Etiğe Giriş: Kavramlar-Teoriler
Teorik akıl nedir?
İnsanın gözlemleme, karşılaştırma ve ilişkilendirme yetisine teorik akıl (nazari akıl, kuramsal us) denilmektedir.
Pratik akıl nedir?
İnsanın tasarlama, planlama, tercihte bulunma yetisine ise pratik akıl (ameli akıl, kılgısal us) denilmektedir.
İnsana niçin "homo faber" ismi verilmiştir?
İnsan, pratik akıl aracılığıyla toplumsal ihtiyaçların karşılanması için birtakımaletler üretir ve kullanır. Bu aletler, insana çevresindeki nesneleri kendi amacı doğrultusunda kullanma, hatta dönüştürme imkânı sağlar. Bu özelliği sebebiyle insana homo faber ismi verilir. Homo faber olarak insan; doğada varolan nesneleri işler, toplumsal işbölümünün gereğine uygun olacak bir hâle getirir.
Ontoloji nedir?
Ontoloji, yani varlık felsefesi, varlığı varlık olarak inceler. Varolmanın anlamı, niteliği ve amacı vb. sorularla uğraşır. Burada felsefi düşünce, varolan bütün eşya ve hadiseler üzerine refleksiyon geliştirir. Felsefenin temel kategorileri “varlık” ve “yokluk’tur. Bu yönüyle felsefi düşünce, neyin varolup neyin varolmadığını, varlık ve oluşu neyin belirlediğini, varolmanın ne anlama geldiğini, varolanların arasındaki ilişkileri, varlığın ilkelerini soruşturur.
Epistemoloji nedir?
Epistemoloji, diğer bir ifadeyle bilgi felsefesi ise bilme faaliyetinin bizatihi kendisi hakkındaki refleksiyonlardan oluşur. Yani burada varolan eşya ve hadiselerin kendileri değil, bunlara dair bilginin imkânı hakkında düşünülür. Bir anlamda bizim varolanlar hakkındaki bilgilerimiz üzerine bir bilgiye ulaşma amaçlanır. Epistemolojinin iş gördüğü temel kategoriler “doğru” ve “yanlış”tır. Bu iki kategori aracılığıyla felsefi düşünce eşya ve hadiseler hakkında ortaya koyduğumuz yargıların, yani önermelerin geçerliliğini sorgular.
Aksiyoloji nedir?
Aksiyoloji pratik felsefe alanıdır. Kişinin eylemlerine yöneliktir. Eylem alanı, doğal olarak beraberinde başta diğer kişilerle olmak üzere kişinin bütün bir varlık alanıyla ilişkisi sorununu da gündeme getirir. Bu yönüyle aksiyoloji de kendi içerisinde ikiye ayrılır. Bunlardan ilki etik ismini alırken diğeri estetik terimiyle ifade edilir.
Etik nedir?
Aksiyolojinin diğer bir alt alanı ise etiktir. Tıpkı estetik gibi yine insan eylemlerinin niteliği üzerine gerçekleştirilen bir felsefi düşünme şekli olarak etik, “iyi” ve “kötü” kategorileriyle iş görür. Hangi eylemlerin “iyi”, hangilerinin “kötü” olduğunu, bir eylemi iyi veya kötü yapan özelliklerin ne olduğunu, kısaca etiğin, etik ilişkinin doğasını sorgulama amacı taşıdığı söylenebilir.
Etik ve ahlak ayrımı nasıldır?
