Modern Söylem ve 1980 Sonrası Türk Romanı
Köy romanlarında durgunluk ne zaman görülmeye başlanır?
Sanayileşmenin ön plana çıktığı, uygarlık ürünlerinin yaygınlaştığı 1970’li yıllarda köy romanında bir durgunluk görülür. Bu tür romanlardan bunalan kimi yazarlar, yeniden aydın problemi çevresinde kent insanının sorunlarına yönelirler.
1960’lardan itibaren görülen yeni romancıları diğer dönemden farklılaştıran yeni açılımları nelerdir?
Yeni açılımlara açık olan genç kuşak romancılar, 1960’lı yıllardan başlayarak toplumsal sorunlardan bireysel sorunlara geçer, aydın problemi çevresinde ve büyük kentin sorunları arasında ezilen Türk entelektüelinin bunalımlarını, zamanla hesaplaşmasını konu alan romanlara yönelirler. Bununla birlikte modern roman tekniklerini eserlerinde uygulayanlar da vardır.
1960’lardan itibaren görülen yeni açılımlara örnek oluşturan eserlerde sıklıkla işlenen konulardan bazıları hangileridir?
Dönem aydınının içinde bulunduğu yalnızlığı, korkuları, çelişkileri; Doğu-Batı çatışması içinde yurt dışına çalışmaya giden/göç eden işçilerin/göçmenlerin yaşamları; tutukevlerindeki tutukluların yaşam öyküleri; kent insanının sorunlarını ve iç çatışmaları; birikimlerini okurla paylaşma aracı olarak gören, daha çok iyi niyetle, toplumsal sorunlara kendince çözüm getirmek isteyen, entelektüel tarafı ağır basan romancıların eserleri; varsıllık-yoksulluk, fabrikatör-işçi gibi sınıf çatışması; sosyal konuları toplumcu-gerçekçi bakış açısıyla irdeleyen ve politik eleştiri türü romanlar; kadının üzerindeki sosyal baskılar ve kadının bağımsız olabilmek için yaptığı mücadeleler.
Yeni açılımlara örnek oluşturan eserlerde görülen yenilikçi roman tekniklerinden bazıları hangileridir?
Leitmotiv, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleri, yeni bir zaman kurgusu, psikanaliz yöntemi, modern/postmodern anlatım yönteminin yolunu açan yeni anlatım teknikleri.
1960’lardan sonraki Türk romanında kadın konusunu işleyen yazarlara kimler ve onların hangi eserleri örnek olarak gösterilebilir?
Örneğin, Ulviye Alpay (Ben Sevilmeye Değerim), Aysel Özakın (Alnımda Mavi Kuşlar/1979 Madaralı Roman Ödülü, Genç Kız ve Ölüm), Duygu Asena (Kadının Adı Yok, Kahramanlar Hep Erkek, Paramparça), Feyza Hepçilingirler (Tanrı Kadın), Nezihe Meriç (Korsan Çıkmazı, Alagün Çocukları/Alacaceren adıyla, Boşlukta Mavi).
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı hangi yönüyle postmodern romanın da yolunu açan bir eserdir?
İç içe üç çerçeve olay çevresinde şekillenen kişilerinden Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adındaki romanının basım serüveni üzerine kurulan romanda birinci olay zinciri asli kişi Oğuz Atay’a, ikincisi Oğuz Atay’ın romanında öyküsü verilen Selim Işık’a, üçüncüsü ise romanın basımı ile uğraşan gazeteciye aittir. Roman, Oğuz Atay’ın bir gezi sırasında tanıştığı ve sonradan adresine postalayacağı romanı için gazetecinin yazdığı ön sözle başlar, Oğuz Atay’ın basımı için romana iliştirilmiş mektubuyla sona erer. Görülüyor ki Atay, romanda alışılmışın zıddına çok farklı bir yöntem denemiş, esere konu olan romanın yazım ve basım aşamalarını da vermekle, postmodern romanın da yolunu açmıştır.
1970’li yıllarda romanlarında bilinç akışı anlatım tekniğini benimseyerek dış gözlemci anlatıcının fonksiyonunu asgari düzeyi indiren yazarlara kimler örnek olarak gösterilebilir?
Yusuf Atılgan, Adalet Ağaoğlu, Erdal Öz (Odalarda), Tahsin Yücel (Mutfak Çıkmazı).
Yusuf Atılgan romanlarında hangi teknikleri ve konuları kullanarak özelleşebilmiştir?
