aofsorular.com
KYT401U

ÇEVRE, EKOSİSTEM VE TEMEL KAVRAMLAR

1. Ünite 20 Soru
S

Çevre kavramını tanımlayınız.

Çevre kavramının insanların ve toplumların gündemine girmesi çok eski zamanlara dayanmamaktadır. Çevre olgusunun, bir sorun olarak ortaya çıkması ile birlikte çok boyutlu ve karmaşık ilişkileri içeren bir kavram olduğu anlaşılmaya başlamıştır. Genel bir tanımla çevre, insan faaliyetleri ve canlı varlıklar üzerinde hemen ya da uzunca bir süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamıdır. Bu açıdan bakılırsa çevrenin kapsamadığı hiçbir alan ve süreç kalmamaktadır. Kavramı belirgin kılmak için bu tanımı açıklamak gerekirse, şu temel ögelerin altı çizilebilir: İnsanla birlikte tüm canlı varlıklar, cansız varlıklar, canlı varlıkların eylemlerini etkileyen ya da etkileyebilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik, toplumsal nitelikteki tüm etkenler. Bugün genel kabul olarak, ekoloji biliminin yıllar içinde yarattığı değerler ve kavramların izinde “çevre”, insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziksel, biyolojik, toplumsal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle çevre, bir canlının var olduğu ortam ya da şartlardır ve yeryüzünde ilk canlı ile birlikte çevresel bir ortamdan ve ilişkiler sürecinden söz etmek mümkündür.

S

Ekoloji kavramını çevre kavramı ile ilişkisi bağlamında açıklayınız.

Çevre kavramının çağrıştırdığı “ekoloji” kavramı ve uygarlık sürecinde ortaya çıkan “ekoloji bilimi” ise köken olarak çok eski zamanlara uzanmaktadır. Canlı varlıkların yaşam ortamları ve birbirleri ile olan diyalektik ilişkilerini inceleyen “ekoloji bilimi” ilk kez 1866 yılında Alman Biyoloğu Ersnt Haeckel tarafından gerçekleştirilen ve geliştirilen bilimsel araştırmalar ve çalışmalar sonucunda bağımsız bir bilim alanı olarak görülmeye başlamıştır. Ekoloji sözcüğünün ise, Haeckel’in araştırmaları sırasında ortaya çıktığı bilinmektedir. Haeckel, uygarlık tarihinde önemli yeri olan Eski Yunan coğrafyasını araştırırken, antik dönemde Eski Yunanca’da kullanılan kavram ve kelimelerden hareketle, “ekoloji” kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Buna göre, Eski Yunanca’da yaşanan yer/yurt anlamına gelen “oikos” ile, bilim, söylem veya söz söyleme sanatı anlamına gelen “logia” sözcüklerinin bir arada kullanımından “ekoloji” sözcüğünü türetmiştir. Ekoloji kavramı, yaşam ortamlarının bilimi, ya da canlıların yaşadıkları yerin söylemi ve bilimi olarak tanımlanabilir. Çevre ve ekoloji kavramları, yıllar içinde yeni bir bilim alanının ortaya çıkmasına, “çevrebilim” olgusunun gelişmesine de öncülük etmişlerdir. 

S

“Fiziksel çevre”, "doğal çevre", “yapay çevre” ve “toplumsal çevre” kavramlarını açıklayınız.

Fiziksel çevre; insanın yaşadığı, varlığını ve diğer canlı ve cansız türlerle ilişkilerini algıladığı ortama fiziksel çevre adı verilmektedir. Fiziksel çevre de oluşum bakımından ikiye ayrılır.

Doğal çevre; yer kürede, insanın oluşumuna katkı yapmadığı, doğal gelişim ve değişimlerle oluşmuş yaşam ortamıdır.

Yapay çevre; insanın çeşitli kaynakları, bilim ve teknolojiyi kullanarak oluşturduğu, belli bir gelişmişliğin ürünü olan ve tamamen insan elinden çıkmış yaşam ortamlarıdır.

Toplumsal çevre; insanın, belirli bir dönemde bulunduğu fiziksel çevre içinde oluşturduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik ilişkilerin tümü toplumsal çevre olarak tanımlanır.

