Harita Bilgisi
Yabancı bilimadamları haritacılığa ne gibi katkılarda bulunmuşlardır?
Haritacılık, dünyanın en eski bilimlerindendir. Tarihin yazının bulunmasıyla kayıt altına alındığı düşünülürse, haritacılığın tarihten de eski bir geçmişi olduğu ve henüz yazının rastlanmadığı dönemlerde çizilen harita türlerinin bulunduğu bilinmektedir. İnsanoğlu, yaratılışından bu yana, üzerinde yaşadığı dünyayı merak etmiş ve onun şeklini ve büyüklüğünü belirlemeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Eski Mısırlılar tarafından, MÖ 3000’li yıllarda, Nil nehri kıyılarında yapılan arazi ölçümleri yardımıyla, nehir sularının taşması sonucu kaybolan arazi sınırlarının tekrar çizilmesi sağlanmıştır. MÖ 2. yüzyılda, Yunanlı bilim adamlarının, dünyanın büyüklüğünü belirlemeye yönelik çalışmaları, astronomi biliminin gelişmesi ve katkılarıyla ortaçağa kadar devam etmiş ve dünyanın şeklini küre olarak kabul eden görüşler yaygınlaşmıştır. Alman bilim adamı Helmert 1880 yılında, Jeodezi bilimini “yeryüzünün ölçümü ve projeksiyonu” şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım doğrultusunda yapılan ve günümüze kadar süren haritacılık faaliyetleri, teknolojinin gelişmesiyle, hızlı bir gelişim göstermiştir. Artık günümüzde, dünya dışında, diğer gök cisimlerinin de şekil ve büyüklüklerini belirlemeye yönelik çalışmalar ve gök cisimlerine ait yüzey haritalarının çizimi yapılabilmektedir.
Müslüman bilimadamları haritacılığa ne gibi katkılarda bulunmuşlardır?
Müslüman bilim adamlarının, matematik ve astronomi bilimindeki önemli çalışmaları, haritacılık bilimine de büyük faydalar sağlamıştır. 973 ve 1051 yılları arasında yaşamış olan ve Coğrafya alanında zamanının en önemli çalışmalarını yapan Müslüman Türk bilim adamı Biruni, dünyanın kendi ekseni ve güneş etrafında döndüğünü eserlerinde belirtmiştir. 1154 yılında Arap haritacı İdrisi çizmiş olduğu dünya haritasında, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını göstermiştir. 15. ve 16. yüzyıllarda, dünyanın uzak bölgelerinin keşfedilmesine yönelik çalışmalarda deniz haritaları önemli kılavuzlar olmuştur. Daha sonraki yıllarda, bilimsel anlamda dünyanın şekline ve büyüklüğüne yönelik çalışmalar yapılmıştır.
Dünyanın şekli ile ilgili ilk görüşler nasıldır?
Dünya’nın şekline ilişkin kabul edilebilecek ilk kayıt, Antik Yunan çağında, Dünya’nın okyanuslarla çevrili düz bir disk olarak tasvir edildiği Homeres’in İlyada destanında (MÖ 8. yüzyıl) yer almaktadır. Bu disk tasviri Miletli Thales (MÖ 624-546) tarafından benzer düşünceler ile desteklenmiş ve çağdaşı Anaximander (MÖ 610-546) tarafından Dünya’nın doğu-batı yönünde bir silindir biçiminde olduğu söylenmiştir. Anaximenes (MÖ 585-528) tarafından, Thales’in düşünceleri biraz değiştirilerek Dünya’nın dikdörtgen bir tabla şeklinde olduğu belirtilmiştir. Küçük değişikliklerle Anaximenes’in düşüncelerini takip eden Hecataeus (MÖ 550-476) ise ilk Dünya haritasını yapan kişi olarak bilinmektedir.
Dünyanın şeklinin küreye benzediği görüşü nasıl gelişmiştir?
