Henri Bergson
Henri Bergson'a göre zekanın gerçek konusunu nasıl açıklarsınız?
Bergson’a göre felsefenin kavraması gereken, hayatın dinamik yapısıdır. Bu yapıyı sadece zekâ ile kavramak mümkün değildir. Bergson, zekânın gerçekliğin bütününü kavramaya yetkin
olduğu fikrinin karşısında yer alır ve bu fikre karşı en önemli itirazları dile getiren filozof olarak bilinir. Bergson’a göre zekânın gerçek konusu maddedir. Düşünüşü, bulduğu kanun ve sistemler ise hep pratik yarara yönelik anlayışlardır. Madde ile yoğrularak pratik işlerden oluşmuş olan zekâ, hangi konuya dokunursa onu mutlaka maddeye çevirmek ve sonra da parçalara ayırmak zorundadır. Çünkü böyle yapmazsa bir şey anlayamaz. Zekâ ancak maddeye hâkim olabilir fakat hayat alanında yaya kalır çünkü hayatı anlamak için uygun değildir. Böyle olunca zekâ, başlı başına ne hayatı, ne ruhu ne yaratmayı ne oluşu ne süreyi hatta ne de
evreni anlayabilir.
Henri Bergson’un hayatını kısaca nasıl özetlersiniz?
18 Ekim 1859’da Paris’te doğan Bergson, İngiltere’den gelip Fransa’ya yerleşen Yahudi bir ailenin çocuğudur. Condorcet Lisesinde ortaöğrenimini tamamladı. Pascal tarafından çözümsüz bırakılan bir problemi çözerek kazandığı bu matematik ödülü
onun matematikte Pascal’la boy ölçüşecek kadar yetenekli olduğunu göstermişti fakat Bergson, felsefeyle uğraşmayı matematikle uğraşmaya tercih etti. 1878’de Ecole Normale Superieure’e kabul edildi ve 1881 yılına kadar burada felsefe eğitimi aldı.1881’de Ecole Normale Superieure’den mezun
olduktan sonra ilk olarak Angers Lisesinde, 1883’te de Carcassonne Lisesi ve Clermont-Ferrand’daki Blaise-Pascal Lisesinde felsefe dersleri verdi. 1888’de Paris’e döndü ve Paris Rollen Kolejinde dersler verdi. 1889-1897 yılları arasında Henri IV
Lisesinde dersler verdi. Aynı zamanda 1900’e kadar Ecole Normale Supérieure’de konferansçı olarak çalışan Bergson, bu tarihte College de France’a profesör oldu.Felsefe ve entelektüel kültüre katkıları dolayısıyla 1927’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.
1932’de, Grenoble Üniversitesinde felsefe profesörü olan Jacques Chevalier’ye, kendisini en doğru anlayan kişi olduğu için, yeni çıkarılan Bergson madalyasını kendi eliyle takmış, 4 Ocak 1941’de
seksen bir yaşında Paris’te ölmüştür.
Henri Bergson’un başlıca eserleri nelerdir?
Latince olan tezi; Quid Aristoteles de Loco Senserit (Aristoteles’te Mekân Kavramı), Fransızca olan ise Essai sur les Données Immédiates de la Conscience’dır (Bilincin Doğrudan Doğruya Verileri Üzerine Deneme). 1896 yılında ise Madde ve Hafıza yayımlandı. 1900 yılında Gülme yayımlandı. Bu kitap Bergson’un beden ve ruh felsefesine bir ek olarak kabul edilebilir. 1903 yılında Metafiziğe Giriş yayımlandı. Bu eser kısa sürede pek çok dile çevrildi. Bergson bu kitapta metafiziğin neden hâlâ gerekli olduğunu açıklar. 1907’de Yaratıcı Evrim yayımlandı. Bu kitap büyük bir kitle tarafından okundu ve Bergson’a dünya çapında bir ün sağladı. 1919’da Ruhsal Enerji yayımlandı. Zihin Kudreti adıyla Türkçeye çevrilmiş olan bu eser, özellikle ruh-beden sorunsalı üzerine 1900-1914 yılları arasında yazılmış yazılardan oluşur. 1922’de Süre ve Zamandaşlık yayımlandı. Bu kitap, Einstein’ın görelilik kuramının anlamı ve sonuçları üzerine bir tartışmayı içerir. Eserdeki önemli iddialardan bir tanesi eşyada zamandaşlığın, ruhta ise yalnızca sürenin bulunduğudur. 1932’de Ahlâk ve Dinin İki Kaynağı yayımlandı. Bu eserinde Bergson, kapalı ile açık toplumu, kapalı ile açık ahlâkı ve statik ile dinamik dini karşılaştırdı. . Hayatının sonunda yazdığı Ahlâk ve Dinin İki Kaynağı adlı eserinde toplum hayatına ait görüşler, daha önceki eserlerinde görülen ruh tahlillerinden daha fazla yer tutmaktadır. 1934’te, 1903-1923 arasında Fransa ve başka ülkelerde yapılmış olan eski konferanslarını bir cilt içinde toplayarak Düşünce ve Devingen adı altında yayımladı. Bergson bu eser için iki tane giriş yazısı yazmıştır. Bu iki yazı bir felsefeciye önerilebilecek olan yöntemin kökeni ile ilgilidir. Ders notları 1990, 1992 ve 1995 yıllarında Cours (Dersler) adı altında ayrı ciltlerde kitap hâline getirildi. Bunlardan “Metafizik Dersleri” 2014 yılında, “Etik ve Politika Dersleri” de 2016 yılında Türkçe’ye tercüme edildi.
