BESLENME YETERSİZLİĞİNE VE DENGESİZLİĞİNE BAĞLI SAĞLIK SORUNLARI
Obezite ne anlama gelmektedir?
Obezite; vücudun yağ kütlesinin yağsız kütleye
oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut
ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkması olarak
tanımlanmaktadır.
Obezite, yaşam kalitesi ve süresini nasıl
etkilemektedir?
Vücuttaki yağ miktarına ve dağılımına bağlı
olarak hastalıkların morbidite ve mortalitesi değişkenlik
göstermekte, yaşam kalitesi ve süresi olumsuz yönde
etkilenmektedir. Obezite ile kalp damar hastalıkları, inme,
hipertansiyon, kanser (meme, prostat, kolon,
endometrium), Tip II diabet (şeker hastalığı), osteoartrit,
safra kesesi hastalıkları, gastroözafagial reflü, uyku
apnesi, solunum yetmezliği görülme sıklığı artmaktadır.
Şişmanlığın önlenmesinde en önemli koşul nedir?
Şişmanlığın tedavisinden önce ortaya çıkmasının
önüne geçilmesi daha önemlidir. Şişmanlığın
önlenmesinde en önemli koşul ise küçük yaşlardan
itibaren bireylerin yeterli ve dengeli beslenme ve egzersiz
yapma alışkanlığını kazanması ve vücut ağırlığını istenilen
düzeyde korumasıdır.
Yetişkin bireylerde şişmanlığın saptanmasında nasıl
bir yöntem kullanılır?
Yetişkin bir bireyin şişman (obez) veya hafif
şişman/kilolu oluşunun tanımlanabilmesi için boy
uzunluğuna göre vücut ağırlığının, vücut bileşiminin ve
vücuttaki yağın dağılımının değerlendirilmesi gerekir. Bu
amaçla sahada ve klinikte antropometrik ölçümler ve
laboratuar yöntemler kullanılmaktadır.
Şişmanlığın saptanmasında en geçerli yöntem vücutta yağ
miktarının saptanmasıdır. Vücuttaki yağ miktarının
saptanma yöntemleri çeşitlidir. Pratikte deri kıvrım
kalınlığı, beden kütle indeksi (BKI) ve boy uzunluğuna
göre vücut ağırlığı sıklıkla kullanılan yöntemlerdir.
Bel çevresi ölçümü nasıl gerçekleştirilir?
Vücudun yağ çizgisi (mid-aksiler çizgi) üzerinde
kaburgaların en alt ucu belirlenir ve işaret konulur. Kalça
kemiği üzerine de işaret konulur. İki nokta arası ölçülerek
orta noktası belirlenir. Belde bu noktadan geçen çevrenin
ölçümü yapılır.
Bel çevresi değerleri, erkek ve kadınlarda kaça
ulaştığında risk durumu ortaya çıkmaktadır?
Bel çevresi ölçümü yüksekse sağlık riskleri artar.
Bel çevresi erkeklerde 94 cm ve kadınlarda 80 cm üzerine
çıkmamalıdır. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm ve
kadınlarda 88 cm üzerine çıkması sağlık riskini arttırır.
Nitekim, vücutta yağ miktarının vücudun üst kısmında
toplanması (elma tipi), hastalık riskini arttırdığından
dolayı arzu edilmeyen bir durumdur.
Bebeğin gelecek yıllardaki sağlık durumunu etkileyen,
gebelik dönemi beslenme etkileri nelerdir?
Son yıllarda yapılan araştırmalar, gebelik
öncesinde ve özellikle gebelik döneminde anne
beslenmesinin, doğacak bebeğin ileriki yaşlardaki
şişmanlık ve kronik hastalık riskini etkileyeceği üzerine
yoğunlaşmıştır. İşte, bebeğin gelecek yıllardaki sağlık
durumunu etkileyen, gebelik dönemi beslenme etkileri
şöyle sıralanabilir:
• Gebelikte yetersiz beslenme,
• Gebeliğin son trimesterinde aşırı beslenme,
• Gebelikte aşırı protein alma,
• Gebelikte besinlerle toksik bileşiklerin tüketimi.
