John Rawls
John Rawls'ın akademik dil açısından Kıta Avrupası filozoflarından farkı nedir?
Kıta Avrupası filozofları gibi Rawls da felsefenin doğasına
uygun olarak soyut ve ayrıntılı düzeyde düşüncelerini ortaya koyan metodolojik bir yöntemi benimsese de kapalı bir dil kullanmaktan kaçınır. Eserlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak gündelik meselelere de temas eden kolay anlaşılır bir dil benimser.
John Rawls'ın ilgilendiği konular nelerdir?
Amerikalı düşünürün ilgilendiği konular ise siyaset felsefesinin temel soruları ve kavramları ile ilgilidir. Düşünür,
felsefenin bir alt disiplini olan siyaset felsefesinin kadim sorularını yanıtlamak için mücadele eden bir filozof olarak kendine felsefe literatürü içerisinde alan açar.
Max Weber'in, bilim adamlarının kişisel sosyal arka planlarından ve subjektif ilgi alanlarından yola çıkarak
araştırma nesnelerini seçebileceği tespiti Rawls'ın felsefeye olan ilgisini açıklamak için de geçerli olduğu görüşü hangi olaylara bağlıdır?
Babasının hukukçu olması ve annesinin kadınların eşitliği konusundaki çabaları erken yaşlarda Rawls’ı adalet üzerine kafa yormaya itmiştir. Öte yandan küçük yaşlarda yakalandığı hastalıklardan kendisi kurtulurken kardeşlerinin Rawls’tan bulaşan hastalık sebebiyle hayata veda etmeleri
düşünürü doğal talih konusunda tefekkür etmeye yönlendirmiştir. Ayrıca Rawls sadece zekâ, sağlık gibi doğal
talihin kapsadığı hususların değil aynı zamanda ırk, cinsiyet, sosyal sınıf, din gibi sosyal talihin kapsadığı hususların da insanın kendini gerçekleştirmesi açısından çok önemli olduğunu anlamış ve çevresinde gözlemlemiştir. Princeton Üniversitesinde Felsefe eğitimi almıştır. Norman Malcolm, Rawls’ın felsefeye olan ilgisini derinleştiren önemli bir figür olmuştur.
Üniversiteden mezun olduktan sonra rahip olmayı
hedef olarak belirleyen John Rawls'ın din konusundaki görüşlerinin değişimine sebep olan olaylar nelerdir?
İkinci Dünya Savaşı’na katılarak yaklaşık iki yıl Yeni Gine, Filipinler ve Japonya’da aktif olarak savaşmak zorunda kalan filozofun bu tecrübesi din üzerine düşüncelerini yeniden değerlendirmeye sevk etmiştir. Din, ahlakın haklılaştırılmasında her zaman tutarlı cevap sunmuyordu ve tek başına Tanrı’nın varlığı ahlak kurallarını gerekçelendirmeye yetmiyordu. Bu hususlar adaletin ve ahlakın metafiziksel aktörler ve argümanlar olmaksızın insanların makul muhakemesiyle inşa edilebileceği gerçeğine işaret etmekteydi.
John Rawls'ın Princeton Üniversitesinde tamamladığı doktora tezinin konusu nedir?
Princeton Üniversitesinde, Walter Stace’in danışmanlığında ahlak metodolojisi üzerine doktora tezini yazdı. Doktora tezindeki argümanlar, adalet ve ahlak arasındaki ilişkiyi objektif bir zemin üzerine oturtmakta önemli katkılar sağladı.
Hukuki pozitivizm yaklaşımı nedir?
Hukuki pozitivizm, hukukun belirlenmesinde metafiziksel ögeleri reddeden, hukuk ve ahlak arasındaki zorunlu ilişkiye karşı çıkan, yasa koyucular tarafından usulune uygun çıkarılan kanunları hukuk kabul eden hukuk yaklaşımıdır.
Rawls'ın 1969-1970 yılları arasında Stanford Üniversitesinde misafir araştırmacı olarak çalışırken siyaset felsefesinde çok ses getirecek ve kendisine siyaset felsefesinde konuyu değiştirecek düşünür payesinin verilmesini sağlayacak kitabı hangisidir?
