Romantizm
Romantizm hangi akıma karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır?
İnsanın aklından çok duygularıyla ilgilenen romantizm Avrupa’da asırlarca devam eden akılcı klasisizme karşı tepki olarak ortaya çıkar.
"Romantizm" kelimesini günümüzdeki anlamıyla ilk defa kullanan kişi kimdir?
Romantizm kelimesi hayali, hayalperest ve acayip olanı tanımlamak üzere fantastik anlamında kullanılmıştır. Kelimeyi günümüzdeki anlamıyla ilk defa kullanan Jean Jacques Rousseau’dur.
"Romantizm" kelimesi modern zamanlardaki anlamını nereden almaktadır?
Kelime modern zamanlardaki anlamını ilk olarak romansların içerik ve niteliğinden, daha sonra
da romantik hareketin içerik ve niteliğinden olmak üzere iki ayrı kaynaktan alır.
"Lirik" ne anlama gelmektedir?
Coşkun, ilhamla dolu anlamına gelmektedir.
Bir sanat ve felsefe akımı olarak "romantik" kelimesi öncelikle nerede ortaya çıkmıştır?
Bir sanat ve felsefe hareketi olarak romantik kelimesinin kullanılması esasen 19. yüzyılın başlarında, öncelikle Almanya ve Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Romantizm nedir?
Romantizm 19. yüzyıl başında Fransa, Almanya ve İngiltere’de klasisizme tepki olarak ortaya çıkan,
insanın duygu tecrübesini, ilhamı, sanatçıyı ve sanatçı dehasını merkeze alan; başlıca nitelikleri melankolik duyarlılık, duygusal din anlayışı, doğaya yöneliş, yerlilik ve millilik olan bir edebiyat akımıdır.
Aydınlanma çağının esas ilkesi nedir?
David Hume’un, John Locke’un düşüncelerinden etkilenerek savunduğu insan hayatının
asıl amacının mutluluk olduğu tezi, Aydınlanma Çağı’nın esas ilkesi olmuştur.
Monad nedir?
17. ve 18. Yüzyıl Fransız düşüncesindeki gelişmeler, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de etkisini gösterir. Almanya’da Leibniz (1646-1716) monadoloji konusundaki görüşleriyle, dildeki belirsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçladı. Çünkü mistisizmin temelinde gerçeğin mistik yorumları vardı. Ona göre güç içeren her birlik monaddır. Her monad bağımsızdır. Monadlar en aşağıdan yukarıya doğru sıralanır ve Tanrı’da son bulur. Kısace Monad Leibniz’in felsefesinde, sonul gerçekliği oluşturan sonsuz küçüklükte ruhsal-maddi varlıklara verilen addır.
Sturm und Drang nedir?
Sturm und Drang, 1767-1785 yılları arasında Almanya’da etkili olmuş edebiyat akımıdır. İsmini
Alman şair Friedrich Maximilian Klinger’in aynı adlı piyesinden almıştır. Lessing, Kant, Herder, Goethe ve Schiller gibi Sturm und Drang (Coşku ve Fırtına) hareketinin tüm yazarları, Voltaire ve Rousseau’ya çok şey borçlu olduklarını itiraf etmişlerdir. Herder, Rousseau’yu ermiş bir insan olarak tanımlamıştı.
Almanya'da aydınlanma devri nasıl bir dönemde ortaya çıkmıştır?
Aydınlanma devri Almanya’da Prusya kralı II. Frederik’in dönemine rastlar. O yılların Almanya’sı
küçük devletçiklerden oluştuğu için birlik ve beraberlikten yoksundur. 18. yüzyılda da devam eden
bu dağınıklıktan şüphesiz şairler ve yazarlar da etkilenmiştir. Onlar saraylardan koparak, şehirlerde
kendi ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarını sağlayacak ilişkiler kuruyorlar ve geçimlerini böyle
sağlıyorlardı. Toplumdaki değişime paralel olarak, yeni okuyucu kitlesinin oluşturulmasına ilişki çabalar da yine 18. yüzyılda görülür. Çünkü nüfusun çok az kısmı okuma yazma bilmekte ve bunlar da daha çok dini metinler okumaktadır. Haftalık edebi dergiler çıkarılarak ve okuma toplulukları kurularak bu problem aşılmaya çalışılmıştır.
Aydınlanma Çağı Almanya’sında dilin özellikleri nelerdir?