Ahlâkın mevcut anlamlarından birisi de, belirli bir insan topluluğuna ait değer yargılarının da herkes için bağlayıcı olduğu düşünülen birtakım ilke ve kuralların da ötesinde, her türlü yerleşik ahlâka aykırı olabilen, insanın “değeri”ni merkeze alan, her ne pahasına olursa olsun insanı ve insanın onurunu yücelten eylem ve ilişki türleri için kullanılır. Bu anlamda ahlâk ne toplumsal ne de bireysel veya evrensel birtakım normlara işaret eder, bir eylemin veya ilişkinin özel ismidir. Bu noktada artık ahlâktan değil etikten bahsedebiliriz. Dolayısıyla söz konusu olan, “etik eylem”, “etik ilişki”dir. Ahlâkın bu anlamını göz önünde bulundurduğumuzda ahlâk ile etiğin arasındaki fark daha iyi anlaşılır. Bu bağlamda etik, aslında kişilerin arasındaki ilişkilerde karşımıza çıkan eylemlerin niteliği hakkında yürütülen bir düşünme etkinliğidir. Bir eylemin hangi unsurlardan oluştuğunu, o eylemi neyin belirlediğini anlamayı amaçlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi eylemde bulunmak aslında bir değerlendirme etkinliğini de gerektirir. Dolayısıyla etiğin, insanlararası ilişkilerde ortaya çıkan değer sorunlarını konu alan, bu sorunların bilgisini veren felsefe dalı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda etik, insanca yaşabilmenin önşartını oluşturan bilgileri bize sağlar. Bu bilginin merkezinde eylemin ne olduğu, nasıl oluştuğu vb. sorular yer alır. İşte bu anlamda etik, ahlâkın biraz önce tanımlanan üçüncü anlamıyla örtüşür ve ahlâk felsefesi olarak da isimlendirilebilir.
Ahlak kavramını belirleyen esas olarak üç durum nedir?
Ahlâk kavramı, kısmen doğal olarak oluşan, kısmen uzlaşımla belirlenmiş, kısmen de gelenekle aktarılmış karşılıklı kabullenme süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan tüm düzen ve anlam yapılarını (kural sistemlerini) kapsar; bunlar maddi norm ve değer anlayışlarından ve tasarımlarından oluşan bir katalog şeklinde, bir yandan topluluğun gereksinimlerini nasıl karşılayacağını söyleyen kuralları düzenlerken, öte yandan bu kuralların bağlayıcı (ödev) olduğunu kabul eden topluluğun özgürlüğe yaklaşımı hakkında bilgi verir.
Ahlâk kavramı, bir düzen kavramıdır; ilke kavramı değildir. Düzen kavramları (örneğin devlet, bilgi, sanat) çeşitli ampirik verilerle bir açıdan bir anlam bütünü oluşturur. Böylelikle “devlet” kavramı, bir toplumun ilişkiler ağını düzenleyen hukuksal, siyasal, ekonomik ilişkilerin modeli olarak görülebilir. “Bilgi”, bilimsel araştırma ve entelektüel faaliyetler aracılığıyla hedeflenen sonuçların modeli olabilir. “Sanat”, hayal gücü ve yaratıcılık aracılığıyla oluşturulan ürünlerin modeli olarak tanımlanabilir.
Ahlâk kavramı, içeriği doğrultusunda değişebilir; ama ahlâka duyulan talep sabit kalır. Geçerlilik taleplerinin içeriği ya da uygulanma biçimi eskiyebilir, çağdışı kalabilir ama bu, günün birinde artık hiçbir ahlâki geçerlilik talebinin kalmayacağı anlamına gelmez; zorunluluk taleplerinin yerini yine hiçbir şekilde “ebedi” olmayan, tersine pratikte sürekli sorgulanabilir, eleştirilebilir, değiştirilebilir olmaları gereken yeni, “çağdaş” olarak kabul edilen normlar alır. Kurallar, eylem topluluğunun çoğunluğu tarafından benimsenip onlara uyulduğu sürece geçerlidir. Dolayısıyla kurallar bir özgürlük ediminin ürünüdür ve bu şekilde onaylandıkları sürece anlamlıdır. (Pieper, 1999: 45-46, 47)
Ahlâk felsefesi, çağdaş yapısına ulaşıncaya kadar ortaya belli başlı üç farklı ahlâk felsefesi yaklaşımları nelerdir?
