aofsorular.com
EDB405U

Çağdaş Türk Edebiyatlarının Oluşum Süreci ve Gelişim Çizgisi

1. Ünite 20 Soru
S

Türk dünyası kavramını açıklayınız? Türk dünyasının nüfusu 2011 yılında kaçtır?

Dünyanın çeşitli yörelerinde yaşayan Türk soyundan insanların oluşturduğu düşünülen topluluğa “Türk dünyası” denir. Türk dünyasının nüfusu 2011’de yaklaşık olarak 180-200 milyon civarındadır.

S

Türk boyları nedir? Açıklayınız. 

Türk boyları, siyasî, sosyal ve kültürel hayat bakı- mından bir hayli değişik şartlar altında varlıklarını sürdürmektedir. Bunlar arasında ba- ğımsız devletlere sahip olanlar (Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türk- menistan), başka milletlerin yönetimi altında bazı siyasî ve kültürel haklar elde etmiş olarak (Tataristan, Başkurdistan, Çuvaşistan, Yakutistan ve diğer yerlerde) yaşayanlar olduğu gibi sebebi ne olursa olsun, hiçbir siyasî, kültürel hakka sahip olmayanlar da (Suriye ve İran Türkleri gibi) vardır. Ayrıca nüfus olarak epeyce azalmış, kendi varlığını devam ettirmekte zorluk çeken, yok olmaya yüz tutmuş (Karaylar, Polonya Tatarları) bazı küçük Türk halkları da bulunmaktadır.

Türk boyları, tarihin en eski zamanlarından beri, çeşitli sebeplerle, üç kıtaya yayılmış, gittikleri yerlerde birçok devletler kurmuştur. Türklerin büyük bir çoğunluğu 9-10. yüzyıl- dan itibaren Müslüman olmuşsa da, diğer dinlere tâbi olanlar da vardır. Günümüzde, nü- fusları az da olsa, eski inançlarını şöyle böyle devam ettiren Altay dağları yöresinde Tuva (Tuba), Hakas, Altay Kişi gibi küçük topluluklar vardır. Doğu Avrupa’da Hristiyan Gaga- vuzlar, Çin’de Budist Sarı Uygurlar, Kırım’dan Baltık ülkelerine kadar dağılmış, sayıları günümüzde epeyce azalmış Musevî Karaylar bunlar arasında sayılabilir.

Türk boyları, dünyadaki coğrafî dağılımlarına göre -Hazar denizi merkez alındığın da basit bir şekilde Güneybatı Türklüğü, Kuzeybatı-Kuzeydoğu Türklüğü ve Doğu Türklüğü olmak üzere üç büyük gurupta toplanabilir. Sözü edilen bu coğrafî bölgelere hâkim olan ve bu arazilerde silinmez izler bırakan üç büyük Türk boyundan söz edilebilir: Güneybatı Türklüğünü Oğuzlar, Kuzeybatı-Kuzeydoğu Türklüğünü Kıpçaklar, Doğu Türklüğünü de Karluklar oluşturur, diyebiliriz. Çuvaş, Yakut, Halaç ve daha bazı küçük toplulukların bu tasnif dışında olduğu özellikle belirtilmelidir. Kısacası çağımızda Türk dünyasını oluşturan Türk halklarının büyük bir kısmının bu üç büyük gruptan ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

S

Irak Türklerinin alfabe kullanım süreçleri nasıldır? 