Yaşamın ilk bir yılındaki beslenme doğru
gerçekleştirilmediği takdirde şişmanlığa neden
olmaktadır. Anne sütü ile beslenmenin bu duruma etkisi
nedir?
Anne sütü verilmesi ile çocukluk çağında düşük
oranda şişmanlık ve kilolu olma riski arasında doğrudan
ilişki bulunmaktadır. Anne sütünün çocukluk çağı
şişmanlığının önlenmesindeki etkisi kesinlikle kanıtlanmış
bir gerçektir. Çalışmalara göre 12 aydan fazla süre
emzirilen bebekler 2 ay emzirilenlere kıyasla daha az
şişman bulunmuştur. Anne sütü ile beslenen bebekler ilk 3
ayda hızla ağırlık kazanır ve daha sonra bir yaşına kadar
daha az ağırlık kazanırken, bebek mamaları ile beslenen
çocuklar doğum ağırlıklarının iki katına çok hızlı ve kısa
sürede ulaşırlar.
Yaşamın ilk bir yılındaki beslenme doğru
gerçekleştirilmediği takdirde şişmanlığa neden
olmaktadır. Tamamlayıcı besinlere erken başlamanın
beslenmenin bu duruma etkisi nedir?
Tamamlayıcı besinlere erken başlanması (6.
aydan önce) şişmanlık ve anne sütünün az süre verilmesi
ile ilişkilidir. Yapılan çalışmalarda katı besinlere erken
başlanan çocuklarda 6 yaş civarında vücut yağ miktarının
ve vücut ağırlığının arttığı saptanmıştır. Verilen
tamamlayıcı besinlerin türünün de şişmanlık ile ilişkisi
bulunmaktadır.
Yaşamın ilk bir yılındaki beslenme doğru
gerçekleştirilmediği takdirde şişmanlığa neden
olmaktadır. Hızlı ağırlık artışının bu duruma etkisi nedir?
Uzunlamasına yürütülen çalışmalar çocuklarda
ilk 6 ayda kazanılan hızlı ağırlık artışının şişmanlık için
risk etmeni olduğunu göstermektedir. Düşük ağırlıklı
çocukların 2 yaş civarında hızlı ağırlık kazanarak
büyümeyi yakalamaları da şişmanlık için risk etmenidir.
Bir yaş sonrası çocuk ve adolesanlarda şişmanlığa
neden olan beslenme etmenleri nelerdir?
Çocuk ve adolesanlarda aşırı enerji alımı,
kompleks karbonhidratların (tam tahılların), posanın, taze
sebze ve meyvelerin az tüketimi, basit şekerlerin aşırı
tüketimi, kahvaltının atlanması, atıştırmalıkların ve şeker
eklenmiş hazır meyve sularının ve gazlı içeceklerin aşırı
tüketimi, ayaküstü beslenmenin sık tüketilmesi, süt ve ürünlerinin az tüketilmesi sık yapılan yanlış
uygulamalardır ve şişmanlık için risk oluşturan
etmenlerdir.
Çocuğun yaşam biçimi çocukluk ve adolesan çağı
şişmanlığı için önemli bir risk etmenidir? Bu olumsuz
yaşam biçimi ve olması gereken yaşam biçimi ile ilgili
neler söylenebilir?
Sedanter yaşam hiç kuşkusuz çocukluk ve
adolesan çağı şişmanlığı için önemli bir risk etmenidir.
Bilgisayar ve TV başında geçirilen süre çocuk ve
gençlerde hareket azlığının en temel nedenlerindendir.
Ayrıca aileler çocuğun sokağa çıkarak oynamasını güvenli
bulmamakta ve çocuğu evde tutma çabasını
göstermektedir. Böylece TV başında geçirilen süre de
artmaktadır. TV başında geçirilen bu sürede ise
hareketsizliğin yanı sıra atıştırmalıkların tüketimi de
artmakta, çocuklar reklamlara daha fazla maruz
kalmaktadır. Bu sebeple, çocuklarda 2 yaşın altında TV
izlettirilmemesi, 2 yaşın üzerindeki çocuklarda da günlük
2 saatten az süre ile TV izlemenin sağlanması
gerekmektedir. Ev dışında her gün 60 dakika süre ile
aktivite de öneriler arasındadır. Ayrıca uyku süresinin az
olması da şişmanlık etkenidir.
