Türk Romanında Yeni Bir Tarz: Biyografik Roman
Biyografik roman nedir?
Öyküleme ve betimleme tekniklerini kullanarak gerçek kişileri roman kurgusu içinde anlatan metinlere edebî biyografi ya da biyografik roman denir.
Biyografik romanın özellikleri nelerdir?
Biyografik Romanın Özellikleri
1. Biyografik romanın en önemli sorunu, kurmaca bir dünya sunan romanı gerçekleri anlatmayı amaçlayan bir türün aracı kılmaktır. Bu durum, biyografik romanların diğer romanlara göre daha basit ve estetik yönden daha zayıf kalmasına yol açmaktadır.
2. Biyografik romanlar, birkaç biçim denemesi dışında yazarın kurmaca bir dünya yaratma özgürlüğünü kısıtladığı için, yaratıcılık yönünden daha sınırlı metinler olarak değerlendirilmektedir.
3. Romanı yazılan kişinin hayatına ilişkin belgelerin çok fazla olması, yazarın da bu belgelerin tamamına yer vermesi durumunda metnin romandan uzaklaştığı görülmektedir.
4. Son yıllarda biyografik roman örneklerinin artışı, bireyleşme ve bireyin dünyasını keşfetme çabasıyla ilişkilendirilmektedir.
5. Biyografik roman, postmodern romanın türler arasında geçişlere izin verme, hatta türler arasındaki farkları ortadan kaldırma eğiliminin sonucu olarak kimi yazarların ilgisini çekmektedir.
6. Kimi biyografik romanlar, dâhil oldukları tür konusunda kararsızlık sergilemektedir. Birkaç kitabın adında “roman” sözcüğüne yer verilirken birçok kitapta hiçbir kayıt kullanılmamış, çok az sayıda kitapta ise “biyografik roman” ifadesine yer verilmiştir.
7. Biyografilerin, soy ağacının tespiti, doğum, ilk, orta ve varsa yüksek öğrenim gibi kronolojik sıra izleyen anlatımına karşılık; biyografik romanlar, her zaman kronolojik bir sıra takip etmemekte, hayattan kesitler seçilebildiği gibi, olaylar geriye dönüşlerle de aktarılabilmektedir.
8. Biyografik romanlar bakış açısı yönünden de sınırlılık göstermekte, bu tür romanlarda anlatıcının genellikle üçüncü kişi olduğu görülmektedir.
9. Biyografik romanlarda yazar, hayatını yansıttığı kişiyi seven, benimseyen ve onaylayan bir tutum sergilemekte, hayat hikâyesini anlattığı kişiye hayranlık duygularını saklamamaktadır.
10.Biyografik romanlar genellikle hayatta son sözünü söylemiş, yani ölmüş kişiler üzerine yazılmakta, yaşadığı dönemi derinden etkilemiş bir kişinin, onu yakından tanıyan bir yazar tarafından tanıtılması ya da hatırlatılması amaçlanmaktadır.
11.Biyografik roman yazarı, romanını yazdığı kişiyle öğretmen-öğrenci gibi mesleki; ebeveyn-evlat, dede-torun gibi ailevi ilişkiler içindedir.
12.Biyografik romanların belgesel yönünü vurgulamak ya da güçlendirmek amacıyla kimi romanların sonuna romanı yazılan kişinin fotoğraf albümü konulmaktadır
Peyami Safa (1899-1961) 1936 yılında Kültür Haftası’nda yayımlanan Roman ve Biyografi adlı yazısında, Türk edebiyatında biyografik romanın yokluğunu nasıl açıklar?
Peyami Safa (1899-1961) 1936 yılında Kültür Haftası’nda yayımlanan Roman ve Biyografi adlı yazısında, Türk edebiyatında biyografik romanın yokluğunu, Türk romanının kendi çelişkilerine kayıtsız kalmasıyla açıklar. Ona göre, Türk romanında kahraman, genellikle olay çıkaran adamdır. İnsan ruhunu göremeyen romancı için tek bir adamın hayatındaki kimlik ve kişilik krizlerini ve büyük iç trajedileri anlamaya da imkân yoktur. Yoksa ‘biographie romancée’ türü için el değmemiş sayısız Türk portresi bulmak mümkündür.
Edebiyatımızda yazılan biyografik romanlar neyi konu alır?
Edebiyatımızda yazılan biyografik romanlar genelde kendini gerçekleştirmeyi başarmış insanları konu alır. İlk örneklerde, hakkında roman yazılan kişinin biyografisine sadık kalanlar yanında kurmacayı öne çıkaran imzalara da rastlanır.