Atılgan’ı çağdaşı pek çok romancıdan farklı kılan anlatım teknikleri ve bakış açısıdır. Geleneksel betimlemelerden, kurgulardan ve anlatma tekniklerinden farklı bir yol izler. Romanlarının yazıldığı yıllarda ülkemizde pek az romancı tarafından denenen bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş, leitmotif gibi zıtlıklardan ve karşıtlıklardan yararlanır. Geriye dönüş gibi modern anlatım teknikleriyle okuru ruhsal bakımdan sorunlu kişilerinin iç dünyasına çeker. Nitekim Atılgan, dışarıdan duygusuz, donmuş, hareketsiz ve önemsiz gibi duran roman kişilerini sürpriz dokunuşlarla canlandırır. Onların yaşama karşı zayıf bağlarının nedenlerine ve niçinlerine, modern psikolojinin ve psikiyatrinin yöntemlerinden yararlanarak ya da iç dünyalarına ayna tutarak bilimsel açıklamalar getirir.
1980’lerden itibaren Türk romanında görülen genel eğilimler nelerdir?
1980’lerden itibaren roman yazmaya başlayanlar, toplumsal sorunları ele almakla birlikte biçim ve sanat kaygısını ön plana çıkarırlar. Ele alınan konuların birtakım zıtlıklara değil, buluşma noktalarına doğru kaydığı dikkat çeker. Zaman, mekân, olay, anlatıcı gibi geleneksel biçim anlayışı dışında, yapısalcı dil kuramlarını esas alan yeni roman ögeleri olan simgeler, mitler, yeni imgelerle örülü bir sanat anlayışı, biraz el yordamıyla da olsa, romanda uygulama alanı bulmaktadır. Romanlarda, anlatılan konudan ziyade nasıl anlatıldığı öne çıkmış, anlatım aracı olan dil, başlı başına romanın temel ögeleri arasında yer almıştır.
1980’lerde postmodern akımı kullanan yazarlar ve eserleri hangileridir?
70’li yıllarda Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar romanlarında görülen postmodern akım, 80’li yıllarda Yusuf Atılgan (Anayurt Oteli), Pınar Kür (Yarın Yarın, Bir Cinayet Romanı), Adalet Ağaoğlu (Bir Düğün Gecesi), Bilge Karasu (Kılavuz), Nazlı Eray (Arzu Sapağında İnecek Var), Latife Tekin (Sevgili Arsız Ölüm), Orhan Pamuk (Kara Kitap, Yeni Hayat...) tarafından başarıyla uygulandı.
Postmodern roman akımının genel özellikleri nelerdir?
Bu akımın en belirgin özellikleri klasik romanda yol gösterici aydın imgesinin yerine her şeyi bilmeyen sıradan bir insan tipini yerleştirmek; okuyucuyu bilinmezlik ve belirsizlik içine sürükleyerek çözümden kaçınmak; üst kültür ve alt kültür ayrımına karşı çıkmak; esere sadece bir kurmaca, yazarın elindekilere ise malzeme olarak bakmak; bol bol gerçek dışına yer vermek; sanat ile gerçek yaşam arasındaki bağları koparmak; kurmaca olaylar yanında romanın yazılış serüvenini de romana konu etmek; okuru eserin içine çekerek kendi yorumunu ve sonucunu kurmaya zorlamak; dili bilinene ve geleneksel anlatıma karşı kullanarak okuru metne yabancılaştırmak; yeri geldikçe roman kurgusunun dışına çıkarak roman kişisi ile okur arasında diyalog kurmak ve nihayet roman kişilerinin iç dünyalarındaki karmaşık ruh hâlini verebilmek için alışılmışın dışında farklı anlatım tekniklerine yer vermek.
Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanının postmodern akımı yansıtan yönleri nelerdir?
Tamamen üst-kurmaca özellik taşıyan Yeni Hayat’ta belli bir zaman ve yerden söz edilemez. Anlatılanlar, belli bir zamanda değil, kahramanın iç dünyasında başlar ve biter. Mekân ise “Viranbağ”, “ışıktan bir ülke”, “dönüşü olmayan ülke”, “altın ülke” sözleriyle nitelenen “ölümle hayatın, anlam ile hareketin, zamanla rastlantının, ışıkla mutluluğun birbirine karıştığı” simgesel bir ülkedir. Romanda öykünün kendisinden ziyade öykünün anlatılması üzerinde durulur.
Orhan Pamuk’un Kara Kitap romanı, hangi özellikleri dolayısıyla Türk romancılığında yeni ufuklar açan bir roman olarak nitelendirilmektedir?
Postmodern romanlarda olduğu gibi öyküden ziyade öykünün anlatım serüvenini işleyen tekniği yanında, geleneksel anlatı türlerinden yararlanarak modern bir roman yazılabileceğinin de bir örneğidir. Doğu edebiyatına özgü motiflerin kullanıldığı romanda verilen her değer, simgesel özellikler taşımaktadır. Şeyh Galib’in Hün ü Aşk’ından Binbir Gece Masalları’na, Attar’ın Mantıku’t Tayr’ına, Mevlâna’nın Mesnevi’sine kadar geleneksel metinlerin anlatım biçimleri, romanın da tekniğini oluşturmaktadır.