Hecataeus ile aynı dönemde yaşayan Pythagoras’ın (MÖ 570-495) okulunda Dünya’nın küre olduğu görüşüne uygun felsefi bir eğitim verilmiştir. MÖ 4. yüzyılın sonlarına doğru Aristo (MÖ 384-322); belirli bir yönde gidildikçe ufkun değişmesi, ay tutulmasında Dünya’nın gölgesinin yay şeklinde görülmesi ve karaya yaklaşan bir geminin önce direklerinin sonra gövdesinin görülmesi gözlemlerine dayanarak Dünya’nın şeklinin küre olması gerektiği görüşünü savunmuştur. Bu gözlemler sonrası Aristo, Dünya’nın boyutlarının belirlenmesine de yönelerek Dünya’nın çevresini ≈ 74000 km olarak hesaplamıştır. Archimedes (MÖ 287-212) tarafından ise deniz yüzeyinin eğriliği kullanılarak Dünya’nın çevresi ≈ 55500 km olarak hesaplanmıştır.
Dünyanın yarıçapı ilk kez nasıl hesaplanmıştır?
İnsanoğlunun ilgisinin Dünya’nın şekli ile birlikte boyutlarının da belirlenmesine yönelmesi ile birlikte, Dünya’nın çevresinin jeodezik ölçme tekniğine dayalı olarak belirlenmesine yönelik ilk çalışma Eratosthenes (MÖ 276-194) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bugünkü Mısır sınırları içinde yer alan, aynı meridyen üzerindeki Asuan (Syene) ve İskenderiye (Alexandria) şehirleri arasındaki yay uzunluğu ve bu yay uzunluğuna karşılık gelen merkez açının belirlenmesi, yöntemin temelini oluşturmuştur. MÖ 240 yılı, yaz gündönümünde, güneş ışınlarının Asuan’daki bir kuyunun dibini aydınlattığı zaman belirlenerek ertesi yıl aynı anda İskenderiye’deki bir sütunun gölgesi yardımıyla güneş ışınlarının çekül doğrultusu ile yaptığı açı ölçülmüştür. Eratosthenes, bu yöntemle merkez açısını (a) tam dairenin 1/50’si (≈ 70 12´) olarak belirlemiştir. Asuan ve İskenderiye arasındaki mesafenin (ΔG) o dönem Mısır haritacılığında kullanılan kervan yolu olarak 5000 stadya olduğunu kabul etmiş ve Dünya’nın çevresini 250000 stadya (≈ 46250 km) olarak hesaplamıştır. Dünya’nın yarıçapı, R= ΔG / a şeklinde, ≈ 7361 km olarak belirlenmiştir.
Posidonius Dünya'nın çevresi ve yarıçapını nasıl hesaplamıştır?
Eratosthenes’in ölçü ve hesap yöntemini esas alan Posidonius (MÖ 135-51), Rodos’ta ufuk düzleminde gözlemlediği Canopus yıldızının İskenderiye’de tam dairenin 1/48’i (≈ 70 30´) kadar yükseldiğini ölçmüştür. Rodos ile İskenderiye arasındaki deniz yolu uzunluğunu 5000 stadya kabul ederek Dünya’nın çevresini ≈ 44400 km ve yarıçapını ≈ 7068 km olarak hesaplamıştır.
İslam uygarlığında Dünya'nın şekli ve boyutlarıyla ilgili ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Astronomi ve matematik gibi temel bilimlerde birçok ölçme ve hesap yönteminin geliştiği İslam uygarlığında Dünya’nın şeklinin ve boyutlarının belirlenmesine yönelik çalışmalar da yapılmıştır. Halife El-Mamun döneminde kurulan bir ekip tarafından, 827 yılında, Bağdat’ın kuzeybatısındaki Zincar çölünde 10 lik yay uzunluğu 115.1 km olarak belirlenmiş ve buna göre Dünya’nın çevresi 41437 km ve yarıçapı 6595 km olarak hesaplanmıştır. Biruni (973-1048) tarafından ise yüksekliği bilinen bir dağdan deniz ufkunun yüksekliğinin ölçülmesi suretiyle 10 lik yay uzunluğu 118.1 km, Dünya’nın çevresi 42516 km ve yarıçapı 6425.7 km olarak belirlenmiştir.
