Bir Devlet Kurucusu Olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı ve İlkeleri
Mustafa Kemal Atatürk'ün erken yaşlarda fikir dünyasının oluşmasında etkili olan faktörler nelerdir?
Bir devlet ve düşünce adamı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kişiliğinin ve fikirlerinin oluşmasında yetiştiği ortamın ve aldığı eğitimin büyük etkisi olmuştur. Atatürk Balkanlarda doğmuş, çocukluğu Balkanlarda geçmiş, İmparatorluğun her köşesinde görev alarak, büyük sorumluluklar taşıyarak yaşamıştır. Atatürk’ün yetiştiği dönem Türk milleti için, bütün değerleri ile birlikte var olmakla yok olmanın sınırında yaşanılan bir tarih kesitidir. İmparatorluğun milliyetçilik akımlarının da etkisiyle art arda gelen savaşlar, yenilgiler ve kopuşlar içinde sarsıldığı son derece buhranlı bir dönemde Atatürk, İslam dinine, devletine, geleneklerine örf ve âdetlerine bağlı bir aile ortamında yetişmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 1. Dünya savaşında Çanakkale cephesinde ne tür görevler üstlenmiştir?
Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında Kasım 1914’te savaşa girmesiyle Sofya’da ataşemiliter olarak pasif bir görevde kalmak istememiş ve derhâl Osmanlı Başkumandanlık Vekâletine başvurarak, uygun bir göreve atanma talebinde bulunmuştur. Bu talebi kabul gören Yarbay Mustafa Kemal, Tekirdağ’da yeni teşkil edilen 19. Tümen Komutanlığına atanmıştır. 1 Şubat 1915’te kendisine Üçüncü Rütbeden Osmanlı nişanı verilen Yarbay Mustafa Kemal derhal İstanbul’a gelerek, 2 Şubat 1915’te 19. Tümen Komutanlığı görevine başlamıştır. Ancak 19. Tümen henüz teşkilini tamamlamadan İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Boğazını tehdide başlamasıyla 25 Şubat 1915’te 19.Tümene ilaveten 9.Tümenin 2.Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri ile Maydos (Eceabat)’a hareket etmesi emrini almıştır. 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’nı denizden geçmeyi başaramayan İtilaf Kuvvet- leri, bu defa da karadan Gelibolu Yarımadası’nın batısına asker çıkarma hazırlığı içerisinde bulunmuşlardır. Çanakkale Kara Muharebeleri başlayana kadar Maydos Mıntıka Komutanlığı görevini yürüten Yarbay Mustafa Kemal, yeni teşkil edilen 5.Ordu Komutanlığına Alman Mareşal Liman Von Sanders’in atanması üzerine Tümeni ile birlikte 5. Ordunun yedeğine alınarak, Bigalı’da görevlendirilmiştir. İtilaf Devletleri’nin karaya asker çıkardığı ilk gün olan 25 Nisan 1915 tarihinde İngiliz-Fransız müşterek filosunun ve Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAK) Kolordusunun da desteği ile; Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale’den yeniden taarruza geçme teşebbüslerini haber alan Yarbay Mustafa Kemal, Mareşal Liman von Sanders’e rağmen hayati kararlar alarak, emrindeki tümeni Bigalı’dan Conkbayırı’na sevk ederek, İtilaf Kuvvetlerinin Arıburnu’ndan Conkbayırı’na ilerlemelerini durdurmuştur. Yarbay Mustafa Kemal, Arıburnu’nun Anafartalar kısmında emrindeki kuvvetleri iyi idare ederek, İtilaf Kuvvetlerinin ilerlemesini ve İstanbul yolunun karadan açılmasını önlemiş ve orada bir mukavemet cephesi kurmuştur.
Mustafa Kemal Paşa'nın Hicaz SeferiKuvvetler Komutanlığı ve Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığındaki görevlerini açıklayınız?
