aofsorular.com
SİY301U

Güncel Bölgesel Sorunlar ve Gelişmeler

7. Ünite 20 Soru
S

Bosna-Hersek Balkanların barış ve istikrarının devamı bakımından neden en hassas bölgelerin başında gelmektedir?

Bosna-Hersek, dış sınırları bakımından ortak olmasına karşın iç sınırları bakımından resmî olarak ikiye, gayriresmî olarak da üçe bölünmüş bir devlet durumundadır. Bu da ülkenin Balkanların barış ve istikrarının devamı bakımından en hassas bölgelerin başında gelmesine neden olmaktadır.

S

21 Kasım 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’nın Bosna Hersek için önemi nelerdir?

21 Kasım 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’nın ana hedefleri, kısa vadede savaşın durdurulması, uzun vadede ise kalıcı barış ve istikrar için gerekli ortamın yaratılmasıydı. Boşnakların, Bosnalı Sırpların ve Bosnalı Hırvatların kurucu unsurlar olarak kabul edildiği Bosna-Hersek devletinin ve toplumunun yeniden bütünleşmesi için gereken zemini ortaya koymuştur. Günümüze kadar geçen sürede ülkenin tamamında özgürlükler tesis edilmiş, etnik gruplar arasında sürdürülebilir bir diyalog ortamı sağlanmıştır. Savaş yıllarında yıkılan Saraybosna tekrar bir Avrupa başkentine yakışan bir görüntüye kavuşturulmuş, bir zamanlar tamamen yabancı yardımlara bağımlı olan Bosna-Hersek ekonomisi de gelişme imkânı bulmuştur. Kısacası, Dayton Anlaşması’nın ardından Bosna-Hersek uluslararası alanda tanınmış sınırları ve toprak bütünlüğü ile bağımsız bir devlet olarak ayakta kalmayı başarmıştır.

S

21 Kasım 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması’nın Bosna Hersek için olumsuz yönleri nelerdir?

Dayton Anlaşması, çözülmesi güç birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce bir uluslararası anlaşma sonucu kurulmuş olan Bosna-Hersek’i normal bir devlet olarak değerlendirmek zordur. Savaş sırasında Bosna-Hersek topraklarındaki nüfus dağılımı katliam ve göçler sebebiyle değişmiş, Boşnakların, Bosnalı Sırpların ve Bosnalı Hırvatların ayrı ayrı kontrol ettiği bölgelerin nüfusu etnik bakımdan homojenleştirilmişti. Dayton Anlaşması böyle bir etnik bölünmüşlüğü yasallaştırdığı için, ülkenin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına yönelik ciddi ve sürekli bir tehdidi beraberinde getirmiştir.

Dayton Anlaşması uyarınca Bosna-Hersek, Bosna ve Hersek Federasyonu (FBiH) ile Sırp Cumhuriyeti(RS) adı altında iki entiteye bölünmüştür. Kendilerine özgü anayasaları, yasama, yürütme ve yargı sistemleri, kolluk teşkilatları, eğitim müfredatları, basın kuruluşları ve bağımsız devletlere özgü diğer kurumları olan bu entiteler, âdeta aynı devlet içindeki iki devletçik durumundadır. Nüfusu 3,5 milyonun altında olan Bosna-Hersek’te, ülkenin karmaşık idari yapılanması sebebiyle aynı anda 5 cumhurbaşkanı, 14 başbakan, 180 bakan, 1.200 yargıç ve savcı görev yapmaktadır. Böylece ülkenin toplam kamu harcamalarının %40’ından fazlası devlet mekanizmasının finansmanına gitmektedir.

Dayton Anlaşması’nda Bosna-Hersek Meclisinin çalışmasının düzenlediği maddelerde, halklar arası eşitliğe aykırı düzenlemeler bulunmaktadır.

S

Dayton Anlaşması’nda Bosna-Hersek Meclisinin çalışmasının düzenlediği maddelerde, halklar arası eşitliğe aykırı düzenlemeler nelerdir?