1969-1970 yılları arasında Stanford Üniversitesinde misafir araştırmacı olarak çalışırken siyaset felsefesinde çok ses getirecek ve kendisine siyaset felsefesinde konuyu değiştirecek düşünür payesinin verilmesini sağlayacak Bir Adalet Teorisi adlı kitabını yazmayı tamamladı.
Rawls'ın tüm eserlerinde odaklandığı temel konu nedir?
Rawls'ın tüm eserlerinde odaklandığı temel konu adalet kavramıdır.
Modern dönem toplum sözleşmesi teorisyeni olarak kabul edilebilecek olan Rawls'ın geleneksel toplum sözleşmesi teorisyenleriyle arasındaki benzerlik ve farklılıklar nelerdir?
Rawls, insanların eşit ve özgür özneler olduğu fikrini savunur. İnsanın temel hakları ve özgürlükleri üzerine herhangi bir pazarlığın yapılamayacağı noktasında Locke ile aynı fikirdedir. Hobbes’un insan doğasına ilişkin kötümser bakışını paylaşmazken insanın aklını kullanan rasyonel bir varlık olduğu düşüncesini paylaşır. Hobbes’un toplum sözleşmesinde
insanlar korku ve güvenlik kaygısıyla birbirinin kurdu olarak, eylemde bulunan özneler olarak tasavvur edilirken Rawls’ın sözleşmesinde insanlar, rasyonel zeminde ama diğer bireyleri kendi içinde bir amaç olarak kabul eden bir ahlak ile sınırlandırılmış özneler olarak tasvir edilirler. Bu anlamda Rousseau’yu takip eder; insanın kendi çıkarı tarafından motive edilmekte olduğunu kabul etmekle birlikte diğer insanlara karşı sempati ve merhamet duyguları tarafından da motive edilen sosyal bir varlık olduğunu savunur. İnsanların eşit siyasal haklara sahip olmasının özgürlüğün temeli olduğu hususunda da Rousseau’yu izler.
Rawls'ın da düşüncelerini etkileyen Kantçı kategorik buyruk ne anlama gelmektedir?
Kantçı Kategorik Buyruk, insanın eylemlerine yön vermesi gereken ahlaki ilkeyi ifade eder.
Kant’ın iki kategorik buyruğu vardır: a) İlkeni evrenselleştir. b) İnsana amaçmış gibi davran. İnsanların hayatlarının her alanında karşılaştıkları sorunlara bu iki kategorik buyruğu esas alarak çözüm üretmesi ahlaken doğru davranışı garanti eder.
Rawls'ın "Bir Adalet Teorisi" adlı kitabının yaratmış olduğu etki ve bu etkinin sebep olduğu eleştiriler neticesinde 1993 yılında yazdığı "Siyasal Liberalizm" başlıklı kitabıyla birlikte düşünce yapısına yönelik aldığı eleştiriler nelerdir?
Bir Adalet Teorisi adlı kitabının yaratmış olduğu etki ve bu etkinin sebep olduğu eleştiriler neticesinde 1993 yılında Siyasal Liberalizm başlıklı kitabını literatüre kazandırmıştır. Düşünürün bu kitabı kimi düşünce insanları tarafından adalet teorisindeki evrensellik idealinden vazgeçiş olarak değerlendirilmiş ve bu manevra Rawls’ın siyasal dönüşü olarak adlandırılmıştır. Oysa Rawls bu kitabında liberal demokratik bir toplumda birlikte yaşamanın imkânı üzerine düşüncelerini serimlemiştir.
Rawls'ın adalet problemi üzerindeki görüşlerini ulusaldan uluslararası düzeye taşıdığı kitabı hangisidir?
Ulusal düzeyde adalet problemi üzerine çalışan Rawls, 1999 yılında yayınlanan Halkların Yasası adlı kitabıyla adalet problemini uluslararası düzeyde ele almıştır. İlk iki kitabında adaleti domestik düzeyde ele alırken bu kitabıyla uluslararası adil bir düzenin olasılığı üzerine düşüncelerini açık bir dille ortaya koyar.