17 Şubat 1917’de Mustafa Kemal Paşa, Ordu Komu- tanı yetkisiyle fakat 4. Ordu Komutanlığı emrinde olmak üzere yeni kurulacak olan Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanlığına atanmıştır. 23 Şubat 1917’de Şam’a gelişini takiben 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ile görüşmüş, Sina cephesindeki kuvvetleri de- netlemiştir. Hicaz’ın boşaltılması ve Suriye cephesinin desteklenmesi konusundaki görüşü, Enver Paşa tarafından benimsenmiş ve bunun sonucu olarak Mustafa Kemal Paşa’ya verilen bu komutanlık görevi kaldırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 7 Mart 1917’de bu defa asil olarak 2.Ordu Komutanlığı- na tayin edilmiş ve bu görevi, aynı yılın Temmuz ayına kadar devam etmiştir. Mustafa Kemal Paşa 5 Temmuz 1917 tarihli Başkumandanlık emri ile Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığına bağlı olarak Halep’te oluşturulması kararlaştırılan 7. Ordu Komutanlığına atanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 23 Ağustos 1917’de Halep’e giderek, göreve başlamış- tır. Mustafa Kemal Paşa’ya 23 Eylül 1917’de “Muharebe Altın İmtiyaz Madalyası” verilmiştir
Mustafa Kemal'in 9. Ordu Kıtaları Müfettişliğine atandıktan sonra İstiklal Harbini başlatmasına yönelik gelişmeler nasıl olmuştur.
Geniş yetkilerle 9. Ordu Kıtaları Müfettişliği görevine atanan Mustafa Kemal Paşa, İzmir’in 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden bir gün sonra 16 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Vapuru ile Samsun’a hareket etmiş; 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak basmıştır. Samsun’da kısa bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra 25 Mayıs 1919’da Havza’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, burada şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı yaparak, ülkenin durumunu görüşmüştür. Bağımsızlığın Anadolu’da verilecek mücadele ile mümkün olacağı düşüncesini taşıyarak İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa’nın Türk halkına ilk seslenişi, 28 Mayıs 1919 tarihinde Havza Genelgesi (Bildirisi) ile gerçekleşmiştir. Daha sonra Amasya'ya geçen Mustafa Kemal Paşa 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasını sağlamıştır. Devamında ise 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nin, 4 Eylül 1919’da da Sivas Kongresi’nin toplanmasına öncülük etmiştir. İstanbul’un resmen işgali üzerine Mustafa Kemal Paşa Ankara’da yeni bir meclisin toplanması amacıyla çalışmalarını başlatmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 23 Nisan 1920 tarihinde açılmıştır. 24 Nisan 1920 tarihi itibariyle de Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanlığına seçilmiştir.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açılma süreci nasıl olmuştur?
12 Ocak 1920’de toplanan Son Osmanlı Mebuslar Meclisi, 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi ilan etmiştir. Misak-ı Millî’nin 17 Şubat 1920’de dünya- ya duyurulmasının ardından 16 Mart 1920’de İşgal Kuvvetleri tarafından İstanbul resmen işgal edilmiş ve Mebuslar Meclisi dağıtılmıştır. İstanbul’un resmen işgali üzerine Mustafa Kemal Paşa Ankara’da yeni bir meclisin toplanması amacıyla çalışmalarını başlatmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mart 1920 tarihli genelgesi ile Ankara’da olağanüstü yetkilerle yeni bir meclisin toplanacağı ve bunun seçimlerinin yapılması gerektiği bildirilmiştir. Yeni seçilen ve İstanbul’dan gelebilen mebusların katılımıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 23 Nisan 1920 tarihinde en yaşlı üye olan Sinop Mebusu Şerif Bey’in konuşması ile açılmıştır. 24 Nisan 1920 tarihi itibariyle de Mustafa Kemal Paşa, Meclis Baş- kanlığına seçilmiştir.
1921 yılında Yunan ordularının Anadolu'nun iç kısımlarında ilerlemesinin durdurulmasına yönelik hangi cephelerde savaşlar yapılmıştır?