Bosna-Hersek Anayasası’nın 4. maddesinde Halklar Meclisinin beş Boşnak ve beş Hırvat üyesinin FBiH içinden, beş Sırp üyesinin ise RS’den seçileceği belirtilmektedir. Bu maddedeki düzenlemeye göre, RS’de yaşayan Hırvat ve Boşnaklar veya FBiH’de yaşayan Sırplar, Halklar Meclisine temsilci gönderememektedir. Anayasanın cumhurbaşkanlığıyla ilgili hükümlerin yer aldığı 5. maddesinde de benzer bir sorun mevcuttur. Bu maddede Bosna-Hersek cumhurbaşkanlığının biri Boşnak, biri Sırp ve biri Hırvat olmak üzere üç kişiden oluştuğu, Boşnak ve Hırvat üyelerin FBiH’de, Sırp üyenin ise RS’de yapılacak seçimlerle seçileceği belirtilmektedir. Buna göre RS’de yaşayan Hırvat ve Boşnaklar ve FBiH’de yaşayan Sırplar cumhurbaşkanlığı için oy kullanamamaktadır. Bosna-Hersek’in bu üç kurucu etnik grubun dışında kalan azınlıklar ise devlet düzeyinde ne cumhurbaşkanlığı ne de meclis üyeliğine seçilebilmektedir. Anayasada idari yapının etnik çizgilere göre belirlenmesi, ortak bir iradenin ortaya çıkmasını engellemektedir.

S

Dayton Anlaşması’yla, anlaşma hükümlerinin uygulanmasının takibi nasıl sağlanmaktadır?

Dayton Anlaşması’yla, anlaşma hükümlerinin uygulanmasının takibi için uluslararası bir çalışma organı olarak Barışı Uygulama Konseyi (Peace Implementation Council – PIC) kurulmuş, bu kurumun Bosna-Hersek’teki yetkili mercii olarak ise Yüksek Temsilcilik Ofisi (Office of the High Representative – OHR) oluşturulmuştur. PIC’in Aralık 1997 tarihli toplantısında yüksek temsilciye “Bonn yetkileri” olarak bilinen geniş yetkiler tanınmış, buna göre yüksek temsilci, Dayton Anlaşması’na ve yasal yükümlülüklere uymayan resmî görevlileri görevlerinden alma ve ülke kurumlarına yasaları zorla uygulatma gibi yetkilere sahip olmuştur. OHR, Dayton sonrası Bosna-Hersek’teki birçok tıkanıklığın aşılmasında önemli rol oynamış, bu kurumun ara buluculuk ve müdahaleleri sonucunda ülkede barışın korunması, etnik gerginliğin hafifletilmesi, ülke çapında hareket özgürlüğünün sağlanması, mültecilerin bir kısmının geri dönmesi, gayrimenkullerin sahiplerine geri verilmesi gibi konularda önemli adımlar atılmıştır.

S

Bosna Hersek’te yaşanan etnik sorunlar nelerdir?

Bosna Hersek’te Boşnak, Sırp ve Hırvatların önemli bir kısmı bir arada değil, sadece yan yana yaşamakta ve etnik sorunlar bulunmaktadır. Bu nedenle de Bosna-Hersek toplumunda devletin ve toplumun ortak değerlerinin ne olduğu konusunda yerleşmiş bir görüş birliği yoktur. Ülkedeki en ciddi etnik sorunlar Boşnaklarla Sırplar arasında yaşanmaktadır. Boşnaklar Bosna-Hersek’in yeniden bütünleştirilmesi için çaba sarf ederken Sırplar RS’nin yetkilerinin azaltılmasına karşı var gücüyle mücadele etmektedir. Başkent olarak Saraybosna’dan ziyade, Belgrad’a yönelen RS, Sırbistan ile özel ilişkiler geliştirmektedir. Sırp milliyetçileri RS’yi “geçici olarak” Bosna-Hersek toprakları içinde bulunan ayrı bir devlet gibi görmektedir.

S

Kosova’da yaşanan iç sorunlar nelerdir?

Kosova bağımsızlığını ilan etmiş olmasına rağmen Mitrovitsa (Mitrovica) kentinin kuzeyinin yanı sıra Zveçan, Zubin, Potok, Leposaviç ve Ştırptse (Štrpce) gibi yerlerde Sırbistan anayasası ve yasaları uygulanmakta, eğitim, sağlık ve posta hizmetleri de Belgrad tarafından özel bir bütçeyle desteklenmektedir. Bölgeyi yasal olmayan bir şekilde, hafif silahlarla donatılmış Kosovalı Sırp milis kuvvetler kontrol etmektedir

Hâlen uygulanmakta olan 2007 tarihli Ahtisaari Raporu, ademimerkezileşme ilkesi çerçevesinde Kosovalı Sırpların kontrolünde yeni belediyeler oluşturulmasını ve Sırp belediyelerine geniş yetkiler tanınmasını öngörmektedir.