Türkiye Türkleri 1928-1929’da Latin alfabesine geçtikten sonra Irak Türkleri Arap al- fabesini kullanmaya devam ettiler. Bilinen sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ara Bal- kanlar ve Kıbrıs hâriç, Türkiye dışında Türkler olduğunu kabul ve itiraf etmekten çekinerek onların problemlerinden uzak durması; Irak yönetiminin yoğun baskıları; ayrıca Irak’ta yetişen genç kuşakların Osmanlı mazisini unutmaya başlaması gibi sebeplerle Irak Türkleri, zamanla Arapların kendilerine uygun gördüğü “Türkmen” kimliğini belli ölçüde kabullendi. Günümüzde artık bu kimliği kullanıyorlar. Belirttiğimiz sebeplerle Irak’taki “Türkmen” edebiyatı, sosyalist Baas Partisi yönetimi sırasında iyice kendi içine kapandı, belli ölçüde Türkiye edebiyatından uzaklaşmaya başladı. Siyasî şartların sevkiyle bir dönem Kuzey ve Güney Azerbaycan (İran Türk edebiyatı) edebiyatıyla yakın ilişkiler kuruldu ve bu ilişkiler edebiyata özellikle de şiire yansıdı. Bu ilişkilerin kurulmasında Irak Türklerinin bir kısmının Şiî mezhebine mensup olmalarının da belli ölçüde rolü olmuştur. Irak’ta Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasından sonra yeniden Türkiye ile yakın ilişkiler kuruldu ve kültür hayatı tekrar Türkiye’ye yaklaşmaya başladı. Irak Türkleri, günümüzde Arap alfabesini kullanıyor. Edebî dilleri de kısaca belirtilen değişiklikler sebebiyle mahallî bir nitelik kazanmış; Azerbaycan Türkçesi özellikleri ön plana çıkmıştır.

S

Eski Anadolu Türkçesi ile Anadola'da kullanılan Türkçe'yi mi anlamalıyız?

Eski Anadolu Türkçesi olarak tanımlanan dil sadece Anadolu’da kullanılmıyordu ki “Anadolu Türkçesi” olarak adlandırılsın. Bu yazı dili o zaman Kafkasya, Azerbaycan, İran ve hatta Horasan’a kadar uzanıyordu. Bu yazı dili için “Anadolu” nitelemesi yetersizdir. Bu dönemde yeni oluşmaya başlayan Oğuz yazı diline (Türkmence hariç) Doğu Oğuzcası, Selçuklu Türkçesi veya Eski Oğuzca adları verilmesi
daha uygundur. Bu yazı dilinin içinden 13-14. yüzyıllardan sonra yavaş yavaş Anadolu Türkçesi ve Azerbaycan Türkçesi çıkacaktır.

S

Azerbaycan'daki yenileşme hareketini açıklayınız?

Kafkasya’daki ilk Rus okulu 1802’de Tiflis’te açıldı. 1829’da bu okul sadece aristokrat aile çocuklarının okuduğu “gimnaziya”ya çevrildi. Halktan kimselerin bu mektepte okumaları imkânsızdı. Okutulan dersler; Grekçe, Latince, din, matematik, fizik, kimya, tarih, coğraf- ya vs. idi. Bunların yanında tabiî ki Rusça da önemli bir yer tutuyordu. Gürcüce derslere de yer verilmekteydi. 1819 yılından sonra “Azerbaycan Türkçesi” de (o zaman Rusların adlandırmasıyla “Tatarca”) bu mektepte okutulan dersler arasında yer aldı. Azerbaycan’da ilk kız mektebi 1847’de Şamahı’da açıldı. Rusların, kendi emelleri doğrultusunda “Ruslaştırma”, “Hristiyanlaştırma” ve “sâdık memurlar” yetiştirme siyaseti takip ettiği bu gibi mekteplere halk, çocuklarını vermek istemiyordu. Bu bakımdan Rus mekteplerinde sözü edilen yıllarda okuyan “Müslüman” talebe pek fazla değildi.

S

Maarifçi nedir? Açıklayınız.

Maarifçi: Sözü edilen dönemde, cemiyette ve din anlayışında yenileşmeyi, ıslahatı arzu eden ve bu yolda özellikle eğitim alanında çalışmalar yapan, eğitici fikrî, edebî, ilmî eserler yazan, aynı ideallerle gazetecilik yapan aydınlara Azerbaycan Türkçesinde aydınlanma çağı münevverleri manasına “maarifçiler” denilmektedir.

S

Dekabristler nedir? Açıklayınız.