Rawls’ın çalışmaları dikkate alındığında, belli bir metodolojik tavrı sürdürmek ve düşüncelerinde objektifliği sağlamak adına çeşitli araçlara başvurduğu araçlar hangileridir?
Deontolojik Yaklaşım, Orijinal Pozisyon, Bilgisizlik Peçesi, Düşünümsel Denge, Maximin
Kuralı, Pareto Optimumu Rawls’ın metodolojisinde tarafsızlığı sağlayan araçlar olarak kullanılmaktadır.
Rawls'ın tarafsızlığı sağlayan metodolojik araçlardan biri olarak kullandığı deontolojik yaklaşımın özelikleri nelerdir?
Deontolojik yaklaşıma göre, bir eylemin ahlaki olması doğuracağı sonuca bağlı değildir. Bu yaklaşıma göre sonuç ne olursa olsun, doğru ne ise ona göre davranılması bir eylemi ahlaki yapar. Doğru kendi içinde yapılmaya değer olduğu için doğrudur. Her iyi sonuç ahlaki olarak geçerli olmayabilir. Doğrunun iyi karşısında önceliği her koşulda doğrunun gözetilmesini gerektirir.
Rawls, deontolojik yaklaşıma göre doğru ve iyiyi nasıl açıklar?
Rawls, iyi-kötü meselesini soyut bir düzeyde ortaya koyar ve belli bir iyiyi maksimize etmeye çalışan etik teorilerin ahlaki olarak geçersiz olduğunu savunur. Yapılması gereken şey bir mihenk taşı olarak ilk önce doğrunun tespit edilmesidir. Tespit edilen doğru etrafında insanların sahip oldukları farklı iyi anlayışlarının konumlandırılması mümkündür. Doğru, iyi karşısında öncelikli kılındığında farklı iyi anlayışları ve bunlara dayalı olarak benimsenmiş iyi hayat perspektifleri bir arada var olabilir. Oysa belli bir iyi anlayışı üzerine kurulmuş ahlak anlayışı diğer iyi anlayışları karşısında objektifliği sağlayacak bir zemin sunamaz. Doğrunun önceliği Rawls’ın teorisinde tarafsızlığa ve evrenselliğe hizmet eden bir işleve sahiptir.
Adil bir toplumun ilkelerine ulaşmaya çalışan Rawls’ın metodolojisinde kullandığı önemli araçlardan olan "orijinal pozisyon" ne anlama gelmektedir?
Orijinal pozisyon sadece düşünceleri test etmek için bir araçtır ve tarihsel bir varlık olan insan için gerçek hayatta bu tür bir pozisyon bulunmaz. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir tarihte insanların fiziki olarak bir araya gelmelerinden ziyade teorik argümanların test edildiği hipotetik bir araçtır. Orijinal pozisyon aslında daha önce geleneksel toplum sözleşmesi teorisyenlerinde tanık olduğumuz doğa durumuna denk gelen bir aşamaya tekabül eder.
Rawls'ın insanları orijinal pozisyonda konumlandırmasının gerekçesi nedir?
İnsanların orijinal pozisyonda konumlandırılmalarının sebebi onları gerçek dünyadaki birtakım belirleyici faktörlerden arındırmaktır. Orijinal pozisyonda insanlar toplumsal statülerine ve doğal yeteneklerine ilişkin bir bilgi sahibi değildirler. Böylece Rawls, adaletin ilkelerini belirlerken insanların yeni bir başlangıç yaparak öznel ve toplumsal kör noktalarından kurtularak tarafsız şekilde davranmalarını sağlayacak bir zemini sunmayı hedefler. Orijinal pozisyon vasıtasıyla Rawls, birincil değerlerin rızaya dayanan dağıtımıyla adil bir toplumun nasıl kurulacağını göstermek ister.