Aydınlanma Çağı Almanya’sında Almancayı edebiyat ve felsefe dili haline getirmek konusunda
yapılan çalışmalar da dikkat çeker. Aydınlanmacıların akla ve tabiat bilimlerine verdikleri önem, onların dil anlayışlarında da görülür. Dilde sadelik ve bilimsel bakımdan doğruluk onlar için önemlidir.
Nitekim onların eserlerinde kavramsal dil örneklerine sık sık rastlanır. Anlaşılması kolay, kesin anlamlı, rasyonel bir dili tercih etmişlerdir. 18. yüzyıl başlarında Almanya’da, henüz güçlü bir edebiyat hareketi oluşmuş değildir. Ancak edebiyat teorisi konusundaki görüşlerin esasını yine aydınlanmacı düşünce teşkil eder. Kesinliği şart koşan bir dil ve mantığa dayalı olaylar dizisi, edebiyatın vazgeçilmez prensipleri arasındadır. Akla ve mantığa uygun olaylar, sınırsız hayal gücünün yerini alır. Edebiyat düşünceye, akla ve zekâya dayanmalıdır.
Almanya'da aydınlanma çağı yaşanırken Fransa nasıl bir değişiklik içindedir?
Fransa’da 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren klasiklere duyulan saygı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. İktidarda bulunan XV. Louis’ye bağlılık devam etmekle beraber, siyasi sisteme karşı bir güvensizlik vardır. Aristokrat sınıf lüks bir hayat yaşamakta ve servetlerini günden güne kaybetmekte iken burjuva sınıfı güçlenmekteydi. Zevke ve eğlenceye düşkünlük artmış, toplumda büyük bir iyimserlik ortaya çıkmıştı. Artık klasik ahlâkçıların dünyevi zevklerin günah olduğu konusundaki düşüncelerine kimse inanmıyordu. Bilhassa bazı zevkler birer fazilet olarak kabul edilmekteydi. Zamanla dini alanda ciddi bir şüphecilik ortaya çıktı. Artık zekâ ve akıl bütün kavramlardan daha önemliydi. 18. yüzyılın ilk yarısında Fransız aydınlar arasında felsefi tartışmalar daima akılcılığın zaferi ile sonuçlanırken ve muhakeme o yılların en önemli kabiliyeti sayılırken yüzyılın ikinci yarısından itibaren felsefeciler aleyhinde eleştiriler artmaya başladı. Ahlâkta, ihtirasların yaratıcılığın önemli kaynaklarından birisi olduğu savunulurken, sert ve mustarip ruhlara
karşı ilgi gittikçe arttı. Diğer yandan salon hayatı eskisi kadar ilgi görmemeye başladı. Çünkü artık
Paris Avrupa’nın en büyük şehriydi. İnsanlar sadece saraylarda ya da salonlarda değil, şehrin başka
mekânlarında da eğlenebiliyorlar, üstelik ekonomik bakımdan da gittikçe zenginleşiyorlardı. Nitekim muazzam Paris bahçeleri, 1750’den sonra yerini İngiliz tarzı kır hayatını taklit eden bahçelere bıraktı ve böylece kır ve köy hayatına karşı, bilhassa edebî açıdan yeni bir ilgi uyandı. Şüphesiz Paris halkının tercihlerinde İngiliz edebiyatının büyük etkisi olmuştur. O senelerde Shakespeare bilhassa Voltaire tarafından ciddi şekilde tartışılıyordu. Fransız romancılar, Fielding ve Richardson gibi İngiliz romancılarını keşfettiler. Bütün bunlar Fransız edebiyatında hüzne, melankoliye, yalnızlığa karşı ilgiyi artırır. Fakat asıl etki Rousseau’dan gelir. Rousseau içinden geldiği gibi yazmış ve yazma tarzında ısrarlı olmuştur. Romantizmin temaları arasında önemli bir yer tutan ölüm, mezarlık, harabelere duyulan ilgi, melankoli ve yalnızlık gibi konular bu devir edebiyatında sıklıkla görülmeye başlanır. O yüzden 1750’den sonraki döneme pre-romantizm (ön-romantizm) denir. Pre-romantizm akla ve zekâya karşı, duygunun ve duyarlığın zaferidir. 18. yüzyılın ortalarında başlayıp 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar devam eden bu hazırlık döneminde sanat ve edebiyatta hayal gücü yeniden önem
kazanmıştır.