Henri Bergson'un bilgi anlayışını nasıl açıklarsınız?
Bergson’un bilgi anlayışı içgüdü, zekâ ve sezgi kavramları çerçevesinde şekillenmektedir. Maddeyi algılayan zekâdır. Ancak zekânın yaptığı bütün analiz ve sentezler sadece pratik amaçlara yöneliktir. Bu nedenle de yalnızca maddeye hâkim olabilir fakat hayat alanına olamaz. Hayat ile kaynaşmadığı ve geçmişte de ona göre yoğrulmadığı için hayatı anlayamaz. Zekânın karakteri, yapısı icabı, hayatı anlamamaktır. Zekânın doğal hâliyle başlıca konusu, organik olmayan katı şeylerdir.
İçgüdü, canlının çevreye en iyi şekilde uyum sağlayıp ondan faydalanmasını sağlamak için, tabiat tarafından kendisine verilen bir yetidir. Bu amaca ulaşmak için o da zekâ gibi alet yapar. Ancak onun alet yapıcılığı, zekânınkinden tamamen farklıdır. Olgunlaşmış bir içgüdü, organik aletler kullanmak hatta yapmak yetisidir. İçgüdü ile zekâdaki doğuştan bilgilere bakılacak olursa bunların içgüdüde eşyaya, zekâda ise münasebetlere karşılık geldikleri görülür. İçgüdünün yapısı zekâdan farklıdır fakat o, sıradan bir refleks de değildir. İçgüdü bir sempatidir.
Hayata nüfuz eden sezgidir. Sezgi, insanı hayatın içine götürecek, yani kendi kendisinin bilincine varmış, konusunu düşünebilecek ve sınırsızca genişletebilecek bir hâle gelmiş içgüdüdür. Kendine özgü yapısı bakımından aslında zekâdan ayrılan içgüdünün gelişmesinden doğmuş olan sezgide de bilinç vardır. Sezgi ile zekâ, bilinçli çalışmanın birbirlerine zıt iki istikametini gösterir. Sezginin keşifleri felsefenin öz hakikatleridir. Felsefe artık kendi metoduyla, yani sezgi metoduyla, bir ilerleme yoluna girmelidir. Felsefenin konusu hakikati görmektir.
Bergson'a göre içgüdü ve zeka arasındaki ilişkiyi nasıl açıklarsınız?
İçgüdü ile zekâdaki doğuştan bilgilere bakılacak
olursa bunların içgüdüde eşyaya, zekâda ise münasebetlere karşılık geldikleri görülür. İçgüdünün yapısı zekâdan farklıdır fakat o, sıradan bir refleks de değildir. İçgüdü bir sempatidir. Eğer bu sempati, konusunu darlıktan kurtararak genişletebilse ve
kendi üzerine katlanarak düşünebilseydi, gelişmiş
ve kendine sahip olmuş zekânın maddeye nüfuz etmesi gibi o da hayata nüfuz edecekti. Ancak içgüdü, içgüdü olarak kaldıkça hayata nüfuz edemez. Hayata nüfuz eden sezgidir.
Sezgiyi nasıl tanımlarsınız?