Dekabristler: Rus Çarının yetkilerinin sınırlanmasını ve Rusyanın meşrutî monarşizmle idare edilmesini isteyen hürriyetçi, demokrat düşüncelere sahip asker ve aydınlar 14 Aralık 1825’te ayaklandılar fakat, başarılı olamadılar; liderleri öldürüldü, birçoğu sürgüne gönderildi. Onların ideallerini paylaşanlara “Dekabrist” denilmektedir. 

S

Şemsettin Zeki hakkında bilgi veriniz.

Şemsetdin Zeki (1822-1865) Doğuştan kördür. Orenburg bölgesinde Zek çayının ya- kınında bir köyde doğduğu için Zekî olarak anılır. Memleketindeki medreselerde okuduk- tan sonra kendisini daha da geliştirmek amacıyla Kazan’a gider Gölboyu Medresesi’nde okur. Birkaç yıl sonra bilgili bir hoca olarak dersler vermeye başlar ama, öğrencilere tartışmayı, mantıkla hareket etmeyi tavsiye ettiğinden medreseden kovulur. Memleketine dönerek orada müderrislik eder. İyi derecede Arapça ve Farsça öğrenmiştir. 1865’te Hacca giderken Taganrog şehrinde vefat eder. Tatarca yazdığı lirik ve mistik gazelleri halk arasında büyük bir şöhret kazanmıştır. Şiirlerinde felsefî derinlik, incelik, akıcı bir dil dikkati çeker. Fuzulî’ye nazireler yazmıştır.

S

Hibetulla Salıhov hakkında bilgi veriniz.

Hibetulla Salıhov (1794-1867) Tuhfetü’l-Evlad manzumesinde Arapçanın fonetik özelliklerinden (Tecvid’ten) söz eder. Mecmagı’l-Edeb [Mecmaü’l-Edeb] adlı dinî-ahlakî eserinde şeyh ve mürit olmanın şartlarından söz eder. Bu eserinde lirik şiirleri, üstadı Devletşa İşan’ın ölümü hakkında yazdığı iki mersiye yer alır. Diğer manzumelerinde de sosyal bozukluklardan, adaletsizlikten, zenginlerin veya soyluların halka yaptıkları hak- sızlıktan, eziyetten, hocaların, şeyhlerin menfaat-perestliklerinden söz edilir.

S

Ebilmenih Kargalı hakkında bilgi veriniz.

Ebilmenih Kargalı (1782-1833) Buhara’da tahsilini tamamladıktan sonra, 1816 yılında Buhara emirinin Türkiye’ye gönderdiği elçilik heyetinde görev alır. İstanbul’dan Hacca giderek memleketi Kargalı’ya döner. “Terceme-i Hacı Ebilmeniħ” adlı eserinde bir kısmını Hac ziyaretinde yazdığı tahmin edilen münacat, kasideler, manzum hikâyeler bulunur. Bu eserde kendisi hakkında da bilgiler verir.

S

Kazak tarihini genel hatlarıyla açıklayınız.

Kazakistan’da Rus istilası yaklaşık olarak 1731 yılında başlayıp 1869’da sona erdi. Bir müd- det Kazak feodal yöneticilerinin (beylerin) işbaşında kalmalarına izin verilse de sonraları yönetim tamamen Ruslara geçti. “Rus idaresi, Kazaklarla olan münasebetlerinde 1860 yı- lına kadar Kazan Tatarlarını aracı olarak kullandı. Bunlar da, Kazaklar üzerinde siyasî ve iktisadî tesirlerde bulunmak ve göçebeler üzerinde İslam inancını güçlendirmek suretiyle bundan istifade ettiler."

İstiladan sonra Kıpçak Bozkırı’nın ve batı Sibirya’nın değişik yerlerinde yeni ku- rulan şehirlerde 1780’li yılların ortalarından itibaren Rus resmî mektepleri açılmaya başlasa da buralarda okuyan Kazakların sayısı çok değildi. 1789’da Orenburg’ta açılan mektepte tercümanlık ve mütercimlik okuyan öğrenciler arasında Kazaklar da vardı. 1825’te Orenburg’ta ve 1846’ta Omsk şehrinde açılan askerî okullarda Kazak soylu- larının bazı çocukları da okumaya başladı. Bu okullardan mezun olan Kazaklar, Rus yönetiminde çeşitli memurluklarda görev aldı ama, Kazak modernleşmesine önemli bir katkıda bulunmadılar.

