aofsorular.com
ADL101U

Etiğe Giriş: Kavramlar-Teoriler

1. Ünite 20 Soru
S

Teorik akıl nedir?

İnsanın gözlemleme, karşılaş­tırma ve ilişkilendirme yetisine teorik akıl (nazari akıl, kuramsal us) denilmektedir.

S

Pratik akıl nedir?

İnsanın tasarlama, planla­ma, tercihte bulunma yetisine ise pratik akıl (ameli akıl, kılgısal us) denilmektedir.

S

İnsana niçin "homo faber" ismi verilmiştir?

İnsan, pratik akıl aracılığıyla toplumsal ihtiyaçların karşılanması için birtakımaletler üretir ve kullanır. Bu aletler, in­sana çevresindeki nesneleri kendi amacı doğrultu­sunda kullanma, hatta dönüştürme imkânı sağlar. Bu özelliği sebebiyle insana homo faber ismi verilir. Homo faber olarak insan; doğada varolan nesneleri işler, toplumsal işbölümünün gereğine uygun ola­cak bir hâle getirir.

S

Ontoloji nedir?

Ontoloji, yani varlık felsefesi, varlığı var­lık olarak inceler. Varolmanın anlamı, niteliği ve amacı vb. sorularla uğraşır. Burada felsefi düşünce, varolan bütün eşya ve hadiseler üzerine refleksi­yon geliştirir. Felsefenin temel kategorileri “varlık” ve “yokluk’tur. Bu yönüyle felsefi düşünce, neyin varolup neyin varolmadığını, varlık ve oluşu ne­yin belirlediğini, varolmanın ne anlama geldiğini, varolanların arasındaki ilişkileri, varlığın ilkelerini soruşturur.

S

Epistemoloji nedir?

Epistemoloji, diğer bir ifadeyle bilgi felsefesi ise bilme faaliyetinin bizatihi kendisi hakkındaki ref­leksiyonlardan oluşur. Yani burada varolan eşya ve hadiselerin kendileri değil, bunlara dair bilginin imkânı hakkında düşünülür. Bir anlamda bizim varolanlar hakkındaki bilgilerimiz üzerine bir bil­giye ulaşma amaçlanır. Epistemolojinin iş gördü­ğü temel kategoriler “doğru” ve “yanlış”tır. Bu iki kategori aracılığıyla felsefi düşünce eşya ve hadise­ler hakkında ortaya koyduğumuz yargıların, yani önermelerin geçerliliğini sorgular.

S

Aksiyoloji nedir?

Aksiyoloji pratik felsefe ala­nıdır. Kişinin eylemlerine yöneliktir. Eylem alanı, doğal olarak beraberinde başta diğer kişilerle olmak üzere kişinin bütün bir varlık alanıyla ilişkisi so­rununu da gündeme getirir. Bu yönüyle aksiyoloji de kendi içerisinde ikiye ayrılır. Bunlardan ilki etik ismini alırken diğeri estetik terimiyle ifade edilir.

S

Etik nedir?

Aksiyolojinin diğer bir alt alanı ise etiktir. Tıpkı estetik gibi yine insan eylemlerinin niteliği üzeri­ne gerçekleştirilen bir felsefi düşünme şekli olarak etik, “iyi” ve “kötü” kategorileriyle iş görür. Hangi eylemlerin “iyi”, hangilerinin “kötü” olduğunu, bir eylemi iyi veya kötü yapan özelliklerin ne olduğu­nu, kısaca etiğin, etik ilişkinin doğasını sorgulama amacı taşıdığı söylenebilir.

S

Etik ve ahlak ayrımı nasıldır?

