Afet Ekonomisi ve Afetlerin Ekonomi Üzerindeki Doğrudan Etkileri
Afetler, “çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu
yıkım, felaket ve bela” lardır. Yirmi birinci yüzyılın
afetler çağı olacağı söylenmektedir. O halde afetlerin muhtemel etkileri ivedilikle araştırılmalıdır. Bir
doğa olayının afet sayılabilmesi için ölüm ve yaralanmalara yol açması ve insanların fiziksel ve sosyal varlıklarına zarar vermesi gerekir. Bu bağlamda
insanların yaşamadığı bir yerdeki deprem, sel ve
benzeri doğa olaylarına afet diyemeyiz. Uluslararası Afet Veri Tabanında (EM-DAT) bir olayın afet
olarak tanımlanabilmesi için şu kriterlerden en az
birinin gerçekleşmesi gerekir?
• Rapor edilmiş 10 veya daha fazla sayıda can
kaybı
• Rapor edilmiş 100 veya daha fazla sayıda
etkilenen nüfus
• Acil durum deklarasyonunun yapılmış olması
• Uluslararası yardımın istenmiş olması.
Geniş kapsamlı bir afet tanımı yapmak gerekirse şu tanımdan yararlanabiliriz: “İnsanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıplar doğuran,
normal yaşamı ve insan faaliyetlerini durdurarak
veya kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen,
etkilenen topluluğun yerel imkân ve kaynaklarını
kullanarak baş edemeyeceği doğa veya insan kökenli olayların sonuçlarına afet denir” (
Afetlerin kaynağını “tehlike”ler oluşturur. İngilizce “hazard” kelimesinin karşılığı olan “tehlike”,
gerçekleşmesi durumunda can ve/veya mal kaybına
neden olma ya da çevresel zarar verebilme potansiyeli olan olayları tanımlamak için kullanılır. Bu çerçevede deprem, sel veya tayfun tehlikesinin ekonomik
ve sosyal kayıp oluşturması ve mevcut olanaklarla
baş edilemeyecek duruma dönüşmesi halinde tehlike afete dönüşmektedir. Dolayısıyla burada “zarar görebilirlik” kavramı da gündeme gelmelidir. Zarar
görebilirlik (vulnerability) tehlike sonrasında ortaya çıkabilecek fiziksel, sosyal ve ekonomik zarar,
hasar ve kayıpların ölçüsüdür. Her tehlike afete
dönüşmeyebilir, toplum afetin etkilerine direnç
gösteriyorsa afetin etkileri beklendiği kadar yüksek
olmaz. Kamuoyu afetlerin genellikle gündelik
yaşamdaki yansımaları ve sosyal etkileri üzerine
odaklanmaktadır. Oysa afetlerin meydana getirdiği ekonomik etkiler son derece önemlidir?
Afet denilince Türkiye’de genellikle ilk akla
gelen depremlerdir. Oysa afetler Şekil 4.1’den
de takip edilebileceği üzere çok farklı şekillerde
ortaya çıkar ve sınıflandırılır. Bu açıdan CRED
(Centre for Research on the Epidemiology of Disasters) tarafından yapılan sınıflandırmaya göre
doğal afetleri üç ana başlık altında toplayabiliriz.
Bunlardan ilki “biyolojik afetler”dir. Biyolojik
afetler ise üç alt başlık altında incelenir: “Salgın
(epidemik) enfeksiyon hastalıkları” (viral, bakteriyel, parazitsel, mantarsal ve ölümcül protein
hastalıkları); “zararlı böcek istilaları” ve “hayvan
izdihamları”. İkinci afet ana başlığı “jeofiziksel
afetler”dir. Bunlar “depremler”, “volkanik patlamalar” ve “kuru heyelanlar”dır (toprak, kaya vb.
materyallerin kütlesel olarak kayması, göçükler).
Üçüncü ana başlığımız ise “iklimsel afetler”dir.
İklimsel afetler iki alt başlık altında incelenir.
Bunlardan birincisi “hidrolik afetler”dir. Bunlar
kendi arasında “seller” ve “sulu heyelanlar” olarak
ikiye ayrılır. İkinci ana başlık ise “meteorolojik
afetler”dir. Bunların arasında “fırtınalar” (tropik
tayfunlar ve bölgesel fırtınalar), “aşırı sıcaklık değişimleri” (sıcak hava, soğuk hava, aşırı kış koşulları), “kuraklık” ve “güçlü yangınlar” gelmektedir.
Afetlerin bir kısmı da insan kaynaklıdır. İnsan
kaynaklı afetlere teknolojik afetler denilmektedir.
Bu afetler doğanın kendi gücü dolayısıyla değil,
insanın doğaya olan etkileşiminin aşırılaşması sonucunda oluşurlar ve başlıca nedenleri eğitimsizlik,
bilgisizlik, dikkatsizlik ve yeterli önlemlerin alınmamasıdır. Teknolojik afetler, endüstriyel kazalar,
ulaştırma kazaları ve diğer kazalardan (nükleer, biyolojik, kimyasal vb.) oluşmaktadır. İnsan faktörünün etkili olduğu afetler, bazen kendi başına tetiklenebileceği gibi bazen de “depremin neden olduğu
baraj yıkılması, nükleer santral hasarları” gibi doğa
kökenli bir afet tarafından da tetiklenebilir .
İnsan toplulukları için can ve mal kaybına yol
açan olağan dışı olaylar olan afetler tarih çağları
boyunca insanların ilgisini toplamıştır. Ancak günümüzde bu ilginin çok daha büyük boyutlu olduğunu ve kısa sürede yaygınlaşabildiğini görmekteyiz.
Bunun en önemli nedeni küreselleşme olgusudur.
Özellikle kitle iletişim teknolojilerindeki olağanüstü
ilerleme nedeniyle dünyanın herhangi bir bölgesinde meydana gelen bir olay birkaç saat ve hatta bazen
birkaç dakika içinde tüm dünyada duyulabilmektedir. Afetlere müdahale etme hızı da son derece
yükselmiştir. Burada da ulaşım teknolojilerindeki
olağanüstü ilerlemeler etkili olmaktadır. Afetler sonrasında afet yaşanan bölgeye ulaşma ve yardım götürme süresi de yine birkaç saate veya birkaç güne
kadar inmiştir. Küreselleşme süreci dünya ekonomilerinin bütünleşmesini sağladığı için afetlerin oluşturduğu ekonomik etkiler sadece afetin yaşandığı
ülkeyi değil o ülkenin ekonomik ilişki içinde bulunduğu ülke ve bölgeyi de olumsuz etkilemektedir.