1841’de Bökey Orda’da, Cihangir Han, “kendi ordasında ilk defa Türkçe ve Rusça asrî bir mektep açtı. Oğullarıyla birlikte sekiz Kazak çocuğunu Orenburg Neployev Askerî (Kadet) Mektebi’ne verdi.” (Togan 1981: 266). Z. V. Togan, aynı eserinde Cihangir Han’ın, eşinin ve çocuklarının doğu ve batı dillerinden birkaçını bildiklerini, yüksek kültüre sahip olduklarını özelikle belirtir ama, asrın başlarında bu seviyede eğitimli ve Kazak modern- leşmesinde etkili olan yöneticilerin, aydınların sayısı çok azdır.

Ruslar’ın II. Katerina devrindeki yumuşak tavırları çok sürmez; İdil-Urallı mollaların, medrese öğrencilerinin Kazaklar üzerindeki etkisinden rahatsız olmuşlardır. Tatar etkisi- ni engelleyebilirlerse, Kazakları çok daha kolay bir şekilde asimile edeceklerini, Hristiyan- laştıracaklarını sanırlar. 1860’lı yıllardan sonra asimilasyon siyasetine geri dönerler. Kazak bozkırında Rus harfleriyle Kazakçanın da okutulduğu resmî okulların sayısı artar. Rus okullarında Kazakça XVIII. yüzyılda general Skalon’un hazırladığı Rus harfli “Alfabe”yle okutulmakta idi.

S

Panslavizm nedir? Açıklayınız. 

Panslavizm: XIX. yüzyıl başlarında Slav halkları arasında gelişmeye başlayan, en basit şekilde Slav halklarının siyasî, kültürel birliğini kurmayı arzu eden düşünce. Rusya’da özellikle 1860’lı yıllarda Kırım Harbi’nden sonra Avrupa karşıtlığı şeklinde, bütün Slav halklarının özellikle Balkanlardaki Sırp, Karadağlı, Bulgar vd. halkların Rus Çarı ve Ortodoks kilisesinin etrafında toplanması, İstanbul’un alınarak eski Bizans Ortodoks devletinin yeniden ihya edilmesi gibi düşüncelere dayanan siyasî, dinî, kültürel hareket.

S

Gimnaziya nedir? Açıklayınız. 

Gimnaziya: Rusya’da Çarlık döneminde klasik dillerin de okutulduğu orta seviyeli okul; lise, kolej.

S

Abdürreşid İbrahim kimdir? Açıklayınız.

Abdürreşid İbrahim(1857-1944): Değişik yerlerde çok iyi medrese eğitimi almıştır. İdil-Ural, Doğu ve Batı Türkistan yörelerini, Osmanlı devleti ve bazı Arap memleketlerini,
Çini, Japonya’yı kısacası bütün İslam âlemini üç yıl içinde gezip dolaşarak gözlemleme imkanı bulmuş intibalarını Alemi İslam ve Japonya’da İntişar-ı İslamiyet (İstanbul, 1328/1912-13) adlı eserinde anlatmıştır. İslam dünyasındaki siyasî, sosyal ve kültürel gelişmeleri yakından takip etmiş, İttihad-ı İslam düşüncesine samimi olarak inanmış, Müslümanların uyanması ve gelişmesine çalışmış, Rusya Müslümanlarının hakları uğrunda açıktan açığa mücadele etmekten çekinmemiştir. Başta Rusya Müslümanlarının kongreleri olmak üzere birçok siyasî-kültürel hareketin içinde ve en ön saflarda yer almış, risaleler, gazete ve dergiler yayımlamıştır. (Bak. İsmail Türkoğlu Sibiryalı Meşhur Seyyah Abdürreşid İbrahim, Ankara1997).

S

Azerbaycan'da alfabe konusunda ciddi bir şekilde ilgilenen şahıs kimdir? Açıklayınız.