Türkiye’de şişmanlığın önlenmesi için atılan en önemli
adım nedir?
Türkiye Obezite (şişmanlık) ile Mücadele ve
Kontrol Programı (2010-2014), T.C. Sağlık Bakanlığı ile
çeşitli sektörlerin iş birliği ile hazırlanmış ve uygulamaya
konulmuştur. Bu sayede Türkiye’de şişmanlığın
önlenmesi için çok önemli bir adım atılmıştır.
Beslenmeye dayalı kronik hastalıklar günümüz
dünyasında neden artış göstermiş olabilir?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yakın gelecekte
Dünya’da hastalık ve ölümlerin en önemli küresel
nedeninin beslenmeye bağlı kronik hastalıklar (BBKH)
olacağını belirtmektedir. Beslenmenin BBKH
oluşumundaki rolü büyük önem taşımaktadır. Diyetin
rafine edilmiş besinlere, yağ içeriği yüksek besinlerin
tüketimine yönelmesi sonucu tüm ülkelerde şişmanlık ve
BBKH hastalıklarının görülme sıklığı artış göstermiştir.
Günümüzde şehirleşme, ekonomik gelişme ve pazar
küreselleşmesi yaşam biçiminde ve diyette hızlı
değişiklikler yaratmıştır. Bu durum hem gelişmiş hem de
gelişmekte olan ülkelerde önemli sağlık ve beslenme
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sağlıksız
beslenme örüntüsünde değişiklikler, fiziksel aktivite
azlığı, sigara içme alışkanlığı temel risk etmenlerini
oluşturmaktadır.
Beslenmeye dayalı kronik hastalıklar nelerdir?
Beslenmeye dayalı kronik hastalıklardan bazıları;
şişmanlık, kardiyovasküler hastalıklar, diyabetes mellitus,
hipertansiyon ve inme, bazı kanser türleri, osteoporozis ve
diş çürükleri beslenmeye dayalı kronik hastalıklar olup
önemli halk sağlığı sorunlarını oluşturmakta ve sağlıklı
yaşam yılı kaybına neden olmaktadır.
Şişmanlığın kronik hastalıkların oluşumundaki etkisi
çok fazla olmakla birlikte, kronik hastalıklara neden olan
şişmanlık dışı etmenler nelerdir?
İlgili etmenler şöyle sıralanabilir:
• Ailesel kalp hastalığı öyküsünün varlığı,
• Erkeklerde 45 yaşın üzerinde, kadınlarda ise
menapoza girmiş olmak,
• Sigara içmek,
• Hareketsiz yaşam sürmek,
• Kan basıncının yüksek olması,
• Kan yağları düzeyinde bozukluk ( LDL-kötü
huylu kolesterolün yüksekliği, HDL-iyi huylu
kolesterolün düşüklüğü, yüksek trigliserit
düzeyi),
• Şeker hastalığının varlığı ve
• Kan basıncının yüksekliğidir.
Halk sağlığının sağlanmasına yönelik beslenme ve
fiziksel aktivite önerileri nelerdir?
Halk sağlığının sağlanmasına yönelik beslenme
ve fiziksel aktivite önerileri şöyle sıralanabilir:
• Beslenmede besin çeşitliliği artırılmalıdır.
• Sebze ve meyve ile kuru baklagillerin, tam
tahılların ve fındık, ceviz gibi besinlerin tüketimi
günlük enerji gereksinimi içinde hesaplanarak
artırılmalıdır.
• Yaşam boyu fiziksel aktivite düzeyi
artırılmalıdır.
• Toplam yağ tüketimi azaltılmalıdır. Yağ türü
olarak zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar tercih
edilmelidir.
• Balık, tavuk, yağsız et ve yağı azaltılmış süt ve
ürünleri tüketilmelidir.
• Şeker tüketimi azaltılmalıdır.
• Tuz tüketimi azaltılmalıdır. Tüketilen tuz iyotlu
tuz olmalıdır.
• Tüketiciye sağlıklı tercihler yapabilmeleri için
uygun beslenme bilgisi sağlanmalıdır.
• Çocuklara yüksek yağ ve /veya şeker içeren
besinlerin satışı azaltılmalıdır.