Rönesans döneminden sonra Dünya'nın boyutları ile ilgili ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Rönesans döneminde ise Fransız fizikçi Fernel (1497-1558), Paris ile Amiens arasındaki yay uzunluğu için araba tekerleğinin dönme sayısını ve yayın iki ucundaki enlemleri belirlemek suretiyle, 10 lik yay uzunluğunu 111.232 km, Dünya’nın çevresini 40044 km ve yarıçapını 6373 km olarak hesaplamıştır. Dünya’nın küresel şeklinden yolan çıkan yay ölçmelerinde, Kepler (1571-1630) tarafından geliştirilen teleskop, Frisius (1508-1555) ve Brahe (1546-1601) tarafından gerçekleştirilen triyangulasyon prensibine dayanan ölçümler gibi dönemin teknik gelişmelerinden ve yöntemlerinden yararlanılmıştır. 1615 yılında Snellius (1591-1626) tarafından triyangulasyon tekniğini kullanılarak Hollanda’da 10 lik yay uzunluğunun 107.395 km olarak hesaplanması ile meridyen yay uzunluklarının ölçümünde jeodezik ölçme aletleri ve triyangulasyon ağlarının kullanılmasına başlanılmış ve bu yöntem 20. yüzyıla kadar, temel nirengi ağlarının oluşturulmasında kullanılmıştır. Jeodezinin, teori ve ölçme yöntemleri bakımından ayrı bir bilim dalı olarak kabul edilmeye başlanması ile birlikte, Fransız Bilimler Akademisi’nin isteği üzerine, Picard (1620-1682), 1669-1670 yıllarında, Paris meridyenindeki Malvoisine ile Amiens arasında 10 lik yay uzunluğunu, triyangulasyon ağı kullanarak, 110.46 km olarak hesaplamış ve Dünya’nın yarıçapını 6328.9 km olarak belirlemiştir.
16. ve 17. yüzyılda Dünya'nın boyutları ile ilgili ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
16. ve 17. yüzyıllarda özellikle astronomi ve fizik alanında ortaya çıkan yeni gözlem ve fikirler Dünya’nın şekli ve boyutları konusundaki çalışmaları da etkilemiştir. Copernicus (1473-1543) tarafından dünya merkezli sistemden güneş merkezli sisteme geçilmiştir. Kepler (1571-1630) güneş sistemini oluşturan gezegenlerin hareketlerini açıklamıştır. Galileo (1564-1642) tarafından modern mekanik yasaları geliştirilerek Dünya’nın dönme hareketi açıklanmıştır. Cassini (1625-1712) tarafından Jüpiter gezegeninin kutuplardaki basıklığı gözlenmiştir. Richer (1630-1696) Mars gezegeninin paralaksını ölçmek üzere Cayenne’e yaptığı seyahat sırasında sarkaçlı saatinin, yer çekiminin etkisiyle geri kaldığını fark etmiş ve Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesi ile oluşan yer çekiminin kutuplardan ekvatora doğru arttığını belirlemiştir. Bu gelişmelerden ve kendi çalışmalarından yola çıkarak, İngiltere’de Newton (1642-1727) ve Hollanda’da Huygens (1629-1695) tarafından Dünya’nın kutuplarda basık bir dönel elipsoit olduğu görüşü geliştirilmiştir.
Dünya'nın elipsoit şeklinin ispatı nasıl yapılmıştır?
Picard tarafından ölçülmüş olan yayın kuzeye ve güneye doğru genişletilerek ölçülmesi çalışmalarının ekvator bölgesinde basık bir elipsoit modeli çıkarması üzerine Paris Bilimler Akademisi ekiplerince, ekvator bölgesinde (»1.50 enlemi) ve kutup bölgesinde (≈ 66.30 enlemi) triyangulasyon yöntemiyle yay uzunluğunun ölçülmesine karar verilmiştir (Şekil 1.5). Kutup bölgesindeki 10 lik yay uzunluğu 111.949 km, Ekvator bölgesindeki 10 lik yay uzunluğu ise 110.600 km ölçülerek, Dünya’nın şekline ilişkin kutuplarda basık dönel elipsoit modeli jeodezik ölçüler yardımıyla kanıtlanmıştır. Clairaut (1713-1765) tarafından farklı enlemlerdeki gravite ölçüleri kullanılarak, kendi adıyla anılan teorem yardımıyla basıklığın hesap edilmesi ile Dünya’nın dönel elipsoit şeklinin ispatı, geometrik ve fiziksel senteze dayalı olarak yapılmıştır.