Alfabe konusuyla ciddi bir biçimde, ilk ilgilenen şahıs Azerbaycan Türklerinden Mir- za Fethali Ahundzade oldu. O eğitimde ve matbaacılıkta ortaya çıkan problemleri hallet- mek için 1857’de bir alfabe tasarısı hazırladı, Tahran ve İstanbul hükumetlerine gönderdi. 1863’de İstanbul’da bu tasarıyı görüşen Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye “matbaacılıktaki diz- gi problemlerini halletmediği” gerekçesiyle Ahundzade’nin bu ıslah teklifini kabul etmedi. Ahundzade de birkaç yıl sonra Arap harflerini ıslahtan vazgeçip, “Latin esaslı bir alfabe kabul etmekten başka bir çare kalmadığını” ileri sürdü. Böylece Arap harflerinin ıslahı veya değiştirilmesi, Türk dünyasının gündemine girmiş oluyordu.

S

Matbaanın icadının Rusya Türklerine olan katkısı nedir?

Matbaanın icadı, kitap basımının ve süreli yayınların ortaya çıkışı, medeniyetin ilerle- mesi ve yaygınlaşmasında eşsiz bir rol oynamıştır. İslam âleminde ilk matbaa 1727’de İstanbul’da kurulmuşsa da kitap basımının yaygınlık kazanması İstanbul ve Kahire’de (Bulak Matbaası’nda) 1820’li yıllardan sonradır. İslam âleminin ihtiyaç duyduğu kitapla- rın basıldığı üçüncü merkez Kazan şehri olmuştur. Bu şehirde 1830-40’lı yıllardan son- ra Müslümanlar için dinî, ilmî, edebî kitaplar basılmaya başlar. XX. yüzyılın başlarında Petersburg, Orenburg, Tiflis ve Bakû gibi yerlerde de Arap harfli kitap basan matbaalar çoğalır.

Matbaacılığın iki önemli merkezinin Osmanlı topraklarında bulunması, Hac ziyaretinden dönen kafilelerin Türkçe, Arapça, Farsça basılı kitapları götürüp Rusya Türkleri- Müslümanları arasında yaygınlaştırması, medreselerdeki yenileşme hareketlerini de güç- lendirmiş, onlara eskiye nispetle daha zengin kaynaklardan faydalanma imkânı vermiştir. Türkiye ve Kazan kaynaklı eserlerin okutulması, yeni yetişen neslin belli görüşler çerçeve- sinde kalmasına ve yine belli ölçüler içerisinde Osmanlı yazı dilini öğrenmesine, böylece Rusya Müslümanları arasında, Türkiye’deki din ve kültür hayatına paralel görüşlerin yaygınlaşmasına da yardım etmiştir. Esasen Rusya Müslümanları, XIX. yy.’da halifenin ülkesi olması bakımından Türkiye’deki din anlayışına saygı duyuyor, bu ülkedeki “ıslahatları” önemli bir direnç olmadan benimsiyordu. Ayrıca aynı yüzyılda Osmanlı hükûmetinin Rusya’dan hacca giden kafilelere özel ilgi göstermesi, onların problemleriyle yakından il- gilenmesi, kafilelerdeki din adamları, tarikat şeyhleri ve aydınlarla Osmanlı görevlilerinin ve hatta bazen saray mensuplarının özel olarak görüşmesi gibi hususlar da Osmanlı etki- sinin yaygınlaşmasına hizmet ediyordu.

S

Aktaban Şuburundu dönemi nedir?

Aktban Şuburundu (veya Şubrındı): 1723-1727 yılları arasındaki Kalmuk saldırılarında Kazaklar büyük bozguna uğradılar, güneye doğru kaçtılar. Bu zor dönem, “yalın ayakla koşmaktan, tabanlarda yara açılması ve kemiğin ortaya çıkması” anlamında gelen bu deyimle ifade edilir oldu.

S

Gabdrehim Utız [Abdürrahim Otuz] İmeni şiirlerinde nelere yer vermiştir? Şahsı hakkında bilgi veriniz.