1920 yılı sonlarında düzenli ordunun kurulma- sının ardından işgalci Yunan kuvvetlerine karşı Batı cephesinde 1921 yılının Ocak ve Mart-Nisan ayla- rında Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri kazanılmıştır. Ancak Türk Ordusunun bu başarıları üzeri- ne Yunan kuvvetleri 10 Temmuz 1921’de genel bir taarruza geçmişler ve Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Türk Ordusu’nu ağır bir yenilgiye uğratmışlardır. Kütahya, Eskişehir ve Afyon gibi büyük stratejik önemi olan şehirlerin elden çıkmasıyla daha fazla kayıp vermemek adına Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği emirle, Türk Ordusu 25 Temmuz 1921 tarihi itibariyle Sakarya nehrinin doğusuna çekilmiştir. Yunan kuvvetlerinin Ankara’ya yaklaş- ması tehlikesi üzerine Başkomutanlık yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 5 Ağustos 1921’de üç ay süre ile Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa bu yetkiye dayanarak, 7-8 Ağustos 1921’de Tekâlif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) Emirlerini yayınlamıştır. Yu- nanlılar tekrar ileri harekâta başlamış ve 23 Ağustos 1921’den 13 Eylül 1921’e kadar devam eden bir muharebe dönemi yaşanmıştır. Türk Ordusu, 22 gün boyunca Yunanlılara karşı büyük bir mücadele vermiş ve Sakarya Muharebesi, Türk Ordusu’nun zaferiyle sonuçlanmıştır.
Sakarya zaferinin ardından yaklaşık bir yıl devam eden hazırlık sürecinden sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz nasıl gerçekleştirilmiştir?
Sakarya zaferinin ardından yaklaşık bir yıl devam eden hazırlık sürecinden sonra 26 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz, Türk topçusunun Yunan mevzilerini vurması ile başlamıştır. Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922’de Yunan kuvvetlerinin büyük bir bölü- münün imha edilmesiyle kesin bir zafer ile sonuçlanmıştır. İsmet (İnönü) Paşa’nın verdiği önerge ile “Başkomutan Meydan Muharebesi” adı verilen bu muharebeyi, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, cephenin en ileri noktalarından idare etmiştir. 30 Ağustos 1922 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, orduya hitaben yayımladığı “Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emriyle, İzmir’e doğru kaçmakta olan Yunan kuvvetlerinin takip edilmesini ve tamamen yok edilmesini istemiştir. Türk Ordusu’nun yaptığı bu takip harekâtı sonucunda 9 Eylül 1922’de İzmir, 11 Eylül 1922’de de Bursa, Yunan işgalinden kurtarılmıştır. Böylece Yunan Ordusu üstün kuvvetlerle Anadolu içlerine ilerlemiş iken Birinci ve İkinci İnönü Muharebeleri, Sakarya Meydan Muharebesi nihayet Başkomutan Meydan Muharebesi ile Anadolu’dan tamamen temizlenmiştir.
Mustafa Kemal'in askerlik görevinin sona ermesiyle birlikte siyasi hayatı nasıl başlamıştır?
İstanbul Hükûmeti’nin baskısı ile Mustafa Kemal Paşa 7/8 Temmuz 1919’da askerlik görevinden istifa ettikten sonra yayımladığı bir genelge ile Millî Mücadele’ye sade bir vatandaş olarak devam edeceğini bildirmiştir. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlar doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye başkanlığına getirilmiştir. Heyet-i Temsiliye, Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiştir. Bu esnada 1919 yılı sonlarında gerçekleştirilen Mebuslar Meclisi’nin milletvekili seçimlerinde Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’dan milletvekili seçilmiş olsa da İtilaf Devletlerinin işgali altında bulunan İstanbul’a gitmek istememiş ve Ankara’da kalmayı tercih etmiştir. Nitekim 12 Ocak 1920’de topla- nan Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’de Misak-ı Millî’yi kabul etmesinin ardından 16 Mart 1920’de İşgal Kuvvetleri tarafından İstanbul resmen işgal edilmiş ve Mebusan Meclisi dağıtılmıştır. Bu işgal, Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’un güvenliği konusundaki öngörüsünü doğru çıkarmış ve ona Millî Mücadele hareketinin önderliğine Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla devam etmesi için uygun bir ortam hazırlamıştır.