• Bebeklerde 6 ay tek başına anne sütü ile
beslenme desteklenmeli ve sağlıklı bebek ve
çocuk beslenmesi uygulamaları 2 yaşına kadar
anne sütü ile birlikte verilerek sürdürülmelidir.
Kalp damar hastalıkları kısaca nasıl açıklanabilir?
Kalp damar hastalıkları, kalp ve damarlardaki
bütün bozuklukları ifade eder ve koroner kalp hastalıkları
(kalp krizi), inme, yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği
bunun içinde yer alır. Kalp kaslarına giden kan miktarının
tümüyle durması ya da azalmasından kaynaklanan koroner
kalp hastalıkları ölüm nedenlerinin büyük çoğunluğunu
oluşturur. Kaslara giden kan miktarının azalma nedeni ise
damarların daralması veya tıkanmasıdır. Yüksek tansiyon,
kolesterol ve sigara damarların daralmasında ve
esnekliğinin azalmasında etkilidir.
Kroner kalp hastalığını azaltmaya yönelik öneriler
nelerdir?
Kroner kalp hastalığını azaltmaya yönelik
öneriler şöyle sıralanabilir:
• Şişmanlığı önlemek için enerji alımı azaltılmalı,
fiziksel aktivite artırılmalıdır.
• Enerjinin yağdan gelen oranı <%30
indirilmelidir.
• Çoklu ve tekli doymamış yağ asitlerinden zengin
yağ tüketilmelidir.
• Günlük kolesterol alımı <300 mg düşürülmelidir.
• Saflaştırılmamış tahıl ürünleri, kuru baklagiller,
sebze ve meyve alımı artırılmalıdır.
• Basit şeker alımı azaltılmalıdır
• Günlük tuz alımı 5-6 gramın altına indirilmelidir
• Alkol alımı azaltılmalıdır.
• Yağı az et, balık, tavuk, süt ürünleri
tüketilmelidir.
• Besinlerin pişirilmesinde kızartma ve
tütsülemeden sakınılmalıdır. Haşlama ve ızgara
tercih edilmelidir.
Tansiyon ve hipertansiyon ne anlama gelmektedir?
Kanın damar çeperlerine yaptığı basınca tansiyon
denir. Kan basıncının normal değerlerden yüksek olması
“hipertansiyon” olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü
sistolik kan basıncının (büyük tansiyonun) 120, diyastolik
kan basıncının 80 m Hg veya üzerinde olmasını
hipertansiyon olarak değerlendirmektedir.
Hipertansiyonlu kişilerde oluşan sağlık riskleri
nelerdir?
İnme şeklinde bilinen beyin felci, böbrek
hastalıkları ve kalp damar hastalıkları hipertansiyonlu
kişilerde oluşan sağlık riskleridir
Hipertansiyon ile ilişkili risk etmenleri nelerdir?
Kalıtım, şişmanlık, yaşlılık, yetersiz fiziksel
aktivite düzeyi, alkol ve sigara kullanımı ve stres
hipertansiyon ile ilişkili risk etmenleri arasında
gösterilebilir. Şişmanlık; hipertansiyonda başlıca risk
etmenidir. Vücut ağırlığı olması gerekenin %20 üzerinde
olan kişilerde hipertansiyon sıklığı, normal ağırlıkta
olanların iki katı görülmektedir. Özellikle 30-40 yaş arası
ağırlık kazanımı kan basıncını yükseltmektedir.
Hipertansiyon riskini azaltmak için genel olarak
önerilen beslenme ve yaşam tarzı alışkanlıkları kısaca
nasıl açıklanabilir?
Hipertansiyon riskini azaltmak için; vücut
ağırlığına dikkat edilmeli, tüketilen tuz miktarı azaltılmalı,
egzersiz yapılmalı, sigara içiliyorsa bırakılmalı, alkol
kullanılmamalı ya da kullanımı en az düzeye indirilmeli,
stresten kaçınılmalı ve baş etme yöntemleri öğrenilmelidir
Şeker hastalığı olarak bilinen diyabetes mellitus kısaca
nasıl açıklanabilir?