Kosova’nın içerideki diğer bir sorun ise olumsuz sosyal ve ekonomik koşullardır. 2019 verilerine göre Kosova’da kişi başına düşen reel gelir AB ortalamasının yalnızca %26’sına karşılık gelmektedir. Ayrıca 2019’da %26 olan resmî işsizlik oranıyla Kosova Avrupa’da en yüksek işsizliğe sahip ülke durumundadır. Kosova’nın ekonomik kalkınmasını olumsuz etkileyen başlıca faktörlerden biri de yolsuzluk ve organize suçların ülke çapında yaygın durumda olmasıdır.

S

Kosova’nın dış sorunları nelerdir?

Bağımsızlığın ilan edildiği 17 Şubat 2008 tarihinden sonra dünya ülkelerinin çoğunluğu tarafından tanınan Kosova uluslararası sistemin bir öznesi hâline gelmiştir. Buna rağmen henüz uluslararası topluma tam anlamıyla entegre olduğu söylenemez. Sırbistan da Kosova’nın bağımsızlığının tanınmaması için yoğun bir diplomatik çaba sarf etmektedir. Hatta daha önce Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan bazı ülkeler Sırbistan’ın girişimlerinin neticesinde tanıma kararlarını geri çekmiştir.

Kosova’nın BM tarafından üye olarak kabul edilebilmesi için öncelikle BM Güvenlik Konseyi’nde bu yönde bir oy birliğinin oluşması gerekmektedir. Ancak konseyin beş daimî üyesinden ikisi (Rusya ve Çin) Kosova’yı tanımadıklarından bu ülkenin BM üyeliğini engellemektedir. BM üyeliğine kabul edilmeyen Kosova, Sırbistan’ın yoğun diplomatik faaliyetleri yüzünden Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve İnterpol gibi uluslararası kuruluşlara da üye olamamakta ve bazı uluslararası iş birliği platformlardan dışlanmaktadır.

AB’nin ara buluculuğunda Sırbistan ile Kosova arasında yürütülen müzakerelerde önemli bir adım, 19 Nisan 2013’te Brüksel Anlaşması’nın imzalanması olmuştur. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Avrupa Komisyonu Sırbistan ile üyelik müzakerelerinin başlatılması, Kosova ile de İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması için yeşil ışık yakmıştır. Hem Sırbistan’daki hem de Kosova’daki milliyetçi aktörler Brüksel Anlaşması’na karşı çıkmıştır. Brüksel Anlaşması’nın uygulanması yönünde atılan adımlar ile Sırbistan’ın Kosova’daki yargı sisteminin feshedilmesi ve Kosova’da yaşayan Sırpların Kosova siyasetinde yer alması gibi konularda somut gelişmeler kaydedilmiştir. Ne var ki AB ara buluculuğundaki bu diyalog süreci ilerleyen yıllarda aynı hızla devam etmemiş ve özellikle Kosova’da siyasi krizlere yol açmıştır.

Kosova ile Sırbistan arasındaki ara buluculukta AB’nin otorite eksikliğini gören ABD, diyalog sürecine aktif katkıda bulunmak amacıyla Ekim 2019’da Richard Grenell isimli diplomatı Priştine- Belgrad Diyalog Sürecinin Özel Temsilcisi olarak atamıştır. Grenell’in aktif diplomasisi sonucunda AB’nin ara buluculuğundaki diyalog Temmuz 2020’de yeniden başlarken 4 Eylül 2020 tarihindeABD Başkanı Donald Trump ile Washington’da bir araya gelen Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić ile Kosova Başba kanı Avdullah Hoti ekonomik iş birliğini öngören bir anlaşma imzalamıştır. Böylece 1990’ların ortalarında olduğu gibi Avrupa’nın Balkanlarda çözemediği bir sorunun aşılmasında ABD kritik bir rol oynamıştır.

S

Sırbistan ile Kosova arasında 19 Nisan 2013’te imzalanan Brüksel Anlaşması neleri öngörmektedir?

