhsal sorunlarının da çocukta görülebileceğinin kaçınılmaz bir durum olduğunu belirtmiştir.
Sullivan anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Kişilik kuramcılarından Sullivan, kişilik gelişiminde ilk 7 yılın çok belirleyici olmadığını, bireyin daha sonra geliştirdiği ilişkilerin önemli olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, temel kuramlarından olan anksiyeteyi açıklarken, anksiyetenin anneden çocuğa empati yoluyla geçtiğini, cezalandırıcı, küçük düşürücü ve alaycı ana-baba tutumlarının çocukta güvensizlik ve anksiyete duyguları geliştirebileceğini de belirtmiştir.
Maccoby ve Martin anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Maccoby ve Martin’e göre; insanoğlunun içgüdüleriyle hareket eden bir bebekten, toplumsallaşmış bir yetişkin hâline geçişindeki süreç, uzun bir eğitim gerektirmektedir. Bu eğitim verilirken anne-babanın tutumunun, çocuğun kişilik gelişimi açısından diğer birçok etmenden daha önemlidir. Evde yaşanacak uyumlu, sıcak ve sevgi dolu bir atmosfer, çocuğun duygusal, sosyal ve kişilik gelişimini olumlu yönde etkileyerek, çocuğun yaşama güvenle, insanlara ise dostça bakabilmesine yardımcı olacak, ileride karşılaşabileceği problemlerle başa çıkabilme gücüne katkıda bulunacaktır. Uyumsuz, problemli, yeterli sevgi ve anlayışın olmadığı ortamlarda ise çocuklar hem kendilerine hem de karşılarındaki kişilere karşı güven duygusu geliştirebilmekte güçlük çekeceklerdir.
Synder ve Patterson anne baba tutumları ve kişilik gelişimi arasındaki ilişkiyi nasıl açıklamaktadır?
Synder ve Patterson’a göre, olumlu tutumları olan ana-babalar, çocuklarına olumlu davranış yollarını göstererek onların kişiler arası ilişkilerini kolaylaştırırlar, olumlu davranışlarına olumlu geri bildirimler ve pekiştireçler verirler, ilgilerini, sevgilerini gösterip eleştirel olmayıp destek olup, etkinlikleri paylaştıklarında çocuklarına olumlu davranış modelleri sunarlar ve olumlu beceriler kazanmalarına katkıda bulunurlar. Böylece olumlu özellikler geliştirmelerine, başkalarınca kabul görmelerine, sorunlarla etkin şekilde baş etmelerine ve kendini olumlu değerlendirmelerine yardımcı olurlar. Buna karşın, ana-babalarıyla ilişkileri başarı, kabul ve onay getirmeyen çocuk ve gençler hem kendilerini olumsuz değerlendirecekler hem de yaşamın getirdiği sorunlarla etkin biçimde baş etmelerini engelleyen duygu ve davranış sorunları geliştireceklerdir.
Baumrind'in ileri sürdüğü dört temel anne baba boyutu nelerdir?
Ebeveyn kontrolü boyutu, ebeveynler tarafından konulan kurallara çocukların ne oranda uymak zorunda olduklarını gösterir. İletişimde açıklık boyutu, anne ve babaların verilecek kararlarda çocuklarının fikirlerine ve düşüncelerine ne derecede saygı gösterdiklerini, bu konuda çocuklarını ne derece teşvik ettiklerini ve çocuklarının davranışlarına sınırlar getiriliyorsa bunun nedenlerini ne oranda açıkladıklarını gösterir. Olgunluk beklentisi boyutu ise anne ve babaların çocuklarının zihinsel, sosyal ve duygusal alanda başarılı olmaları için ne derece teşvik ettiklerini gösterir. Bakım destek boyutu, anne ve babaların çocuklarına bakarken ve onlarla ilişki kurarken ne derece yakın, sevecen ve sıcak davrandıklarını gösterir.
Baumrind'in ileri sürdüğü anne baba tutumları (stili) nelerdir?