Örneğin doğalgaza dayalı bir enerji sistemi kullanan
bir ülke doğalgazı temin ettiği ülkede yaşanan bir
doğal afetin etkilerini çok güçlü bir şekilde hissedebilmektedir. Afetin yaşandığı ülkeye yoğun bir
ihracat hacmi olan bir ülkenin ekonomisi, afet yaşanan ülkenin ekonomisi sarsılıp millî gelirinin düşmesinden olumsuz yönde etkilenmektedir?
doğal afetler ülkelerin ekonomilerini oldukça
olumsuz yönde etkilemektedir. Ekonomi bilimin bir
alt disiplini olan “afet ekonomisi”, bu gerçeklerden
yola çıkan ekonomistlerin uğraş alanı olarak giderek
belirginleşmektedir. Doğal afetlerin psikoloji, fizik,
jeoloji, sosyoloji, meteoroloji gibi sayıları daha artırılabilecek çok sayıda bilim dalıyla ilişkili olduğu
da bilinmektedir. Ekonomi biliminin saydığımız bu
bilim dallarından her biriyle ilişkili olduğu giderek
daha çok anlaşıldığı için doğal afetlerin ekonomi bilimiyle ilişkileri de son derece karmaşık bir alt disiplin ağını içermektedir. Herhangi bir ekonomi alt disiplinin tanımı
ekonominin genel tanımından çok farklı olamaz.
Kıt kaynaklar ile sonsuz ihtiyaçlar arasında dengenin nasıl kurulacağını inceleyen ekonomi bilimi,
afetler söz konusu olduğunda da aynı dengenin
nasıl kurulacağını inceler. Afet ekonomisi, afetlerin
hem öncesini hem de sonrasını kapsayan ekonomik sorunları inceler. Afetlerin öncesinde yapılan
hazırlıklar kadar afet sırasında ve sonrasındaki tüm
faaliyetlerin ekonomik boyutları vardır. Dolayısıyla
afet ekonomisi, afetlerin önlenmesi ve afetlere hazırlık aşaması ile afetler sonrasında yaşanan can ve
mal kayıplarının etkilerinin giderilmesi aşamasında
kıt kaynakların en uygun şekilde nasıl kullanılması
gerektiğini inceleyen bilim dalıdır. Afetlerde yaşanan can kayıpları ve/veya yaralanmalar bir ülkenin
beşeri sermaye seviyesini olumsuz etkiler. Aynı
şekilde doğal afetler nedeniyle bir ülkenin üretken sermaye stoku azalırken mevcut üretken sermayenin de verimlilik düzeyi azalır. Doğal afetler
ülkelerin millî gelirini, dolayısıyla tüketimini de
olumsuz etkiler. Bu arada belirmek gerekir ki doğal
afetler ekonomiyi yok etmez, ancak ekonomik işleyişi bozar (Schramm ve Dries, 1986). Elbette doğal
afetlerin ekonomiyi etkileme şekilleri afet türlerine
göre de farklılaşmaktadır. Bir tsunaminin ekonomiyi etkileme mekanizması, deprem veya yanardağ
patlamasından farklıdır. Öte yandan afetlerin ekonomiyi etkileme şiddeti de ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değişmektedir. Gelişmiş, az gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde afetler farklı ölçüde etkileme kapasitesine sahipken ülkelerin coğrafi şartları
ve yeryüzü şekilleri de afetlerin etki mekanizmalarını değiştirebilmektedir.
Ekonomi biliminin gerçekleri ele alma yöntemi üzerine birinci bölümde genel olarak bilgi
verilmişti. Bütün ekonomi alt disiplinlerinde olduğu gibi, afet ekonomisinde de yöntemin temel
ilkeleri geçerlidir?
Sosyal bilimlerde, doğal afetlerin etkilerinin açıklanmasına dönük çalışmaların daha çok
“sosyoloji” bilimi ağırlıklı olduğu görülmektedir.
Yapılan açıklamalar ilk başlarda büyük ölçüde sosyoloji odaklıydı. İçinde bulunduğumuz son
dönemde ise doğal afetlerle ilgili açıklamaların
ekseninin giderek ekonomi bilimine doğru kaydığı gözlenmektedir. Bunun başlıca nedeni doğal
afetlerin olumsuz etkilerinin önlenmesinde ekonomik gücün öneminin anlaşılmasıdır. Doğal
afetlerle ilgili her türlü politika kaynaklar üzerinden gerçekleştirilebilmektedir. Doğal afetlerin
oluşturduğu ekonomik riskleri azaltıcı politikaların ve afet sonrası sosyal ve ekonomik tahribatların giderilmesine dönük politikaların tümünün
finansal boyutları vardır.
Doğal afetlerin ekonomik açıklamasına yönelik başlıca yöntemler?
Doğal Afetlerin Analitik Modelleri
“Genel Sistem Teorileri” yaklaşımı adı da verilen
bu modeller; girdi çıktı analizi, fayda maliyet analizi ve sosyal muhasebe analizi gibi konulara dayalı
olan ve Neoklasik Genel Denge ve Büyüme Modeli
çerçevesinde ele alınan modellerdir. Bu modellerde
doğal afetler “dışsal faktörler” olarak ele alınarak
doğal afetlerin kısa ve uzun dönem etkileri incelenmektedir. Genel sistem teorilerinin ortak yönü,
kapalı (kompakt) evren modeline dayalı olmaları ve
tabiat olaylarını açıklayan bilimsel disiplinlerde aşırı
uzmanlaşmaya gitmeleridir. Genel sistem teorisyenleri, aşırı uzmanlaşan disiplinlerin tabiat olaylarını
açıklama sürecinde sistemin geneline iyi bakıldığı
takdirde belirli ilişkiler ağı içindeki gerçeklerin daha
iyi anlaşılabileceğini düşünmektedirler. Bu bağlamda, doğal afetler, insani ve doğal faaliyetlerden oluşan bir bütün olarak görülmelidir. Örneğin küresel
ısınmanın olası etkileri değerlendirilirken iklim değişikliklerinin yol açacağı hasarlar ile bu değişikliği
önlemenin maliyetleri fiziko-ekonomik modeller
çerçevesinde gerçekçi bir şekilde değerlendirilmeli,
yani ekonomik anlamda bir “fayda-maliyet” analizi
yapılmalıdır. Genel sistem teorileri olayların doğrusal (lineer) bir eksende gerçekleştiğini savunmaktadır. Dolayısıyla sınırları iyi çizildiği takdirde doğal
afetlerin önceden tahmin edilebileceğini savunmaktadırlar. Doğal afetlerin tahmin edilebilirliği güçlendikçe afet ekonomisi ile ilgili kararların alınması
da kolaylaşacak bu belirlilik afet ekonomisi ile ilgili
planlama süreçlerinde de etkinliği de beraberinde
getirecektir.