Sezgi, insanı hayatın içine götürecek, yani kendi kendisinin bilincine varmış, konusunu düşünebilecek ve sınırsızca genişletebilecek bir hâle gelmiş içgüdüdür. Kendine
özgü yapısı bakımından aslında zekâdan ayrılan
içgüdünün gelişmesinden doğmuş olan sezgide de
bilinç vardır. Sezgi ile zekâ, bilinçli çalışmanın birbirlerine zıt iki istikametini gösterir. Sezgi hayat istikametinde gider, zekâ ise doğası gereği, maddenin hareketlerine göre ayarlanır. Hayat, bir tohumdan diğerine, gelişmiş bir organizma aracılığıyla geçen
bir akışı andırır. Bu akış zekâ ile kavranamaz çünkü hayat, zekâyı aşar.
Bergson felsefesinde zaman ve süre ayrımını nasıl tanımlarsınız?
Bergson felsefesinde zaman ve süre ayrımı, en hassas noktalardan biridir. Zaman saatin ölçtüğü objektif bir gerçekliğe karşılık gelirken süre öznenin yaşadığı zamandır.
Bergson felsefesinde en orijinal nokta olarak tanımlanan durum nedir?
Bergson felsefesinde en orijinal nokta, mekanik ilimlerdeki zaman kavramının eleştirisi ve buna karşılık meydana çıkarılan zaman realitesidir. Bergson’a göre gerçek zaman, boş ve soyut bir zaman değil, her ânı farklı oluşlarla beliren daimi bir değişme, durmayan bir oluştur. Gerçek hareket ise oluş hâlinde bulunan bir aksiyon, bir nitelik, kısacası somut ve canlı bir realitedir.
Somut zaman nedir?
Bergson için matematik zaman ile yaşanan zaman farklı şeylerdir. Somut zaman; bilincimizin bir oluşu ve yaratıcı bir evrimdir. O halde canlı zaman ancak bilinçte görülebilir. Onun her ânında değişme ve yenilik vardır. Sürenin ölçülüp parçalanamaması bundandır.
Bergson'a göre gerçek zaman nedir?
Gerçek zaman; ölçülebilen, saat kadranının çevresine indirgenen, mekâna dönüştürülen zaman ile aynı şey değildir. Gerçek zaman, yaşanan zamandır, bilinç hallerimizden başka bir şey değildir. Bu yaşanan zamana Bergson “süre” diyor. Gerçek süre, bilincin algıladığı süredir.
Bergson'a göre içgüdüyü nasıl tanımlarsınız?
İçgüdü, canlıyı doğrudan doğruya realitenin içine sokan, onun
bilgisini kazandıran bir yetidir. Ancak bir eksikliği vardır; o da kendisi üzerine bilinç sahibi olmayışıdır. İçgüdünün bu eksikliğini gidermesi için insanda bu yetinin sezgi olarak doğmasını beklemek gerekmektedir.
Bergson'a göre irade ne anlam ifade etmektedir?
Bergson’un anladığı anlamda irade, ne deterministlerin -yani iradenin fizik sebeplerle açıklanabileceğini iddia edenlerin- tasarladıkları zorunluluk iradesi ne de özgürlüğü soyut olarak tasarlayanların deyişiyle iki sabit hareket dürtüsü arasındaki özerk bir seçme iradesidir. Bergson’un iradesinde akıl ve zekânın basiret ve hesabı ile belirlenemeyen, mekanik hareketlere indirgenemeyen tam bir karakter ve şahsiyet vardır. Bu nedenledir ki bilinç, bu anlamıyla, yani özgürlük olarak yalnızca insanda vardır. Ona göre insan bilinci ile hayvan bilinci hatta en zeki hayvanın bilinci arasında kökten bir fark vardır. Zira insan, Bergson’a göre, yaratıcı evrimin en özgür ve gelişmiş varlığıdır. Bu varlık bir varoluşa ve şahsiyete sahiptir.
Bergson’un yaratıcı-dinamik evrim modelini nasıl açıklarsınız?
Bergson’un yaratıcı-dinamik evrim modelinde bitki ve hayvan türleri de dâhil hiçbir varlık düzeyi diğerinin gelişim doğrultusunda bulunmadığından, aralarında derece değil, mahiyet farkı bulunmaktadır. Böylece insan varlığı da hayat hamlesinin eseri olarak bütün canlı varlıklarla organik bir akrabalığa sahip
olmakla birlikte, onlardan bağımsız, kendi doğrultusunda ilerleyen, yaratıcı ve özgür bir kolun ifadesidir. Çünkü Bergson’a göre, hayat hamlesi en tam, yetkin ve özgür eserini insan boyunda ortaya koyabilmiştir.
Bergson için psikolog bir filozof ve filozof bir psikolog deyimleri kullanılır. Bunun nedeni nedir?