S

Çevrenin canlı ve cansız unsurlarına örnek veriniz.

Çevrenin canlı (biyotik) unsurları; insanlar, hayvanlar, bitki örtüsü ve mikroorganizmalar olarak tanımlanabilecek canlı varlıklardan ve bunların yaşam süreçlerinden oluşur. Canlı türlerinin nitelik ve nicelikleri, tüm bu canlıların birbirleri ve fiziksel çevre ile ilişkileri, çevrenin cansız (abiyotik) unsurlarının durumu (iklim, hava, su), yaşam döngüsü olarak adlandırılan ortamı, bir başka deyişle çevreyi ya da doğal yaşam ortamını yani ekosistemi oluşturmaktadır.

S

Ekolojik kriz kavramını gündeme getiren sebepleri kısaca açıklayınız.

18. yüzyılın sonunda başlayan sanayi devrimi, insanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış/artan çevre kirliliği sorunlarıyla tanımlanabilecek bu ilişki, 20. yüzyıla gelindiğinde artık küresel ölçekte bir çevresel ya da ekolojik krize dönüşmüştür. Doğadaki alıcı ortamların kirlilik özümseme kapasitelerinin aşılmaya başlanması, doğal ortamdaki dengelerin geri dönüşü zor, neredeyse imkansız bir şekilde değişiyor olması, çevre kirliliği kaynaklı büyük ölçekli sağlık sorunlarının gündeme gelmesi ve doğal varlıkların hızla tüketilmesi gibi süreçler sonucu ortaya çıkan ekolojik kriz, bu sorunun çözümüne yönelik arayışları ve farklı yönelimleri gündeme getirmiştir.

S

Dünyamızın ve doğal yaşam ortamlarımızın karşı karşıya kaldığı başlıca sorunları çevre sorunları bağlamında ele alınız.

Dünyamızın ve doğal yaşam ortamlarımızın karşı karşıya kaldığı başlıca sorunlar şu şekilde özetlenebilir:

  • Doğal varlıkların (su, hava, orman, toprak) hızla kirletilmesi, yok edilmesi
  • Çarpık ve düzensiz kentleşme
  • Çevre dostu olmayan teknolojiler kullanan sanayiden kaynaklanan sorunlar
  • Sanayileşme, enerji ve madencilik alanlarında uygulanan yanlış politikalar
  • Sanayi yer seçimi, enerji üretimi ve madenlerin işletiminde, doğal varlıkların ve yaşamın göz ardı edilmesi
  • Doğal kaynaklar (yer altı ve yer üstü zenginlikleri, madenler, petrol, vb.) üzerindeki baskının artması, bu kaynakların hızla tüketilmesi ve söz konusu kaynakların yönetimi sürecinde oluşan çevresel sorunlar
  • Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, iklim değişikliği
  • Atık sorunu; çöplerin gerek içerik (tehlikeli atıklar, hastane atıkları, radyoaktif atıklar) gerekse de miktar olarak büyük sorun oluşturması
  • Çevresel sorunlara bağlı ve yaşam kalitesinin bozulmasından kaynaklanan sağlık sorunları, kanser ve benzeri hastalıkların artması
S

Sanayi Devriminin etkilerini çevre sorunları bağlamında tartışınız.

Tarihteki ikinci önemli eşik ise Sanayi Devrimidir. Sanayi Devrimi, uygarlık ve insanlık tarihinde yeni bir evre olarak tanımlanır. Tarımsal üretimin bir ileri evresi olan makineleşme ve doğal kaynakların kullanılması ile enerji yoğun teknolojilerin ortaya çıkışı, siyasal, toplumsal ve ekonomik yönleri olan birçok değişimi tetikleyen önemli bir olgu olmuştur. Bu dönemin belirgin özelliği makineleşme ve tarımdan kopuş olmakla beraber, yeni yerleşim alanlarında görülen sağlıksız koşullar ve sorunlar da temel çelişkileri derinleştirmiştir. Emek ve Sermaye kavramları ortaya çıkarken, toplu üretim ve toplu tüketim mekanları olarak adlandırılacak, nüfus birikiminin şekillendirdiği kentler oluşmaya başlamıştır. 18. yüzyılın sonunda başlayan sanayi devrimi, insanoğlunun doğayla olan ilişkilerinde köklü bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Sanayileşme-kentleşme süreçlerinin yarattığı yoğunlaşmış/artan çevre kirliliği sorunlarıyla tanımlanabilecek bu ilişki, 20. yüzyıla gelindiğinde artık küresel ölçekte bir çevresel ya da ekolojik krize dönüşmüştür.