Doğal Afetlerin Ampirik Modelleri
Bu görüşü savunanlar doğal afetler gibi fizikoekonomik olayların sürekli değişim, belirsizlik ve
sınırlı akılcılık nedeniyle modellenemeyeceğini,
modellenebilmesi için davranışçı iktisat biliminden
yararlanarak ampirik bulgulardan yararlanılması
gerektiğini ileri sürmektedirler. Bu düşünceye göre
doğal afetler çerçevesinde değerlendirmeler yapılırken sadece fiyat mekanizması değil bunun dışındaki çok sayıda bilgi üretme ve öğrenme süreci ve en
önemlisi de insanoğlunun deneyimsel adaptasyon
süreci göz önünde tutulmalıdır.
K Modelleri: Katastrofi, Kaos ve
Karmaşa
Tabiatta sadece doğrusal çizgiler ve ince ayrıntılarla bezenmiş düzenlilikler olmadığını ileri süren
kimi düşünürler, kaos, bilinmezlik, çatışma ve katastrofinin de değişim süreçlerinde önemli olduğunu ileri sürmektedir. Dünyanın ve evrenin işleyişine
oldukça farklı açıklamalar geliştiren bu yöndeki düşünürlerin geliştirdiği fikirler başlıca üç teori altında
toplanmaktadır: Karmaşık Sistemler Teorisi, Kaos
Teorisi ve Katastrofi Teorisi. Bu teorilerin ortak noktası, sistemlerin başlangıç koşulları ve tarihsel gelişimi bilinmediği müddetçe geleceğin de bilinemeyeceğini kabul etmeleridir. Bu teorilerle uğraşanlar
doğrusal olmayan dinamik sistemlerin (hisse senedi
piyasasındaki dalgalanmalar ve hava olayları vb. gibi) değişimlerini matematiksel modellerle açıklamaya çabalamaktadır. Özellikle Katastrofi Teorisi’nin
kaotik sistemlerdeki ani değişimlerle ilgilendiğini
görmekteyiz. Katastrofi teorisine dayalı modeller,
yoğun matematiksel bilgi ve bilgisayar programları
kullanmak ve geçmişe dönük analizlerden yola çıkmak suretiyle doğal afetlerin ortaya çıkma olasılıklarını, ortaya çıkabilecek hasarları ve riskleri hesaplamaya çalışır. Kaos Teorisi de katastrofilerin meydana
geldiği düzen üzerine kuruludur. Kaos teorine göre
basit gözüken olaylar aslında son derece karmaşık
ilişkilerin sonucudur ve aslında dinamiklerin çoğu
doğrusal (lineer) olmayan unsurlar ile bağlantılıdır.
Kaos teorisyenleri bu doğrusal olmayan unsurların
olayları nasıl etkilediğini gözlemlemekte ve başlangıç koşulları kesin olarak bilinmedikçe kaotik bir sistemle ilgili tahmin yapmanın olanaksızlığı üzerinde
durmaktadır. Kaos teorisine göre karmaşık sistemlerin bir dengede olması ve kendilerini tekrar etmeleri
son derece düşük bir ihtimale sahiptir. Kaos teorisi, aşırı uzmanlaşma nedeniyle afetlerin ekonomik
etkilerini açıklamada mevcut disiplinlerin yetersiz
kalacağını ve bu nedenle afetlerin ekonomik etkilerine bütüncül ve disiplinler arası yaklaşmak gerektiğini ileri sürmektedir. Kaos teorisyenleri, eğer doğal
afetlerle ilgili sistemin başlangıç koşulları ve tüm
parametreleri bilinebilseydi doğru tahminler yapılabilirdi, ancak bu mümkün değildir, iç içe geçmiş
sistemlerden oluşan karmaşık sistemlerin gelecekteki
durumlarını ortaya koymak son derece güçtür. Çünkü karmaşık sistemlerde her parçanın diğeri üzerinde etkisi vardır. ABD’li meteoroji uzmanı Edward
Lorenz, hava durumu gibi karmaşık sistemlerde yapılan küçük bir hatanın çok büyük hatalara yol açabileceğini bulmuştur (Kelebek Etkisi). Bu nedenledir ki hava tahminleri ancak kısa vadeli olursa doğru
çıkabilmektedir. Kaos teorisyenleri, Genel Sistem teorisyenlerinin bir sistemi diğerlerinden izole ederek
sonuç üretmelerini bu açıdan doğru bulmaz. Gerçek
hayat doğrusal (lineer) değil, anti-doğrusal (nonlineer) ve dinamik bir sistemdir. Doğrusal olmayan
herhangi bir denklemle belirlenen bir fiziksel olayın
ve özellikle doğal afetlerin uzun dönemli gelişimini
tahmin edebilmek için evrendeki bütün değişkenlerin (parametrelerin) bilinmesi günümüzde mümkün görülmüyor. Son dönemde giderek yoğunlaşan
yapay zeka geliştirme çabalarının ileride belki bunu
mümkün kılacağını düşünebilsek de dinamik bir
sistemde bunu ne kadar sürdürebileceğimiz de soru
işaretleriyle doludur. Sonuç olarak her türlü bilginin
değişken ve dolayısıyla eksik olduğunu barındıran kaos teorisinde afetlerin oluşturduğu ekonomik süreçlerin kontrolü hayli zordur ve optimizasyon problemlerinin çözümü de oldukça güçleşmektedir.