Baumrind anılan dört boyuta bağlı olarak üç temel anne – baba tutumu (stili) ileri sürmüştür. Bunlar da;
• Otoriter anne – baba tutumu
• Demokratik anne – baba tutumu
• İzin verici anne – baba tutumu
Bu sınıflamaya göre, kontrol ve olgunluk beklentisi boyutlarında yüksek, açık iletişim ve bakım boyutlarında düşük olan ebeveynler otoriter olarak adlandırılmaktadır. Bütün boyutlarda anılan özelliklere yüksek derecede sahip olan anne –babalar demokratik olarak adlandırılmaktadır. Kontrol ve olgunluk beklentisi boyutlarında düşük, açık iletişim ve bakım boyutlarında yüksek olan anne–babalar ise izin verici olarak adlandırılmaktadır. Baumrind’e göre anne – babaların çoğu, çocuklarıyla olan iletişimlerinde bu davranışlardan birini daha başat olarak benimser ve uygularlar.
Baumrind'in ileri sürdüğü anna baba tutumlarının özellikleri nelerdir?
Otoriter ebeveynler, koydukları kurallara çocuklarının koşulsuz uymasını ve itaat etmesini beklerler. Bu tür ailelerde çocuklar kurallara uymadığında ceza uygulanır ve ebeveynler çocuklarıyla pek fazla görüş alışverişinde bulunmazlar; daha çok çocuklarının söylediği her şeyi sorgulamadan kabul etmesini beklerler. Demokratik tutum takınan anne-babalar çocuklarından olgun davranışlar beklerler ve aynı zamanda gerekli olduğunda kurallara uymalarını isterler. Öncelikle sıcak ve ilgilidirler, sabırlı ve duyarlı bir şekilde çocuklarını dinlerler, aile içinde verilecek olan kararlarda çocuklarının görüşlerini alırlar. Bu tür ailelerde çocuk yetiştirmede akılcı ve demokratik bir yaklaşım izlenir. Hem ebeveynin hem de çocuğun hakları dikkate alınır. İzin verici tutumda olan anne-babalar da çocuklarına çok fazla özgürlük verirler, çocuklarınhiçbir şekilde kontrol etmezler ve bazen de ihmale varan bir hoşgörü ile davranırlar. Aynı zamanda çocuklarına karşı sıcak ve sevecendirler. Çocuklarının bütün kararlarını kendilerinin vermesini beklerler. Bu tür ebeveynlerin çocukları istedikleri zaman yemek yerler, yatarlar, televizyon seyrederler ve sokağa oynamaya çıkarlar.
Baldwin ve arkadaşalrının ileri sürdüğü anne baba tutumları ve bunların özellikleri nelerdir?
Baldwin ve arkadaşları anne – baba tutumlarını 3 genel sınıfta toplamışlardır.ailelerin 1/4’ü reddedici tutum göstermektedir. Reddedici tutumdaki anne–babalar, sürekli düşmanca, şefkatsiz ve onaylamayan tarzda davranırlar. Bunların varlığı demokratik tutumların oluşmasını engeller, otokratik özellik ortaya koyarlar. Reddedici tutumlar da iki grupta toplanır. Birinci grup çocuklarına karşı genelde ilgisizdir, ikinci grupta ise düşmanca duygular baskındır. Kabul edici tutum gösteren aileler ise 1/4’ten fazladır. Kabul etme davranışı en belirgin özellik olduğu hâlde, bu grup içinde üç alt grup saptanmıştır. a) hoşgörülü ve antidemokratik (aşırı koruyucu), b) hoşgörüsüz ve demokratik, c) hoşgörülü ve demokratik. Nedensel (causal) tutumlar, araştırma grubunun hemen hemen yarısında gözlenmiştir. Bu aileler kesin olarak kabul edici ve reddedici kategorilerinde sınıflanamaz. Bu ailelerde nedensel bir otokrasi ve nedensel bir hoşgörü vardır. Buradaki otorite reddedici ailelerdeki gibi olumsuz değildir. Çocuğu reddetmekten çok, ona otorite uygulamak söz konusudur. Otoriteyi uygulayan kişiler (anne – baba) sıcak davranmaz. Diğer temel özellikleri de hoşgörü eğilimlidir ancak bu da orta düzeydedir.
Schaefer ve Bell’in anne baba tutumları ve kişilik gelişimiyle ilgili açıklamaları nelerdir?