TBMM'nin kuruluş sürecini açıklayınız?
16 Mart 1920 günü İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgali ile Misak-ı Millî’nin kabul edildiği son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin dağıtılma- sı üzerine Mustafa Kemal Paşa, 23 Nisan 1920’de meclisin Ankara’da toplanması için harekete geçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart 1920’de vilayetlere, livalara, kolordu komutanlıklarına gön- derdiği genelgede; olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara’da toplanmasını ve dağıtılmış olan Mebusan Meclisi’nden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılabileceklerini, duyurmuştur. 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin Ankara’da açılmasının ardından 24 Nisan 1920’de açık olarak yapılan 5.oturum- da Meclis Başkanlık Divanı seçimleri yapılmıştır. Heyet-i Temsiliye başkanı olarak sivrilen ve ulusal direniş hareketinin tartışmasız lideri konumundaki Mustafa Kemal Paşa, mecliste bulunan 120 mebus- tan 110’unun oyunu alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçilmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhurbaşkanı olması sürecini kısaca açıklayınız?
24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalanmış, yeni Türkiye Devleti’nin bağımsızlığı kabul edilmiştir. II. TBMM’nin ilk icraat olarak Lozan Barış Antlaşması’nı onaylamasının ardından yeni devletin hükûmet merkezi 13 Ekim 1923’te Anadolu’nun ortasında “Ankara” olarak belirlenmiştir. Devletin adı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti” olmakla birlikte Meclis Başkanı, Hükûmet Başkanlığı görevini de yürütmüştür. O güne kadar Devlet Başkanlığı görevi, Türkiye Büyük Millet Başkanı sıfatıyla Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından yerine getirilmiştir. Ancak bu durum, devlet başkanlığı makamını bir dereceye kadar boş göstermiş olduğundan artık mevcut reji- min isminin de bütün açıklığı ile konulması ve yeni devletin başkanının seçilmesi zorunlu hâle gelmiştir. 29 Ekim 1923 günü önce Halk Partisi Meclis Grubu’nda, ardından da TBMM’de kabul edilen kanun tasarısına göre hâlen yürürlükte olan 1921 Anayasası’nın birinci maddesinin sonuna, “Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli Cumhuriyettir.” ilavesi yapılmıştır. Aynı gün akşam saat 20:30’da devlet şekli olarak Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurulda bulunan 158 milletvekilinden 158 oyun tamamını alarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın 1923-1930 yılları arasında mevcut uluslarası uluslarası sorunlarla ilgili faaliyetleri nelerdir?
1923-1930 yılları arasında Türk dış politikasını meşgul eden dış sorunlar genel olarak Lozan Konferansı’nda çeşitli sebeplerle kesin olarak sonuçlandırılmamış konular ile bahse konu konferansta çözüme kavuşturulmuş olsa da uygulama aşamasında çıkan sorunların ulusal çıkarlara uygun biçimde çözümüne dönük çabalardır. Bu kapsamda Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı dönemindeki dış politika konularının başında İngiltere ile Musul sorunu, Fransa ile borçlar ve yabancı okullar gibi diğer sorunlar, Yunanistan ile Ahali Mübadelesi (Etab- li sorunu) gelmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 1930-1938 yılları arası uluslarası ilişkilere yönelik tutumu nasıl olmuştur?
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1930’lu yıllardan itibaren batılı devletler ile iyi ilişkiler kurmaya büyük özen göstermiştir. Bu süreçte Atatürk, güçlü ve dinamik kişiliğinin etkisiyle, Türkiye’nin komşuları ve diğer yabancı devletlerle aktif bir dış ilişkiler ağı oluşturmaya çalışmıştır. Atatürk bu doğrultuda yabancı liderlerin ve devlet adamlarının Türkiye’yi ziyaretlerini aktif dış politikanın ve yeni kurulan Cumhuriyet’in dünya milletler ailesi içinde kabul görmesinin bir aracı olarak görmüştür. Bu bağlamda Atatürk, Cumhurbaşkanlığı döneminde birçok yabancı devlet başkanı ve üst düzey yetkilileri ağırlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce yapısını şekillenmesinde kimler ve hangi yazarlar etkili olmuştur?