Disiplinler Arası Modeller
Bugüne kadar yapılan araştırmaların sonuçları
doğal afetlerin disiplinler arası model ve yöntemleri
gerektirdiğini göstermektedir. Fizik, kimya, biyoloji,
jeoloji, meteoroloji, mühendislik vb. gibi disiplinler
yanında doğal afetleri ilgilendiren çok sayıda sosyal
ve ekonomik faktör bulunmaktadır. Bu çok disiplinli yapıyı ön planda tutan yaklaşımların gerçekçi
çözümler üretmeleri daha kolaydır. Bu konuda çalışmalar yapan J. M. Albala Bertrand, doğal afet yıkımlarındaki hasar seviyesinde toplumun fiziksel düzenlemelerinin yanında insanları dirençsiz yapılar içine
hapseden sosyal süreçlerin de etkili olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu bağlamda doğal afetlerin verdiği
hasarı artıran “güvensiz yaşama alanları” (dere yataklarına ev yapma vb. gibi), “güvensiz ekonomik aktiviteler” (tarım yapma adına ormanların yok edilmesi
vb. ), “çevresel bozulma” (insani faaliyetler nedeniyle
ortaya çıkan toprak erozyonu vb. gibi) “temel geçimliklerin erozyona uğraması” (yavaşça ortaya çıkan kıtlık gibi doğal afetlerin yol açdığı işsizlik ve yoksulluk
vb. gibi) gibi sosyal faktörler afetlerle ilgili araştırmalarında mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Afetlerin ekonomik etkileri oldukça çok boyutludur. Afetlerin ekonomik etkilerinin her bir
boyutu ayrı bir ekonomi alt disiplini tarafından
ele alınabilir. Biz burada öncelikle afetlerin temel
ekonomik etkilerini ele alacağız. Burada yapacağımız sınıflandırma esas olarak afetlerin meydana
getirdiği etkilerin dolaylı ve dolaysız olup olmadıklarına ve meydana gelen ilk etkiden (yani birincil
etkiden) sonra ortaya çıkan yeni etkilerin (ikincil
etkiler) zamansal sıralamasına göre olacaktır?
Afetler sonucunda afetin yaşandığı ülke veya
ülkeler grubu çok boyutlu olarak ve farklı şiddetlerde etkilenir. Burada şunu kesinlikle söyleyebiliriz
ki afetlerden ekonomik anlamda en olumsuz etkilenenler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdir.
Afet hasarı ne kadar büyük olursa olsun gelişmiş ve
zengin ülkeler yaralarını çabucak sarmakta ve kısa
sürede kendilerini toparlamaktadır. Burada, gelişmiş ülkelerin fiziksel, finansal ve beşeri sermayelerindeki zenginlik ön plana çıkmaktadır. Bu açılardan zayıf olan geri kalmış ülkelerin afetin etkilerini
atlatmaları çok uzun sürmekte ve bu ülkeler için
büyük güç kaybı meydana gelmektedir.
Afetlerin doğrudan etkileri ekonomideki sabit varlıklar, sermaye stokları, envanterler, mal,
ara mal ve hammaddeler, nüfus, iş dünyası, kamu
mülkiyeti üzerinde ve genellikle aynı anda maliyetlerin ortaya çıkmasına neden olur. Aslında afet
ortaya çıktığında acil olarak yapılan ilk müdahaleler için kullanılan fonları da bu kapsamda ele almak mümkündür
Afetlerin doğrudan ekonomik kayıpları yedi
kategoride incelenebilir?
• Yapıların yeniden yapılmasının veya onarılmasının maliyeti,
• Yapıların içindeki özel malların zararı,
• Yapıların içindeki ticari mallara gelen zarar,
• Yapıların onarılması için gereken zamanda
eğitim, hizmet ve ticaretin aksaması,
• Gerektiğinde konut ve işyerlerinin taşınma
maliyeti,
• Gelir kaybı,
• Kira kaybı.
afetlerin ortaya çıkardığı zarar boyutu üç
ana faktöre bağlı olarak artış gösterir. Bu faktörler?
Doğal faktörler: Bölgenin iklimi, bitki örtüsü gibi iklimsel ve coğrafî karakteristik,
genel ya da anlık hava koşulları, arazinin
yapısı, jeolojik, tektonik ve sismolojik özellikleri (zemin özellikleri, volkanizma, fay
hatları açısından sahip olunan özellikler).
• İnsan Faktörü: Bölgedeki endüstri yoğunluğu ve özellikleri, enerji kaynakları açısından
durumu, yapısal ve yapısal olmayan faktörler, ilgili yasal mevzuat ve yaptırımlar, eğitim
dıurumu, nüfus yoğunluğu, yaşam tarzları ve
alışkanlıklar, demografik ve beşeri faktörler.
• Zamanlama: Ortaya çıkan afetin veya acil
durumun zamanı (Gündüz, gece, iş günü,
tatil günü, mevsim vb.)
Kişilere mal olmuş beceri, bilgi ve kazanılmış diğer tüm yeteneklerin bileşimi olan beşeri sermaye veya
kısacası “insan unsuru”, ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinde en az fiziksel sermaye kadar veya daha
da önemli bir faktördür. Afetler ölüm ve yaralanmalar nedeniyle yetişmiş işgücünü yani beşeri sermayeyi
yok etmekte veya azaltmaktadır. Bireylerin kendilerinin finanse ettiği ve eğitim ve sağlık konusundaki kamusal harcamalarla da desteklenen uzun yılların birikimi niteliğindeki beşeri sermaye afetlerden büyük zarar görmektedir. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler kıt olan imkânlarıyla yetiştirdikleri, eğitim
verdikleri işgüçlerini afetlerde yitirdikleri zaman bu telafisi güç bir zarar olmaktadır?
Gelişmiş ülkeler ise
güçlü beşeri sermaye altyapısına sahip oldukları için afetlerin etkilerini daha kolay atlatmaktadır. Raschky
(2008) çalışmasında dünyada 1984-2004 yılları arasında meydana gelen 2.792 afetin etkileri analiz edilmiş
ve kurumsal altyapısı sağlam ülkelerin daha az insan kaybı ve ekonomik kayıp verdiği ortaya konulmuştur
(Akar, 2013: 192).
2007-2016 yılları arasında dünya üzerinde meydana gelen afetlerde yılda ortalama 68.302 kişi can
vermiştir. 2017 yılında ise afetler sonucunda 9503 kişi ölmüş, 90 milyon insan ise olumsuz etkilenmiştir.
2010 yılında Haiti depreminde 225.570 kişi, 2008 yılında Myanmar’da Nargis Kasırgasında 138.400 kişi
hayatını kaybetmiştir.