Almanya’da F. Schelegel, kardeşiyle birlikte yönettiği Athenaum adlı dergide çağın üç büyük olayı olarak hangilerini ifade etmişlerdir?
Almanya’da F. Schelegel, kardeşiyle birlikte yönettiği Athenaum adlı dergide “Fransız devrimi,
Goethe’nin Meister’i ve Fichte’nin Bilim Öğretisi çağın üç büyük olayıdır” diye yazmışlardır.
17. ve 18. yüzyıl boyunca aklı yücelten klasik ve neo-klasik edebiyat ve düşünce hayatının yerini yavaş yavaş duygusallığı ve bireyciliği ön plana çıkaran bir anlayışın aldığı görülür. Bunun ilk örneği nedir?
17. ve 18. yüzyıl boyunca aklı yücelten klasik ve neo-klasik edebiyat ve düşünce hayatının yerini yavaş yavaş duygusallığı ve bireyciliği ön plana çıkaran bir anlayışın aldığı görülür. Bunun ilk örneği Almanya’da ortaya çıkan duyguculuktur. Onlar “Hissediyorum öyleyse varım” diyorlardı; oysa on sekizinci yüzyıl klasikleri Descartes’tan itibaren “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünü benimsemişlerdi. Duygucular, bir bakıma insan düşüncesinin tek boyutlu ele alınmasına karşı çıkıyorlar fakat kendileri de insanı tek boyutlu olarak düşünüyorlardı. Klasikler ve Aydınlanmacılar insanı sadece akıldan ibaret kabul ediyor ve insan doğasının başka yönlerini ihmal ediyorlardı. 17 ve 18. yüzyıl insanının böyle düşünmesinin sebebi Rönesans ve Reform dönemindeki teknolojik gelişmeler, yeni coğrafi keşifler ve buluşlardır. Böylece kilisenin toplum üzerindeki hâkimiyeti kırılırken akıl başka ve yeni bir otorite olarak belirmektedir. Avrupa düşüncesi bu sebeple on sekizinci yüzyılın ikici yarısından itibaren devrin sanat anlayışını da etkileyen başka bir fikri ve felsefi iklime girmiştir. 19. yüzyıl başında (1808) Almanya’da ortaya çıkan duygucular ve onlardan önce yine Almanya’da gördüğümüz Sturm und Drang gibi gruplar romantizmin hazırlayıcılarıdır. Onlar insan tabiatının coşkulu yanına sesleniyorlardı. Çünkü akıl, toplumsal düzen, kurallar ve kanunlar, insanın içinden geldiği gibi davranmasını ve yaşamasını engelliyor böylece duygular bastırılmak zorunda kalınıyordu. Sanat ve edebiyatta klasik Yunan dönemine ait eserlerin, aynı dönemin tarihi şahsiyetlerinin ve olaylarının anlatılması, Yunan felsefesinin tartışılmaz üstünlüğünün kabul edilmiş olması, romantikler için insanın özgürlüğünün önündeki engellerdir. Oysa insan yaratıcılığı engellenemez. Sturm und Drang insanın doğasının sadece akıldan değil, aynı zamanda duygudan da ibaret olduğunu savunuyor ve aydınlanmacıların insan ruhunu inkâr ettiklerini söylüyorlardı. Duygucular ve Sturm und Drang diğer yönden bir aşırılıktı.
Fransız romantizmi o yüzden şiir ve lirizm arasında derin bağlantılar kurarak başlatan eser nedir?