Pınar Kür’ün Bir Cinayet Romanı Türk romanına ne gibi yenilikler sunmuştur?
Kür, polisiye türünün tekniklerinden yararlanarak kaleme aldığı Bir Cinayet Romanı’nda bir yandan okuru, türün gereği olarak, heyecanlandırırken öte yandan kurmaca metin ile gerçeklik arasındaki ince çizgiye dikkati çeker. Ancak romanın benzerlerinden ayrılan en önemli yanı hem içinde bir cinayet işlenen olaya hem de türe özgü söz kalıplarına, anlatım tekniğine ve oluşum serüvenine yer vermesidir. Romandaki olayların “iç-roman” diye niteleyeceğimiz “Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği” adlı başka bir romanın yazılışı ile iç içe/bir arada yürütülmesi, romanı bir üstkurmaca metin hâline getirir. Daha yerinde bir söyleyişle Kür, dış dünyayla ilintili yaşamı değil, anlatının serüvenini verir. Romanda, kurmaca ile gerçeklik arasında üç farklı dünyadan söz etmek mümkün: Bunlardan ilki yazarın, bizlerin içinde yaşadığımız dış dünya; ikincisi bu dış dünyadan yansıyan kurmaca dünya; üçüncüsü ise kurmaca dünyanın kişilerinden Akın tarafından kurgulanan ve kurmaca içinde kurmaca dünya diye de adlandırabileceğimiz üstkurmaca dünya. Bir Cinayet Romanı, tüm postmodern romanlarda olduğu gibi “çok sonuçlu ya da sonuçsuz bitişiyle; yazarla tartışan, rollerine itiraz eden, romanı ele geçirerek yazarın kendisini roman kişisine dönüştürmek isteyen karakterleriyle” (Moran, 1994: 110-117) romancılığımız için önemli durak noktalarından biridir.
Adalet Ağaoğlu’nun romancılığının genel özellikleri nelerdir?
Romanlarında klasik anlatım tekniklerinden saparak bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleriyle kendine özgü bir yol tutturan Adalet Ağaoğlu, ilk romanı Ölmeye Yatmak’tan itibaren yayımladığı Fikrimin İnce Gülü, Bir Düğün Gecesi, Yaz Sonu, Üç Beş Kişi, Hayır, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı ve Gece Hayatım’a kadar tüm romanlarında toplumun değişik katlarından seçtiği kişileri aracılığıyla 1950’li yıllardan itibaren Türk toplumunda görülen sosyal ve düşünsel değişiklikleri, toplumun alt katlarındaki kişilerin, özellikle çağdaşlaşma sürecindeki kadınların yaşam serüvenleri içinde iyi hazmedilmemiş yozlaşma düzeyindeki batılılaşmayı, köksüz ve özümsenmemiş modernizmi, kaba sloganlara dayalı ulusçuluğu, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün demokratik olmayan uygulamalarını, sömürü aracı olarak kullanılan sermaye birikimini, Avrupa ülkelerine çalışmaya giden gurbetçiler ve sorunlarını, 70’li yıllardan itibaren uzun zaman gündemi tutan sağ-sol çatışmalarını eleştirel gerçekçi bir yaklaşımla biraz da ironik bir anlatımla ele alır. Ağaoğlu, Türk romanında belki ilk kez “bağımsız iç konuşma” yöntemini deneyen romancıdır.
Türk romanında farklı tekniklerle birlikte fantastik, düşsel ve simgesel türleri de deneyen isimler arasında kimler, hangi eserleriyle sayılabilir?
Edebiyatımıza fantastik gerçekçilikle giren Nazlı Eray, 1981 yılında yayımlanan ilk romanı Pasifik Günleri’nden son romanı Sis Kelebekleri’ne kadar düş ile gerçek arasında daha çok fantastik gerçekçiliğin gizemli ve düşsel dünyasına götürür okuru.
Şiirsel üslubuyla ve geleneksel anlatma formlarından yararlanarak oluşturduğu özgün anlatım tekniğiyle kendinden söz ettirenlerden Latife Tekin, fantastik unsurlar da içeren Berci Kristin Çöp Masalları, Sevgili Arsız Ölüm gibi romanlar kaleme alır.
Türk romanında farklı bir ekolü temsil eden ve ‘kapalı’ metinlerin yazarı olarak tanınan Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi, Gece, Kılavuz gibi eserlerinde fantastik, gizemli ve doğaüstü/şaşırtıcı olaylara, imgesel anlatıma yer verir.
Düşsel romanlarıyla ünlenen Buket Uzuner, ilk romanı İki Yeşil Susamuru Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri adını taşıyan romanında okuru bir kadının düşsel ve fantastik dünyasına götürür.