Bilgisizlik peçesinin bireyi adalet ilkelerini seçmeye yönlendirmesi nasıl gerçekleşmektedir?
Orijinal pozisyonda bulunan insanlar adalet ilkelerini bilgisizlik peçesinin ardında belirlemeye çalışır. Bilgisizlik peçesi orijinal pozisyonda adalet ilkelerini belirlemeye çalışan insanların objektif olarak karar vermesini sağlayan önemli bir araçtır. Genel bilgilerle donatılmış ama kendi kişisel özelliklerinden ve toplumda nerede konumlanacaklarına dair bilgiden mahrum edilmiş bireyler böylece toplum içinde kadın, erkek, siyahi, hispanik ya da beyaz Amerikalı, zengin ya da yoksul, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Hindu, ateist olup olmadıklarını bilmediklerinden kendi çıkarlarını gözetecek bir tavır içine girmeleri engellenmiş olmaktadır. Orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesinin ardında bulunan özneler ön yargılardan ve keyfilikten uzak durarak ve diğerleriyle iletişim kurarak çeşitli alternatifleri içeren adalet ilkelerini analiz etmeye gayret eder ve bir uzlaşıya varmayı gözetirler. Birey bu hâlde toplumda en dezavantajlı toplumsal kesime mensup olabileceği olasılığıyla hareket etmektedir. Bir anlamda bu belirsizlik, bireyi adalet ilkelerini seçmek noktasında objektif davranmak zorunda bırakmaktadır.
Rawls’ın adalet teorisinde öznelerin alternatifi değerlendirmesinde kullandığı metodolojik araç nedir?
Rawls’ın adalet teorisinde öznelerin alternatifi değerlendirmesinde kullandığı diğer metodolojik araç Maximin kuralıdır. Orijinal pozisyonda bireyler alternatifleri değerlendirmek için Maximin kuralına başvurmaktadır. Bu kurala göre bireyler alternatifleri sebep olacakları kötü sonuçlara göre bir sıraya koyar. Bu sıralamada en az kötü sonuca sebebiyet veren alternatifin kabulü Maximin kuralının gereğidir.
Pareto Optimumu kavramı ne anlama gelir?
Pareto Optimumu kavram olarak bir kişinin ya da yapının durumunu, diğer kişinin ya da yapının durumunu kötüleştirmeden iyileştirmenin mümkün olmadığı anlamına gelmektedir. Eğer birtakım insanların durumu diğer insanların durumu kötüleştirilmeden iyileştirilebiliyorsa henüz Pareto optimumuna ulaşılmamıştır. Eğer bir düzenleme bazı insanların durumunu kötüleştirip aynı anda diğer bazı insanların durumunu iyileştirir bir hâl almışsa bu durumda Pareto optimumu dengesi bozulmuş demektir. Orijinal pozisyonda bulunan insanlar bunu dikkate alarak alternatiflerin etkililiğini hesap etmeye gayret ederler.
Rawls'ın adalet teorisinde toplumsal işbirliği önemi nedir?
Rawls açısından adaletin temel konusu toplumun temel yapısı ve toplumsal iş birliği ile ilgilidir. Adil bir toplumun iş birliği üzerine tesis edileceğinin altını çizer. Rawls’ın adalet anlayışında toplumsal iş birliği kurallara ve prosedüre dayanır. Bu iş birliğinde karşılıklılık esastır ve karşılıklılık herkesin yararına olacak sonuçlar doğurur. Toplumsal iş birliğinin birincil değerlerin düzenlenmesi noktasında işlevi vardır. Haklar, özgürlükler, siyasal ve sosyal pozisyonlar, refah ve öz saygı gibi birincil değerler toplumsal iş birliğiyle ilgili bir boyuta sahiptir. Bu birincil değerleri düzenleyen ve bireylere dağıtan
toplumsal kurumlar bulunmaktadır. Bu toplumsal kurumlar insanların hayatlarını sürdürmeleri için başlangıç noktasıdır; toplumdaki eşitsizlikleri giderebilir ve derinleştirebilirler. Bu sebeple Rawls’a göre toplumsal kurumların iyi düzenlenmesi insanların kendilerini gerçekleştirmeleri açısından çok önemlidir. Adalet bu toplumsal kurumların başat değeridir.