18. yüzyıl Fransız edebiyatı, İngiliz ve Alman edebiyatlarıyla mukayese edildiğinde görülecektir
ki, lirizmden uzak bir edebiyattır. Lirizm bir çeşit duygululuk durumudur. Rönesansı takip eden yıllarda Fransız edebiyatında en güçlü akım klasisizmin hümanizmidir. Edebiyat da klasik prensiplere
hapsedilmiş, belli kuralların dışına çıkamayan bir sanat türü olarak anlaşılmıştır. Fransız halkının klasiklere olan ilgisi ile siyasi sistem arasında elbette bir ilişki vardır. Nitekim 17. ve 18. yüzyıl boyunca Fransız edebiyatı bir saray ve salon edebiyatıdır. Jean Jacques Rousseau gibi salonlardan uzak yaşamak isteyenler, devrin Voltaire gibi önemli düşünürleri tarafından sert şekilde eleştirilmiştir. Çünkü onlar edebiyat yoluyla felsefi düşüncenin verilmesi gerektiğine inanıyorlar ve böylece insan aklının en karışık meseleleri bile halledebileceğine inanıyorlardı. Duygu, duyguculuk, duygusallık ise gerçekler karşısında insanın yanılmasına yol açan geçici durumlardır. Fransız romantizmi o yüzden şiir ve lirizm arasında derin bağlantılar kuran bir eserle başlatılır. Lamartine’in 1820 yılında yayınladığı Meditations adlı şiir kitabı, her şeyden önce lirik duyarlığıyla öncekilerden farklıdır. O yılların edebiyat heveslisi Fransız gençleri bu eseri yeni bir edebi devrin başlangıcı olarak kabul ettiler. Çünkü Lamartine, Meditations’da, bir insanın çektiği samimi ıstırapları duygusal bir dille anlatmaktaydı. Meditations adlı eseri sebebiyle, Lamartine’i o tarihte henüz 18 yaşında olan Victor Hugo “İşte, nihayet, şiir yazmasını bilen bir şair” sözleriyle övmüştür. Fransız romantizminin başlangıcını Lamartine’in söz konusu eserinin çıkış tarihi ile başlatmak mümkündür.
Emile Deschamps’ın evinde toplanan o devir gençlerinin çıkardığı derginin adı nedir?
Fransız romantizminin başlangıcını Lamartine’in söz konusu eserinin çıkış tarihi ile başlatmak mümkündür. Düşünce ve zevk bakımından 18. Yüzyıl Fransız edebiyatın bağlı olmakla birlikte 1789 devriminden sonra inançları ve zevki değişen Emile Deschamps’ın evinde toplanan o devir gençleri, yeni bir edebiyat hareketinin de temelini attılar. Bunların arasında Alfred de Vigny ve Victor Hugo da vardır. Gençler kısa bir süre sonra Muse Française (Fransız İlham Perisi) adıyla bir dergi çıkardılar ve edebiyat konusundaki düşüncelerini ve o düşünceler doğrultusunda ürettikleri yazılarını bu dergide yayınladılar. Dergi yaklaşık bir yıl sonra kapanmış olsa da yarattığı etki uzun süre devam etti.
Fransız romantizminin beyannamesi nedir?
Victor Hugo, 1827’de Cromwell adlı bir piyes yazar. Hiçbir zaman sahnelenmemiş olan bu eserin önsözü, Fransız romantizminin beyannamesi olarak kabul edilmiştir.
“Hernani Savaşı” nedir?
Victor Hugo, 1827’de Cromwell adlı bir piyes yazar. Hiçbir zaman sahnelenmemiş olan bu eserin önsözü, Fransız romantizminin beyannamesi olarak kabul edilmiştir. Hugo’nun ikinci dramı olan Hernani ise 25 Şubat 1830’da sahnelenir ve edebiyat tarihine “Hernani Savaşı” olarak geçen dönem başlamış olur. Theophile Gautier, Hernani’nin rol gereğince boruyu öttürmesinin, klasik-romantik savaşının edebiyatta başlama işareti olduğunu söyler. Romantizmle birlikte “şiire kavuştuklarını” ifade eden Gautier’ye göre edebiyat kendilerine kadar renksiz ve manasızdır. Klasiklerle aralarındaki
hararetli savaştan bahsederken de klasiklerin romantiklere “vahşiler”, romantiklerin klasiklere
“mumyalar” dediğini anlatır.
Alman romantikleri neleri ele alarak sanatın konusu haline getirmişlerdir?
Alman romantikleri başlangıçta Fransız ihtilalini desteklerken, ihtilal sonrası ortamın karmaşası ve
aristokrasinin tasfiyesinden sonra, ihtilali desteklemekten vaz geçmişlerdir. Onlar Orta Çağ sanat ve
edebiyatını, Orta Çağ’ın inanış biçimini yeniden gündeme getirdiler. Oysa Descartes’tan itibaren Aydınlanmacılar, her türlü mistik anlayışı reddediyor ve doğa olaylarını akılla açıklıyorlardı. Kısacası insan aklı sayesinde dünyanın büyüsü bozulmuştu. Alman romantikleri ise dünyayı yeniden büyülü hale getirmek istiyorlar bu yüzden mistik eğilimlere yakınlık duyuyorlardı. Orta Çağ’ın fantastik dünyası, periler, cinler, halk inanışları, gizemli şatolar gibi Orta Çağ dekoru onların ürettikleri edebiyatın esas malzemesidir. Alman romantikleri egzotik diyarları, efsaneleri, masalları sanatın konusu haline getirdiler.