CRED (EM-DAT) tarafından yapılan hesaplamalara göre dünyada 2005-2014 yılları arasında meydana gelen afetlerden 1,7 milyar insan etkilenmiş, 0,7 milyon insan ise can vermiştir. Tablo 4.1’de ise 1900-
2016 yılları arasında meydana gelen afet olayları ile ilgili özet bilgiler bulunmaktadır. Buna göre 1900’lerden 2016’ya kadar 13758 afet olayı meydana gelmiş olup yaklaşık 32,5 milyon kişi bu afetler sonucunda
hayatını kaybetmiştir. En yüksek frekansla gerçekleşen afetler sırasıyla sel, fırtına, salgın hastalık olmuştur.
Bir ülkede afetler nedeniyle beşeri sermayenin azalması veya yok olmasının maliyetini hesaplamak çok
daha derinlemesine hesaplamaları gerektirebilir. Çünkü afetlerde azalan veya yok olan beşeri sermayenin
yani eğitimli işgücünün maliyeti hesaplanırken çok daha gerilere gitmek gerekir. Çünkü afet anına kadar
olan dönemde afet kurbanları için hem kamusal hem de bireysel anlamda büyük miktarlarda eğitim ve
sağlık harcaması yapılmıştır. Böylesi yatırım yapılmış insan gücünün afet olmasaydı ekonomiye katkıları
da uzun yıllar devam edecekti. Dolayısıyla işgücünün gelecekteki faydalı ömrünün de afet zararı hesaplamalarına katılması gerekir
Afetlerden sonra dikkat çeken en önemli hasar binaların yıkılmasıdır?
Bina yapımı önemli miktarda
kaynak gerektiren bir süreçtir. Bu kaynaklar bireylerin yapmış oldukları tasarruflarla veya borçlanma ile
finanse edilir. İnşaat sektörü birçok ülke için en önemli sektörler arasında yer alır. Özellikle Türkiye için
inşaat sektörü kilit sektördür. Yani ilgili birçok sektörü besler ve beslenir. Ekonomide önemli ağırlığı vardır.
Çeşitli zorluklar ile uzun yıllar içinde yapılmış ve kısıtlı fonlarla finanse edilmiş olan binaların deprem, sel,
yangın gibi afetlerle yıkılması ve hasara uğraması ekonomi için büyük kayıplar meydana getirir.
Bir ülkenin millî gelirini oluşturan aktiviteler
ve işgücünün istihdamı o ülkenin özel ve kamu
sektörüne ait üretim birimlerinde gerçekleşir. Fabrikalar, işyerleri, atölyeler ve benzeri üretim birimlerinde o ülkenin mal ve hizmet üretimi gerçekleşir. Bu üretim tesislerinde afetler nedeniyle ortaya
çıkan yıkım ve hasarlar afetlerin doğrudan etkileri
kapsamında yer alır?
Afetler sonucunda sadece binalar değil içindeki makine, teçhizat vb. araçlar da
kullanılamaz hâle gelir. Tüm bunlar üretim birimlerinin sabit maliyetini oluşturur. Sabit maliyetler üretim düzeyine bağlı olmayan maliyetlerdir.
Dolayısıyla afetler en büyük etkiyi sabit maliyet
kalemleri üzerinde gösterirler. Bilimsel çalışmalar
üretim tesislerinin afet bölgeleri dışına kurulmasını önerse de bu her zaman mümkün olamamaktadır. Eski yıllarda kurulmuş entegre dev tesislerin
potansiyel afet bölgeleri dışına çıkarılması yasal
yolla bile sağlanmaya çalışılsa bile çok yüksek maliyet gerektirdiği için taşınmaları genellikle sürekli
olarak ertelenir ve bazen de iptal edilerek iyileştirme çalışmaları gerçekleştirilir.
Üretim birimi dediğimizde akla sadece binalar
içinde faaliyet gösteren birimler gelse de aslında kapsam çok daha geniştir. Afetlerin etkili olduğu üretim
birimleri; tarlaları, çiftlikleri, okulları, üniversiteleri,
hastaneleri, kamu binalarını ve buna benzer tüm diğer üretken fiziksel altyapıyı kapsayabilir.
İnsanların en önemli yaşam alanları olan meskenler de afetlerden büyük hasar görürler?
Bu zararlar meskenlerin yapımı aşamasında afetlere dayanıklılık standartlarında yapılmamaları durumunda
çok daha fazla olur. 1999 Marmara depreminde
93.618 mesken tümüyle tahrip olmuş, 104.693
adet mesken orta şiddette etkilenmiş, 113.382 adet
mesken de hafif şiddette etkilenmiştir. Toplamda
311693 adet mesken etkilenmiş olup bu hasarların
toplam maliyeti yaklaşık 3 milyar doları bulmuştur.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde nüfusun
yüksek oranlarda artması, tarım sektörünün küçülmesi ve köyden kente göç ile birlikte sağlıksız kentleşme ortaya çıkmaktadır. Gelir düzeyi düşük
olan aileler imarsız bölgelere yerleşmekte, mesken
yapılması sakıncalı bölgelere bina yapmakta ve
denetimsiz gecekondu bölgeleri oluşmaktadır. Siyasi kaygılar ve oy kaybı korkusuyla bu kitlelerin
üzerine baskı kuramayan ve hatta zaman zaman
“imar affı” uygulamalarıyla bu sağlıksız yapılara
izin veren hükümetler nedeniyle bu yapılaşmalar
olağanüstü boyutlara ulaşabilmektedir. Kırsalda
mekân sorunu olmadığı için az katlı müstakil
meskenlerde yaşayan aileler yüksek toprak rantları nedeniyle kentlerde sağlıksız, dayanıksız ve
standart dışı çok katlı küçük mekânlarda yoğun
nüfusla yaşamak durumunda kalmaktadır. Tüm
bu nedenler sonucunda deprem, kasırga, sel ve
yangın gibi doğal afetler özellikle bu bölgelerde
büyük can ve mal kaybı meydana getirmektedir.