18. ve 19. yüzyılda Dünya'nın boyutları ile ilgili ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Dünya’nın şeklinin yani katı ve sıvı kütle yüzeylerinin oluşturduğu fiziksel yeryüzünün, elipsoit olduğu düşüncesinin geniş ölçüde kabul görmesi ile jeodezik amaçlar için kullanılmak üzere en uygun referans elipsoidinin belirlenmesi çalışmaları hız kazanmıştır. 19. yüzyılın başlarından günümüze kadar Dünya’nın birçok bölgesi için haritacılık hizmetlerinde temel olarak kullanılmak üzere farklı referans elipsoitleri tanımlanmıştır.
Jeoit tanımı nasıl ortaya çıkmıştır?
Geniş alanlara yayılan büyük triyangulasyon ağlarının değerlendirilmesi için yüksek doğruluklu gözlemler yapıldığında, Dünya’nın şekline ilişkin elipsoit modelinin jeodezik problemlerin çözümünde yeterli bir yaklaşım sağlamadığı anlaşılmıştır. Bu görüş, ilk olarak elipsoit parametrelerini belirlemek üzere yay ölçülerini dengeleyen Legendre (1752-1833) ve en küçük kareler yöntemine göre triyangulasyon ağı dengelemesi yapan Gauss (1777-1855) tarafından ortaya konulmuştur. Dengeleme sonuçlarının ölçü doğruluğunun çok üzerinde olmasının nedeni, Gauss ve Bessel (1784-1846) tarafından, ölçülerin dayandığı fiziksel çekül doğrultusu ile elipsoit normali arasındaki fark yani çekül sapması olarak ele alınmıştır. Bu görüş doğrultusunda Dünya’nın geometrik ve fiziksel şeklinin birbirinden ayrılması gerektiği öne sürülmüştür. Sonuç olarak Gauss tarafından 1828 yılında Dünya’nın şekline ilişkin ünlü tanımlama yapılmıştır: “Geometrik anlamda, Dünya’nın şekli olarak adlandırdığımız yüzey, her noktasında çekül doğrultularını dik açılarla kesen ve okyanus yüzeyi ile kısmen çakışan yüzeyden başka bir şey değildir”. 1873 yılında Listing (1808-1882) tarafından, Gauss’un tanımladığı bu yüzeye jeoit adı verilmiştir: “Kısmen okyanus yüzeyi ile gösterilebilen, daha önce Dünya’nın matematiksel yüzeyi olarak tanımlanan yüzeye, Dünya’nın jeoidal yüzeyi ya da kısaca jeoid diyeceğiz”. Dünya’nın fiziksel yüzeyinin yaklaşık % 80’i suyla kaplı olup, çekül doğrultusunun her noktada dik olarak kestiği, jeopotansiyel (nivo) yüzeylerden, durgun okyanus yüzeyi ile çakışan jeoit yüzeyi fiziksel bir anlam ifade etmekte olup matematiksel modellerle kesin olarak ifade edilebilir olmaması nedeniyle referans yüzeyi olarak kullanımı zordur.
Jeoitin referans yüzeyi olarak kullanımı nasıldır?
Dünya üzerinde bir noktada ölçüm yapmak üzere noktaya kurulan aletin asal ekseninin bu noktadaki çekül doğrultusuyla çakışık olduğu kabul edilir. Çekül doğrultusu, geçtiği her jeopotansiyel yüzeye dik olduğundan, gerek noktadan geçen jeopotansiyel yüzeye gerekse jeoide dik olacaktır. Bu nedenle, farklı jeopotansiyel yüzeyler üzerinde gerçekleştirilen yükseklik ölçümlerin birlikte değerlendirilebilmesi için jeoit, referans yüzeyi olarak kabul edilir. Yatay konum belirleme amaçlı ölçümler için referans yüzeyi olarak, basit matematiksel modeli nedeniyle, dönel elipsoid kullanılmaktadır. Jeodezik hesaplamalar için, Dünya’nın gerçek şekline uygun ve matematik model olarak basit bir referans yüzeyine ihtiyaç duyulur. Dünya’nın gerçek şekline en iyi uyan referans yüzeyinin jeoit olmasına karşın, jeoidin matematiksel olarak tam ifadesi ancak sonsuz dereceden küresel harmonik fonksiyonlarla mümkün olabilmektedir. Bu nedenle jeoit, üzerinde hesap yapmaya uygun bir referans yüzeyi değildir. Bu durum daha basit ve düşük dereceden analitik fonksiyonlarla ifade edilebilen başka referans yüzeylerinin seçilmesini gerektirir.