Rawls'ın adalet ilkelerinin sahip olması gereken özellikler nelerdir?
Adalet İlkelerinin sahip olması gereken özellikler genellik, evrensellik, aleniyet, kıyaslama, kesinlik olarak sıralanmaktadır. Bu özelliklerden ilki, seçilecek adalet ilkelerinin genel olmasıdır. Seçilecek ilkelerde özel tanımlamaların olmaması zorunludur. Orijinal pozisyondaki
bireylerin toplumdaki yerlerine dair bilgi sahibi olmaması tercih edecekleri ilkelerin genel olmasını gözetmelerini sağlar. İkinci olarak düşünür, seçilecek adalet ilkelerinin evrensellik kriterini karşılaması gerektiğine işaret eder. Üçüncü özellik de adalet ilkelerinin aleniyet kriterini karşılamasıdır. Yani herkesin bu ilkeleri bilmesi, haberdar olması şarttır. Dördüncü özellik, adalet ilkeleri belirlenirken farklı alternatifler arasında bir sıralamanın yapılması ve adil olmak noktasında bu alternatiflerin bir kıyaslamaya tabi tutulmasıdır. Son özellik ise adalet ilkelerinin kesinliğine ilişkindir.
Rawls'ın adalet ilkeleri arasındaki düzenin özelliğini nasıldır?
Rawls’ın düşünsel deneyi sonucunda ulaşılan adalet ilkeleri
arasında lexical bir düzen vardır. Bir başka deyişle, bu iki ilke arasında bir öncelik-sonralık ilişki söz konusudur. Adaletin birinci ilkesinin gerekleri yerine getirilmeden ikinci ilkenin gereklerine geçilemez. Bu hiyerarşik ilişkide önce gelen ilke sonra gelen ilkeye göre her koşulda ve yerde önceliğe sahiptir.
Rawls'ın adalet teorisindeki iki ilke ve bunların özellikleri nelerdir?
Rawls’ın adalet teorisinde adaletin birinci ilkesi insanların temel özgürlüklerine ilişkindir: “Tüm bireylerin herkesinkine benzer, en geniş ve eşit temel özgürlüklere sahip olma hakkı vardır.” Bu ilkeye göre adil bir toplumda tüm bireylerin aynı özgürlüklere sahip olması zorunluluktur. Tüm bireyler eşit bir şekilde özgürlüklere sahip olmalı ve bu özgürlüklerin değeri korunmalıdır. Rawls açısından temel özgürlükler, özgürlüklerin değeri korunabildiği sürece bir anlam ifade edecektir. İnsanların kendi eylemlerinden kaynaklanmayan doğal ve sosyal talihsizliğin sebep olduğu birtakım faktörlerin özgürlüğün değerine zarar vermesine engel olmak gerekir. İşte Rawls’ın adalet teorisinde adaletin ikinci ilkesi bunu sağlar. Rawls’ın temel kaygısı hak edilmemiş eşitsizliklere sebep olan faktörleri ortadan kaldırmaktır. Adaletin ikinci ilkesi iki kısımdan oluşur: a) Toplumdaki tüm siyasal, sosyal ve iktisadi pozisyonlar herkese açık olmalıdır. b) Var olan sosyal ve ekonomik eşitsizlikler toplumdaki dezavantajlıların lehine olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu ilkenin ilk kısmı Adil Fırsat Eşitliği ilkesi olarak adlandırılır. İkinci kısmı ise Fark ilkesi olarak bilinir. Fark ilkesi bir anlamda pozitif özgürlük yaklaşımının hassasiyetini yansıtan bir anlama sahiptir.
Rawls'ın adaletin ikinci ilkesi içinde açıkladığı fark ilkesi hangi amacı taşımaktadır?