Sosyal ve dinî hayattaki bozuklukları eleştirme mutasavvıf şair ve din âlimi Gabdrehim Utız [Abdürrahim Otuz] İmeni (1754-1834)’nin şiirlerinde de görülür. On yıl Buhara’da okuyan (1788-1799), Afganistan’da bulunup ülkesine dönen Utız İmeni, döneminde yeni içtihatların gerekli olduğunu ileri sürdü, din adamlarının cehaletini ve ahlakî zaaflarını eleştir- di, cehalete karşı çıktı; halkı bilim ve sanat öğrenmeye, kız erkek ayrımı yapmadan çocukla- rını okutmaya ve Rusça öğrenmeye davet etti. İdil-Ural bölgesinde çok okunan ve defalarca basılan Sufî Allahyar’ın Çağatay Türkçesiyle Sebatü’l-Gacizîn [Âcizin] ve Farsça Muradü’l- Garifin [Ârifîn] adlı eserlerine Arapça şerhler yazdı. Utuz İmeni’nin karısı Hamide’nin ölü- mü sebebiyle 1789’da yazdığı iki mersiye, Tatar edebiyatında sıradan bir insan, bir kadın hakkında yazılan ilk mersiye olması ve daha da önemlisi tanımış bir din adamının sevdiği eşini kaybetmesinden duyduğu samimî duyguları yansıtması bakımından önemlidir.

S

Oğuz Türkleri hakkında bilgi veriniz.

Kafkasya ve İran’da yaşayan Oğuz Türkleri (günümüzdeki adlandırma ile Azerbay- can Türkleri) 1804’te başlayan Rus istilası ve 1813’te Rusya ile İran arasında imzalanan Gülistan Antlaşması’yla ikiye ayrıldı. 1828’de yine aynı devletlerce imzalanan Türkmen- çayı Antlaşması ise bu durumu pekiştirdi. Kuzey Azerbaycan Rus yönetimine geçti, gü- ney Azerbaycan İran’da kaldı. İran Türkleri, aslında Osmanlı ve Babür İmparatorluğu gibi, tarihte uzun ömürlü olan bir devlete sahipti. Onlar 1924-25’e kadar İran’a hâkim oldular. Bu tarihten itibaren İran devleti, Türk Kaçar sülalesinden Farsların eline geçti, böylece Azerbaycan Türkleri arka plana itildi.

S

İsmail Gaspıralı'nın Tatarlara ilişkin görüşleri nasıldır?

İsmail Gaspıralı 1881’de Rusça yazdığı “Rusya Müslümanları” adlı eserinde Tatarların bu tavrını özellikle belirtir:

“Bu Tatar egemenliği hakkında ben bazı şeyler okudum ve işittim. Bu konuda yazılmamış ve söylenmemiş bir şeylerin olduğunu her zaman düşünmüşümdür. Sadece, genel olarak Tatar egemenliğinin Rusya için büyük musibetlere sebep olduğu, medeniyeti birkaç yüz yıl geciktir- diği söyleniyor. Bu tümüyle doğrudur, fakat, sanıyorum Rusya üzerinde bu kadar uzun süre, bu güç ve azametle başka bir soyun hakimiyeti olsaydı Rusya tümüyle mahvolurdu. Bunun örneklerini biz Slâv dünyasının batı uçlarında görüyoruz. Tatarlar, efendi olarak haraç top- lar; Asya’nın çocukları olarak çoğu zaman şirin kızları kaçırırlardı; ancak, Rusya’nın maişe- tine ve dinî hayatına hiç karışmazlardı. Ben tarihçi değilim -kolaylıkla yanılabilirim- fakat, bana öyle geliyor ki Tatar hâkimiyetinden söz ederken, onun Rusya’yı daha güçlü yabancı te- sirlerden koruduğunu; kendi karakteristik hususiyetleriyle ilk defa Kulikovo meydanında şekil- lenen Rusya’nın birlik fikrinin hazırlanmasına sebep olduğunu göz önünde bulundurmak ge- rekir... “Gaspıralı 2008: 89).