Atatürk’ün yetişmesinde ailesinin büyük etkisi olmuştur. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi, batı fikirlerine açık, çağdaş düşünceye sahip bir insandır. Mustafa Kemal’in kişiliğinin şekillenmesinde dayısının çiftliğinde geçirdiği beş aylık dönemin önemli etkisi vardır. Atatürk’ün kişiliğinin oluşumunda onu yetiştiren öğretmenlerinin etkisi de büyük olmuştur. Selanik Askerî Rüştiyesinde, matematik dersine özel bir ilgi göstermiş, bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey, onun yetenek, yaratıcılık ve olgunluğunu tespit ederek, ona “Kemal” adını vermiştir. Selanik Askerî Rüştiyesinde Mustafa Kemal’e özel ilgi gösteren öğretmenlerinden birisi de Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey’dir. Tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik (Bilge) Bey’in Mustafa Kemal’in derin tarih bilgisi ve bilin- cinin oluşmasında etkisi büyüktür. Atatürk’ün askerlik mesleğine hayranlık ve ilgisinin artmasında, üniformalı olarak Askerî Rüştiye’ye giden komşularından Kadri Bey’in oğlu Ahmet ve sokaklarında gördüğü üniformalı subaylar etkili olmuştur. Diğer yandan Mustafa Kemal, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif, Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı ve Şehbenderzâde Hilmi Bey’in fikirlerinden de önemli ölçüde etkilenmiştir. Faruk Nafiz Çamlıbel, Yahya Kemal, Mehmet Emin Yurdakul gibi şairlerin de Atatürk üzerindeki etkisi yadsınamayacak derecede büyüktür.
Mustafa Kemal’in kişiliğinin ve düşüncelerinin oluşmasında Fransız İhtilalinin ne tür etkisi olmuştur?
Mustafa Kemal’in kişiliğinin ve düşüncelerinin oluşmasında yaşadığı döneme damgasını vuran bazı olayların ve insanların temel bir etki yaptığı görülmektedir. Mustafa Kemal, tarihsel bir dönemeçte dünyaya gelmiştir. O dönemeci belirleyen en büyük olgu, 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilalidir. Fransız İhtilalinin yaymış olduğu hürriyet, egemenlik ve milliyetçilik gibi kavramlar, Avrupa’dan sonra Asya’da da yayılıp etkilerini ar- tırmış ve bu akımlar, çok uluslu etnik bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanıp çökmesini hızlandırmıştır. Mustafa Kemal’in düşünce ve eylemlerinde Fransız İhtilali’nin etkisi büyük olmuştur. Dönemin bu siyasi konjonktürünün etkisiyle Mustafa Kemal’in fikri yapısındaki gelişme daha onun öğrencilik yıllarında belirginleşmeye başlamıştır
Mustafa Kemal’in kişiliğinin ve düşüncelerinin oluşmasında Balkanlardaki olayların ne tür bir etkisi olmuştur?
Mustafa Kemal Atatürk, Balkanlarda doğmuş, çocukluğu ve gençliğinin önemli bir kısmı Balkanlarda geçmiştir. Balkan Türklerinin 19. yüzyılın son çeyreğinde tarihi hakları, kişisel ve toplumsal bütün değerleri tehdit altında kalmıştır. O yıllarda Mustafa Kemal’in yetiştiği Makedonya’nın iki önemli şehri olan Selanik ve Manastır, Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi ve fikri muhalefetin merkezi konumundaydı. Dolayısıyla Mustafa Kemal, 1789 Fransız ihtilâlinden kaynaklanan Balkan milletlerinin milliyetçilik hareketlerine, dış güçlerin ve bunların sömürgecilik adı altındaki emellerine yakından tanık olarak yetişmiştir.
Mustafa Kemal'in düşünce yapısının oluşmasında erken dönemde yurt dışına yaptığı ziyaretlerin ne tür etkisi olmuştur?
