İttifaklar ve Savaşlar
Balkanlardaki ülkeler 3 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Barış Antlaşması’ndan neden memnun olmamıştı?
13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Barış Antlaşması’nın getirdiği yeni düzenden Balkanlarda hiç kimse tatmin olmamıştı. Aynı ulusun bireyleri komşu devletlerin sınırları içinde kaldığı için, Balkanlarda hiçbir ülke hayal ettiği ulusal birleşmeyi gerçekleştirememişti. Bu sebeple Berlin Kongresi’nin hemen ardından ulusal birleşme meselesi bölgedeki ülkelerin temel dış politika hedefine dönüşüverdi. Bu çerçevede Balkanlardaki
liderler tarihteki devletlerini öne sürerek, mevcut devlet sınırlarının genişletilmesine yönelik çabalarını meşrulaştırmaya çalıştı. Çoğu zaman bugünkü Kuzey Makedonya ve Bosna-Hersek komşu ülkelerin yayılmacı eğilimlerinin kesişme noktasında yer almıştır.
19. yüzyılın sonlarında Balkanlardaki ülkelerin topraklarını genişletme planları nasıldı?
19. yüzyılın sonlarında Balkanlardaki bütün ülkelerin topraklarını genişletme planları vardı. Sırbistan bugünkü Bosna-Hersek’i, Kosova’yı, Makedonya’yı ve Adriyatik Denizi’ne çıkışı sağlayacak olan Arnavutluk’un kuzeyini topraklarına katmayı arzuluyordu. Yunanistan Tesalya ve Epir bölgelerini, bugünkü Arnavutluk’un güneyini,
Makedonya’nın büyük kısmını, ayrıca Ege Denizi, Akdeniz ve Adriyatik Denizi’ndeki çeşitli adaları istiyordu. Osmanlı Devleti 1881’de büyük güçlerin baskılarıyla Tesalya’yı ve Epir bölgesinin bir kısmını Yunanistan’a bırakmaya razı oldu. Bulgaristan Ayastefanos Antlaşması’yla çizilen Büyük Bulgaristan’a yeniden ulaşmayı, bu kapsamda Doğu Rumeli Eyaleti, Makedonya, Batı Trakya ve Dobruca bölgesinin bir kısmını topraklarına katmayı hedefliyordu.
Eflak ve Boğdan’ın 1859 yılında birleşmesiyle oluşan ve 1862 yılında bugünkü ismini alan Romanya’nın da yayılmacı politikaları bulunmaktaydı. Bu ülke bağımsızlığını kazandığında yaklaşık üç milyon Rumen Erdel, Besarabya ve Dobruca bölgelerinde sırasıyla Avusturya-Macaristan, Rus ve Bulgar yönetimleri altında yaşamaktaydı. Söz konusu bölgelerin alınması suretiyle Büyük Romanya’nın kurulması hayali Bükreş’te baştan beri vardı.
Balkanların en küçük ülkesi Karadağ bile Hersek bölgesine, Arnavutluk’un kuzeyine ve Sancak bölgesine göz dikmekle toprak kavgasının gerisinde kalmamaktaydı.
Osmanlı yönetiminde Yeni Pazar Sancağı ya da Sancak adlandırılan bölge neresidir?
Osmanlı yönetiminde Yeni Pazar Sancağı 15. yüzyıldan itibaren Bosna’ya bağlı bir bölgeydi. 1878 yılındaki Berlin Kongresi’nde alınan kararlarla Bosna-Hersek toprakları Avusturya işgali altına girerken bu sancak Kosova Vilayeti’ne bağlanarak Osmanlı sınırları içinde bırakılmıştır. Bu bölge daha sonra kısaca Sancak olarak adlandırılmıştır.
Aziz Sava Derneği, İç Makedon Devrimci Örgütü (Vnatrešna Makedonska Revolucionerna Organizacija - VMRO) ve Dış Makedon Devrimci Örgütü ve Ulusal Dernek nerede kurulmuştur, amaçları nedir?