Etiğin veya daha genel bir ifadeyle ahlâk felsefesinin, çağdaş yapısına ulaşıncaya kadar geçirdiği değişiklikler incelendiğinde, bu süreç içerisinde belli başlı üç farklı ahlâk felsefesi yaklaşımının ortaya çıktığı göze çarpar. Bunlar, Eski Yunan felsefesi, özelikle de Sokrates-Platon-Aristoteles çizgisi, onu izleyen Helenistik ve Stoacı felsefe geleneklerinin kabul ettiği klasik ahlâk felsefesi yaklaşımı; büyük ölçüde bundan etkilenmiş Ortaçağ din temelli ahlâk felsefesi yaklaşımı; din temelli bir ahlâkın reddedilmesiyle ortaya çıkan modern laik ahlâk felsefesi yaklaşımıdır.
Modern ahlak felsefesi nedir?
Modern ahlâk felsefesi yaklaşımı ise Hristiyan felsefesinin en yüksek iyi ve Tanrı’nın iradesi kavramlarının, insanlara, eylemlerini yönlendirecek pratik bir kılavuz olma niteliğini kaybetmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Doğa veya Tanrı tarafından belirlenmiş bir iyi kavramı, artık söz konusu değilse arzularımızın bizi doğru yönlendirip yönlendirmediğini nasıl bilebiliriz? Herhangi bir ilâhi yasa geçerli değilse arzularımızın bizi yönlendirdiği şeyleri reddettiğimizde bize yol gösterecek olan nedir? Modern ahlâk felsefesinin cevabını vermeye çalıştığı işte bu tarz sorulardır.
Meta-etik teorilerinin odak noktası nedir?
Meta-etik teorileri, geleneksel ahlâk felsefesinin üzerinde durduğu, hangi eylemin iyi ve doğru, hangisinin kötü ve yanlış olduğu gibi sorulara değil, doğrunun, iyinin, kötünün ve yanlışın ne demek olduğu gibi sorulara cevap bulmaya çalışır. Böylece, genel eylem kuralları inşa etmeye çalışan normatif etik teorilerinden ayrılır. Ahlâk filozofunun görevi, insanlara nasihat vermek, herhangi bir yaşam tarzını teklif etmek, herhangi bir dünya görüşünü haklı çıkarmak veya desteklemek, uyulması gereken kurallar koymak yerine etik alanına giren kavramların, yargıların, önermelerin anlamını ve niteliğini açıklığa kavuşturmaktır.
Doğalcılık (naturalism) nedir?
Doğalcı etik, ahlâk terimleri ve kavramlarının, insanın öznel bilincinden ayrı olarak var olduğunu kabul etmesi açısından, sezgici etik teorileriyle aynı noktada birleşir; onlar gibi bilişselci (kognitivist) – nesnelci (objektivist) bir etik teorisidir. Doğalcı etik teorisine göre, ahlâk yargıları da tıpkı diğer bilimsel yargılar gibi bilimsel yöntemlerle, yani deney ve gözlemle sınanabilir, doğrulanabilir veya yanlışlanabilir.
Sezgicilik nedir?
Ahlâk alanındaki doğruların hiçbir aracıya gerek duyulmaksızın, sezgilerimiz aracılığıyla kavranabileceğini ileriye süren sezgicilik, aynı zamanda, bu doğruların insan duygu ve düşüncelerinden, uzlaşımlarından bağımsız olarak varolduğunu iddia etmesiyle bilişselci (kognitivist) – nesnelci (objektivist) etik teorilerindendir. Sezgici etik teorilerinin en önemli temsilcisi, etik alanına analitik yaklaşımı sokan ve analitik veya meta-etik yaklaşımın da başlatıcısı kabul edilen G. E. Moore’dur.
Duyguculuk nedir?