Öte yandan kırsal alanda kalan birey ve aileler
ise gelir dağılımında alt basamaklarda yer almaya başlamakta ve yeni mesken ihtiyaçlarını düşük
bedellerle yeni ama oldukça kalitesiz binalar yaparak gidermeye çalışmaktadır. Aslında geleneksel mesken yapım tekniklerinin birçoğu afetlere
doğal koruma sağlamaktayken sağlıksız beton yapılar ile ve yanlış yer seçimi ile ihtiyaçlarını gidermeye çalışan bu kitleler afetler ile karşılaştığında
büyük can ve mal kaybı ile karşılaşmaktadır. Düşük can ve mal kayıplarının harekete geçiremediği hukuksal düzenlemeleri ve hükümet müdahalelerini ancak büyük afetler uyarabilmekte ve
bazı düzenlemeler yapılsa da yine de geri kalmış
ülkelerdeki yönetim ve kurum kültürü ile yüksek
maliyetler nedeniyle bu düzenlemeler etkin olarak uygulanamamakta veya çok uzun süren bir
dönemde uygulanabilmektedir. Mesken olarak
kullanılacak binaların yapımı öncesi, yapım süreci ve yapım sonrasında gerçekleştirilmesi gereken
standartlar tavizsiz bir şekilde takip edilmediği
takdirde afetlerin meskenlere vereceği zararlar süreklilik kazanacaktır.
Gelişmiş ülkelerin doğal gelişim süreçlerinin sonunda sağlıklı bir şekilde kurulmasının aksine, gelir
düzeyinin düşüklüğü ve kurumsal engeller nedeniyle
az gelişmiş ülkelerde ulaşım ve iletişim altyapısı zaten
büyük bedeller ödenerek kurulabilmektedir?
Raylı sistemler, otoyollar, köprüler, viyadükler, hava alanları
ve limanların inşa süreci çok yüksek maliyetli olup
kalkınma süreci için olmazsa olmaz ön koşulları oluşturur. Ülke içi ve ülkeler arası iletişim altyapısı da aynı
şekilde oldukça önemlidir. Günümüzün en güçlü
eğilimlerinin başında gelen küreselleşme sürecinden
yararlanabilmek için güçlü bir iletişim altyapısının
varlığı kaçınılmazdır. İletişim teknolojilerinin türleri
ve toplam iletişim içindeki ağırlıkları her dönemde
değişmekte ve ilerlemektedir. Günümüzde telefon,
cep telefonu, uydu ve internet altyapıları hem bireysel
yaşamda hem de iş yaşamında üst seviyede kullanılmakta ve yaygınlaşmaktadır
Kurulması çok yüksek
maliyetleri gerektiren iletişim altyapıları için en büyük tehditlerin başında da doğal afetler gelmektedir?
Öte yandan yine bir ülke vatandaşları için vazgeçilmez altyapılar olan su, elektrik, petrol, doğal
gaz, atık su sistemleri de doğal afetlerden olumsuz
etkilenmektedir. Depremler, yangınlar, kasırgalar ve
seller nedeniyle barajlar, enerji nakil hatları, petrol
ve doğal gaz taşıyan boru hatları ve atık su sistemleri
büyük hasar görerek kullanılamaz hâle gelmektedir.
Bunlara ilave olarak doğal afetler asker, polis, itfaiye,
hastane, acil medikal hizmetler, çöp ve atık sistemleri, yakıt tedarikçileri gibi sayıları daha da artırılabilecek özel ve kamusal hizmetlerin (ki bu sistemlere
kısaca “candamarı sistemleri” adı verilir) tahrip olmasına yol açar ve yaşam koşullarını olumsuz yönde
etkiler (Carrido 2000, Ural 1999, Rose vd. 1997’den
aktaran Güvel, 2001: 69). Hizmet şebekeleri dediğimiz temiz ve atık su şebekeleri, su arıtma tesisleri,
kanalizasyon sistemleri, doğal gaz sistemleri, elektrik
şebekesi ve iletişim tesislerinde meydana gelen hasarın ekonomik boyutuna “candamarı ekonomik kaybı (CEK)” adı verilir ve CEK şu formülle hesaplanır:
Hasar Oranı x Yenileme Fiyatı (Güvel, 2001: 69).
1999 Marmara depreminde binalarda 5 milyar,
endüstriyel kuruluşlarda 2 milyar, demiryollarında 1 milyar, karayolu ve otobanlarda 0,2 milyar,
limanlarda 0,2 milyar ABD doları, haberleşmede
75 milyon, enerji sektöründe ise 3 milyon ABD
doları hasar ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. 1999 Marmara Depreminde 3400 elektrik
dağıtım kulesi, 490 km elektrik dağıtım ağı
hasar görmüş, gaz ve petrol boru hatları tahrip
olmuş, Ankara-İstanbul otoyolunun 60 kilometresi ile Gebze-Arifiye Demiryolu ile Derince
limanı da olumsuz etkilenmiştir. Ayrıca telefon
santralleri ve şebekeleri, su dağıtım kanalları ve
kanalizasyon ağları da etkilenmiştir (Aktürk ve
Albeni, 2002: 6).
Afetler eğitim ve sağlık altyapısını da olumsuz
etkilemektedir. 1999 Marmara depreminde bölgedeki 43 okul yıkılarak kullanılamaz hâle gelmiş,
377 okul ise hasar görmüştür. Bu okulların onarım
ve yeniden yapılması için o günün para değeriyle 20 trilyon lira harcanmıştır. Yine bölgedeki hasarların telafisi için Sağlık Bakanlığı ve SSK Genel
Müdürlüğü’nce 25 trilyon TL ödenek tahsis edilmiştir (Aktürk ve Albeni, 2002: 9).
Gelişmekte olan ülkelerde bu tür altyapıların
finansmanı devlet desteği ile ve çoğu kez yurtdışı
krediler ile gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla
bir ülkenin vatandaşları adı geçen altyapılar için
uzun yıllar büyük bedeller ödemektedir. Doğal
afetler, yılların birikimi ile kullanılmaya başlanan
bu altyapıları çok kısa sürede kullanılamaz hâle getirmektedir. Bu altyapılar gelişmiş ülkelerde planlı,
dayanıklı ve rasyonel yöntemlere uygun olarak kurulurken gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde
finansman sorunları nedeniyle ucuz yöntemlerle
ve rasyonellikten uzak, plânsız bir şekilde inşa edilmektedir. Gelişmiş ülkeler ihtiyaçların gelişimini
50-100 yıllık perspektiflerle tahmin ederek altyapılarını tesis ederken gelişmekte olan ve geri kalmış
ülkeler günlük politikalar ve niteliksiz fiziksel koşullar ile kısa vadeli inşa süreçlerini tercih etmektedirler. Bu da en ufak bir doğal afette çöken bir
altyapı sistemini beraberinde getirmektedir.