Başta Makedonya ve Bosna olmak üzere Sırbistan’ın göz diktiği topraklarda Sırp milliyetçiliğini körüklemek amacıyla 1886 yılında Belgrad’da Aziz Sava Derneği (Društvo Sveti Sava) kurulmuş, bu örgüt 1889 yılında doğrudan doğruya Sırbistan Dışişleri Bakanlığının kontrolü altına alınmıştır. Sırplardan daha ileriye giden Bulgarlar ise 1893 yılında Makedonya’da İç Makedon Devrimci Örgütü (Vnatrešna Makedonska Revolucionerna Organizacija - VMRO) adlı gizli bir teşkilat kurdurmuştur. VMRO, siyasi amaçları uğruna şiddet ve terörizme başvuran bir örgüttü. Bulgaristan yanlısı bir teşkilat olduğunu gizlemeye çalışan VMRO, hedefini Osmanlı Devleti, Sırbistan ve Yunanistan’dan tamamen bağımsız bir Makedonya kurmak olarak açıklamıştır. VMRO kurucularına
göre, Makedonya’nın sınırları bir kere belli olduktan sonra Sırpların ve Yunanların artık toprak talep etme hakları kalmayacaktı. Zamanla VMRO kurucuları Bulgaristan’la yakınlık konusunda anlaşmazlığa düşünce örgütün ayrı bir kolu olarak Sofya’da Dış Makedon Devrimci Örgütü oluşturulmuştur. Bu yeni kolun kurulmasıyla Makedonya’daki siyasi cinayetler ve terör saldırıları daha da artmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra VMRO, bir ulusal kurtuluş hareketi olmaktan tamamen çıkıp özellikle Sırbistan’a karşı gerilla savaşı yürüten ve uyuşturucu ticareti gibi uluslararası suçlara da bulaşmış faşist bir terör örgütüne dönüşmüştür. Örgüt, Bulgaristan hükûmeti tarafından zorla lağvedildiği 1934 yılına kadar Bulgaristan’daki siyasi hayatı da büyük ölçüde etkilemiştir.
Sırplarla Bulgarların Makedonya’daki etkinliklerine karşı koymak ve Osmanlı topraklarındaki tüm Yunanları özgürleştirmek maksadıyla Yunanistan’da da Ulusal Dernek (Etniki Eterya) adlı teşkilat kurulmuştur.
1912 yılında Balkanlardaki hangi ülkeler arasında ittifaklar kurulmuştur?
1912 yılında Balkanlardaki ülkeler arasında büyük bir siyasi ve askerî dayanışmanın kurulduğu görülmektedir. Şubat 1912’de Sırbistan ve Bulgaristan arasında, Mayıs 1912’de de Yunanistan ve Bulgaristan arasında ittifak anlaşmaları imzalanmış, Ağustos 1912’de ise Bulgaristan ve Karadağ arasında şifahi bir ittifak kurulmuştur. Britanya, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu İtilaf devletlerinin sıkı kontrolü altında ve Rusya’nın arabuluculuğuyla
kurulan bu ittifakların asıl amacı, er ya da geç çıkması beklenen dünya savaşı için safları belirlemekti.
1. Balkan savaşında Osmanlı Devleti'ne hangi ülkeler savaş açmıştır?
Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan, aralarında oluşan koalisyonu fırsat bilerek Osmanlı’nın
Balkanlardaki toprakları üzerinde tavizler elde etmek için harekete geçmiştir. Osmanlı Devleti Balkanlardaki topraklarından vazgeçmeyi reddedince, dönemin büyük güçlerinin savaşı önleme çabalarına rağmen
Birinci Balkan Savaşı başlamıştır. Önce 8 Ekim 1912’de Karadağ Osmanlı Devleti’ne savaş açmış, onu