Mensur şiir nedir?
Romantikler nesir ve nazmı birleştirerek mensur şiiri üretmişlerdir. Duygu ve hayallerin düzyazı biçiminde ancak şiir diliyle anlatımıdır. Mensur şiirde ahenkli ve etkili anlatım esastır. Türk edebiyatındaki örneklerini daha çok Servet-i Fünûn dönemine ait eserlerde görmek mümkündür.
Romantik resmin öncüleri hangi üslubunun örneklerine tepki göstermişlerdir?
Romantik resmin öncüleri, Barok ve Rokoko üslubunun örneklerine tepki gösterdiler. Onların çoğu, neo-klasisizmin laboratuvarı sayılan Roma’da yetişmiş ve eski Yunan’a hayranlıkları ile tanındıklarından, romantizm kavramının sınırlarını aşarlar. Fakat yine de her biri kendi kabiliyetleri ile neo-klasik resmin etkilerinden kurtularak, romantizmin saflarına katılmışlardır. O yüzden romantik resim, neo-klasik resmin son evresi olarak kabul edilmiştir.
Rapsodi nedir?
Genellikle halk türkülerinden ve millî ezgilerden oluşturulmuş müzik eseridir.
Romantizm hangi yılda devrini büyük ölçüde tamamlamıştır?
Romantizm 1850’de devrini büyük ölçüde tamamlamış bir edebiyat akımıdır. Modern hayat hızla değişirken bir edebiyat akımının uzun süre devam etmesini beklemek, insan duygusallığının sürekliliğini beklemekle aynıdır.
Tanzimat dönemi Türk edebiyatında bilhassa Fransız romantizmiyle ilişkisi bakımından önemli olan edebiyatçı kimdir?
Tanzimat dönemi Türk edebiyatında bilhassa Fransız romantizmiyle ilişkisi bakımından Namık
Kemal’in özel bir yeri vardır. Namık Kemal’in Fransız edebiyatıyla ilişkisi çeviriler üzerinden başlamıştır. Kendi eserlerini romantik prensiplere göre kaleme alan Namık Kemal, kendisinin yapamadığı şeyleri ise çeviriler yoluyla Türkçeye kazandırmayı amaçlamıştır. Ancak bu çeviriler devrin siyasi ve sosyal havası yüzünden yayınlanamamıştır.
Tasvir-i Efkâr nedir?
Şinasi tarafından 1862 yılında çıkarılan gazetedir.
Romantik edebiyatın bizdeki ilk örneği nedir?
Namık Kemal’in 1873’te sahnelenen Vatan Yahut Silistre adlı piyesi ele aldığı konu ve konuyu
işleyişi bakımından romantizmin birçok özelliğini taşımaktadır. Öncelikle piyeste kahraman aşk ve
vatan sevgisi gibi birbiriyle çelişen iki zıt duygu arasında kalır. Bu durum romantiklerin kavramları
zıtlıklar şeklinde ele almalarının bir göstergesidir. Çünkü bireyin kendi kabiliyetlerini zorlayarak yeni
tercihlerde bulunması böylece mümkün olacaktır. Piyesin daha ilk sahnesinde Zekiye’nin elinde bir
kitapla görülmesi de yine romantizmin etkisidir; zaten o tamamıyla romantik bir karakterdir. Okuduklarının etkisiyle âşık olur, hayaller kurar ve bu hayallerin gerçekleşeceğine inanır. Öte yandan
onun piyesteki konuşmalarında duygularını abarttığını da görürüz. Aynı şekilde İslam Bey’in tiradi
de romantik dilin şiirsel bir örneğidir. Bilhassa Alman romantizminde karşımıza sık sık çıkan hayali varlıklar, bu piyeste birkaç yerde geçmişse de (peri, melek, hayalet) bunun romantizm etkisiyle değil, kültürel bir alışkanlıkla kullanıldığı düşünülebilir. Bir diğer romantizm unsuru olan rüya da piyeste mevcuttur. Zekiye, gördüğü rüyasından bahseder. Bunlar da Zekiye’nin oyun boyunca tiratlarında gördüğümüz romantik ve mübalağalı hayallerden başka bir şey değildir. Bu rüya unsurunu da bilinçaltının işleyişine ve oradan romantizme bağlamak doğru görünmemektedir. Birçok sahnesinde abartılı bir söylemin olduğu görülen Vatan Yahut Silistre’de Romeo ve Juliet’ten gelen etkilerle beraber, Hernani piyesinin de etkisi vardır. Vatan yahut Silistre, ele aldığı konu, konunun işlenişi, kahramanların davranışları ve düşünceleri, piyesin tekniği gibi bakımlardan romantik edebiyatın bizdeki ilk örneğidir.