S

Çevre sorunlarına ilişkin uluslararası anlaşmalara ve konferanslara örnek vererek, bu çalışmaların sonuçlarını değerlendiriniz.

Çevrenin tüzel, teknolojik ve politik alanlarda sorgulanmasına tanıklık eden ve 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler “Çevre ve İnsan” Konferansı’ndan 1992 Rio Janerio “Çevre ve Kalkınma” Konferansı’na ve ardından 2002 yılında Güney Afrika’da Johannesburg’da düzenlenen Birleşmiş Milletler “Sürdürülebilir Kalkınma” Konferansı’na kadar geçen süreç, paradigma değişimini göstermesi çevre sorunlarının bu değişim ile birlikte çeşitlenmesi ve derinleşmesi açısından özgün ve trajik bir deneyim olarak insanlık tarihindeki yerini almıştır. Bu konferanslarda, uluslararası anlaşmalar, uluslararası çevre hukukunda gelişmeler ve “ortak gelecek” gibi kaygılar, hükümetler düzeyinde dile getirilmiştir. Ancak, aynı hükümetler, zararlı atık üretimi ve taşınması süreçlerine engel olmamış, aksine az gelişmiş ülkelerin doğal kaynaklarını sömürmeye ve küresel ısınmaya yol açan sanayi kökenli kirlilik kaynaklarını artırmaya devam etmişlerdir. Sonuç, çevre tahribatı ve ekolojik kriz olmuştur. 

Küresel İklim Değişikliğinin oldukça sık gündeme girmesine neden olan bu tablo karşısında; Birleşmiş Milletler, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve eki Kyoto Protokolü ve ülkeleri bir araya getiren “taraflar konferansları “ iklim meselesinde önemli başlıklar haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükümetler arası ilk çevre sözleşmesidir. Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. 21. Taraflar Konferansı, 30 Kasım - 11 Aralık 2015 tarihleri arasında Fransa'nın Paris kentinde toplanmış ve bir zirve olarak adlandırılan bu konferansta “iklim” meselesine dair tarihsel önemi olan kararlar alınmıştır. Küresel ısınmanın en fazla 2 santigrat derecede, ama mümkünse 1.5 santigrat derecede sınırlandırılmasının karara bağlandığı “Paris Anlaşması” konferansın önemli sonuçlarından biridir. Bu belge, devletler ve hükümetler-arası örgütlerin gözünde bir “başarı öyküsü” olarak görülürken, iklim uzmanları ve sivil toplum temsilcileri ise bu iyimserliği genel olarak paylaşmıyor ve Paris Anlaşması’nda alınan kararların iyi-niyetli fakat uygulanabilirliği tartışmalı sembolik adımların ötesine geçmediğini dile getirmektedirler. 195 devletin en üst düzeyde temsil edildiği, 10 bini aşkın sivil toplum önderinin katıldığı, önemli hedef ve eşiklerin belirlendiği COP21’in önümüzdeki Taraflar Konferansları için çıtayı yükselttiği ve küresel ekolojik krizinin çözümünde iklim değişikliği ile mücadelenin yadsınamaz bir gerçek olduğunu ortaya koymuştur.

S

Biyoteknoloji kavramını açıklayınız.

Biyoteknoloji: Bitki, hayvan veya mikroorganizmaların tamamı ya da bir parçası kullanılarak yeni bir organizma (bitki, hayvan ya da mikroorganizma) elde etmek veya var olan bir organizmanın genetik yapısında arzu edilen yönde değişiklikler gerçekleştirmek amacı ile kullanılan yöntemlerin tamamını içeren bilim dalıdır. Biyoteknoloji, bir anlamda modern teknolojinin doğa bilimlerine uygulanması olarak da tanımlanabilir. Kanser, AIDS gibi birçok hastalığın tedavisi ve önlenmesinde kullanılan genetik ürünler, büyüme geriliği gibi sorunlara çare olacak ya da bulaşıcı hastalıklara karşı koyacak proteinlerin üretimi, organik atıkları yaşamsal süreçlerinde kullanacak bakterilerin elde edilmesi biyoteknoloji uygulamalarına verilebilecek örneklerdir.