1980 sonrası yeni tarzlar deneyen roman yazarlarından biri olan İhsan Oktay Anar’ın romanlarında kullandığı geleneksel anlatım biçimi hangisidir?
Romanlarda olaylar Binbir Gece, Kırk Vezir, Tutiname, Mantıku’t Tayr, Kelile ve Dimne gibi geleneksel anlatma formlarına uygun olarak düzenlenmiştir. Buna göre ilkin çerçeve olay adını verdiğimiz ana olay anlatılır, sonra bu ana olayda yer alan kişilerin geçmişlerine uzanılarak yaşam serüvenleri ana olaya ustalıkla bağlanır ve ana olayın düğümünü bünyelerinde taşırlar. Olaylar birbirlerine tesadüfi olaylarla ama ustaca sebepler icat edilerek bağlanır. Bu bağlantılar doğallık sınırını aşmaz.
1980 sonrası yeni tarzlar deneyen roman yazarları arasında kimlerin adı sayılabilir?
Polisiye ve farklı kurgu teknikleri denediği romanlarıyla Enis Batur; yarı bilim kurgu yarı fantastik ama daha çok mitolojiyi, masal ögelerini, efsaneyi ve tarihi belli bir coğrafyada harmanladığı romanlarıyla Can Eryümlü; Kayıp Kuşak ve İstanbul Dörtlüsü ana başlıklı fantastik, bilim kurgusal özellikler taşıyan seri romanlarında antikiteye ait mitolojik konuları günümüz insanının yaşamına uyarlayan Hikmet Temel Akarsu; deneme tarzında düzenlenmiş, çağrışımlarla ve anılarla beslenen sıradan düşünceleri birbiri ardınca ve aynı değerde sınırsız bir cümleymiş gibi sıraladığı Sen Olsaydın Yapmazdın, Biliyorum adlı romanıyla Kürşat Başar sayılabilir.
2000’li yılların romancıları, işledikleri konulara göre nasıl kümelenebilir?
Başarılı anlatım teknikleri, modernist ve postmodernist akımlara bağlı sağlam kurgulular; kadın sorunlarını farklı bakış açılarıyla işleyenler; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun bölgesel sorunlarını gündeme taşıyanlar; idealist öğretmenlerin Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki serüvenlerini konu alanlar; idealist öğretmenlerin Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki serüvenlerini konu alanlar.
2000 sonrası Türk romancılığının genel nitelikleri nelerdir?
Pek çok genç romancının ilk eserlerini verdiği 2000’li yıllar, Türk romancılığı açısından oldukça verimli yıllar olarak düşünülebilir. Her yıl gittikçe artan katılımlarla roman sayısının 2004’te 250’ye kadar ulaşması bu yargıyı doğrulamaktadır. Sözünü ettiğimiz bu romancılardan kimileri edebiyatı içsel bir boşalma olarak gördüklerinden, çoklukla öz yaşam öyküsel bir anlatım yolunu benimserken; anlatma sanatında neyin anlatıldığının değil nasıl anlatıldığının önem taşıdığı bilincinde olan kimileri de nitelikli romanlarıyla dikkat çekerler. Sayıları yüzleri aşan kimi adların hepsini, dilin kullanılışı, üslup, içerik, anlatım tekniği ve kurgu bakımından usta romancı addetmek elbette doğru değil. Ancak niceliksel bakımından dikkati çeken bu yoğunluk çağdaş Türk romanının nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır.
1960’tan 2000’li yıllara dek uzanan 40 yıllık süreçte Türk romancılığının genel görünümü nasıldır?
1960-2000 yılları, hızlı bir değişim yaşayan Türk toplumunda roman yazarları bakımından verimli yıllar olmuştur. Medyayı da arkasına alan yazarlar/romancılar, öne çıkan gazeteci-yazar kimlikleriyle eserlerinin niteliksel yanını ve romancı kimliklerini gölgede bırakırlar. Özellikle 80’li yıllardan itibaren depolitize olan toplumsal yapı, gerçeklerden uzakta, tepkisiz ve duyarsız biraz da dönemin nimetlerine boyun eğmiş bir yazar ve okur kitlesi oluşturur. 40 yıl boyunca ülkenin yaşadığı tüm değişmeler romanlarda da yansımasını bulmuş, tüm kurumlarıyla ve çatışmalarıyla toplumsal yaşam romanlara konu edilmiştir. Öte yandan postmodern, modernist, fantastik roman akımları farklı biçim ve anlatım teknikleri denenerek hatta geleneksel anlatma formlarından da yararlanarak romanlarda uygulanmıştır. Bu yüzden romana gösterilen ilgi, öteki edebî türleri geride bırakmış ve niceliksel olarak inanılmaz boyutlara ulaşmıştır.