Jeodezik ölçmelerde kullanılan yüzeyler nelerdir?
Jeodezik amaçlara uygun olarak gerçekleştirilecek ölçmelerde referans olarak aşağıdaki geometrik yüzeyler kullanılmaktadır: • Elipsoit (Ülke, kıta ve Dünya’nın tamamı için) • Küre (5000 km2 den küçük çalışma alanları için) • Düzlem (50 km2 den den küçük çalışma alanları için)
Kartografya nedir?
Kartografya, birçok disiplin, bilim insanı ve kurum tarafından farklı şekillerde tanımlamıştır. Örneğin, Kartografya denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Eduard Imhof Kartografya’yı, “Harita içeriğinin işlenilmesi ve işlenilen bilgilerin çizimsel tasarımını yapmakla yükümlüdür. Kartografya, mevcut haritaları eleştirerek grafik gösterim yöntemlerine, harita basımına ve dolayısıyla haritanın geliştirilmesine çaba sarf eden bir bilim dalıdır” şeklinde tanımlamıştır. Uluslararası Kartografya Birliği ise Kartografya’yı, “Harita ve benzeri gösterimlerle iletilecek bilgileri toplama, bu bilgileri işleme, grafik işaretlerle haritada gösterme, harita basma, harita kullanma teknik, bilim ve sanatıdır” olarak tanımlamıştır. Bu tanımlardan yola çıkılarak literatürlerde kullanılan şekliyle Kartografya, “Harita ve harita benzeri gösterimler ile, bu gösterimlerde kullanılan grafik işaretlerin özelliklerini araştıran, haritanın çizimsel tasarım, basım ve kullanım yöntemlerini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapan bir bilim dalıdır” şeklinde tanımlanmaktadır.
Kartografyanın bölümleri nelerdir?
Teorik Kartografya: Pratik kartografyanın esaslarını ve çalışma alanlarını belirlemek amacıyla, • Haritacılık bilimi ve tarihi • Harita projeksiyonları • Grafik gösterim yöntemleri • Haritaların irdelenmesi • Yakın bilim dalları ile ilgili araştırmalar konularını içerir.
Pratik Kartografya: Kartografik ürünlerin ortaya çıkarılması için uygulama alanları olan, • Harita tasarımı • Haritaların basım teknikleri • Haritaların çizimi • Haritaların çoğaltılması konularını kapsar.
Harita nedir?
İnsanoğlu yaşamının tüm evresinde etrafındaki oluşumları bir şekilde resmetmiştir. Gerek taşlara ve duvarlara, gerekse herhangi bir nesnenin üzerine çizimler yapmışlardır. Bu çizimler içerisinde bizlere ulaşan yani en kalıcı olan şekillerin haritalar olduğu göze çarpmaktadır. Eduard Imhof haritayı, “Yeryüzünün ya da yeryüzünün bir kısmının küçültülmüş, basitleştirilmiş ve açıklamalarla tamamlanmış planimetrik bir resmi” olarak tanımlamıştır. W. Krallert’de haritayı “Yeryüzünün bir takım konveksiyonel işaretler yardımıyla yapılmış düzlemsel izdüşümü ve bu izdüşümün üzerine işlenmiş konuların gösterimi” şeklinde tanımlamıştır. Bilim adamlarından John B. Harley ise haritanın yazılarda olduğu gibi bir bilgi depolama ve iletişim aracı olduğunu ifade etmiştir. Britanya Milli Coğrafya Komitesi’de 1966 yılında haritayı, ” Yer yuvarında ya da herhangi bir gök cisminde seçilmiş olan nesnelerin ölçekli olarak bir düzlem üzerine aktarılarak temsil edilmesi” şeklinde tanımlamışlardır. Yapılan bu tanımlar ışığında harita genel olarak “Yeryüzünün ya da diğer gök cisimlerinin yüzeylerine veya bu yüzeylerin herhangi bir bölgesine ait konulara ilişkin obje ve bilgileri, çizim altlığı üzerinde belirlenmiş matematiksel kurallara göre yansıtan, kartografik işaretlerle ve yazılarla tamamlayarak aktaran bir bilgi iletişim aracıdır” şeklinde tanımlanmaktadır.