Mustafa Kemal Paşa 1910 yılında Ali Fethi (Okyar) Bey ve Binbaşı Selahattin Bey ile birlikte katıldığı Fransa’daki Picardie Manevrası sırasındaki Paris gezintisi ve manevra sonrasındaki Fethi Bey ile birlikte Avrupa’da yaptıkları İsviçre, Hollanda ve Belçika’yı kapsayan on dört günlük seyahat, Mustafa Kemal’i düşünce yapısı olarak etkilemiştir. Ardından 1913 yılında Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki ataşe militerlik yılları, Mustafa Kemal’in Batı’yı, Avrupa’yı oldukça yakından tanımasını sağlamıştır.
Cumhuriyetçilik ilkesi nedir?
Cumhuriyetçilik ana ilke ve esas değerdir. Cumhuriyet, Arapçada halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelen “Cumhur” kelimesinden gelmiştir. Cumhur, toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. Kavram olarak bakıldığında ise Cumhuriyet, demokrasinin devlet şekline uyarlanmış hâlidir. Cumhuriyet kelimesinin Fransızca karşılığı, “La Republique”, İngilizce karşılığı “Republic”dir. Latince aslında “Res Publica” kelimesinin karşılığı olan Cumhuriyet, kamuya ait olan, kamu malı anlamına gelmektedir. Kavramın hem Arapça, hem de Batı dillerinde kullanımı benzer uygulamaları ifade etmektedir. Cumhuriyet kavramı tarihi gelişim sürecinde halkın kendisini yönettiği, demokratik rejimleri ifade etmek için kullanılmıştır.
Milliyetçilik ikesi nedir?
Atatürk milliyetçiliği, din, dil, tarih ve kültür bağlarına dayandırılmış, bu bağlar milleti bir arada tutan bir üst yapı oluşturmuştur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Fuat Köprülü ve Mehmet Emin Yurdakul gibi aydın ve düşünce adamları tarafından dil ve kültür ön planda tutularak, milliyetçiliğin tanımı yapılmış ve dönemin milliyetçilik anlayışı bu esaslara oturtulmuştur (Acun, 2009). Atatürk milleti: ”Aynı harstan (kültürden) oluşan insanların meydana getirdiği toplum.” olarak tarif etmiştir. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir.” ifadesiyle de bu yaklaşımı teyit etmiştir. Atatürk, milliyetçiliği millî bütünlüğün temeli olarak görmüştür.
Halkçılık ilkesi nedir?
Halkçılık ilkesi genel anlamda, Türk toplumunda birey, aile, zümre ve sınıf egemenliğinin olmayacağı, bütün millet bireylerinin kanunlar önünde eşitliği esasına dayanmaktadır. Atatürk’ün halkçılık anlayışına göre toplumda sınıflar yoktur, meslekler vardır. Bu nedenle de sınıf çatışması söz konusu değildir. Mesleki zümreler arasında iş bölümü ve dayanışma bulunmaktadır. Halkçılık, sınıfsız, ayrıcalıksız ve kaynaşmış bir toplum yaratmanın temel anahtarıdır. Atatürk, halk ile milleti eş anlamlı olarak kullanmıştır. Ona göre “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk Milleti” denir. Bu sözden de anlaşılacağı gibi halkçılık ilkesi, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkeleri ile doğrudan ilgilidir ve bu ilkelerin bir sonucudur. Atatürk’e göre halkçılık ilkesi tüm ulusu kapsamaktadır.
Laiklik ilkesi nedir?
Laik terimi, din adamı sınıfına dâhil olmayan, halktan kişileri tanımlamak için kullanılan, Yunanca “laos” kelimesinden türetilmiştir. Türkçeye Fransızcadaki “laic, laique” terimlerinden geçmiştir. Laiklik, “dini, devlet işlerinden ayırma” şeklinde tanımlansa da esas itibariyle laiklik bir düşünce sistemidir; her şeyden önce bir zihin ve düşünce özgürlüğüdür. Yasalar önünde kişilerin dinsel farklılıklar gösterilmeksizin eşit olmasıdır.