Hemen hemen her etik teorisi, bir şekilde duyguların ahlâkla ilişkisi üzerinde durur. Fakat duyguculuk için ‘duygular’, ahlâk alanının merkezinde yer alır ve her biri ahlâk yargılarının nihai belirleyicisidir. ‘Akıl’ belki içinde bulunulan durumu muhakeme edip böyle bir durumda hangi eylem türlerinin yapılması gerektiğini ayırdedebilir. Ancak akıl atıldır ve kişiyi eyleme yöneltmez. Dolayısıyla ahlâk önermeleri ve yargıları sadece duyguların, tutkuların veya eğilimlerin dışavurumudur; ne kanıtlanabilir ne de çürütülebilir. Zira olgusal ve bilgisel değildir. Duyguculuk, ahlâkı bir duygu açıklamasına indirgemekle yetinmez, aynı zamanda bu duygu açıklamalarının karşıdaki kişiyi ikna etmeye yönelik olduğunu da söyler. Özellikle Stevenson’a göre ahlâki ifadelerin en önemli işlevi, karşımızdaki kişilerin tutumlarını kendi tutumlarımızla daha fazla uyuşacak şekilde yönlendirmektir; o kişide birtakım duygulanımlar ve tepkiler oluşturmaktır.
Kural koyuculuk nedir?
Ahlâk felsefesinin temel işlevinin, ‘betimleyici’ değil de ‘buyurucu’ yani ‘kural koyucu’ yargılar aracılığıyla ne yapmamız gerektiğini bildirmek olduğunu, dolayısıyla ‘olan’dan çok ‘olması gereken’le ilgilendiğini savunan kural koyucu etik teorisinin kökleri Hume, Kant ve Mill’den Sokrates, Platon ve Aristoteles’e kadar uzanır. Fakat bu terim, bugünkü anlamıyla İngiliz felsefeci R. M. Hare tarafından geliştirilmiştir. Hare geliştirdiği bu teoriyle bir yandan, ahlâk önermeleri ve yargılarının sadece duygu ve arzuların ifadesi olduğunu ve kişileri ikna etme amacı taşıdığını kabul eden ve böylece ahlâk felsefesine rasyonel bir temel sağlayamayan duygucu etik teorisini; diğer yandan ahlâk yargılarının olgusal olduğunu ve buyruk niteliğindeki sonuçların bu niteliğe sahip olmayan olgusal öncüllerden çıkarılabileceğini savunan doğalcı etik teorisini eleştirir.
Kant’ın Ödev Etiği nedir?
Kant’a göre yeryüzünde kendi başına, mutlak ve koşulsuz olarak iyi olan tek bir şey vardır, o da ‘iyi niyet’tir. Kendisinden önceki bir çok filozofun ‘iyi’ olarak kabul ettiği, doğru düşünme, karakter erdemleri, sağlık, başarı, zenginlik, onur vb. değerlerin hiç biri, ‘iyi niyet’ gibi kendi başına, mutlak ve koşulsuz olarak iyi değildir. Çünkü bu değerler iyi bir niyet tarafından yönlendirilmediklerinde değer ifade etmezler; hatta kötü sonuçlar bile doğurabilirler. ‘İyi niyet’ kavramını daha fazla aydınlatmak ve onun yapısını anlayabilmek için Kant ‘ödev’ kavramına başvurur. Kant’a göre bir eylem, salt ‘ödev’ olduğu için yapılıyorsa eylemi belirleyen neden herhangi bir dürtü, eğilim değil de ‘ödev’ duygusuysa ancak ahlâklı olabilir. Dolayısıyla ‘iyi niyet’, ödevini bilen ve ona uygun eylemde bulunan, diğer bir deyişle pratik aklın buyruklarına tabi olan, onları gerçekleştirmeye çalışan iradeden doğar. ‘Ödev’den kaynaklanan bir eylem ise ancak yasaya, yani ‘ahlâk yasası’na duyulan saygı ile gerçekleştirilen eylemdir. “Ödev de bir eylemin, zorunlu olarak, yasa karşısındaki saygıdan doğmasıdır.”