Haritalarda aranılan özellikler nelerdir?
Haritalar farklı şekillerde tasarlanmış olabilir. Bu tasarımlar özel ya da tüzel kişilerin ihtiyacına göre belirlenmektedir. Haritalar üretilirken veya tasarımı yapılırken bazı özellikleri taşıması gerekir. Bu özellikler aşağıda açıklanmıştır.
Doğruluk: Haritalarda doğruluk, geometrik ve tematik olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Geometrik doğruluk ile bir haritanın topografik doğruluğu, jeodezik doğruluğu, projeksiyon doğruluğu ve çizim doğruluğu ele alınmaktadır. Tematik doğruluğu semantik doğruluk olarak ele almak mümkündür. Semantik doğruluk öznitelik bilgilerinin gösteriminde kullanılmaktadır. Bu bilgilerin doğruluğu da kendi içerisinde, nitel (kalitatif) ve nicel (kantitatif) olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin, nitel olarak kastedilen herhangi bir tarım arazisinin hangi amaçla kullanıldığının belirtilmesi (buğday tarlası, mısır tarlası vb.), nicel doğrulukta ise arazinin topografyasını gösteren eşyükseklik eğrilerinin veya sıcaklık değerlerini gösteren rakamların doğruluğunu belirtmektedir.
Bütünlük: Haritaların gösteriminde kullanılan ölçeğin küçülmesiyle elde edilecek doğruluk dereceside düşmektedir. Aynı şekilde haritaların ölçeğinin küçülmesiyle kartografik anlamda istenilen her bilginin haritalarda gösterimi olanaksızdır. Bu açıdan bakıldığında haritaların üretilirken amaca uygun olarak eksiksiz tasarlanması, bir bütünlük göstermesi gerekmektedir.
Açıklık ve Anlaşılabilirlik: Haritalarda kullanılan bütün işaretler yönetmeliklerde belirtilen kurallara uygun bir şekilde çizilmeli ve haritalarda kullanılan renklerin konularına uygun olarak seçilmesi gerekmektedir. Bu şekilde üretilen haritalar, kullanıcıları tarafından açık ve anlaşılır olarak görülmektedir.
Okunabilirlik: Bir haritaya bakıldığında kullanılan özel işaretlerin yönetmeliklerce belirlenen büyüklükte olmalarına ve gözün ayırt edebileceği boyutlarda olmasına dikkat edilmelidir. Yazılar ve diğer özel işaretlerin okunabilirliği, bu işaretlerin haritalarda bulunan konumlarına, kontrast ayarlarına, çıktı kalitesine ve ekran çözünürlüğüne bağlı olduğu görülmektedir.
Estetiklik: Haritalardaki en önemli özelliklerden birisi de kullanıcı tarafından haritaya bakıldığında göze hoş gelmesidir. Bu etki haritanın estetiğini yani güzelliğini gösterir. Bir haritanın güzel olması, yazıların, işaretlerin ve renk değerlerinin harita üzerine düzenli bir şekilde dağılması ile orantılıdır. Aynı zamanda harita tasarımında kullanılan donanımların çözünürlüğünün yüksek ve baskı kalitesinin de iyi olması estetik ahengi arttıran unsurlardandır.
Haritalar nasıl sınıflandırılır?
Haritalar çoğunlukla, kullanım amaçlarına, ölçeklerine ve yapım yöntemlerine göre sınıflandırılırlar. Kullanım amaçlarına göre genel ve özel haritalar; ölçeklerine göre büyük, orta, küçük; yapım yöntemlerine göre temel ve türetme haritalardır.
Ölçek nedir?
Ölçek, harita tasarımı için en önemli faktörlerdendir. Çünkü ölçek, fiziksel yeryüzü ile onu temsil eden harita arasındaki matematiksel bir orandır. Harita üzerindeki herhangi iki nokta arasındaki mesafenin, bu iki noktaya karşılık gelen arazideki gerçek mesafeye olan oranına ölçek denir. Fiziksel yeryüzüne ait detaylar, ölçeğe bağlı olarak, haritaya belirli oranda azaltılarak ve küçültülerek aktarılır. Ölçek, oransal ve doğrusal olarak ikiye ayrılır.