Fark ilkesi, toplumdaki hak edilmemiş eşitsizlikleri gidermek üzere kullanılan bir araçtır. insanların doğal ve sosyal talihten kaynaklanan dezavantajlarını ortadan kaldırma amacı güder.
Rawls'a göre örtüşen görüş birliğinin amacı nedir?
Muhakeme zorluklarının farkında olan makul ve rasyonel siyasal özne bir toplumda çoğulculuğa izin verecek örtüşen görüş birliğine saygı duymakta ve buna göre hareket etmektedir. Bir toplumda siyasal öznelerin farklı kapsamlı doktrinlere inanması Rawls tarafından olağan bir şey olarak kabul edilir. Önemli olan çatışan kapsamlı doktrinlerin çoğulculuğa izin veren, makul ve rasyonel özne imgesi üzerine kurulan siyasal anlayışı desteklemesidir. Bir toplumda çok sayıda kapsamlı doktrine inanan insanın bulunması normaldir. Rawls açısından önemli olan farklı kapsamlı doktrinlerin birlikte var olabilmesidir. Bu da ancak örtüşen görüş birliği ile mümkündür. Örtüşen görüş birliği farklı kapsamlı doktrinlere inanan bireylerin hak ve özgürlüklere dayalı makuliyet içeren siyasal anlayışa uygun hareket etmesi anlamına gelir. Kamusal bir sorunun çözümünde insanlar kendi ait oldukları kapsamlı doktrin perspektifinden düşüncelerini dile getirebilir, aynı şekilde diğerlerinin de kendi argümanlarını dile getirmesine razı olur. Bu konuda bir örtüşen görüş birliği söz konusudur. Rawls’a göre örtüşen görüş birliği kamusal aklın kullanımı için gerekli olan öze ve prosedüre ilişkin bir zemin sunar.
Rawls teorisinde kamusal aklın özellikleri nelerdir?
Kamusal akıl bireylerin karşılaştıkları sorunlara ilişkin olarak demokratik müzakerelerde izlenecek prosedürü ve standartları içermektedir. Kamusal akıl, her ne kadar prosedüre ve standartlara ilişkin olsa da onun birey hak ve özgürlüklerini koruma amacı vardır. Kamusal aklın kullanımı Rawls’ın teorisinde sınırlıdır. İnsanların toplumsal hayatta ve özel hayatta karşılaştıkları her meseleye uygulanamaz. Kamusal akıl yalnızca anayasal esaslara ilişkin adalet meseleleri gündeme geldiğinde devreye girer. Kimlerin oy kullanacağı, kimlerin adil fırsat eşitliğinden yararlanacağı gibi sorunlar kamusal aklın kullanıma sokulduğu örneklerdir. Kamusal akıl oy verme işlemlerinde, yasama işlemlerinde ve yargı alanındaki faaliyetlerde kullanılmaktadır. Özel alan ise dinî, felsefi ve ahlaki yaklaşımların etkisine açıktır.
Rawls'ın uluslararası adalet teorisinde halkın yeri nedir?
Rawls uluslararası adalet sorununa ilişkin yaklaşımında özellikle halk terimini kullanmaktadır. Düşünür Halk ve Devlet arasında bir ayrım yapmaktadır. Devlet sadece çıkarları doğrultusunda hareket eden bir aktör olarak kabul edilir. Halklar ise bu tür motivasyona sahip değildir. Ona göre halklar devletin sahip olduğu güce sahip değildir, devletlerden farklı olarak halklar ulusal çıkarları için savaş çıkarmaz, insan hakları ihlali söz konusu olduğunda halklar bu ihlalleri yapan halklara tepki gösterir. Rawls’ın uluslararası adalet teorisinde adalet ilkeleri devletler tarafından değil halklar tarafından seçilir.
Rawls'ın tanımladığı beş halk türü ve bunların özellikleri nedir?