Bir ülkenin vatandaşları 1 Ocak’tan 31 Aralık’a kadar çalışır, mal ve hizmet üretir. Daha önceki bölümlerden hatırlayacağınız üzere bu mal ve hizmetlerin piyasa fiyatlarından değerine “gayri safi millî hasıla”
adını veriyoruz. Gayri safi millî hasıla ortaya çıkarken katkıda bulunan üretim faktörleri de gelir elde ederler?
Ücret, kâr, faiz ve rant şeklindeki bu üretim faktörleri gelirlerinin toplamına da “millî gelir” denilmektedir.
Doğal afetler bir ülkenin üretim altyapısını olumsuz etkilediği için üretim ve dolayısıyla gelir seviyesinde ve
bunun yanında servet miktarında büyük düşmeler meydana getirir. Doğal afetlerin GSYİH üzerinde meydana getirdiği etki kesinlikle negatiftir. Örneğin 1999 Marmara Depreminde yılın ilk çeyreğindeki GSYİH
daralması %8’i aşmıştır. Dünya genelinde meydana gelen afetlerde ise ekonomik kayıpların boyutları oldukça yüksek rakamlara ulaşmaktadır. Şekil 4.3’te görüleceği üzere, 1950-1980 yılları arasında meydana
gelen afetlerin dünya ekonomisinde meydana getirdiği kayıplar yılda 50 milyar ABD doları civarında iken
2012 yılına gelindiğinde 300 milyar doların üzerine çıkmıştır. Şekilde görüleceği üzere dünyada meydana
gelen doğal afetlerin sayısı da hızlı bir şekilde artmaktadır. Özellikle iklimle ilişkili afetlerin sayısı yılda 350-
400’e ulaşmaktadır. Afet sayısı artarken ekonomik kayıp miktarı da artmaktadır. 1987-2016 yılları arasında
afetlerin ortalama ekonomik zararı 130 milyar ABD doları iken son on yılda bu ortalama 170 milyar ABD
dolarına yükselmiş ve 2017’de 314 milyar ABD dolarını bulmuştur (Munich Re NatCatSERVICE, 2018).
Afetler arasında en büyük hasarı hidro-meteorolojik olayların meydana getirdiği görülmektedir.
Afetlerin az gelişmiş ve/veya gelişmekte olan ülkelerin GSYH’sine etkileri daha büyüktür. IMF tahminlerine göre 1997-2001 döneminde meydana gelen her bir büyük ölçekli doğal afetin düşük gelirli ülkelere
maliyeti bu ülkelerin GSYH’sinin % 5’i kadardır. Dünya Bankası araştırmacıları ise 2006 yılında yapmış oldukları bir tahminde bu oranın % 2 ile % 15 arasında değiştiğini bulmuşlardır
Doğal afetler 2017 yılında da dünyada önemli kayıplara yol açmıştır. Şimdi 2017 yılı afetleri ve ekonomik hasarları ile ilgili olarak CRED’in veri tabanından yararlanarak bazı ayrıntıları açıklayalım?
2017 yılında 318 afet meydana gelmiş, bu afetler 122
ülkede ortaya çıkmış, toplam olarak 9503 kişi hayatını kaybetmiş, afetlerden 96 milyon kişi etkilenmiş,
toplamda 314 milyar ABD dolarlık kayıp meydana gelmiştir. İlginçtir ki 2017 yılında meydana gelen
afetlerin insanlar üzerindeki etkisi geçmiş on yılın ortalamalarından (2007-2016 ortalaması 210 milyon
kişidir) düşük kalmış ama ekonomik kayıplar itibariyle on yıl ortalamasının (153 milyar dolar) hayli
üzerine çıkmıştır. Ekonomik hasar açısından 2011 yılında Japonya’da meydana gelen deprem/tsunami çok yüksek bir rakam olan 400 milyar dolara ulaşmıştır. 2017’de meydana gelen afetler en yüksek
ekonomik kayıp meydana gelen ikinci afetler arasında yerini almıştır. Amerika Birleşik Devletleri
ve Karayip Adaları’nda oluşan ve hava ile ilişkili
afetler olan Harvey, Irma ve Maria kasırgaları sırasıyla 95, 66 ve 69 milyar dolarlık hasarlar vermişlerdir ki bu rakam 2017’deki ekonomik kayıpların %85’ine denk düşmektedir. 2017 de afetler
nedeniyle hayatını kaybedenlerin % 90’ı iklim, su
ve meteorolojik kaynaklı afetlere maruz kalan kişilerdir. 2017’deki afetlerde hayatını kaybedenlerin vatandaşı olduğu ülkelerin başında Hindistan
gelmekte (2291 kişi), onu Sierra Leone (1102),
İran (509), Çin (498), Meksika (498), Kolombiya
(384), Sri Lanka (329), Bangladeş (323), Vietnam
(316) ve ABD (288) takip etmektedir. 2017’de
afetler nedeniyle en büyük ekonomik kayıplarda
ABD başı çekmekte (186,1 milyar dolar), Puerto
Rico (68,0 milyar dolar), Çin (18,1milyar dolar)
ve Meksika (8,3 milyar dolar) onu takip etmektedir. 2017 yılında Amerika kıtasında 93, Asya’da
136, Afrika’da 42, Avrupa’da 39 ve Okyanusya’da
8 afet meydana gelmiştir. Afetlerde meydana gelen ekonomik kayıpları GSYİH’sının çok üzerinde ülkeler vardır. Örneğin küçük bir Karayip adası olan Sint Maarten GSYİH’sının % 811,9’ine
eşdeğer ekonomik kayıpla karşılaşmıştır. British
Virgin Adaları’nda bu rakam % 284,3’e, Turks
ve Caicos adalarında % 68,3’e, Porto Riko’da %
65,9’a ve Dominika’da % 65,4’e ulaşmıştır. Hsiang ve Jina (2014) araştırmasına göre son dönemde meydana gelen yaklaşık 6700 tropik tayfun on
yıllık dönemde toplam GSYİH’yı % 7,4 oranında
düşürmüş olup 100 yıllık perspektifte de % 14,9
oranında düşürme potansiyeline sahiptir.
Yapılan çalışmalar doğal afetlerin GSYİH üzerindeki kısa vadeli etkilerinin olumsuz olduğu üzerinde
uzlaşırken uzun vadeli etkileri konusunda farklı sonuçlara ulaşılmaktadır?
Bazı araştırmalar afetlerin yıkıcı
etkilerinin yeni teknolojilerin gelişmesini ve yatırımları tahrik ettiğini, zamanla verimliliğin artması ile
ekonomik büyümenin hızlandığını ileri sürmektedir. Elbette bu durum afetlerin türüne ve şiddetine göre
farklılık arz edecektir.