Bergson için psikolog bir filozof ve filozof bir psikolog deyimleri kullanılır. Bunun sebebi onun felsefesinin hatta metafiziğinin psikolojik teklifler ve teoriler içermesidir. Bergsonda benlik, derin ben ve yüzeysel ben olarak ikiye ayrılarak incelenir. Yüzeysel ben, gündelik ve yarı otomatize olmuş hareketlerimizi idare ederken asıl ben, derin hafıza ile ilişki halinde yaratıcı ve özgür olduğumuz gerçek şahsiyeti oluşturur.
Bergson’da “özne” ya da “ben” tasarımı neden özgün bir yapı arz etmektedir?
Bergson’da “özne” ya da “ben” tasarımı özgün bir yapı arz eder. Çünkü burada klasik spiritüalizm, materyalizm ve düalizm yaklaşımlarından farklı olarak yeni bir yol teklif edilmektedir. Bergson, cevherci bir ruh tasarımına sahip olmadığı için, klasik spiritüalizmden ayrılır. Aynı şekilde, ruhu maddenin ürünü ya da epifenomeni olarak görmediği için de materyalizmden ayrılır. Madde ve hayatı birer gerçeklik olarak tasdik ettiği için belki düalist olarak algılanabilir ancak bu düalizm; Descartescı anlamda, madde ve ruhun veya bedenle ruhun ayrı ayrı, birbirine indirgenemez ve birbirinden türetilemez gerçeklikler olduğunu söylemek anlamında iki cevhercilik değildir.
Bergson ruh ve beden ilişkisini nasıl ele almıştır?
Bergson, ruhun yapısını ve mahiyetini araştırırken bir metafizikçiden çok bir psikolog gibi davranır. O, ruhu bir inanç konusu olarak değil, bir araştırma konusu olarak ele alıp incelemekten yanadır. Metafizik sonuç ve yargılar, bu psikolojik
araştırmalara dayanmaktadır. Peşinen sahip olduğu metafizik yargılara, psikolojiden delil getirmez.Bergson’da ruh, neticeleri itibariyle bedeni ve bedensel varoluşu aşan bir gerçekliktir. Ancak bedenden ayrı bir oluşum göstermez. Aksine ruh, insanda beden içerisinde ve bedenli varoluş esnasında teşekkül eder. Çünkü hafıza, bilinç, benlik, şahsiyet ve ruh birlikte ve karşılıklı etkileşim içerisinde oluşmaktadır. Bergson’un adına saf hafıza veya ruh
dediği bu realite aynı zamanda bir şahsiyettir ve ölümden sonra da varlığını devam ettirdiğine dair deliller ileri sürülmüştür.
Bergson’da ruh; manevî yetilerimizin bir araya gelmesinin veya bedenimizle iletişim ve etkileşim içinde bulunmakla beraber beden faaliyetleriyle açıklanıp tüketilemeyen yönümüzün genel adıdır. Bergson, hafıza ve bilinci, ruhun en derin katmanı olarak görür ve onların etkinliklerinin de beden ve beyin hayatının mekanik bir sonucu olamayacağını belirtir. Beden de ruh gibi bir realitedir. Ve
ruh, varlığını sürdürmek ve ortaya koyup gerçekleştirmek için bir bedene ihtiyaç duyar. Ancak ruh, beden değildir. Ruh, kendi özgürlüğünü yaşamak ve kendisini gerçekleştirmek için bedeni bir alet gibi kullanır.
Bergson’a göre ruh; ne tek bir cevher (töz) ne de
atomlardan yapılmış bir mozaiktir. Bergson’un bilinç teorisi, kendisine gelinceye kadar ortaya konmuş olan bilinç teorilerinden büsbütün ayrılır ve bu yeni teoriye göre; artık bu öyle bir bilinçtir ki kendisinde hem çokluk hem de birlik vardır. Aynı zamanda bu,
ne parçalanır ne ölçülür ne de hesaba gelir bir bilinçtir. Bergson’un ruh anlayışı psikolojiye dayanır
Bergson'a göre, ben bilinci nasıl kazanılmaktadır?
Bergson felsefesinin temel problemlerinden biri, ben bilincinin nasıl kazanıldığı problemidir. Bergson, ben bilincinin “hafıza” ile kazanıldığını düşünür. Bergson’un “hafıza” hakkındaki görüşleri “ben” ya da “bilinç” hakkındaki görüşünü tamamlar. Hafıza, bütün geçmişimizi tamamıyla saklayan bir realitedir. Bu realite insanda potansiyel olarak her zaman mevcuttur. Kabuk ben’in, pratik intibakların hareketlerini içeren “otomat” bir hafızası vardır. Asıl hafıza, yani kendi kendine çalışan “özgür ve yaratıcı hafıza” ise bu “ben”in arkasındadır. Hatırlama, geçmişin gerekli oldukça kendiliğinden gelip “şimdi” ile kaynaşmasıdır. Düşünme ise
geçmişten şimdiye ve şimdiden geleceğe doğru uzayan
bir oluştur. Düşünmenin temeli ise dinamik olan özgür
hafızadır, yani bütün geçmişimizdir.