Ahlâkın mevcut anlamlarından birisi de, belirli bir insan topluluğuna ait değer yargılarının da herkes için bağlayıcı olduğu düşünülen birtakı­m ilke ve kuralların da ötesinde, her türlü yerleşik ahlâka aykırı olabilen, insanın “değeri”ni merkeze alan, her ne pahasına olursa olsun insanı ve insa­nın onurunu yücelten eylem ve ilişki türleri için kullanılır. Bu anlamda ahlâk ne toplumsal ne de bireysel veya evrensel birtakım normlara işaret eder, bir eylemin veya ilişkinin özel ismidir. Bu noktada artık ahlâktan değil etikten bahsedebiliriz. Dolayı­sıyla söz konusu olan, “etik eylem”, “etik ilişki”dir. Ahlâkın bu anlamını göz önünde bu­lundurduğumuzda ahlâk ile etiğin arasındaki fark daha iyi anlaşılır. Bu bağlamda etik, aslında kişile­rin arasındaki ilişkilerde karşımıza çıkan eylemlerin niteliği hakkında yürütülen bir düşünme etkinliği­dir. Bir eylemin hangi unsurlardan oluştuğunu, o eylemi neyin belirlediğini anlamayı amaçlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi eylemde bulunmak aslın­da bir değerlendirme etkinliğini de gerektirir. Do­layısıyla etiğin, insanlararası ilişkilerde ortaya çıkan değer sorunlarını konu alan, bu sorunların bilgisini veren felsefe dalı olduğu söylenebilir. Bu bağlamda etik, insanca yaşabilmenin önşartını oluşturan bil­gileri bize sağlar. Bu bilginin merkezinde eylemin ne olduğu, nasıl oluştuğu vb. sorular yer alır. İşte bu anlamda etik, ahlâkın biraz önce tanımlanan üçüncü anlamıyla örtüşür ve ahlâk felsefesi olarak da isimlendirilebilir.

S

Ahlak kavramını belirleyen esas olarak üç durum nedir?

Ahlâk kavramı, kısmen doğal olarak oluşan, kısmen uzlaşımla belirlenmiş, kısmen de gelenekle aktarılmış karşılıklı kabullenme süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan tüm düzen ve anlam yapılarını (kural sistemle­rini) kapsar; bunlar maddi norm ve değer anlayışlarından ve tasarımlarından oluşan bir katalog şeklinde, bir yandan topluluğun gereksinimlerini nasıl karşılayacağını söyleyen kuralları düzenlerken, öte yandan bu kuralların bağlayıcı (ödev) olduğunu kabul eden topluluğun özgürlüğe yaklaşımı hakkında bilgi verir.

Ahlâk kavramı, bir düzen kavramıdır; ilke kavramı değildir. Düzen kavramları (örneğin devlet, bilgi, sanat) çeşitli ampirik verilerle bir açıdan bir anlam bütünü oluşturur. Böylelikle “devlet” kavramı, bir top­lumun ilişkiler ağını düzenleyen hukuksal, siyasal, ekonomik ilişkilerin modeli olarak görülebilir. “Bilgi”, bilimsel araştırma ve entelektüel faaliyetler aracılığıyla hedeflenen sonuçların modeli olabilir. “Sanat”, hayal gücü ve yaratıcılık aracılığıyla oluşturulan ürünlerin modeli olarak tanımlanabilir.

Ahlâk kavramı, içeriği doğrultusunda değişebilir; ama ahlâka duyulan talep sabit kalır. Geçerlilik taleple­rinin içeriği ya da uygulanma biçimi eskiyebilir, çağdışı kalabilir ama bu, günün birinde artık hiçbir ahlâki geçerlilik talebinin kalmayacağı anlamına gelmez; zorunluluk taleplerinin yerini yine hiçbir şekilde “ebe­di” olmayan, tersine pratikte sürekli sorgulanabilir, eleştirilebilir, değiştirilebilir olmaları gereken yeni, “çağdaş” olarak kabul edilen normlar alır. Kurallar, eylem topluluğunun çoğunluğu tarafından benimse­nip onlara uyulduğu sürece geçerlidir. Dolayısıyla kurallar bir özgürlük ediminin ürünüdür ve bu şekilde onaylandıkları sürece anlamlıdır. (Pieper, 1999: 45-46, 47)

S

Ahlâk felsefesi, çağdaş yapısına ulaşıncaya kadar ortaya belli başlı üç farklı ahlâk felsefesi yaklaşımları nelerdir?