Bu anlaşmada öngörülenler arasında Sırbistan’ın Kosova’daki güvenlik yapıları ve yargı kurumlarının feshedilmesi, Kosova’nın kuzeyinde Sırp belediyeler topluluğunun oluşturulması ve Sırpların Kosova siyasetine dahil edilmesi ve iki ülkenin telekomünikasyon ve enerji gibi alanlarda iş birliği yapması bulunmaktaydı. Anlaşmanın imzalanmasının ardından Avrupa Komisyonu Sırbistan ile üyelik müzakerelerinin başlatılması, Kosova ile de İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’nın imzalanması için yeşil ışık yakmıştır.

S

1991 yılından sonra Kuzey Makedonya’da yaşanan çalkantılar nelerdir?

Kuzey Makedonya, 1991 yılında bağımsızlığını elde etmiştir. Bu yıldan itibaren ülke genel olarak Makedonlar ile Arnavutlar arasında yaşanan gerginlikler ve Yunanistan ile arasındaki isim sorunuyla gündeme gelmiştir. Bunların yanı sıra Makedon partiler ara arasında yaşanan kutuplaşma 2014 yılından itibaren ülkede bir siyasi krize yol açmıştır. Birbiriyle bağlantılı olan bu sorunlar Kuzey Makedonya’yı Balkanların en kırılgan ülkelerinden biri hâline getirmiştir. Bu sorun birkaç yıl içerisinde önemli ölçüde aşılsa da ülkedeki siyasi kutuplaşma ve etnik hassasiyetler devam etmektedir.

S

2014 yılında yapılan seçimleri kazanan Makedon Dâhili Devrimci Örgütü-Makedon Ulusal Birliği Demokratik Partisine (VMRO-DPMNE) ana muhalefette kalan Makedonya Sosyal Demokrat Birliği (SDSM) tarafından yapılan suçlamalar nelerdir?

Makedonya Sosyal Demokrat Birliği (SDSM), VMRO-DPMNE’yi devlet mekanizmasını kötüye kullanmakla, rakiplerine tehdit ve şantaj uygulamakla ve oy satın almakla suçlayarak seçim sonuçlarını tanımayı reddetmiş ve meclis çalışmalarını boykot etmeye başlamıştır. SDSM bir süre sonra gizlice kaydedilmiş bazı ses kayıtlarını kamuoyuyla paylaşarak hükûmete karşı eleştirilerini şiddetlendirmiştir. Söz konusu kayıtlarla vatandaşların kanunsuz yollarla dinlendiği, medyaya, yargıya ve iş adamlarına baskı yapıldığı, seçimlerde usulsüz yollara başvurulduğu ve siyasi tutuklamaların gerçekleştiği gibi iddialar ülke gündemine taşınmış ve hükûmet karşıtı geniş çaplı protesto gösterileri düzenlenmiştir.

S

Makedonya ve Yunanistan arasında 17 Haziran 2018 tarihinde imzalanan Prespa Anlaşmasının sonuçları nelerdir?

Bu anlaşmayla Makedonya hükûmeti, ülkenin anayasal ismini “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olarak değiştirmeyi ve bundan böyle her yerde bu adı kullanmayı kabul etmiştir. Makedonya vatandaşlarının pasaportlarındaki uyruk kısmında “Makedonyalı/Kuzey Makedonya vatandaşı” şeklinde ikili bir kullanıma gidilmesi benimsenirken İngilizcede hem “Makedon” hem de “Makedonyalı” anlamına gelebilen “Macedonian” kelimesinin etnisite ve resmî dili belirtmek için kullanılabileceği ifade edilmiştir. Anlaşmada ayrıca karşılıklı iyi niyet, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı ve ikili ilişkilerin geliştirilmesi gibi konulara ilişkin birçok madde yer almıştır.

İki ülkenin dış işleri bakanları tarafından imzalanan Prespa Anlaşması hem Makedonya’da hem de Yunanistan’da büyük tartışmalar yaratsa da isim sorununun çözülmesine hizmet etmiştir. Bu sorunun çözülmesinin ardından Yunanistan, Kuzey Makedonya’nın NATO ve AB üyeliğine karşı uyguladığı vetoyu kaldırmıştır. Kuzey Makedonya’nın NATO’ya üyeliği ülke üyelik şartlarını zaten karşılamakta olduğundan fazla gecikmemiş ve 27 Mart 2020 tarihinde Kuzey Makedonya resmen NATO’nun 30. üye ülkesi olmuştur.

S

Balkan ülkelerindeki refah düşüklüğünün sebepleri nelerdir?