Beş farklı halk türünden birincisi liberal olan halklardır. Liberal halkın üyeleri arasındaki iş birliği ortak kültür ve dil tarafından sağlanmayıp ortak siyasal bilinç tarafından garanti edilir. Rawls’ın sınıflandırmasında diğer halk türü ise düzgün halklardır. Düzgün halklar demokratik rejimlerin vatandaşlarına verdiği hakların tümünü kendi vatandaşlarına vermeyen ve kamusal hayatta vatandaşlar yerine farklı grupların etkili olduğu halklardır. Liberal halklar ve Düzgün halklar “iyi düzenlenmiş halklar” olarak tasnif edilirler. Üçüncü tür halk, yasa tanımayan devletlere sahip halktır. Dördüncüsü, zorluk içindeki halktır. Beşincisi, iyiliksever mutlakiyetçi halklardır. Son üç halk türü insan haklarına saygılı olsa bile vatandaşlarına siyasal hayata katılım hakkı tanımaz.
Rawls, halkları uluslararası adaletin ilkelerini seçmek için orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesinin ardında konumlandırır. Halkların konumlandırıldığı orijinal pozisyonun özelikleri nelerdir?
Rawls, halkları uluslararası adaletin ilkelerini seçmek için orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesinin ardında konumlandırır. Halkların konumlandırıldığı orijinal pozisyonun beş özelliği vardır. Taraflar eşit ve özgür olarak kabul edilir. Halkların akılcı olduğu varsayılır. Halkların yasaların içeriğini doğru bir şekilde tartışması beklenir. Tartışmanın bilgisizlik peçesinin ardında yapılacağı kabul edilir. Son özellik ise seçilecek ilkelerin tüm halkların menfaatine olacağının varsayılmasıdır.
Orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesindeki Halkların, uluslararası adalete ilişkin ulaştıkları ilkeler nelerdir?
Orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesindeki Halklar, uluslararası adalete ilişkin şu ilkelere ulaşırlar:
- Halklar özgür ve bağımsızdır, karşılıklılık esastır.
- Halkların antlaşmalara ve taahhütlere uyması zorunludur.
- Halklar eşittir.
- Halklar iç işlerinde özerktir.
- Halklar kendini savunma hakkına sahiptir ama bunun dışında savaş çıkarma hakları bulunmamaktadır.
- Halkların insan haklarına uyması zorunludur.
- Savaşta belli sınırlamalara uyulması zorunludur.
- Halkların adil ya da düzgün siyasal ve toplumsal rejime sahip olmalarını engelleyen olumsuz koşullar altında yaşayan diğer halklara yardım etme ödevi vardır.
- Ülkelerin kendi kaderini tayin etme hakkı vardır.
- Kıtlık ve kuraklık dönemlerinde ülkelerin birbirine yardım etme yükümlülüğü vardır.
Rawls'ın eserleri ve bu eserlerin birbiriyle ilişkisi nasıldır?
Rawls’ın tüm eserleri dikkate alındığında hepsinin tutarlı olduğu anlaşılmaktadır. Rawls, Bir Adalet Teorisi adlı eserinde hakkaniyet olarak adalet teorisini tarafsız bir görüş olarak ortaya koyma çabası içindedir. Rawls soyut bir dille Bir Adalet Teorisi’nde işlediği adalet ilkelerini Siyasal Liberalizm isimli eseriyle birlikte pratiğe taşımıştır. Rawls, Halkların Yasası adlı çalışmasında ise iyi düzenlenmiş toplumlar arasında iş birliğini tesis edecek adalet ilkelerini ortaya koymaktadır. Her üç eserde kullanılan ilkeler ve metodoloji tutarlıdır; ulusal ve uluslararası bağlamda adalete ilişkin yaklaşımlarında düşünsel bir devamlılık ve tutarlılık bulunmaktadır.
Komüniteryen yaklaşımın temsilcileri Rawls’ın birey anlayışına getirdiği eleştiriler nelerdir?