Etiğin veya daha genel bir ifadeyle ahlâk felsefesinin, çağdaş yapısına ulaşıncaya kadar geçirdiği değişik­likler incelendiğinde, bu süreç içerisinde belli başlı üç farklı ahlâk felsefesi yaklaşımının ortaya çıktığı göze çarpar. Bunlar, Eski Yunan felsefesi, özelikle de Sokrates-Platon-Aristoteles çizgisi, onu izleyen Helenistik ve Stoacı felsefe geleneklerinin kabul ettiği klasik ahlâk felsefesi yaklaşımı; büyük ölçüde bundan etki­lenmiş Ortaçağ din temelli ahlâk felsefesi yaklaşımı; din temelli bir ahlâkın reddedilmesiyle ortaya çıkan modern laik ahlâk felsefesi yaklaşımıdır.

S

Modern ahlak felsefesi nedir?

Modern ahlâk felsefesi yaklaşımı ise Hristiyan felsefesinin en yüksek iyi ve Tanrı’nın iradesi kavram­larının, insanlara, eylemlerini yönlendirecek pratik bir kılavuz olma niteliğini kaybetmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Doğa veya Tanrı tarafından belirlenmiş bir iyi kavramı, artık söz konusu değilse arzularımızın bizi doğru yönlendirip yönlendirmediğini nasıl bilebiliriz? Herhangi bir ilâhi yasa geçerli de­ğilse arzularımızın bizi yönlendirdiği şeyleri red­dettiğimizde bize yol gösterecek olan nedir? Mo­dern ahlâk felsefesinin cevabını vermeye çalıştığı işte bu tarz sorulardır.

S

Meta-etik teorilerinin odak noktası nedir?

Meta-etik teorileri, geleneksel ahlâk felsefesi­nin üzerinde durduğu, hangi eylemin iyi ve doğ­ru, hangisinin kötü ve yanlış olduğu gibi sorulara değil, doğrunun, iyinin, kötünün ve yanlışın ne demek olduğu gibi sorulara cevap bulmaya çalışır. Böylece, genel eylem kuralları inşa etmeye çalışan normatif etik teorilerinden ayrılır. Ahlâk filozofu­nun görevi, insanlara nasihat vermek, herhangi bir yaşam tarzını teklif etmek, herhangi bir dünya gö­rüşünü haklı çıkarmak veya desteklemek, uyulması gereken kurallar koymak yerine etik alanına giren kavramların, yargıların, önermelerin anlamını ve niteliğini açıklığa kavuşturmaktır.

S

Doğal­cılık (naturalism) nedir?

Doğalcı etik, ahlâk terimleri ve kavramlarının, insanın öznel bilincinden ayrı olarak var olduğunu kabul etmesi açısından, sezgici etik teorileriyle aynı noktada birleşir; onlar gibi bilişselci (kognitivist) – nesnelci (objektivist) bir etik teorisidir. Doğalcı etik teorisine göre, ahlâk yargıları da tıpkı diğer bilimsel yargılar gibi bilimsel yöntemlerle, yani deney ve gözlemle sınanabilir, doğrulanabilir veya yanlışlanabilir.

S

Sezgicilik nedir?

Ahlâk alanındaki doğruların hiçbir aracıya ge­rek duyulmaksızın, sezgilerimiz aracılığıyla kavra­nabileceğini ileriye süren sezgicilik, aynı zamanda, bu doğruların insan duygu ve düşüncelerinden, uz­laşımlarından bağımsız olarak varolduğunu iddia etmesiyle bilişselci (kognitivist) – nesnelci (objek­tivist) etik teorilerindendir. Sezgici etik teorilerinin en önemli temsilcisi, etik alanına analitik yaklaşımı sokan ve analitik veya meta-etik yaklaşımın da baş­latıcısı kabul edilen G. E. Moore’dur.

S

Duyguculuk nedir?