S

Nüfus artışının, var olan ekonomik sistemlerin ve üretim ilişkilerinin yarattığı en çarpıcı sorunlar nelerdir?

Ekolojik krizin temelindeki etkenlerden biri hızlı nüfus artışıdır. Bugün dünya, mevcut kaynakları yetersiz kılan ve bu nedenle ekolojik dengeyi bozmaya başlayan bir nüfus artışı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Nüfus artışının, var olan ekonomik sistemlerin ve üretim ilişkilerinin yarattığı en çarpıcı sorunlar "açlık", "barınma" ve "yoksulluk" olmak üzere üç ana başlıkta toplanabilir.

S

Küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının temel kaynakları nelerdir?

Küresel ısınmaya yol açan sera gazları; temel olarak, fosil yakıtlardan, çeşitli sanayi kollarından (özellikle, çimento, enerji, ulaşım) ve endüstriyel tarımdan kaynaklanan ve havaya salınan gazlardır.

S

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin temel hedeflerini açıklayınız.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükümetler arası ilk çevre sözleşmesidir. Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda genel ilkeler, eylem stratejileri ve ülkelerin yükümlülüklerini düzenlemektedir. Sözleşme; hükümetler arası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatı olmasıyla önemli olsa da yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir.

S

Paris Anlaşmasının önemini tartışınız.

21. Taraflar Konferansı, 30 Kasım -11 Aralık 2015 tarihleri arasında Fransa'nın Paris kentinde toplanmış ve bir zirve olarak adlandırılan bu konferansta “iklim” meselesine dair tarihsel önemi olan kararlar alınmıştır. Küresel ısınmanın en fazla 2 santigrat derecede, ama mümkünse 1.5 santigrat derecede sınırlandırılmasının karara bağlandığı “Paris Anlaşması” konferansın önemli sonuçlarından biridir. Bu belge, devletler ve hükümetler-arası örgütlerin gözünde bir “başarı öyküsü” olarak görülürken, iklim uzmanları ve sivil toplum temsilcileri ise bu iyimserliği genel olarak paylaşmamakta ve Paris Anlaşması’nda alınan kararların iyi-niyetli fakat uygulanabilirliği tartışmalı sembolik adımların ötesine geçmediğini dile getirmektedirler.

S

Erozyon kavramını açıklayınız.

Erozyon, toprağın bulunduğu yerden yağışlar, sel suları, rüzgar, çığ gibi etkenlerle taşınması olayıdır. Ülkemizdeki erozyon Avrupa’dan 12, Afrika’dan 17 kat daha fazladır. Ülkemiz topraklarının % 14’ünde hafif, % 20’sinde orta ve % 63’ünde şiddetli ve çok şiddetli derecede erozyon tehlikesi mevcuttur.

S

Atmosfer bilimcilerine göre şu anki küresel iklim değişikliğinin küresel ısınmaya bağlı işaretlerine örnek veriniz.

Atmosfer bilimcilerine göre şu anki küresel iklim değişikliğinin küresel ısınmaya bağlı işaretlerine 1990’lı yıllarda son 1400 yılın en sıcak yıllarının art arda gelmesi kapsamında; buzulların git gide eriyerek kutuplara doğru çekilmesi ve yüksek dağlardaki kar örtüsünün azalması, ağaçlardaki yaş halkalarının daha hızlı büyüme göstermesi, havadaki kirleticilere karşı hassas kuş türlerinin azalması, bitki ve balık türlerinin göçleri, deniz suyu seviyesinin yükselmesi örnek verilmiştir.

S

Çölleşme kavramını ve çölleşmeye yol açan etkenleri açıklayınız.