Schaefer, önceki verilerden ve kendi çalışmalarından yararlanarak, anne – baba tutumları konusunda circumplex model (dairesel sıra modeli) olarak bilinen bir model geliştirmiştir. Modelde iki temel boyut vardır ve bu boyutun bir ucunda sevgi – düşmanlık diğer ucunda ise bağımsızlık – kontrol vardır. Bu modele göre anne- baba tutumları boyutlarından biri anne– babanın baskı ve kontrolüdür. Bu tutumun bir ucunda aşırı kontrollü ve aşırı baskılı anne – baba tutumu diğer uçta ise aşırı serbest ve her şeye izin veren anne – baba tutumu yer almaktadır. Diğer boyut ise anne – babanın sevgi tutumuyla ilgilidir. Bunun da bir ucunda sevgisiz anne–baba tutumu, diğer uçta ise aşırı seven anne – baba tutumu vardır.
Schaefer ve Bell’in anne baba tutumlarıyla ilgili sınıflaması nasıldır?
- Aşırı koruyucu anne–baba tutumu (aşırı sevgi ve aşırı baskı arasındaki tutum)
- Diktatör anne–baba tutumu (aşırı baskı ve aşırı sevgisizlik arasındaki tutum)
- Çok seven, baskısız, serbest ve demokratik anne–baba tutumu
- Aşırı serbest ve sevgisiz anne – baba tutumu (sevgisizlik ve baskısızlık boyutları arasındaki tutum)
Berzonsky anne – baba tutumlarını nasıl sınıflandırmaktadır?
- Berzonsky anne – baba tutumlarını beş kategoride ele almaktadır.
otoriter
• ilgisiz
• aşırı koruyucu
• izin verici - gevşek
• otoritatif (tatlı – sert disiplin)
Berzonsky' e göre otoriter tutum takınan ailelerin özellikleri nelerdir?
Berzonsky’e göre, otoriter tutum takınan ailelerde koşullu kabul vardır. Bu aile ortamında yetişen çocuk ve gençler otoriteye bağımlı, düşüncelerinde esnek olmayan, katı kişilerdir ve oldukça gelenekseldir.
Berzonsky' e göre ilgisiz tutum takınan ailelerin özellikleri nelerdir?
İlgisiz anne–baba tutumunda gevşek disiplin ve kontrol uygulanmaktadır. Bu aile ortamında yetişen gençler, düşmanca duygular içindedir ve genellikle bu düşmanlığı anti–sosyal saldırganlık olarak dışa vurur. Genellikle toplumda suçlu gençlik olarak ele alınan gençlerin böyle aile ortamlarından geldiği gözlenmektedir.
Berzonsky' e göre aşırı koruyucu tutum takınan ailelerin özellikleri nelerdir?
Aşırı koruyucu anne – baba tutumlarıyla karşılaşan gençler, anne – babalarından sevgi ve sıcaklık görmektedir. Çocuğun ne zaman ne yapması gerektiğine de anne–baba karar vermektedir. Bu tutumla büyüyen gençler ise bağımlı, pasif ve uyguludur. Bu gençlerin kendine güveni düşük, utangaç ve çekingen oldukları söylenebilir.
Berzonsky' e göre izin verici-gevşek anne baba tutumuna sahip ailelerin özellikleri nelerdir?
İzin verici – gevşek anne – baba tutumlarında ise ebeveynler çocuktan çok az şey talep etmekte, daha çok çocuğun isteklerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bu tutum içerisinde yetişen gençler, kendini merkez alan, disiplinsiz, sorumsuz ve bozucu davranış özellikleri gösterirler. Dikkat çekmek isteyen ve kendini kontrol edemeyen kişilerdir.
Berzonsky' e göre otoritatif anne baba tutumuna sahip ailelerin özellikleri nelerdir?
Otoritatif anne – baba tutumlarında çocuğa esnek bir disiplin uygulanmaktadır. Bu tutumda sıcaklık ve kabulle birlikte çocuğu bağımsızlığa yönlendirmek de söz konusudur. Bu tutumlarla karşılaşan gençlerin etkin, toplumsal açıdan atılgan, bağımsız, arkadaşça, yaratıcı ve başkalarına karşı düşmanca duyguları olmayan, kendine güvenen, girişimci ve toplumsal sorumluluğu yüksek kişiler oldukları söylenebilir.