Koordinat sistemleri nelerdir?
Yeryüzü koordinat sistemleri ile tanımlanır. Jeodezik astronomi ve uydu jeodezisi dışında, bir nesne; üç boyutlu, iki boyutlu veya tek boyutlu bir koordinat sisteminde değerlendirilir. Jeodezik astronomi ve uydu jeodezisinde bu sistemlere ayrıca zaman boyutuda eklenir. Sözü edilen bu koordinat sistemlerinin kaynağı, yeryuvarı ya da onu simgeleyen jeoit ve elipsoittir. Yeryuvarının modeli olarak jeoit ve elipsoit alınmasının temel nedeni, homojen olmayan yapısı ve düzensiz topoğrafyasıdır. Klasik yersel ölçmeler fiziksel bir ortamda yapılır. Bu nedenle gözlemleri tanımlayabilecek koordinat sistemleri kendiliğinden oluşur. Bu tür sistemlere doğal koordinat sistemleri, gözlenen elemanlara da doğal koordinatlar adı verilir. Tüm ölçülerin tek bir yüzey üzerinde değerlendirilmesi istenir. Bu yüzey elipsoit ya da jeoit olabilir. Yatay konum ağları için jeoit, düzensiz bir yüzey niteliğini taşımakta, geometrik olarak ona en çok benzeyen elipsoit tercih edilmektedir. Çünkü gözlemleri etkileyen fiziksel doğa olaylarını ve ölçüleri, yeterince tanımlanamamış jeoit yüzeyi üzerinde modellendirmek ve değerlendirmek olanaksızdır. Bu nedenle yatay konum için hesap yüzeyi olarak elipsoit alınır. Yükseklikler için referans yüzeyi olarak elipsoit yerine jeoit kullanılmaktadır. Elipsoidal yüksekliklerin kullanılabilmesi için jeoit ile elipsoit arasındaki aykırılıkların, yani jeoit ondülasyonlarının bilinmesi gerekir. Günümüzde, gelişen ölçme teknikleri sayesinde jeoit ondülasyonlarının belirlenmesi kolaylaşmıştır. Jeoit yüzeyi tanımı gereğince durgun deniz yüzeyi ile çakışır. Yatay konum belirlemedeki gibi düşey konum belirlemede de her ülke farklı datum kullanmıştır. Yani tüm ülkeler tek bir noktayı yükseklikler için başlangıç noktası olarak kullanmamış, her ülke kendisine en uygun olanını seçerek kendi datumunu oluşturmuştur. Dünyadaki küreselleşme, jeodezi açısından da yaşanmaktadır. Bu çerçevede farklı datumların birleştirilmesi ve verilerin bir arada değerlendirilmesi gerekli olmaktadır. Uydu jeodezisi tekniğinin uygulamaya girmesi ve yeryuvarının uzaktan değerlendirilmesiyle ülke sınırlarını aşan geniş alanlarda veri üretimine geçilmiştir. Özellikle Global Konumlama Sistemi (GPS) ile tek bir referans sisteminde (WGS84 elipsoidi) bağıl konumlamada yakalanan yüksek doğruluk yeni jeodezik ağların oluşturulmasına, eskilerin de yenilenmesi ve iyileştirilmesine olanak tanımıştır. Uydular aracılığıyla üretilen konum bilgileri ülke sistemlerine dönüştürülerek yersel veriler ile bütünleştirilebilmektedir. Yeryüzündeki bir nokta ancak bir koordinat sisteminde tanımlanabilir. Klasik ya da uydu ölçmeleriyle elde edilen koordinat bilgileri yardımıyla nokta, sistemin başlangıç noktasından geçen düzlemlere göre, ya düzlemlere olan dik uzaklıklarla ya da noktayı orjine bağlayan doğrultuda uzunluk ve bu doğrultunun düzlemlerle yapmış olduğu açılarla gösterilir. Sırasıyla bu gösterim türlerine Dik Koordinat Yöntemi ve Kutupsal Koordinat Yöntemi adı verilir.