Çölleşme; kurak, yarı kurak ve az yağışlı alanlarda iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dâhil olmak üzere, çeşitli etmenlerden kaynaklanan toprak bozulmasıdır. Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve özellikle son yıllarda ekolojik dengenin bozulmasıyla gerçekleşen iklim değişikliği, çölleşmeye yol açan en önemli etkenlerdir. Çölleşme ve kuraklık sorunları küresel bir nitelik taşımakta ve dünyanın bütün bölgelerini etkilemektedir. Bu nedenle çölleşme ile mücadele etmek ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için uluslararası eylem gerekmektedir.

S

Katı atık kavramını tanımlayınız ve katı atıkların yönetimi kapsamında hangi atık türlerinin ele alındığını kısaca açıklayınız.

Katı atıklar, sıvı ve gaz atıklar dışında kalan, katı halde, belirli hacim ve özelliklere sahip malzemelerdir. Evsel katı atıklar, ambalaj atıkları, tıbbi atıklar, arıtma çamurları, radyoaktif atıklar, tehlikeli ve zararlı atık olarak tanımlanabilecek sanayi atıkları, katı atıkların yönetimi kapsamında ele alınırlar.

S

Kaynakların verimli kullanımı açısından atık sorunun çözümünde izlenebilecek yollar nelerdir?

Atıkların geri kazanımı ve geri dönüşüm ile yeniden kullanımı, kaynakların verimli kullanılması açısından önem taşıyan uygulamalar olarak vurgulanabilir.

S

Kentlerdeki başlıca çevre sorunları nelerdir?

Kentlerde öne çıkan çevre sorunları alt yapı yetersizlikleri, kanalizasyon ve içme suyu arıtımında yaşanan sorunlar, yeşil alanların eksikliği, gürültü, çöp ve atık sorunu, elektromanyetik kirlilik, ışık kirliliği ve görsel kirlilik olarak öne çıkmaktadır.

S

Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından Ekim 2007’de yayınlanan ve insanlığın kendi sonunu nasıl hazırladığını gösteren Bruntland+20 isimli rapordaki çevre alanına ve ekolojik krize ilişkin tespitleri açıklayınız.

Bugün, çevre kirliliği tüm hastalıkların dörtte birinin nedeni konumundadır. Ozon tabakasına zarar veren maddelerin aşamalı olarak azaltılmasındaki etkileyici başarıya karşın; Antarktika üzerindeki incelme sorunu devam etmektedir. Nüfus artışı, ekonomik büyüme ve küreselleşme, benzeri görülmemiş bir oranda toprağın kullanımını değiştirmektedir. Dünya üzerindeki her 10 büyük nehirden birinin yılın belli dönemlerinde sulama nedeniyle denizlere ulaşamaması, ekolojik denge üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Kuraklık, Akdeniz havzasında, Güney Afrika’da ve Güney Asya’nın bazı bölgelerinde, artık daha şiddetli ve uzun dönemli gözlenmektedir. Tatlı su kaynaklarının azalması nedeniyle 2025 yılı itibarıyla, 1,8 milyar insanın mutlak su kıtlığı çekmesi beklenmektedir. Tüm dünyada kirlenmiş suların, insan hastalıkları ve ölümlerinin en önemli nedeni olduğu bilinmektedir. Dünyada iç ve dış ortam hava kirliliğinden, 2 milyondan fazla insanın erken ölümü beklenmektedir. Altıncı büyük yok oluş sürecini, doğal felaketlerin değil, insanlığın “büyüme ve tüketim düzeni” başlatmıştır. Kıyı ve deniz ekosistemleri, daha fazla zarar görmekte, özellikle deniz dibinde yapılan araştırmalarla okyanusların biyolojik zenginliklerinin tehlikede olduğu gösterilmektedir. Genetik çeşitliliğin kaybı, gıda güvenliğini tehdit etmekte; insanların, biyoyakıtlar gibi enerji arayışları ve kullanımları, canlı çeşitliliğinin kaybının hızlanmasına yol açmaktadır. Tüketimin nüfustan hızlı artması ile hem tüketim hem de yoksulluk, çevreye zarar vermekte, bu ise en çok yoksulları etkilemektedir. Topraktaki bozulma, değişen iklimin yarattığı normal olmayan hava koşullarıyla birlikte baş edilmesi güç bir soruna dönüşmektedir.