Diyabet hastalığı, pankreastan salgılanan insülin
hormonunun yetersizliği veya yokluğu sonucu kandaki
şeker miktarının artmasıdır. Dünyadaki diyabetli hasta
sayısındaki artışın başlıca nedenleri olarak nüfus artışı,
yaşlanma, sağlıksız diyetler, şişmanlık ve sedanter bir
yaşam tarzı gösterilmektedir.
Diyabet, nasıl sınıflandırılabilir?
Diyabet,
• “İnsüline bağımlı diyabet (Tip I)” ve
• “İnsüline bağımlı olmayan diyabet (Tip II)”
olmak üzere iki şekilde sınıflandırılır.
İnsüline bağlı diyabet nedir?
Tip I şeklinde ifade edilen insüline bağımlı
diyabette, pankreastan salgılanan insülin hormonu hiç
yoktur veya etkisizdir. Bu nedenle hastaya insülin ilaç
olarak enjekte edilir. Bu tip diyabet daha çok çocuklarda
ve adolesanlarda görülür.
İnsüline bağlı olmayan diyabet nedir?
Tip II şeklinde ifade edilen insüline bağımlı
olmayan diyabet, çeşitli nedenlere bağlı olarak insülin
hormonunun pankreastan yeterli düzeyde salgılanmaması
sonucu oluşur. Genellikle yetişkinlerde görülen tip
diyabettir. Ancak son yıllarda çocuklarda ve adolesanlarda
da artan bir şekilde görüldüğü rapor edilmektedir.
Şeker hastalığının oluşumunu etkileyen etmenler
nelerdir?
Şeker hastalığının oluşumunu etkileyen etmenler
şöyle sıralanabilir:
• Kalıtım,
• Enfeksiyon hastalıkları,
• Gebelik ve sık doğumlar,
• Stres,
• Bazı ilaçlar (diüretikler, kortikostreoidler vb.)
• Alkol,
• Yaş (40 yaş üzeri),
• Yüksek kan basıncı,
• Hormonal bozukluklar,
• Şişmanlık,
• Fiziksel ve psikolojik travmalar,
• Bazı pankreas hastalıkları,
• Diyetin saf şeker miktarının yüksek olması (çay
şekeri, bal, reçel, pekmez vb.),
• Yetersiz posa tüketimidir (kuru baklagil, sebze ve
meyve gibi besinlerin yetersiz tüketilmesi).
Şeker hastalığının yol açtığı sağlık sorunları nelerdir?
Şeker hastalığının yol açtığı sağlık sorunları
şöyle sıralanabilir:
• Hiperglisemi,
• Hipoglisemi,
• Koma,
• Kalp damar hastalıkları,
• Böbrek bozuklukları,
• Körlükle sonuçlanabilen göz sorunları,
• Katarakt,
• Sık enfeksiyonlar,
• Yara iyileşmesinde gecikme,
• His kaybı,
• Felç (inme),
• Ayaklarda yaralar,
• Büyüme geriliği,
• Ölü ve düşük doğum riski,
• Cinsel sorunlardır.
Diyabetin önlenmesi ve tedavisi için nasıl bir beslenme
ve yaşam biçimi önerilmektedir?
Diyabetin önlenmesi ve tedavisinde birincil
önlem, sağlıklı bir diyet ve düzenli fiziksel aktivite, ikincil
önlem ise, erken tanı ve iyi tedavidir
Diyabet hastalarının dikkat etmesi gereken ilkeler
nelerdir?
Diyabet hastalarının dikkat etmesi gereken ilkeler
şöyle sıralanabilir:
• Yeterli ve dengeli beslenmeye özen
gösterilmelidir.
• İdeal vücut ağırlığı korunmalıdır.
• Öğün atlanmamalıdır.
• İnsülin ve/veya ilaçları zamanında kullanmaya
özen gösterilmelidir.
• Önerilen fiziksel aktivite düzenli olarak
yapılmalıdır.
• Pişirme yöntemlerine dikkat edilmelidir.
Haşlama, ızgara, fırında pişirme yöntemleri tercih
edilmelidir.
• Beslenmede posalı besinler tercih edilmelidir
(Kuru baklagiller, meyve, sebze, kepekli ekmek
gibi).
• Sıvı yağlar tercih edilmelidir.
• Alkol kan şekerinde düzensizliklere neden
olabileceğinden, kullanılmamalı veya
kullanmadan önce diyetisyene veya doktora
danışılmalıdır.