Balkan ülkelerindeki refah düşüklüğünün birçok sebebi vardır. Bunların başında gelen 1990’lı yıllarda eski Yugoslavya coğrafyasında yaşanan savaşlar, bölgede büyük bir ekonomik tahribata ve yatırımlarda kullanılabilecek kaynakların harcanmasına neden olmuştur. 1999 yılında NATO’nun Sırbistan’a yönelik müdahalesi ülkenin endüstri ve alt yapısına zarar vermiştir. Savaş ve çatışmaların yanı sıra 1990’lı yıllar boyunca piyasa ekonomisinin çalışmasını sağlayacak kurumların yeterince geliştirilememesi, ekonomik serbestliğin kısıtlı kalması, verimsiz yatırımlar, uluslararası hibelerin verimsiz kullanılması, özelleştirmelerin geciktirilmesi ve ekonomik hedeflerden çok siyasi hedeflere öncelik verilmesi gibi sebepler yüzünden Balkan ülkelerinin iktisadi kalkınması yavaş ve sorunlu olmuştur. Günümüzde popülist siyasetin yaygın olduğu bölgede siyasetçiler genellikle sürdürülebilir kalkınmayı ve uzun vadeli yüksek büyüme oranlarını hedefleyen politikalar yerine ekonomik zorluklara karşı kısa vadeli ve geçici çözümler sağlayan uygulamalara başvurmaktadır. Tüm bunların sonunda da Balkan ülkelerinin birçoğu günümüzde işsizlik ve yoksulluk sorunlarıyla karşı karşıyadır.

S

2000-2019 yılları arasında hangi Balkan ülkeleri reel GSYİH düzeylerini en fazla artırmayı başarmıştır?

2000-2019 yılları arasında Kosova, Arnavutluk ve Romanya ekonomilerinde iki kattan fazla, Bulgaristan, Bosna-Hersek ve Sırbistan ekonomilerinde ise iki kata yakın büyüme kaydedilmiştir. En az büyüme Yunanistan’da olmuştur.

S

Balkan ülkelerinin AB’ye üyelik durumları nedir?

2004 yılında Slovenya, 2007 yılında Bulgaristan ve Romanya, 2013 yılında ise Hırvatistan AB üyeliğine kabul edilmiş ve 1981’den beri üyeliği devam eden Yunanistan’la birlikte bölgedeki AB üyesi ülke sayısı beşe çıkmıştır. Geriye kalan altı ülkeden Karadağ 2012, Kuzey Makedonya 2005, Sırbistan ve Arnavutluk ise 2014 yılından beri aday ülke statüsündedir. Karadağ ve Sırbistan’ın üyelik müzakereleri devam etmekte olup Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile müzakereler henüz başlamamıştır. İç reformlarını henüz gerçekleştirememiş olan Bosna-Hersek ve öncelikle Sırbistan’la ilişkilerini normalleştirmesi beklenen Kosova ise hâlen “potansiyel aday ülke” statüsündedir.

S

2000’li yıllarda Rusya’nın Balkanlar’daki hedefi nedir?

Rusya’nın Balkanlar’daki hedefi, Batı ile bütünleşmeyi mümkün olduğunca geciktirmek ve Batı dünyasının buradaki etkinliğini zayıflatmaktır. Rusya, şiddetle karşı çıkmasına rağmen son yıllarda Karadağ ve Kuzey Makedonya’nın NATO’ya üyeliğini engellemeyi başaramamıştır. Ancak Sırbistan ve Bosna-Hersek’in NATO dışında kalması için uğraşmaktadır. Öte yandan AB içinde kendine yakın aktörlerin bulunmasını avantaj olarak görmektedir.

S

2000-2019 yılları arasında Balkan ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkiler nasıldır?