18 Ekim’de Bulgaristan ve Sırbistan, birkaç gün sonra da Yunanistan izlemiştir.
1. Balkan Savaşı'nda Balkan ülkeleri hangi bölgeleri ele geçirdiler?
Savaşın başlamasından yaklaşık bir ay sonra Bulgaristan ordusu İstanbul ve Selanik’e doğru ilerlemiş, Yunanlar Epir bölgesi ile Makedonya’nın bir kısmını kontrolüne almış, Sırbistan ve Karadağ orduları ise bugünkü Kosova, Sancak, Arnavutluk’un kuzeyi ve Makedonya’nın bir kısmını ele geçirmişti. Kasım 1912’de taraflar arasında ateşkes imzalanmış, ateşkese katılmak istemeyen Yunanistan ise Ege Denizi’ndeki bazı adaları da ele geçirmiş ve Arnavutluk’un güneyine doğru ilerlemiştir. 16 Aralık 1912’de başlayan Londra Barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti’nden Midye-Enez hattına kadar Balkanlardaki tüm topraklarından çekilmesi istenince 23 Ocak 1913’te İttihat ve Terakki Partisi bir askeri darbeyle iktidarı ele geçirmiş ve konferansta dayatılmaya çalışılan koşulları reddetmiştir. Böylece savaş yeniden başlamış, bu yeni aşamada Yunanistan Yanya’yı, Karadağ İşkodra’yı, Bulgaristan ise Edirne’yi ele geçirmiştir. Yaklaşık üç ay süren çatışmaların sonunda Londra Barış Konferansı kaldığı yerden devam etmiş ve Birinci Balkan Savaşı’na son veren antlaşma 30 Mayıs 1913 tarihinde imzalanmıştır. Böylece Midye-Enez hattını sınır kabul eden Osmanlı Devleti, İstanbul önlerine kadar Balkanlardaki bütün topraklarından geri çekilmiştir. Antlaşma ile ayrıca 1898 yılında özerklik verilmiş olan Girit resmen Yunanistan’a terk edilirken Ege adalarının durumu ve savaş sırasında bağımsızlığını ilan eden Arnavutluk’un sınırlarının çizilmesi dönemin büyük devletlerine bırakılmıştır.
2. Balkan Savaşı neden çıkmıştır?
Balkan devletleri Osmanlı’ya karşı savaş ilan ederken hızlı bir şekilde anlaşmaya varabilmişlerdi ancak savaşın nerede durması gerektiği hususunda anlaşamadılar. Daha çok toprak elde etmenin daha iyi olduğu düşüncesindeki Balkan devletleri âdeta Orta Çağ’da kurdukları geniş devletlerinin sınırlarına yeniden ulaşmaya çalışıyordu. Bu şartlarda Osmanlı Devleti’nin terk ettiği geniş toprakların paylaşılmasında Balkanlı müttefikler arasında bir anlaşmazlığın ortaya çıkması kaçınılmazdı. Beklendiği üzere en büyük anlaşmazlık Makedonya topraklarının taksiminde yaşandı.
Sırbistan ve Yunanistan, aralarındaki toprak paylaşımını müzakere yoluyla halletmeye çalışırken payına düşenden daha fazlası üzerinde ısrar eden Bulgaristan 16 Haziran 1913’te Makedonya’daki Sırp ve Yunan işgal bölgelerine saldırmıştır. Buna cevaben Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ’ın Romanya’nın da desteğiyle Bulgaristan’a savaş ilan etmeleriyle İkinci Balkan Savaşı fiilen başlamıştır. Bulgaristan ordusu Sırbistan ve Yunanistan’a karşı ilk başlarda bazı başarılar elde etse de bir süre sonra geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Birinci Balkan Savaşı’nda ağır toprak kayıpları yaşayan Osmanlı Devleti ile tarafsız kalmış olan Romanya da bu fırsattan yararlanarak Bulgaristan’a saldırmıştır
2. Balkan Savaşı nasıl sonuçlanmıştır?
10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşması ile İkinci Balkan Savaşı sona ermiştir. Osmanlı Devleti, Birinci Balkan Savaşı’nda kaybettiği Doğu Trakya’yı (Edirne ve Kırklareli) geri alırken Romanya Dobruca bölgesinin güneyini topraklarına katmıştır. İkinci Balkan Savaşı’nın mağlubu Bulgaristan ise Doğu ve Batı Trakya bölgeleri ile Makedonya’da elde etmiş olduğu bazı kazanımları yitirmiştir. Yine de, Birinci Balkan Savaşı’ndaki kazancı İkinci Balkan Savaşı’ndaki kaybından daha büyük olduğu için, Bulgaristan bu savaşlardan genişleyerek çıkmıştır. Balkan Savaşlarında topraklarını en çok genişletmeyi başaranlar ise Sırbistan ve Yunanistan olmuştur.