• Diyabetin neden olabileceği sağlık sorunlarını
önlemek için kesinlikle sigara içilmemelidir.
Kanserin ne olduğu ve kansere neden olan etmenler
kısaca nasıl açıklanabilir?
Kanser terimi, hücrelerin kontrolsüz bir şekilde
çoğalarak tüm vücuda yayıldığı bir grup hastalığı ifade
eder. Kanser sıklıkla nedeni bilinmeyen hastalık olarak
algılanır. Ancak bugün kanser nedenlerinin büyük bir
kısmı belirlenmiştir. Kalıtım yanında;
• Bazı kimyasal maddelerin (sigara ve diyette
bulunan),
• Radyasyonun,
• Bazı virüslerin,
• Bakterilerin,
• Küflerin ve
• Toksinlerin kansere neden oldukları
bilinmektedir.
Ayrıca, Toplu veya şişman olmak kanser için önemli bir
risk etmenidir. Birçok kanser türünün görülme riski diyete
yüksek miktarda meyve ve sebze eklenmesi ile
azaltılabilmektedir. Ayrıca, diyetin düzenlenmesi ve
düzenli fiziksel aktivite ile kanserin önlenmesi ve kontrol
altına alınması mümkündür.
Kanser riskini azaltmak için nasıl bir beslenme ve
yaşam biçimi önerilmektedir?
Kanser riskini azaltmak için şunlara dikkat
edilmelidir:
• İdeal vücut ağırlığı korunmalıdır.
• Toplam yağ alımı azaltılmalı ve yağlı etler ile
kızartmalar diyette en aza indirilmelidir.
• Taze sebze ve meyve tüketimi artırılmalıdır.
• Kuru baklagil ve yağlı tohumlara beslenmede yer
verilmelidir.
• Alkol, sigara kullanılmamalıdır.
• Kompleks karbonhidrat alımı artırılmalıdır.
• Besinlerin pişirilmesinde kızartma ve
tütsülemeden sakınılmalıdır.
• Salamura ve turşu gibi fazla tuzlu besinler az
tüketilmelidir.
• Düzenli fiziksel aktivite yapılmalıdır.
• Yiyecek ve içecekler çok sıcak tüketilmemelidir.
Osteoporoz ne anlama gelmektedir?
Osteoporoz, kemik kitlesinin azalması ve kemik
dokusundaki yapısal değişiklikler sonucu kırık riskinin
artması ile giden metabolik bir kemik hastalığıdır.
Osteopeni terimi ise kırık olmaksızın kemik kitlesinin
azaldığı durumlar için kullanılmaktadır. Bu anlamda
osteoporoz, menopoz sonrası kadınlarda olmak üzere tüm
yaşlı bireylerde görülen kemik kırıklarının en temel
nedenidir.
Osteoporozun nedenlerinden birkaçı kısaca nasıl
açıklanabilir?
Osteoporozun oluşumda genetik özellikler,
cinsiyet, yaş, cinsiyet hormonlarının yetersizliği ve
kullanılan ilaçlar etkili olmaktadır. Örneğin, osteoporozun
beyaz ırkta yüksek olduğu bilinmektedir. Genetik
özellikler kemik mineral yoğunluğu ile ilgilidir. Ayrıca,
kadınlarda kemik mineral yoğunluğu erkeklerden
düşüktür. Bu anlamda kadınlar osteoporoza daha
duyarlıdır. Yaşlılarda ise osteoporoz riski daha yüksektir.
Menopoz sonrası kadınlarda ise bu risk daha da
artmaktadır. Yine kadınlarda östrojen hormonu yetersizliği
ve yumurtalıkların alınmış olması önemli risk
etmenleridir. Bu sebeple, menopoz sonrası kadınlarda
osteoporoz sık görülür. Antikoagülanlar, antasitler, tiroid
homonu, antikonvülsanlar, kanser kemoterapisi vb.
ilaçların uzun süreli kullanılması da osteoporoz için risk
oluşturmaktadır. Bunlarla birlikte, sigara, alkol, kafein
alımının ve fiziksel aktivite düzeyindeki yetersizliğin
osteoporoz riskini artırdığı bilinmektedir.