Komüniteryen yaklaşımın temsilcilerinin eleştirilerinde ortak noktası Rawls’ın birey anlayışını yanlış ve yetersiz bulmalarıdır. Bu düşünürlere göre Rawls’ın birey anlayışı atomist ve tarih dışıdır; bireyin Rawls tarafından toplumla bağı olmayan, sadece kendi çıkarının peşinde koşan bir özne olarak
kurgulandığını savunurlar. Walzer’e göre Rawls’ın bireyi yalnız, etrafında güvenebileceği aile fertleri, arkadaşları ve komşuları olmayan bir öznedir ve bu birey özgür ama yalnızdır. Sandel açısından Rawls’ın birey anlayışını başarısızlığa uğratan şey yükümlülükten azade bir özne kurgulanmasıdır. Rawls’ın teorisindeki köksüz ve yükümsüz özne için önemli olan seçtiği amaçlardan ziyade seçme kapasitesine sahip olmasıdır. Sandel’e göre Rawls’ın birey imgesi toplumun karşısında kurgulanmış aşkın bir öznedir ve bu özne toplumsal amaçların üzerinde bir yerde konumlanmıştır. Komüniteryenler açısından birey yaşadığı toplum ve bu toplumdaki rolleri tarafından belirlenir. Bu sebeple onlara göre toplumdan bağımsız bir birey anlayışı eksik ve yanlıştır.
Rawls'ın özgürlük anlayışına getirilen eleştiriler nelerdir?
Rawls’a yönelik diğer bir eleştiri de onun özgürlük anlayışını hedef alır. Rawls’ın sahip olduğu özgürlük anlayışının pozitif özgürlüklere ağırlık vermesi sebebiyle bireylerin negatif özgürlüklerine zarar verdiği eleştirisi liberteryen yaklaşımın temsilcileri tarafından dile getirilir. Özellikle Rawls’ın adalet teorisindeki fark ilkesinin bireyin negatif özgürlüğüne, yeteneğine ve kendini geliştirme kapasitesine olumsuz etkisi olduğu vurgulanır. Fark ilkesi bireyin eylemlerinden sorumlu olma, sonuçlarına katlanma düşüncesinin bir inkârı olarak kabul edilmektedir.
Jurgen Habermas'ın Rawls'ın görüşlerine eleştirileri nelerdir?
Jurgen Habermas Rawls’ın bireyleri orijinal pozisyonda bilgisizlik peçesinin ardında konumlandırarak ve aynı veriler ışığında karar vermeye zorlayarak, ortak bir bakış açısı dayattığını, böylece çoğulculuğa engel olduğunu ifade etmektedir. Habermas ayrıca Rawls’ın Siyasal Liberalizmin değerlerini dayattığını böylece farklı kapsamlı doktrinler için kamusal alanda yeterli alan bırakmadığını ileri sürer. Habermas açısından esas olan herhangi bir değere dayanmayan, demokratik usul çerçevesini sunan bir siyasal anlayışa ihtiyaç vardır.
Rawls'ın siyaset felsefesine katkıları kendi dönemindeki diğer düşünürler ne şekilde ayrılmaktaydı?
Rawls eserlerini yayımlamaya başladığında siyaset felsefesinin Kuzey Amerika’da bir durgunluk içerisinde olduğu ifade edilir. O yıllarda Amerika’da baskın olan düşünce faydacılıktı ve bu yaklaşıma karşı çıkarak sistematik bir perspektif sunan insanların sayısı azdı. Rawls’tan önce adil toplumun nasıl inşa edileceğini sormak garip karşılanıyordu; pozitivistler siyaset felsefesini dildeki kavramsal analize indirgemekteydi, Marksistler ise adalet ile ilgili her türlü düşünceyi egemen sınıfın ideolojik manipülasyonu olarak kabul etmekteydi, Liberteryenler de adaleti sadece devletin boyutu ve devletin müdahalelerini sınırlamakla ilişkilendirmekteydi. Rawls adalet konusunda sistematik ve ayrıntılı bir teori sunarak siyaset felsefesinde baskın olan düşünceyi değiştirdi. Siyaset felsefesi Rawls ve etkileyici eserleri sayesinde çok üretken bir alana dönüştü. Günümüzde de siyaset felsefesinin üretken bir alan olmasında Rawls’ın önemli bir payı vardır.