Bükreş Antlaşması sonrasında topraklar nasıl paylaşılmıştır?
Bükreş Antlaşması’nın hükümleri gereğince Boşnakların yoğun olarak yaşadığı Sancak bölgesi, yaklaşık
523 yıllık Osmanlı hâkimiyetinden sonra Sırbistan ve Karadağ arasında paylaşılmış, Kosova’nın tamamı ise
Sırbistan’a bırakılmıştır. Antlaşma’yla 66.867 km2 büyüklüğünde olan Osmanlı Makedonyası da üçe taksim edilmiş, Yunanistan Ege Makedonyası’nı (%51), Sırbistan Vardar Makedonyası’nı (%38), Bulgaristan ise Pirin Makedonyası’nı (%11) topraklarına katmıştır. Ne var ki Makedonya toprakları üzerindeki rekabet Balkan Savaşlarıyla sona ermemiş, daha sonra yaşanacak olan iki dünya savaşında da Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan Makedonya toprakları üzerinde mücadele etmiştir. Bu yüzden Makedonya’nın taksimi 20. yüzyıl içerisinde yeniden bazı değişikliklere uğramıştır. Makedonya topraklarının nihai taksimi ise kitabınızda Harita 4.3’te gösterilmiştir. Bugünkü Kuzey Makedonya’nın sınırları Sırbistan’ın güneydoğusunda kalan ufak bir kısım hariç Harita 4.3’te gösterilen Vardar Makedonyası ile örtüşmektedir.
1. Dünya savaşının başlamasına neden olan olay nedir?
28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adlı bir Sırp milliyetçisi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand’ı Saraybosna’da öldürmüş ve bu olayın ardından yaşanan gelişmeler Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına yol açmıştır.
Avusturya-Macaristan ve Sırbistan arasında gerilim nasıl ortaya çıkmıştır?
Franz Ferdinand’ın suikastına giden yol ise aslında 1878 tarihli Berlin Kongresi kararlarıyla Bosna-Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun işgaline terk edilmesiyle açılmıştı. O dönemde Bosna-Hersek topraklarını kendi yayılma alanı olarak gören Sırbistan, bu toprakların Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na
bırakılmasını hazmedememişti. Bu yıldan sonra da Sırbistan, başta Bosna-Hersek olmak üzere Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sınırları içinde Slavların yaşadığı bütün topraklarla ilgilenmeyi sürdürmüştür. Viyana’nın 8 Ekim 1908 tarihinde keyfi bir kararla Bosna-Hersek’i ilhak etmesi, Sırbistan’ın Bosna-Hersek’teki Avusturya-Macaristan karşıtı etkinliklerini yoğunlaştırmasına yol açmıştır. İlhak kararının hemen ardından Belgrad’da Ulusal Savunma (Narodna Odbrana) isimli bir örgüt kurulmuştur. Güney Slavlarının yaşadığı bütün
toprakların Sırbistan’ın altında birleştirilmesini hedefleyen Kara El (Crna Ruka) isimli gizli teşkilat da Haziran 1910’da Ya Birlik Ya Ölüm (Ujedinjenje ili Smrt) adı altında kurumsallaştırılmış ve Avusturya-Macaristan aleyhindeki faaliyetlerini artırmıştır. Kara El teşkilatı, Viyana’yla ilişkilere sıcak bakan Sırbistan Kralı Aleksandar Obrenović’in Mayıs 1903’te öldürülmesinde oynadığı rolle tanınmaktaydı. Aynı teşkilat 1914’te Bosna-Hersek’teki
Genç Bosna (Mlada Bosna) örgütü üyelerinden Gavrilo Princip ve yandaşlarına verdiği destekle Franz Ferdinand’a yönelik suikastın düzenlenmesini sağlamıştır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan’a savaş açtıktan sonra ülkeler arasında nasıl bir ittifak ortaya çıkmıştır?