Hemen hemen her etik teorisi, bir şekilde duy­guların ahlâkla ilişkisi üzerinde durur. Fakat duy­guculuk için ‘duygular’, ahlâk alanının merkezinde yer alır ve her biri ahlâk yargılarının nihai belir­leyicisidir. ‘Akıl’ belki içinde bulunulan durumu muhakeme edip böyle bir durumda hangi eylem türlerinin yapılması gerektiğini ayırdedebilir. An­cak akıl atıldır ve kişiyi eyleme yöneltmez. Dolayı­sıyla ahlâk önermeleri ve yargıları sadece duygula­rın, tutkuların veya eğilimlerin dışavurumudur; ne kanıtlanabilir ne de çürütülebilir. Zira olgusal ve bilgisel değildir. Duyguculuk, ahlâkı bir duygu açıklamasına in­dirgemekle yetinmez, aynı zamanda bu duygu açık­lamalarının karşıdaki kişiyi ikna etmeye yönelik ol­duğunu da söyler. Özellikle Stevenson’a göre ahlâki ifadelerin en önemli işlevi, karşımızdaki kişilerin tutumlarını kendi tutumlarımızla daha fazla uyuşa­cak şekilde yönlendirmektir; o kişide birtakım duy­gulanımlar ve tepkiler oluşturmaktır.

S

Kural koyuculuk nedir?

Ahlâk felsefesinin temel işlevinin, ‘betimleyici’ değil de ‘buyurucu’ yani ‘kural koyucu’ yargılar aracılığıyla ne yapmamız gerektiğini bildirmek ol­duğunu, dolayısıyla ‘olan’dan çok ‘olması gereken’le ilgilendiğini savunan kural koyucu etik teorisinin kökleri Hume, Kant ve Mill’den Sokrates, Platon ve Aristoteles’e kadar uzanır. Fakat bu terim, bu­günkü anlamıyla İngiliz felsefeci R. M. Hare tara­fından geliştirilmiştir. Hare geliştirdiği bu teoriyle bir yandan, ahlâk önermeleri ve yargılarının sadece duygu ve arzuların ifadesi olduğunu ve kişileri ikna etme amacı taşıdığını kabul eden ve böylece ahlâk felsefesine rasyonel bir temel sağlayamayan duygu­cu etik teorisini; diğer yandan ahlâk yargılarının ol­gusal olduğunu ve buyruk niteliğindeki sonuçların bu niteliğe sahip olmayan olgusal öncüllerden çıka­rılabileceğini savunan doğalcı etik teorisini eleştirir.

S

Kant’ın Ödev Etiği nedir?

Kant’a göre yeryüzünde kendi başına, mutlak ve koşulsuz olarak iyi olan tek bir şey vardır, o da ‘iyi niyet’tir. Kendisinden önceki bir çok filozofun ‘iyi’ olarak kabul ettiği, doğru düşünme, karak­ter erdemleri, sağlık, başarı, zenginlik, onur vb. değerlerin hiç biri, ‘iyi niyet’ gibi kendi başına, mutlak ve koşulsuz olarak iyi değildir. Çünkü bu değerler iyi bir niyet tarafından yönlendirilmedik­lerinde değer ifade etmezler; hatta kötü sonuçlar bile doğurabilirler. ‘İyi niyet’ kavramını daha fazla aydınlatmak ve onun yapısını anlayabilmek için Kant ‘ödev’ kav­ramına başvurur. Kant’a göre bir eylem, salt ‘ödev’ olduğu için yapılıyorsa eylemi belirleyen neden herhangi bir dürtü, eğilim değil de ‘ödev’ duygusuysa ancak ahlâklı olabilir. Dolayısıyla ‘iyi niyet’, ödevini bilen ve ona uygun eylemde bulunan, diğer bir deyişle pratik aklın buyruklarına tabi olan, onları gerçek­leştirmeye çalışan iradeden doğar. ‘Ödev’den kaynaklanan bir eylem ise ancak yasaya, yani ‘ahlâk yasası’na duyulan saygı ile gerçekleştirilen eylemdir. “Ödev de bir eylemin, zorunlu olarak, yasa karşısındaki say­gıdan doğmasıdır.”