Türk edebiyatında biyografi türünde asıl ilk örnek nedir?
Türk edebiyatında biyografi türünde asıl ilk örnek, Hasan Âli Yücel’in (1897-1963) yazdığı Goethe: Bir Dehanın Romanı (1932) başlığını taşır. Romanın ön sözünde Yücel, bu romanın bir hayranlık duygusundan doğduğunu açıklar. Goethe’ye ve onun düşüncelerine olan hayranlığı Yücel’e bu romanı yazdırmış olmalıdır.
Türk edebiyatında kronolojik bakımdan ikinci ve üçüncü sırada yer alan biyografik romanlar nelerdir?
Türk edebiyatında kronolojik bakımdan ikinci ve üçüncü sırada yer alan biyografik romanlar, Mehmet Emin Erişirgil’in (1891-1965) Ziya Gökalp: Bir Fikir Adamının Romanı (1951) ve Mehmet Âkif: İslâmcı Bir Şairin Romanı (1956) adlı eserleridir.
Biyografik romanın nitelikle örneklerine ne zaman kavuşulmuştur?
Batı’da 1960’lı yıllarda Irwing Stone (İlahi Istırap/1961), Oscar Lewis (Sançez’in Çocukları/1961) gibi yazarların eliyle nitelikli örneklerini vermeye başlayan biyografik roman, Türk edebiyatında 1970’li yıllarda ilk yetkin örneğine kavuşur.
1970'li, yıllarda, Türkiye'de biyografik roman türünün en iyi örneklerinden biri nedir?
Oğuz Atay (1934-1977) imzalı Bir Bilim Adamının Romanı-Mustafa İnan (1975), Türkiye’de bu roman türünün en iyi örneklerindendir. Atay, romanda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünü roman tekniğinin imkânlarını kullanarak anlatır. Aynı zamanda Mustafa İnan’ın şahsında bir dönemin idealist kuşağının hayatını yansıtır.
Biyografik roman türünün günümüz Türk edebiyatındaki önemli yazarları arasında kimler sayılabilir?
Biyografik roman türünün günümüz Türk edebiyatındaki önemli yazarları arasında Hıfzı Topuz, Ayşe Kulin, Beşir Ayvazoğlu, Attilâ İlhan, Sadık Yalsızuçanlar, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu gibi isimler sayılabilir. Ayrıca Sultan 5. Murad’ın torunu Kenize Murad’ın De la part de la princesse morte adıyla 1987’de Fransızca olarak yazdığı, Gökçe Tuncer ve Nuriye Yiğitler tarafından 2002’de Saraydan Sürgüne adıyla Türkçeye çevrilen kitap da yazarın annesi Selma Sultan’la ilgili biyografik bir roman olarak listeye eklenebilir.
Günümüz Türk edebiyatının en fazla biyografik roman yazan ismi kimdir?
Hıfzı Topuz: Meyyâle, Taif’te Ölüm, Paris’te Son Osmanlılar, Gazi ve Fikriye, Abdülmecit, Hava Kurşun Gibi Ağır romanlarıyla Hıfzı Topuz (1923-) günümüz Türk edebiyatının en fazla biyografik roman yazan ismidir.
On iki romanı içinde özellikle Allahın Süngüleri-Reis Paşa ve Gazi Paşa romanlarıyla biyografik roman türünde adı anılması gereken yazarımız kimdir?
On iki romanı içinde özellikle Allahın Süngüleri-Reis Paşa ve Gazi Paşa romanlarıyla Attilâ İlhan (1925-2005) biyografik roman türünde adı anılması gereken yazarlardandır.
İlk Türk kadın romancı Fatma Aliye’nin hayatını anlatan "Fatma Aliye: Uzak Ülke" adlı eser kime aittir?
Fatma Karabıyık Barbarosoğlu: Fatma Aliye: Uzak Ülke (2007) adlı eserinde Fatma K. Barbarosoğlu (1962-), ilk Türk kadın romancı Fatma Aliye’nin doğumundan ölümüne kadar bütün hayat hikâyesini anlatır. Tarihçi ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olarak 1862’de dünyaya gelen, babasının isteği üzerine Sultan Abdulhamit’in kolağası Faik Bey’le on altı yaşında evlenen, çevirilerle başladığı yazma serüvenini roman ve makalelerle sürdüren, son yıllarını rahibeliği seçen kızını aramakla geçiren, bir kesimin feminist, diğer kesimin muhafazakâr kabul ettiği Fatma Aliye, Barbarosoğlu’nun kalemine bir roman kahramanı olarak konuk olur.