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan’a savaş açtığında bunu “Üçüncü Balkan Savaşı” olarak karşılayanlar oldu. Ancak durum görünenden çok daha karmaşıktı. Dönemin büyük güçleri iki blok altında kutuplaşmış durumdaydı. 1882 yılında Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya arasında üçlü bir askerî ittifak kurulmuştu. Özellikle ulusal birliklerini geç kuran Almanya ve İtalya, sömürgecilik yarışına geç katıldıkları için, emperyalist hazırlıklar içindeydi. Almanya İmparatoru II. Wilhelm, Almanya’yı dünyanın en büyük gücüne dönüştürmeyi hedefliyordu.
Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya arasında kurulan Üçlü İttifaka tepki olarak 1891-1893 yılları arasında Fransa ile Rusya ve 1904 yılında Britanya ve Fransa arasında ikili ittifaklar kurulmuş, 1907 yılında ise bu ikili anlaşmalar Üçlü İtilafa dönüştürülmüştür. Aslında Fransa ile Rusya, Britanya’nın geleneksel rakipleriydi. Ancak Almanya’nın politikaları Britanya’nın dünya hegemonyasını tehdit ettiği için, Londra böyle bir ittifakın içine girmek zorunda kalmıştır.
Sırbistan 1. Dünya Savaşı'nda yayımladığı Niş Deklarasyonu'nda neyi hedeflemiştir?
Sırbistan hükûmeti 7 Aralık 1914’te yayımladığı Niş Deklarasyonu ile savaştaki hedeflerini açıklamış, bu kapsamda savaş sonrasında Sırpları, Hırvatları ve Slovenleri tek bir devlet çatısı altında birleştirmeyi hedeflediğini dünyaya duyurmuştu.
I. DÜnya Savaşı sonucunda kazanan ve kaybeden Balkan ülkeleri hangileridir?
Sonuçta Balkanlarda savaşın kazananları Sırbistan, Romanya ve Yunanistan olurken henüz bir devlete sahip olmayan Hırvatlar ve Slovenler de savaştan kazançlı çıkmışlardır. Osmanlı Devleti, Bulgaristan, İtalya’nın işgali altında kalan Arnavutluk, Makedonlar, Balkanlarda yaşayan Müslümanlar, Erdel bölgesindeki Macarlar ve Almanlar ise savaşı kaybedenler arasındaydı. Bununla beraber, Birinci Dünya Savaşı, kazananlar için de önemli yıkımlara sebep olmuş, örneğin Sırbistan nüfusunun 1/3’ünü (1,3-1,5 milyon kişi) bu savaşta kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kaybeden ülkelerle hangi antlaşmalar imzalanmıştır?
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Britanya, Fransa, İtalya ve ABD’nin önderliğinde Paris’te toplanan barış konferansıyla yeni bir uluslararası düzen kurulmuş, savaşı kazananlar ödüllendirilirken İttifak Devletleri ise ağır şekilde cezalandırılmıştır. Paris Barış Konferansı’nın sonucu olarak Almanya ile 28 Haziran 1919’da Versay (Versailles), Avusturya ile 10 Eylül 1919’da Saint-Germain, Bulgaristan ile 27 Kasım 1919’da Neuilly, Macaristan ile 4 Haziran 1920’de Trianon ve Osmanlı Devleti ile 10 Ağustos 1920’da Sevr (Sèvres) antlaşmaları imzalanmıştır. Bu antlaşmalardan Versay hariç tamamı doğrudan Balkanları ilgilendiren şartlar içermekteydi.
Yugoslavya devleti nasıl kurulmuştur?