Yapılan araştırmalar, enflasyon etkilerinden arındırılmış toplam afet maliyetlerinin son otuz yılda %
400 arttığını, 1980’lerde yaklaşık 25 milyar ABD doları civarında iken 2000’lerde 130 milyar dolarlara
tırmandığını göstermektedir
Doğal afetler üretimi, iş hayatını ve tedarik zincirini olumsuz etkiler ve kesintiye uğratır. Doğal afetlerin zarar verdiği üretim sektörlerinin başında tarım sektörü gelmektedir?
Tarım sektörü hem istihdam
meydana getirmesi hem de bir ülkenin “gıda güvenliğini” sağlaması açısından yaşamsal bir sektördür.
Her türlü doğal afet tarımsal üretimi olumsuz etkiler. Depremler, sel ve heyelanlar, yangınlar, fırtına ve
kasırgalar toprakların kullanılamaz hâle gelmesine ve ürünlerin yok olmasına neden olmaktadır. Çiftliklerde yetiştirilen her türlü canlı hayvan telef
olmakta ve büyük zararlar meydana gelmektedir.
Her türlü tarımsal araç ve (traktörler, ilaçlama ve
gübreleme aksamları, hasat işleyen teçhizatlar,
sulama sistemleri, seralardaki ısıtma sistemleri
vb.), paketleme-işleme tesisleri, depolar, yollar,
seralar, çiftlik binaları da doğal afetler nedeniyle kullanılamaz hâle gelebilmektedir. Dolayısıyla
afetler sadece canlı bitki ve hayvanlara değil tarımsal üstyapı ve altyapıya da zarar vermektedir.
Doğal afetler tarım sektöründe istihdam edilenlerde can kaybı yaratırken yılların birikimi sonucu
oluşan teknik bilgi ve uzmanlığı olan çalışanları
da yok edebilmektedir. Tarım sektöründeki üretim düşmeleri tarım sektöründen geçinenlerin
gelirlerini, tarım sektörünün piyasadaki paylarını
da azaltmakta, bir sonraki dönem için maliyetleri
yükseltmektedir. Çiftlik sahipleri ve çalışanları,
mevsimlik işçiler, yem üreticileri, tarım araçlarının servisi ve tamiratıyla uğraşanlar, topraklarını
kiralayanlar, çiftçilere kredi veren bankacılar gibi
çok sayıda kişinin geliri azalmaktadır, çok sayıda
tarım işçisi işsiz kalmaktadır. Üstelik düşen üretim
nedeniyle tarımsal ürün ithalatına gidilmekte ve
gıda güvenliği de tehlikeye girmektedir (Court
ve Hodges, 2018). Öte yandan tarım sektöründe
yeni üretim ancak bir sonraki dönemde yani gecikmeli ortaya çıkabileceği için zararların telafisi
kısa dönemde mümkün olamamaktadır. Tarlasını sel basan bir üretici ancak bir sene sonra yeni
ürün elde edebilir. Büyük baş hayvanlarını kaybeden bir besici uzun bir süre yeni hayvan edinemeyecektir. Meyvelerini dolu nedeniyle kaybeden bir üretici ancak bir dönem sonra yeni meyve
üretimini sağlayabilecektir. Tarım sektörü çok büyük ölçüde tabiat şartlarına bağlıdır. Öte yandan
tarım sektöründeki üretim düşüşleri bu sektörle
bağlantılı diğer sektörleri de olumsuz etkileyecektir. Özellikle gıda sanayisi kendisine hammadde
temin eden tarım sektöründeki üretim azalışlarından olumsuz etkilenir ve başka bölgelerden veya
ithalat yoluyla başka ülkelerden hammadde temini yoluna gidebilir
Doğal afetlerin tarım sektörüne yaptığı etkileri belirlemek için yapılmış çok sayıda araştırma
vardır?
Aktürk ve Albeni (2002) çalışmasına göre
Türkiye’de 1999 depremi nedeniyle Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü tarım sektöründe 3.850
milyar lira, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ise
gölet ve sulama kanallarındaki hasarın giderilmesi için 501.5 milyar lira ödenek harcamak durumunda kalmıştır. Orman Bakanlığı binalarında
ise 366.3 milyar lira hasar meydana gelmiştir.
Marmara Depreminin ardından yılın ilk yarısında tarım sektörü katma değeri % 5,5 oranında
azalmış olup yılın ikinci çeyreğindeki azalma %
7,8’i bulmuştu.
Doğal afetlerin tarım sektörü üzerindeki etkileri bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaya
çıkabilir. Doğal afetlerin sürekli olarak bölgesel
boyutta etkilediği ülkeler için kronik sel, kasırga
ve kıtlıklarla boğuşan Bangladeş örnek verilebilir
Doğal afetlerin zarar verdiği ikinci bir sektör
sanayi sektörüdür?
Sanayi sektörü doğal afetlerden
olumsuz etkilenir ve sektörün üretimi düşerken
bu sektörden geçinenlerin gelirleri de azalır. Sanayi sektörü doğal afetlerden gördüğü zararı fiziksel
hasardan, hammadde akışının kesilmesinden, işgücü ve müşteri kaybından ve candamarı sistemlerinin aksamasından görmektedir (Güvel, 2001:
71). Doğal afetler sanayi sektöründe üretimin her
aşamasında etkili olurlar. Örneğin fabrikaların
kullandığı hammaddelerin elde edildiği sektör
afetten olumsuz etkilendiyse veya hammaddelerin taşındığı ulaşım altyapısı hasar gördüyse hammadde temininde zorluklar yaşanır ve üretimde
aksamalar ortaya çıkar. Sanayi sektörü önemli
ölçüde enerjiye ihtiyaç duyar ve enerji altyapısında afetler nedeniyle oluşan hasarlar sanayi üretiminde duraklama ve aksamalara yol açar. Afetler
üretimin yapıldığı binaları, binaların içindeki makine ve teçhizatları da kullanılamaz hale getirdiği için malların üretiminde büyük azalmalar ortaya
çıkmaktadır. Bina yapımı, makinelerin ve teçhizatın yenilenmesi veya yeniden temin edilmesi hem
finansal açıdan güçtür hem de belirli bir zamana
ihtiyaç duyar. O nedenle üretim kayıpları da uzun
bir döneme yayılabilir.