Fantastik romanlarıyla özgün bir tarzın temsilcisi olarak tanınan yazar Nazlı Eray’ın biyografisi çevresinde kaleme alınmış roman hangisidir?
Atillâ Şenkon’un (1962-) Bütün Düşler Nazlı’dır (1999) adlı kitabı, fantastik romanlarıyla özgün bir tarzın temsilcisi olarak tanınan yazar Nazlı Eray’ın biyografisi çevresinde kaleme alınmış bir romandır.
Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatının 1912-1922 yılları arasındaki dönemini anlatan eser nedir ve kime aittir?
Bozgunda Fetih Rüyası (2001) adlı biyografik romanında Beşir Ayvazoğlu (1953-), Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatının 1912-1922 yılları arasındaki dönemini anlatır. Bir şair, öncü ve kurucu isim olarak dönemin edebiyat anlayışını şekillendiren Yahya Kemal’in portresini çizer. Dost ve arkadaş çevresi, öğrencileri, edebiyat dünyasındaki etkileriyle Yahya Kemal’in hayat hikâyesini dile getirir.
Adı: Aylin, Füreya, Köprü, Veda ve Türkan adlı eserler kime aittir?
Günümüzün en çok okunan biyografik roman yazarlarından Ayşe Kulin (1941-), Adı: Aylin, Füreya, Köprü, Veda ve Türkan adlı eserleriyle tanınır.
1997 yılında yazarına İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesince verilen “yılın yazarı” ödülünü kazandıran eser nedir?
Adı: Aylin (1997), kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşa’ya kadar uzanan bir ailenin kızı olan, Aylin Devrimel’in fırtınalı hayatından kurgulanmış bir romandır. Yazarına İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesince verilen “yılın yazarı” ödülünü kazandırır.
Necati Cumalı’nın hangi eseri biyografik roman türüne ait örneklerdendir?
Necati Cumalı’nın (1921-2001) Viran Dağlar (1995) kitabı, biyografik roman türüne ait örneklerdendir. Cumalı, romanda büyük dayısı Zülfikar Bey’in Balkanlar’da Osmanlı’nın dağılmaması için verdiği mücadeleyi roman türünün imkânları içinde okura sunar.
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)’nın hangi romanları biyografik romanın sınırları içinde değerlendirilebilir?
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı)’nın (1886-1973) Uluç Reis (1962) ve Turgut Reis (1966) romanları da biyografik romanın sınırları içinde değerlendirilebilir.
Edebiyatımızda ilk biyografik roman örneklerinden olan Baltacı ile Katerina (1928) kime aittir?
Edebiyatımızda yazılan biyografik romanlar genelde kendini gerçekleştirmeyi başarmış insanları konu alır. İlk örneklerde, hakkında roman yazılan kişinin biyografisine sadık kalanlar yanında kurmacayı öne çıkaran imzalara da rastlanır. Vâlâ Nureddin’in (Vâ-Nû, 1901-1967) Baltacı ile Katerina (1928) romanı, bir ilk örnek olarak biyografik verilerden ziyade yazar muhayyilesinden beslenir. Roman, Prut Savaşında Osmanlı ordusunun Serdar-ı Ekrem’i (Başkomutanı) Baltacı Mehmet Paşa ile Rus Çariçesi Katerina arasında kurgulanmış bir aşk ilişkisine dayanır. Gerçek tarihî kişiliklerin üzerinden hayalî bir buluşma tasvir edilir.
Hıfzı Topuz, Meyyâle (1999) romanını kimin biyografisi üzerine yazar?
Topuz, Meyyâle (1999) romanını büyük annesinin biyografisi üzerine yazar. Sultan Abdulaziz, V. Murat ve Abdülhamit dönemleri romanın tarihsel arka planını oluşturur. Rusların Kafkasya’ya saldırılarının artması üzerine İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Kafkas kökenli kadın ve çocukların saraya alınması sorunu irdelenir. Çocuk yaşta satın alınarak İstanbul’a getirilen Kafkas kökenli
Meyyâle’nin saraydaki hayatı, evlilikleri, iktidar değişikliği sonucu gönderildiği taşrada yaşadıkları anlatılır. Bir yandan da Osmanlı Devleti’nin çöküş nedenleri sezdirilir.