Balkanlarda 20. yüzyılın başlarında yaşanan en büyük siyasi değişimlerden biri, Güney Slavlarını ortak bir devlet çatısı altında toplayan yeni bir devletin kurulmasıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Avusturya-Macaristan topraklarını terk eden bir grup Sırp, Hırvat ve Sloven aydın, 1915 yılında Londra’da Yugoslavya Komitesi adlı örgütü kurarak bağımsız bir Yugoslavya devletinin kurulması fikrini savunmaya başlamış ve Britanya, Fransa ve Rusya’nın desteğini almıştır. Savaş sırasında ülkesini terk etmiş bulunan Sırbistan hükûmetiyle Yugoslavya Komitesi arasında yürütülen müzakerelerin neticesinde 20 Temmuz 1917’de Korfu Deklarasyonu yayımlanarak savaşın ardından bütün Güney Slavlarının Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı (SHS) adı altında tek bir devlet altında birleştirileceği ilan edilmiştir. Bu deklarasyondan hareketle 1 Aralık 1918 tarihinde SHS Krallığı resmen kurulmuş, ülkenin başına Sırp Karađorđević hanedanı getirilmiştir. Ülkenin adı 1929 yılında Yugoslavya Krallığı olarak değiştirilmiştir. Yugoslavya kelimesi Slav dillerinde “Güney Slavlarının ülkesi” anlamına gelmektedir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra nüfus değişim hareketleri nasıl gelişmiştir?
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yeni azınlık sorunlarının önüne geçmek amacıyla Yunanistan hükûmeti Bulgaristan ve Türkiye ile zorunlu nüfus değişimi yoluna gitmiştir. 1919 tarihli Neuilly Antlaşması’na ek olarak Bulgaristan hükûmetiyle yapılan sözleşme uyarınca yaklaşık 53.000 Bulgar Yunanistan’dan Bulgaristan’a, 30.000 Yunan da Bulgaristan’dan Yunanistan’a göç etmiştir. Lozan Barış Konferansı kapsamında Ankara hükûmeti ile
30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ile de yaklaşık 1.300.000 Rum Anadolu’dan Yunanistan’a, 480.000 Türk de Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesinde Türkiye’de sadece İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da oturan Rumlar, Yunanistan’da ise sadece Batı Trakya Türkleri muaf tutulmuştur. Yunanistan nüfus değişimi yoluyla ülkeden çıkarmayı başaramadığı diğer etnik ve dinî azınlıkları ise sistematik olarak asimilasyona tabi tutmuştur.
O dönem İtalya’nın yönetimi altındaki On İki Ada mübadele kapsamına girmediğinden hâlen başta Rodos ve Kos (İstanköy) olmak üzere bu adalarda Müslüman Türkler yaşamaktadır.
Nüfus değişimi yoluyla ülke nüfusunun homojenleştirilmesine ilişkin çabalar başka ülkelerde de görülmüştür. Örneğin, Eylül 1940’ta Dobruca bölgesinin güneyi yeniden Bulgaristan’a geçince bu bölgeden ve Bulgaristan’ın diğer yerlerinden yaklaşık 110.000 Rumen Romanya’ya göç etmiş, karşılığında ise Bulgaristan Romanya’dan yaklaşık 70.000 Bulgar asıllı kişiyi kabul etmiştir. İki dünya savaşı arası dönemde ayrıca Romanya ve Yugoslavya’dan yaklaşık 100.000 Türk Türkiye’ye göç etmiştir.
Habsburg İmparatorluğu’nun bakiyesi olan Almanlar da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşadıkları yerlerden ayrılmak zorunda kalmıştır. Besarabya’dan 94.000, Bukovina’dan 44.000, Voyvodina’dan 400.000 ve Romanya’dan 300.000 kadar Alman zorla göç ettirilmiştir. Bu sırada Erdel bölgesinin el değiştirmesiyle Macar
ve Rumenlerin karşılıklı zorunlu göçleri yaşanmıştır. İtalya yönetimindeki On İki Ada’nın 1947’de Yunanistan’a bırakılmasının ardından ise yaklaşık 30.000 İtalyan bu adaları terk etmiştir
Balkan Antantı kaç yılında kimler arasında imzalanmıştır?
Balkan Konferanslarında geliştirilen diyalog ve Fransa’nın desteği sayesinde 9 Şubat 1934’te Yugoslavya, Yunanistan, Romanya ve Türkiye arasında Balkan Antantı imzalanmıştır.