Faydacı Etik nedir?
Aslında bireyin hazzı ve mutluluğuna önem veren ilkçağ hazcılığının, toplumun genel mutluluğunu da gözeten bir versiyonu olan faydacılık, Kant’tan Nietzsche’ye kadarki dönem içersinde ortaya çıkmış Alman idealist felsefe geleneğinden hiçbir şekilde etkilenmeyen İngiliz felsefesinin tipik bir örneğidir. İnsan, doğası gereği kendisine acı veren şeylerden kaçınır; haz verenlere yönelir. Haz veren şeyleri acı verenlere tercih eder. Bu kabulün ahlâk açısından sonucu ise haz doğuran eylemlerin ahlâkça ‘iyi’ veya ‘doğru’, acı doğuranların ise ‘kötü’ veya ‘yanlış’ olduğudur. Faydacılık, tamamen pratiğe yönelik bir teori olduğu için asıl etkisini felsefe alanında değil de siyaset alanında göstermiştir. Faydacı düşünürlere, başta hukuk olmak üzere hemen hemen bütün toplumsal alanlarda gerçekleştirmek istedikleri reformlar sebebiyle “Felsefi Radikaller” [Philosophical Radicals] adı verilmiştir.
Erdem etiği nedir?
Erdem teorisini, diğer etik teorilerinden ayıran nokta; erdeme merkezi bir yer vermesi ve eylemi değil, kişinin kendisini, daha doğru bir ifadeyle karakterini değerlendirmeyi, çözümlemelerinin temeline koymasıdır. Bu, etiğin temel sorusunun değişmesine yol açar. Nitekim diğer normatif etik teorilerinden farklı olarak erdem etiğinin temel sorusu “Ne yapmalıyım?” değil “Nasıl yaşamalıyım?”, bir başka deyişle “Nasıl biri olmalıyım?”dır. Bu sorulara verilen cevap ise kısaca “Erdemli yaşamalıyım.” veya “Erdemli biri olmalıyım.” şeklinde karşımıza çıkar. Dolayısıyla erdem etiği, ahlâk alanında genel ilke veya kuralların geçersiz olduğunu, en azından çok önemli olmadığını savunur. Önemli olan kişinin karakter özellikleridir; bunlar da birtakım ilke ve kurallarla açıklanamaz.
Değerler etiği nedir?
- yüzyılın ilk yarısında etiği, değerler üzerine kuran yeni teorik yaklaşımların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu tür bir etiğin kurucuları ve en önemli temsilcileri Max Scheler (1874-1928) ve Nicolai Hartmann (1882- 1950)’dır. XIX. yüzyılın sonunda Edmund Husserl (1859-1938) tarafından ortaya konan fenomenolojiden büyük ölçüde esinlenen değerler etiği, fenomenolojik-ontolojik bir etik teorisidir. Normatif etik - meta-etik tasnifinde kolayca bir yere oturtulamayacak değerler etiği, her iki etik yaklaşıma da uygun görüşlere sahiptir. Dolayısıyla normatif etik teorileri arasında ele alsak da bu iki kategoriye indirgenemeyecek, bağımsız bir teori olduğuna dikkat çekmek gerekir. Kant’ın evrensel ahlâk yasasına dayanan rasyonel-biçimsel ödev etiğinin bir eleştirisi niteliğindeki değerler etiğine, bu sebepten ötürü içerikli değer etiği ismi de verilmektedir. Bununla birlikte değerler etiği de tıpkı Kant’ın ödev etiği gibi etiğin temel sorununun ahlâken doğru eylem olduğunu kabul eder. Fakat Kant’tan farkı, söz konusu bu doğru eylemin tespitinde akıl yoluyla bilinebilen evrensel ahlâk yasasını değil de salt akılla kavranamayan birtakımdeğerlere uygunluğu ölçüt almasıdır.