Tirat nedir?
Yazı ve konuşmada bir düşüncenin kesintisiz gelişimidir.
Romantizm ve klasizm için edebiyatın konusu nedir?
Klasisizm edebiyatın konusunu üst sınıfların hayatını ele almak şeklinde sınırlarken romantizm, edebiyatta toplumun aşağı sınıflarının hayatının da ele alınması gerektiğini savunmuştur. Klasikler üst sınıfların hayatını, yüksek bir dille anlatıyorlardı. Oysa romantikler, geniş halk yığınlarının dili ile yazmak gerektiğine inanıyorlar ve bu sebeple mahalli dillerin edebiyatını, folklorunu, tarihini ve genel olarak kültürünü ele almak gerektiğini savunuyorlardı. Bu yüzden klasisizm monarşinin ve aristokrasinin edebiyatı iken romantizm sadece aristokrasinin değil, burjuvazinin ve alt sınıfların edebiyatı oldu.
Klasiklerin ve romantiklerin kaynakları nelerdir?
Klasiklerin temel kaynakları eski Yunan, Hristiyanlık ve Roma tarihi iken romantiklerin kaynakları yerel tarih, yerel kavimlerin folkloru ve halk verimleridir. Romantiklerin mahalli kültürle, diller ve tarihler konusundaki prensipleri insanlık tarihinin en etkili fikir akımlarından olan milliyetçiliğin doğuşunu hazırlamıştır. Çünkü milli tarih, milli dil, milli edebiyat, milli folklor gibi konular, yerel kültürlerin kendi kimliklerinin gündeme getirilmesi anlamına geliyordu. Romantikler millî tarihte, millî efsanelerde ve masallarda milletlerin gizlenmiş ruhunu aradılar. Böylece milletlerin ve çağın ruhunu anlamaya çalıştılar. 19. yüzyılda milli edebiyat ve milli tarih fikri romantiklerin tesiriyle ortaya çıkmıştır. Yerel kültürlere olan ilgileri romantikler şiirin söz hazinesini genişletti. Mahalli dillere, ağız ve şivelere gösterdikleri ilgi, halk masalları başta olmak üzere halk efsanelerinin de gündeme getirilmesine yol açmıştır. Böylece mevcut şiir diline mahalli dillerden gelen kelimeler
girdiği gibi, konu ve kaynaklar genişledikçe edebiyatın ve özel olarak da şiirin söz hazinesi genişlemiştir.
Romantik ironi nedir?
Romantik ironi, sanatçının iyiyi, güzeli ve doğruyu idealize edip gerçekliği bilerek ihmal etmesinden doğan yanılsamadır.
Romantik dönem yazarlarından Alexandre Dumas'ın çok bilinen macera romanları nelerdir?
Eserleri dünyanın birçok diline çevrilen romantik Fransız yazarlarındandır. Babası bir asilzade generalken, annesi siyahi bir köledir. Belçika, Rusya ve İtalya’da yaşadı. 1864’te Paris’e döndü. Monte Kristo Kontu, Üç Silahşörler ve Demir Maskeli Adam en çok bilinen macera romanlarındandır. Alexander Dumas sadece romanlar kaleme almadı, aynı zamanda piyesler de yazdı.
Gotik edebiyatın güzel örneklerini kaleme alan Poe hangi tür hikayelerin öncüsüdür?
Şair, hikâyeci ve edebiyat eleştirmeni olan Poe, Amerika’nın Boston şehrinde doğmuştur. 1815’te onu yanına alan aileyle birlikte İngiltere’ye gitti. 1820’de Amerika’ya geri dönerek, Virginia Üniversitesine kaydoldu. Ancak eğitimini tamamlamadı. Edebi hayatı 1832’de başladı. Kuzgun ve Annabel Lee adlı şiirleri ile meşhur oldu. Gotik edebiyatın güzel örneklerini kaleme alan Poe, korku, gerilim ve polisiye türü hikâyelerin öncüsüdür.