Balkan Antantı'nın kurulma amacı ve alınan kararlar nelerdir?
Balkan Antantı doğrudan doğruyla İtalya, Almanya ve Bulgaristan’ın izlediği revizyonist dış politikaya karşı bir önlem olarak kurulmuştu. O dönem İtalya’nın nüfuzu altında olan Arnavutluk Balkan Antantı’na katılmayı reddetmiştir. Balkan Antantı ile taraflar birbirlerinin ve bölgedeki diğer komşularının toprak bütünlüğü aleyhinde herhangi bir politika izlemeyeceklerini garanti ettikleri gibi, birbirlerine danışmadan herhangi bir Balkan
devletiyle bir siyasi antlaşmaya girmeyeceklerini de taahhüt etmişlerdir. Balkan Antantı’na ek olarak Yugoslavya Krallığı, Romanya ve Türkiye arasında askerî bir sözleşme de imzalanmış, Yunanistan ise bu sözleşmenin dışında kalmayı tercih etmiştir. Ne var ki 1936 yılında Berlin-Roma mihverinin kurulmasıyla Avrupa’da artan siyasi gerilimler Balkan Antantı’nın uygulanabilirliğini şüpheli hâle getirmiştir. Taraflar arasında 1934-1936 dönemindeki dayanışma isteğinin ortadan kaybolmasıyla Mayıs 1936’da Belgrad’da yapılan toplantıda Balkan Antantı altında askerî iş birliğinin terk edilmesine karar verilmiştir.
Üçlü Pakt (Berlin Paktı) kimler arasında imzalanmıştır?
1930’ların ikinci yarısında Almanya, İtalya ve Japonya aralarında imzaladıkları ikili ve üçlü anlaşmalarla var olan uluslararası düzeni bozma niyetlerini apaçık belli ediyorlardı. Bu üç ülke arasındaki ittifakı resmileştiren antlaşma ise 27 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Üçlü Pakt (Berlin Paktı) olmuştur.
Yunanistan'da Mihver devletlere karşı direnişe yönelik neler yaşanmıştır?
Eylül 1941’de Yunanistan’da Komünist Partinin önderliğinde Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) adıyla ülkenin ana direniş hareketi oluşturulmuş, Aralık 1941’de ise EAM’ın askerî kanadı olarak Yunan Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) kurulmuştur. EAM ve ELAS bir yandan işgalci kuvvetlere karşı direnişi başlatırken diğer yandan 1936’dan
beri Yunanistan’ı gaddar bir diktatörlükle yöneten General İoannis Metaksas ve destekçisi Kral II. Georgios’tan kurtulmayı hedeflemiştir. Siyasi görüşleri sebebiyle Metaksas tarafından sürgüne gönderilmiş olanlar Yunanistan’a dönüp EAM ve ELAS’a ilk katılanlar arasında yer almıştır. İşgalci güçlerin halka uyguladığı zulüm şiddetlendikçe ELAS’a katılımlar artmıştır. Gerek işgalci güçlerin yağmaları, gerekse Hitler’i zora sokmak maksadıyla Müttefik Devletlerin uyguladıkları ambargo Yunanistan’ı olumsuz etkilemekteydi. Öyle ki 1941’in kışında yaklaşık 300.000 Yunanistan vatandaşı açlıktan ölmüştür. Kıtlık şartlarında gıda temin edip halka dağıtmaya öncelik veren EAM halkın gönlünü giderek daha fazla kazanmıştır.
Yunanistan’daki işgalcilere karşı mücadele eden tek güç ELAS değildi. 1941 yılı sonlarında eski bir subay olan Napoleon Zervas’ın liderliğinde, herhangi bir siyasi partinin güdümünde olmayan Ulusal Cumhuriyetçi Yunan Birliği (EDES) adlı direniş örgütü kurulmuştur. 1942’nin sonbaharında ise Albay Dimitrios Psarros ve siyasetçi Georgios Kartalis liderliğinde Ulusal Sosyal Kurtuluş Hareketi (EKKA) oluşturulmuş, ancak bu örgüt ELAS ve EDES’in gölgesinde kalmıştır.