Çin, 2000’li yıllardan itibaren Balkan ülkeleriyle ticaretini hızla artırmış ve bölgenin en büyük ticaret ortaklarından biri hâline gelmiştir. Çin’in Balkanlarda güçlenen ekonomik varlığı Çin’in bölgeye bir yatırımcı olarak girmesiyle daha da artmıştır. Doğu-Batı güzergâhındaki konumu sebebiyle Balkanlar, Çin’in 2013’te açıkladığı Bir Kuşak Bir Yol (Yeni İpek Yolu) Projesi’nin bir parçasıdır. Balkanları Batı Avrupa’daki pazarlara açılan bir giriş kapısı gibi gören Çin, burada kara yolu, liman ve demir yolu gibi ulaşım projelerine giderek artan ölçüde yatırım yapmaktadır. Yunanistan’daki Pire limanı bir Çin şirketi tarafından işletilirken Yunanistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Hırvatistan gibi ülkelerde Çin’in sağladığı finansmanla yol ve köprü projeleri yürütülmektedir. Enerji ve madencilik sektörlerine de ilgi gösteren Çin’in sağladığı finansmanla Bosna-Hersek’in Tuzla kentinde bir termik santral inşa edilmekte, Sırbistan’ın Smederovo kentindeki demir fabrikası da yine bir Çin şirketi tarafından işletilmektedir.

S

Çin’in Balkanlardaki yatırımlarıyla ilgili olarak AB ve Batı dünyası ne düşünmektedir?

Başta AB olmak üzere Batı dünyası, Balkan ülkelerini Çin’in açtığı krediler yüzünden gelecekte büyük bir borç yükü altına girebilecekleri konusunda uyarmaktadır. Orta ve uzun vadede Batı dünyasının esas endişesi ise bölge ülkelerinin Çin’e olan ekonomik bağımlılığının gelecekte Çin’i bölgede siyasi bir güç hâline getirebilecek olmasıdır. Balkanları kendi yörüngesinde tutmak isteyen Batı dünyası, bölgede Rusya’nın varlığını görmek istemediği gibi Çin’in yatırımlarının da bu kadar büyük bir hızla artmasını şüpheyle karşılamaktadır.

S

Balkanlardaki bölgesel işbirlikleri nelerdir?

Doğrudan Balkanlara yönelik bölgesel girişimlerin temelleri 1996-1999 yılları arasında atılmıştır. 1996 yılında Bulgaristan’ın öncülüğünde Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci (GDAÜ; İngilizcesi SEECP) oluşturulmuş, aynı yıl ABD hükûmetinin bir projesi olan Güneydoğu Avrupa İşbirliği İnisiyatifi (SECI) de faaliyetlerine başlamıştır. Haziran 1999’da Almanya’nın öncülüğünde AB’nin bir girişimi olarak Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı’nın (Stability Pact - SP) kurulmuştur. Şubat 2008’de faaliyetlerini sonlandıran SP yerini Bölgesel İşbirliği Konseyi (Regional Cooperation Council - RCC) adlı uluslararası örgüte bırakmıştır. GDAÜ’nün operasyonel kolu olan RCC son zamanlarda Balkanlarda büyüme, istihdam ve rekabet koşullarının iyileştirilmesi için de faaliyet göstermektedir. Günümüzde Balkan ülkeleri arasındaki çok taraflı iş birliği sadece yukarıda belirtilen bölgesel iş birliği mekanizmaları çerçevesinde değil, Avrupa Konseyi, AB, NATO ve BM gibi uluslararası kuruluşların bünyesinde de yürütülmektedir.

S

Haziran 1999’da Almanya’nın öncülüğünde AB’nin bir girişimi olarak Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı’nın (Stability Pact - SP) kurulmasının Balkanlar açısından önemi nedir?

Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı’nın (Stability Pact - SP) sayesinde uluslararası toplum Balkanlarda krizlere müdahale etme stratejisini terk ederek yeni krizleri önleme stratejisini benimsemiştir. 40’ın üzerinde ülke ve kuruluşun üye olduğu SP, yaklaşık dokuz yıllık faaliyeti süresince Balkan ülkeleri arasındaki siyasi ve ekonomik iş birliğinin geliştirilmesine, enerji ve sosyal politikalar gibi alanlarda iş birliğinin başlatılmasına, organize suçlar ve yasa dışı göç konularında da ortak bir duruş geliştirilmesine katkıda bulunmuştur. SP’nin Balkan ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkilere dair en büyük katkılarından biri, bu ülkeler arasında serbest ticaretin sağlanmasıdır. SP’nin girişimleri sayesinde Balkan ülkeleri 2001 yılında aralarındaki ticaretin serbestleştirilmesini kabul etmiş ve ardından bu ülkeler arasında 32 adet ikili serbest ticaret anlaşması imzalanmıştır. Bu şekilde kurulan serbest ticaret ağı, 2006 yılında Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması’na (CEFTA) entegre edilmiş ve Balkanlar tamamen bir serbest ticaret bölgesine dönüştürülmüştür.