Bergson için asıl realiteyi nasıl tanımlarsınız?
Bergson için asıl realite, her ânı yeni, yaratıcı ve mekanik işleyiş ve yasalarla tüketilemez olan bir yaratma sürecidir. Dolayısıyla realitenin yapısı ile insanın bu realiteyi algılayış ve kavrayışı arasında bir uyum ve karşılıklılık olmalı ki bu realitenin
bilgisi olanaklı hâle gelebilsin. Bergson realiteyi dinamik, yaratıcı ve yeni oluşlarla açılım halinde tasavvur ederken insanı da ona paralel olarak düşünür. Evrensel-yaratıcı-evrimsel oluş, insan varlığını kendi özgür gelişimi içerisinde, içinden çıktığı bu yaratıcı sürecin anlamı ve mahiyetini kavrayacak şekilde veya en azından bu donanıma sahip olarak şekillendirmiştir.
Bergson’un insan anlayışının temelinde ne yatmaktadır?
Bergson’un insan anlayışının temelinde, onun metafiziğinin bulunduğunu görmek olanaklıdır. Evrensel planda yaratma, yenilik ve oluş nasıl genel bir ilke ise insanda da bu böyledir. Ona göre
insan varlığı, hiçbir zaman “olmuş” bir varlık değildir. Sürekli “olmakta olan”, yaratıcı hamleyle bütünleşip “yaratmakta olan” bir varlıktır. Ancak bu yaratma yoluyla kendini gerçekleştirme mutlak
anlamda olanaklı olmayabilir. Fakat insanın önünde bir imkân ve seçenek olarak durmaktadır. Toplumsal hayat içerisinde, gündelik hayatın karmaşası ve kaygıları insan varlığını kendisi, çevresi ve evren üzerine bilinçli ve dikkatli bir yönelimden çoğu zaman alıkoymaktadır. İşte bilinçli ve dikkatli bu yönelim, filozofların, sanatçıların, din ve ahlâk kahramanlarının becerebildikleri bir şey olmaktadır.
Bergson'a göre kapalı ahlak ve açık ahlak kavramlarını nasıl tanımlarsınız?
Bergson, ahlâkı; kapalı ahlâk ve açık ahlâk olarak ikiye ayırır. Kapalı ahlâk, toplumun ahlâkıdır. Toplum ise hayatın bir yansımasıdır. Birinci tip ahlâk, insan soyunun varlık şartlarından doğduğu halde, ikincisi soyun şartlarını aşmak
isteyen büyük şahsiyetlerin ruhunda doğar. İşte
bu da açık ahlâktır.
Birinci tip ahlak ve ikinci tip ahlak arasındaki farklar nelerdir?
Birinci kaynaktan çıkan ahlâk şahsi değildir ve toplumdan gelir. İkinci tip ahlâk ise şahsîdir. Bir şahsı model olarak almak ve onu taklit etmek söz konusudur. Birincisi mecbur eder. İkincisi ise çeker ve çağırır. Bireye belirli bir ahlâkı kabul ettiren unsur birinci şıkta alışkanlık ve içgüdüdür. İkincisinde ise alışkanlık ve içgüdünün
haricinde iradeyi harekete getiren şey ancak heyecandır, sevgidir. Burada birey hareketlerinin sebebi mecburiyet ve baskı değildir. Bu ikinci kaynağın doğurduğu ahlâk kendisini kabul ettirebilmesi için
bireyde bir heyecan yaratmalıdır. Yani birinci tip ahlâk zorlayıcı olduğu halde öteki, bireyin kendisi tarafından sevilir ve istenir.
Mekanizm ve spiritüalizm kavramlarını nasıl tanımlarsınız?
Mekanizm: Evrendeki bütün ilişki biçimlerinin maddi ve fizik süreçlerden oluştuğunu veya onlara indirgenebilir olduğunu
savunan görüş.
Spiritüalizm: Varlığın temelinde ruh veya ruhsal bir gerçeklik bulunduğunu ve bunun maddî ve fizik süreçlerle açıklanıp tüketilemez olduğunu savunan görüş.