S

Faydacı Etik nedir?

Aslında bireyin hazzı ve mutluluğuna önem veren ilkçağ hazcılığının, toplumun genel mutlu­luğunu da gözeten bir versiyonu olan faydacılık, Kant’tan Nietzsche’ye kadarki dönem içersinde ortaya çıkmış Alman idealist felsefe geleneğinden hiçbir şekilde etkilenmeyen İngiliz felsefesinin ti­pik bir örneğidir. İnsan, doğası gereği kendisine acı veren şeylerden kaçınır; haz verenlere yönelir. Haz veren şeyleri acı verenlere tercih eder. Bu ka­bulün ahlâk açısından sonucu ise haz doğuran ey­lemlerin ahlâkça ‘iyi’ veya ‘doğru’, acı doğuranların ise ‘kötü’ veya ‘yanlış’ olduğudur. Faydacılık, tamamen pratiğe yönelik bir teori olduğu için asıl etkisini felsefe alanında değil de siyaset alanında göstermiştir. Faydacı düşünürle­re, başta hukuk olmak üzere hemen hemen bütün toplumsal alanlarda gerçekleştirmek istedikleri re­formlar sebebiyle “Felsefi Radikaller” [Philosophi­cal Radicals] adı verilmiştir.

S

Erdem etiği nedir?

Erdem teorisini, diğer etik teorilerinden ayıran nokta; erdeme merkezi bir yer vermesi ve eylemi değil, kişinin kendisini, daha doğru bir ifadeyle karakterini değerlendirmeyi, çözümlemelerinin temeline koymasıdır. Bu, etiğin temel sorusunun değişmesine yol açar. Nitekim diğer normatif etik teorilerinden farklı olarak er­dem etiğinin temel sorusu “Ne yapmalıyım?” de­ğil “Nasıl yaşamalıyım?”, bir başka deyişle “Nasıl biri olmalıyım?”dır. Bu sorulara verilen cevap ise kısaca “Erdemli yaşamalıyım.” veya “Erdemli biri olmalıyım.” şeklinde karşımıza çıkar. Dolayısıyla erdem etiği, ahlâk alanında genel ilke veya kural­ların geçersiz olduğunu, en azından çok önemli olmadığını savunur. Önemli olan kişinin karakter özellikleridir; bunlar da birtakım ilke ve kurallarla açıklanamaz.

S

Değerler etiği nedir?

  1. yüzyılın ilk yarısında etiği, değerler üzerine kuran yeni teorik yaklaşımların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu tür bir etiğin kurucuları ve en önemli temsilcileri Max Scheler (1874-1928) ve Nicolai Hartmann (1882- 1950)’dır. XIX. yüzyılın sonunda Edmund Husserl (1859-1938) tarafından ortaya konan fenomenolo­jiden büyük ölçüde esinlenen değerler etiği, feno­menolojik-ontolojik bir etik teorisidir. Normatif etik - meta-etik tasnifinde kolayca bir yere oturtulamayacak değerler etiği, her iki etik yaklaşıma da uygun görüşlere sahiptir. Dolayısıyla normatif etik teorileri arasında ele alsak da bu iki kategoriye indirgenemeyecek, bağımsız bir teori ol­duğuna dikkat çekmek gerekir. Kant’ın evrensel ahlâk yasasına dayanan rasyo­nel-biçimsel ödev etiğinin bir eleştirisi niteliğinde­ki değerler etiğine, bu sebepten ötürü içerikli değer etiği ismi de verilmektedir. Bununla birlikte değerler etiği de tıpkı Kant’ın ödev etiği gibi etiğin temel sorununun ahlâken doğru eylem olduğunu kabul eder. Fakat Kant’tan farkı, söz konusu bu doğru eylemin tespitinde akıl yoluyla bilinebilen evrensel ahlâk yasasını değil de salt akılla kavranamayan birtakımdeğerlere uygunluğu ölçüt almasıdır.